14 Mart 2015 Cumartesi

Kate Alert : Kate'in Göbekle İmtihanı

14 Mart doğum günüm şerefine, size çok güzel bir Kate alert yazıyorum dostlar. Maşallah, geçen hafta Kate'in kocaman göbeğine aldırmadan bol bol gezdiği, pek dolu bir kraliyet haftasını daha geride bıraktık


Pazartesi günü düşes Kate, prens kocası ve onun naftalin kokan ailesi ile, Westminster kilisesinde, İngiliz Milletler Topluluğu için yapılan ayine katıld. Kocaman inci düğmeli pembe mantosu ve kafasına kondurduğu enginar modeli şapkası ile pek bir sevimliydi Kate'cik.





Kayınbabası Charles ile pek cici kuku muhabbetlere dalan düşesimiz, geçen hafta çıkan, "Kate'ler Charles'a torununu göstermiyormuştu" dedikodularına cevap mı veriyordu bilemedim.



Kilise çıkışı kapıda kendini bekleyen çiçek buketini alan kahramanımız, akşam yemeğinde kafasındaki enginarı bir güzel zeytinyağlı yapmak üzere mutlu mesut evine dönmüştü.



Çarşamba günü, Cambridge Düşesi,bir sanat galerisini ziyaret etti. Geçen hamileliğinde giydiği Dalmaçya desenli mantosunu giymiş, saçını da at kuyruğu yapmış idi.







Yerde iki seksen yatan bu sanatçının performansını görünce, eminim Kate de aynen benim gibi, "Sanatın moderninden hiç haz etmiyorum!" demiştir:)



Perşembe günü Kate, meşhur Downton Abbey dizisinin setini ziyaret ederek oyuncularla tanıştı. Kate ile William bu dizinin hastasıymışlar, Kate bu ziyaretten büyük keyif almış olacak ki, planlanan saati geçti ziyareti, uzun sürdü.




Dizide Lady Mary'nin oğlu George'u oynayan oğlan, Kate'in oğlu George'a cici bir oyuncak hediye etti.




Kate'in krem rengi mantosu pek cici, pek şıktı dostlar.








Ne yazık ki, bir insanın Downton Abbey setini ziyaret etmesinin biricik sebebi olan Maggie Smith, hastalandığı için sette bulunmuyordu. Halbuki Kate'i Maggie Smith ile yan yana görmek harika olurdu.




Cuma günü ise Kate ile bütün kayın sülalesi, St Paul katedralinde Afganistan'da ölen İngiliz askerleri anısına yapılan törene katıldılar.



Beulah London markasından giydiği lacivert mantosu ve yeni şapkası ile Kate pek zarif, pek hoştu. Saçlarını da topuz yaptırıp eksiksiz bir şıklık sergilemişti.




Ayrıca elmaslarla çevrili tanzanit taşlı yeni mücevher seti de gözlerimizi aldı!




Ama fotoğrafların en hoşuma gideni, 100 yaşındaki yorgun kraliçenin, 120 yaşındaki kocasının elini tutarak merdivenlerden indiği an oldu. Yıllar var ki kraliçe ile Prens Philip'in böyle el ele tutuştuklarını görmemiştik. Pek dokunaklı geldi bu halleri bana.




O zaman tarz mı farz mı? Hangisi en şık Kate idi? Oylamalar başlasın :)

xo xo

11 Mart 2015 Çarşamba

2015 Paris Seyahati : Le Fumoir, Luxembourg, Saint Germain, Montmartre

Cumartesi sabahımız ufak bir kahvaltı ile başladı. Kahvaltıda çıtır çıtır kruvasan ve tereyağlı reçelli baget ekmeği yedik.



Champs Elysees'de Cafe Victoria diye bir yerdi burası, duvarlarda Kraliçe Victoria resimleri vardı. Aslında bunun tam karşısındaki Bert's kafeye gitmek istemiştik ama kapalıydı maalesef.

Cafe Victoria

Kahvaltıdan sonra sağanak yağmurdan kaçabilmek için Louvre Müzesinin altındaki mağazaları gezdik. Müzeye girelim mi diye düşündük ama feci uzun bir kuyruk vardı.


Kadeh ve Bıçak (La Pyramide Inversée)

Biz de bir önceki yazımda anlattığım Orangerie Müzesini gezdik, iyi ki de öyle yapmışız.

Orangerie'den çıktıktan sonra yağmurun epeyce azalıp dinmek üzere olduğunu sevinçle fark ettik.


Tuileries

Sezar'ın başına talih kuşu konmuş


Tuileries, arkası Louvre




 Tuileries'den çıkıp Rivoli boyunca yürümeye başladık.




Tam Louvre-Rivoli metrosunun bulunduğu yerde, kirli sarı tenteli bir restoran vardı : Le Fumoir.


Le Fumoir

Öğlen yemeğimizi burada yiyecektik. Restoranı Time dergisinin Paris'te Yapılacak 10 Şey listesinde görmüştüm. Derginin dediğine göre Louvre etrafında bulunan pahalı turistik mekanlar gibi değildi Le Fumoir.

Her zamanki gibi ağzım açık pozum:)))


Garsonumuz çok canayakın ve ilgiliydi. Yemekleri anlattı, önerilerde bulundu. Mekan rahat, sıcak ve kendini evinde hisset havasındaydı.

Le Fumoir


Le Fumoir


Le Fumoir

Yemekten önce zeytin, tereyağı ve ekmek geldi. Ekmeği mutfağa geri gönderip kızarttırdık:) Sonra da kızarmış ekmekle tereyağını gömdük.




 Başlangıç olarak şarapta merine edilmiş dana eti yedik. Nefisti.

boeuf mariné au porto


Ana yemek olarak günün balığını seçtik. Mısır püresi ile servis edilen bir dilim balık çok lezzetli idi.

poisson du jour


poisson du jour


Yemekten sonra tabii kahve ve tatlı istedik. Kahve ile beraber kurabiye de geldi:)



Çikolatalı tatlılar harikaydı.




terrine au chocolat 


Yemekten sonra mutlu mesut yola düştük. Rivoli'yi boydan boya geçerek Hotel de Ville'e geldik.

Rue de Rivoli


 İşte sevgililer gününü kutlayan bir çift:



Bu da güzelim Paris metro girişi:




Hotel de Ville pek civcivli idi. Buz pateni sahası yine dolup taşmıştı.



 İki adam devasa balonlar üflüyor, çocuklar da bu balonların peşinden koşuyorlardı.



 Hotel de Ville'in önünden Notre Dame'a doğru inmeye başladık.

Conciergerie Hapishanesi

Notre Dame'ın önündeki köprüden geçince de, şehrin sol yakasına gelmiş olduk.



 Notre Dame arkamızda kalmıştı.



Hemen köprüyü geçince, meşhur Shakespeare and Company kitapçısını görebilirsiniz. İngilizce eski ve yeni kitaplar satan bu dükkan o kadar popüler olmuş ki, önünde uzun bir kuyruk vardı.

Shakespeare and Company

Gelecek sefere deyip Saint Michel'e doğru yürümeye devam ettik.



 Buradan içeri girmeyip nehir boyunca yürümeye devam ettik.




 Nihayet Rue Bonaparte'dan içeri girip, sol yakanın derinliklerine doğru yürümeye devam ettik.



Paris'in bu kısmı çok güzeldi, minik butikler, süslü pastaneler, bistrolar ile doluydu.






 Epeyce yürüdük, Saint Germain'i geçip ta Saint Sulpice kilisesine kadar çıktık.

Saint Sulpice

Saint Sulpice'den de doğruca güzelim Luxembourg Bahçesine gelmiştik. Burası Paris'in en zarif, en şahane parkı bence.



Buraya en son geçen yaz gelmiştim. Şimdi ne kadar farklıydı. Ağaç dalları çıplak, havuz bomboştu. Oysa yazın park ve havuz cıvıl cıvıl, çocuklar gemi yüzdürürken büyükler çimenlerde keyif yapıyor idi.

Luxembourg Sarayı


Luxembourg Sarayı

Parktan çıkıp Pantheon'a doğru tırmandık. Pantheon'un yanındaki, geçen sene kaybolup öğrendiğim tatlı küçük sokaktan aşağı inişimize başladık.


Saint-Étienne-du-Mont 








Böylece güzelim Saint Germain Bulvarına ulaşmıştık.



Saint Germain'de oturup birer kahve içelim dedik. Kendimize mekan seçmeye çalışırken bu ufacık ara yolu keşfettim. İri iri arnavut kaldırımı taşlarıyla döşeli minik pasaj beklenmedik bir sürpriz oldu.




Pasajdan bir vitrin:






Saint Germain'e geri döndüğümüzde meşhur Cafe de Flore'nin pek kalabalık olduğunu düşünüp, yolun karşısında Cafe Louise diye başka bir mekanda oturduk.

Cafe de Flore

Bailey's kahvelerimizi içip ısındık, iyice dinlendik.



Bu da Saint Germain'de bir sokak satıcısından aldığım yeni şapkam :)




İyice dinlendikten sonra, seyahatimizin son hedefine gitmek üzere metroya bindik ve Montmartre tepesine çıktık.


Sacre Coeur kilisesi, gecenin karanlığında kremalı pasta gibi parlamakta idi.



Paris'in ışıklarını tepeden izledik.






Monmartre sokakları geceye ve soğuğa rağmen kalabalık ve canlıydı.













Böylece bir gezimizin daha sonuna gelmiştik. Gece aç aç uyuyamayız diye Champs Elysees'ye inip yemek yiyerek bu seyahat defterini kapattık.

Avenue Champs Elysees

Son akşam yemeği :



Bu da yazının bonusu, kutucukları kalp şeklinde Stabucks bardağı:)



xo xo