23 Ağustos Perşembe
Perşembe sabahı kahvaltımızı yaptıktan sonra kendimizi otogara attık. Bodrum yarımadasının her yerine dolmuşlarla gitmek mümkün. Burada metrobüs yok. Hatta otobüs de yok, her yere dolmuş var. Taksi de tutabilirsin ama buralarda taksi çok pahalı, tutmanızı salık vermem.
Otogarda Yalıkavak dolmuşuna atladık, yarımadayı boydan boya geçtik, 35 dakika sürdü herhalde yol. Dolmuş kişi başı 5 tl.
Otogardan inip kenardan kenardan yürüyerek sahile indik, meşhur yeldeğirmeninin oraya geldik.
Sahil boyu restoranlarla dolu idi, bu yolun sonunda ise mavi bayraklı plajlar başlıyordu.
Bu plajlarda da, şezlonga, şemsiyeye para almıyorlar. Ancak yiyip içmek, küçük suya 3 lira vermek zorundasınız. Sahil boyu bir sürü plajda denize girebilirsiniz, biz en baştaki Dede restoranın plajından girdik.
Yalıkavak esintili ve dalgalı, su derinlerde daha güzel. Dalgalardan yosun vs gelebiliyor sahil kısmına. Akşama doğru ise güneşin suyun üstüne vurmasıyla harikulade görünüyor Yalıkavak mendireği.
Yaz tatilinde en sevdiğim şeylerden biri de denizden çıkıp buz gibi bira içip patates kızartması yemektir, kim sevmez ki bunu? Zaten tatildeyiz deyip rejimi bir kenara bıraktık, oooh aldık şezlonga patatesleri, biraları, denize karşı keyif yaptık, yayılıp yattık:))
Güneşe karşı korunmayı ihmal etmedik elbette. İlk hafta Ambre Solaire 15 koruma faktörlü yağ ile güneşlendim. Sonraki hafta ise sadece 4 koruma faktörlü ve de mis kokulu Hawaiian Tropic ile yandım. Tabii önceden güneşlenmiştim, bembeyaz değildim. Sonunda güzel bir kahverengim oldu:)) Gerçekten Nicole Kidman gibi bembeyaz ve narin olan Lady Charlotte 50 faktör ile güneşlendi, gölgede oturdu, dikkat etti kendine. Ama nihayet o da Hawaiian'ı sürüp altın bronz rengine kavuşmuştu:)
Akşam olunca toparlanıp çarşı içine girdik. Yalıkavak çarşısında Bodrum'daki çakmabaşlar yok idi, çoğunlukla elde yapılmış süsler, objeler, kıyafetler, rengarenk takılar vardı. Cıvıl cıvıl, renkli bir çarşı:
Nazar boncuğu ağaçlar |
Çarşıdan kendime topik bir baykuş aldım. El yapımı dediler, 25 tl dediler. Eyvallah dedim:
Sağdaki topik baykuş Yalıkavak'tan, minnak kağıt ağırlığı baykuş Kos'tan:) |
Yalıkavak'a gittiğimiz gün havanın en sıcak olduğu günlerdendi sanırım, akşam bitmiş vaziyette idim. Yorgunluktan kendimden geçmişim. Merkeze döndüğümüzde güç bela marinaya kadar yürüdüm, yemekte ağzımı bıçak açmadı, ıhhh ıhhh diye inledim:))
Marinadaki Cook Shop'a giderek köfte-piyaz yedik, gayet güzeldi.
Yemekten sonra son kalan enerjimizle Bitez Dondurma'ya yürüdük. Bodrum'a gidip burada dondurma yemeyeni dövüyorlarmış. Gerçekten nefis ve acayip çeşitleri var; mandalinalı, balbademli, kanyaklı, tahin pekmezli vs vs. 6 minik kaşık 10 tl. Önce 6 kaşık dediklerinde çok zannettik ama değilmiş meğersem:)) Yani iki porsiyon bile yiyebilirsiniz, haberiniz olsun:)
24 Ağustos Cuma
Cuma akşamı süper bir planımız vardı : MFÖ Bodrum konserine gidecektik! O yüzden otele yakın kalalım dedik ve kale manzaralı halk plajından denize girdik. Burada yüzmeye bayıldığımı söylemiş miydim? Su derin ve capcanlı, o güzelim Bodrum kalesini izleyerek yüzmek de harikulade bir zevk.
Lady Charlotte |
Miss Judy Abbott |
Akşam üzeri otele gitmeden yemek yiyelim diyerek, Bodrum'da yemeyeni dövdükleri bir diğer meşhur yiyeceği, sebzeli döneri denemeye karar verdik. Bunun en ünlüsünü ve de orijinalini Şirin Sebzeli Dönercisi yapıyor imiş. Biz çok beğendik bu biberli mimerli, havuçlu mavuçlu süslü döneri.
Şirin sebzeli döner |
Şirin sebzeli döner |
Bodrum'da Çarşı içinden yürürken, gözden kaçırmanızın imkansız olduğu muhteşem bir vitrin var: Yunuslar Karadeniz Pastanesi . Birbirinden güzel tatlı, tuzlu, bol taze meyvalı muhteşem yiyeceklerin rengarenk dizildiği vitrini görüp de, o tatlılardan denememek imkansızdı dostlar.
Yunuslar Karadeniz Pastanesi |
Tuzlular |
Büyüleyici meyveler |
Tatlılarımızı paketletip otele yürürken, oje almak için ufak bir dükkana girdik. Flormar yoktu, adını sanını duymadığım Elanor marka ojeler vardı. Aman nolacak deneyelim, diyerek en kırmızısından aldım, aseton ve pamuk da aldım ama hiçbirinin markasını bilmiyordum.. Fotoğraflarını çektim o yüzden:)
Elanor oje |
Otelde yıkanıp paklanıp oje sürdükten sonra (rengi ve kalıcılığı epey iyi çıktı bu arada Elanor ojenin), Yunuslar Pastanesinden aldığımız muhteşem tatlılara gömülme zamanı gelmişti dostlar. Sizi temin ederim, ben böyle bir şey yememiştim daha önce. Dibinde çikolatalı kek ve krema; üzerinde ise nefis meyveler döşeli, harikulade bir tat geçişmesi yaratmışlar. Meyvelerin içinde top şeklinde kavun ve karpuz olması ise tatlının doruk noktası idi. Kendimizden geçerek yedik bu meyvalıyı.
Yunuslar Pastanesinin meşhur "meyvalı"sı |
Giyinip süslendikten sonra artık konsere gitmek için hazırdık. Bileti oteldeki ETS görevlisi Orhancık ayarlamıştı bize, tabii her zamanki gibi transferimiz de vardı. Konser Yalıkavak Palmarina'daki amfi tiyatroda yapılacaktı. Böylece bir kere daha yarımadayı boydan boya geçerek güzel Yalıkavak'a geldik. Amfinin üstünde, sahnenin karşısındaki yerlerimize yerleştik. Bu arada birileri yerimiz çok arka diye dırdırlanmaya başladılar. Halbuki tepeden sahneyi gayet güzel gördüğümüz tam orta sırada bir yerdeydik. Sanki stadyumdayız, teallaam, ufak bir amfi tiyatro işte. Neyse. Alkış kıyamet derken babalar sahneye çıktılar ve konsere bomba gibi Ele Güne Karşı ile başladılar:)
Sanki bir nevi greatest hits konseriydi, bütün klasik, bildiğimiz şarkıları söyledi babalar. Başlarda biraz durgun görünseler de sonradan inanılmaz açıldılar. Mazhar karizmatik sesini özellikle Yandım Yandım söylerken konuşturdu, o şarkı çok yakışıyor Mazhar'ın sesine. Özkan grubun bir nevi Freddie'si idi, kırmızı pantolonu ile sürekli kıçını sallaya sallaya dans ederek çaldı gitarını, izleyicileri coşturdu, bilhassa Olduramadım söylerken:) Ses çalışması yaptırttı izleyicilere her zamanki gibi. Zaten ondan sonra grup da coştu, seyirciler de:)
Fuat ise ayrı bir alem, konserin büyük bölümünde kendi köşesinde ağır abiler, kimseye bulaşmadan çaldı, hiç iletişime girmedi. Ne izleyicilerle ne de grupla. Aaa dedim, Fuat'a küsmüşler mi, onunla da oynasınlar, diye söylendim ama sonlara doğru o da bir açıldı, coştu ki, sormayın. Enfes bir konser yaşattı babalar bize, sağolsunlar. Finalde Ali Desidero ile coşturup sahneden ayrıldılar, tabii bis yaptırdık. Ancak o zaman Bodrum Bodrum'u söylediler, eh herhalde özellikle böyle ayarlamışlardır diye düşünüyorum. En son da Sude Sude Sude diye çıldırarak konseri kapattık. Mükemmel bir geceydi:)
Bodrum tatilinde en zevkli şeylerden biri de, gece 1'e kadar açık olan mağazalardan alışveriş yapabilmek idi dostlar. Gündüz çok sıcak, herkes denizde. Akşam akın akın çarşıya, barlar sokağına iniyor insanlar. Mağazalar da geç saatlere kadar açık duruyorlar işte. Biz de yolumuzun üstündeki mağazalara girip çıktık, her gece otele dönerken dükkan gezdik. Afrodit'ten birkaç kıyafet ile LTB'nin 10 liralık tişörtlerinden aldık, öyle deli gibi alışveriş etmedik. Ama gece mağaza gezebilmek hoşumuza gitti, bundan da bahsedeyim dedim:)
Bir sonraki yazıda günübirlik Rodos seyahatimizi anlatacağım:)
xo xo
Ne guzel bir tatil olmus ya. Vallahi cok ozendim, Bodrum'da olabilmek istedim. Rodos'u da dort gozle bekliyorum.
YanıtlaSilO tombik kedini mincikla benim icin.
ben de Bodrum'da olmak isterdim, orada herkes bir rahat, gevşek, kimse bağırmıyor çağırmıyor.. metrobüs yok:)))
Silkediyi balık verip şişirdim, sonra da yoğurdum:))
Her şey pek güzel, MFÖ ayrı bir güzel. :)
YanıtlaSilbabalar muhteşemdiler valla, tatilin ballı lokma tatlısı oldu MFÖ konseri
SilBodrum'u senden dinlemek ayrı bir keyif, ne güzel anlatıyorsun, rehber gibi. Bodrum'a tekrar gittiğimde bu yazıların çok faydası olacak bize.
YanıtlaSilartık Bodrum'daki adresimiz belli : Yunuslar Karadeniz Pastanesi :))))))
Sil