20 Haziran 2021 Pazar

EZEL, BİR RETROSPEKTİF - 2.Kısım

***Dikkat! Bu yazı Ezel dizisi hakkında spoiler içermektedir***

 

Birinci Kısım burada: Ezel, Bir retrospektif - 1.Kısım


Ezel, romanı andıran senaryosu, unutulmaz sahnelere eşlik eden heyecanlı müziği ve tabii yönetmenin hareketli, yaratıcı anlatımı kadar çarpıcı karakterleri ve her bir karakteri mükemmel bir oyuncunun canlandırması ile efsane olmuş bir diziydi.


Ezel Bayraktar - Kenan İmirzalıoğlu: Ezel'in her aynaya baktığında içinde yaşadığı kişilik bunalımını, Eyşan'ı asla unutamamasını, ailesine duyduğu sevgiyi bize çok güzel aktardı. Rolün gerektirdiği karizmaya da sahipti. Benim hiç unutmadığım sahnesi, kardeşi Mert öldüğünde "Öldür beni Dayı, öldür beni!" diye kahrolarak ağlamasıdır. 

Dizinin akıllara kazınmış bir sahnesi de Ezel ile ekibinin yan yana dizilip İstiklal Caddesi kalabalığında, gaza getirici müzik eşliğinde yürümeleriydi. Çok severdim Ezel ile arkadaşlarının İstiklal'de yürüme sahnelerini.

Finalde Ezel'e ne olduğu sorusunun ucu açık bırakılmıştır. Cengiz'i öldürdü, Ali'yi affetti. Ölmekte olan Eyşan'ı alıp, Dayı'nın ona seneler önce verdiği yüzükteki esrarlı sıvıyı içti. Sonra artık büyümüş olan Can'ın deniz fenerinde yaşayan bir adamı ziyaret ettiğini gördük. Adam Ömer'in klasik kafa kaşıma hareketini yaptı ve dizi orada bitti. Final bölümünün ismi "Ama Herkes Ölmez" idi.



Ramiz Karaeski - Tuncel Kurtiz: İlk sahnesinden itibaren diziyi onun için izledim. En güzel tiradlar onun için yazıldı, dizi boyunca yaptığı edebi alıntılarla Ezel'e seviye atlattı.

Hapishanede Ömer'e: "Kaderimiz avucumuzun içinde gizlidir. Niye bilir misin. Gerektiğinde saklayabilelim diye. Çünkü güç gizden gelir. Gerçek niyetini kimse bilmeyecek. Kaderin sırrındır. Kaderini kimseyle paylaşmayacaksın."

Kolundaki dövme, en unutamadığım: "Kimsin sen? Şüphesiz sen, sen değilsin"

Dışarıda, Ezel'den şüphelenen Kerpeten Ali, Ramiz Karaeski'nin ismine ulaşır. İsmi Tefo'nun avucuna yazıp bu adamı bulmasını ister, sonra da Dayı'dan lafı yer: "Bu şehirde kimin avucuna ismimi yazsalar, önce bana gelir."

Henüz üçüncü bölümde Oscar Wilde alıntısıyla bu dizinin başka bir seviyede olduğunu eşe dosta gösterir: "Çünkü herkes öldürür sevdiğini, ama herkes öldürdü diye ölmez"

Kerpeten Ali'nin adamları Ramiz Karaeski hakkında bilgi toplar: "Eli iyi kağıt tutarmış, ters Ramiz derlermiş. Hem tersi kötüymüş, hem de dayı, kağıtları şöyle elinin tersiyle kesermiş. Dört kez pusuya düşürülmüş. Vücudumdakiler yeter diye namluya fazladan mermi sürmezmiş. "

"Hasan Sabbah'ın hikayesini bilir misin kardeşşş?"

Yine en sevdiklerimden: "Unutma! Bin kere dönsen de o güne, bin kere ihanet edecekler sana. Herkes doğasının gereğini yapar. Bin kere ihanet etseler de sana, çaresi yok, bin kere daha gidersin yanlarına."

Sadakat tiradı:

"Sadakat... ne menem şeydir bu sadakat. Sadakat sır saklamak mıdır, sessiz kalmak mıdır kıyametin kopacağını bile bile. Ölüm gibidir sadakat, pazarlığı olmaz. Bir kere çizgiyi geçtin mi, yoktur dönüşü. Ne umutlar fısıldarsa fısıldasın sana, hayat çeker gider, sadık kalmaz sonunda. Ama kötülük öyle mi? Hep yanı başındadır insanın. Sözler verilir, sözler unutulur. Gün gelir ihanet eden sadakat ister. Sadaka gibi verilmez sadakat. İsteyen hepsini ister. Sevdiğine sadık kalan adam kendinden vazgeçebilen adamdır. Sadakat sevdiğinin kalbini çıkarıp avucunda tutmaktır. Ama sadakat gerektiğinde o yüreği fırlatıp yere atmaktır. Sadakat ya birine doğru koşmaktır ya da birinden kaçmaktır. Sadakat erdem değildir aslında, sevgiden kör olmaktır. Hep kaçtığın şeye eninde sonunda yakalanmaktır sadakat. Yemin etmeden bir daha düşün çünkü sadakatle başlayan her şey ihanetle biter."



Genç Ramiz Karaeski - Ufuk Bayraktar: Dizinin ikinci sezonunda geçmişteki hikâyeyi anlatan bölümlerde genç Ramiz'i oynadı ve mükemmel canlandırdı bu ikonik karakteri. Ramiz İstanbul'a gelip yeraltı dünyasına girmiş, önce Jilet Ahmet'i bertaraf edip mekanına sahip olmuştu. O bölümde kestiği racon efsanedir:

"Jilet Ahmet sevdiğimiz bir abimizdi. Janti adamdı, adabı giyinmeyi çok iyi bilirdi. mesela ben bilmem. Çok gülerdi, ben gülmem. Bu kapıdaki arkadaş abi köye para dediğinde sırtını dönerdi. Ben dönmem. Agop, abi beni kapıdan al dediğinde dalga geçerdi. Ben geçmem. Jilet Ahmet sevdiğimiz bir abimizdi ama parayı da bir tuhaf dağıtırdı. Ne varsa elinde gene döner dolaşır onun elinde kalırdı. Benim kalmaz. Bizde para masaya konur. Herkes ihtiyacı kadarını alır. Jilet abim silahını adamına taşıtırdı. Ben silahımı saklamam. Abim bu masaya şöyle fiyakalı, ama biraz da yamuk otururdu. Ben arkamı arkadaşlara verince, şöyle yaslanırım bir geriye. Koltuk sende kalsın kardeş, arkamda durma yeter."

Zengin aile çocuğu Kenan Birkan ile bu dönem tanışmıştı Ramiz. İkisi de assolist Selma Hünel'e aşıktılar ancak Ramiz evliydi, oğulları vardı. Kenan'ın abisi, eğer Ramiz ortadan kalkarsa Kenan eve döner diye düşünüp Hayratlı namlı kabadayı ile bir plan yaptı. Ramiz, Hayratlı'nın sağ koluydu ancak Ramiz'in çok güçlenmesi Hayratlı'yı rahatsız ediyordu. Ancak olaylar, bu alemlere girmek isteyen Kenan'ın, Hayratlı'yı öldürmesi ile sonuçlandı. Ramiz, Kenan'ı uzaklaştırıp sakladı, o yokken de Selma ile ilgilenmeye başladı. Bu esnada Selma ile Kenan nişanlanmışlardı. Ramiz ise ilk gördüğü andan beri aşıktı Selma'ya. Kenan'ın yokluğunda Ramiz ile Selma yakınlaştılar ancak Kenan geri dönünce birbirlerinden uzak durmaya karar verdiler. Selma'nın aşkından emin olamayan Kenan, Selma'ya tecavüz ederek kendisiyle evlenmeye zorladı. Düğün günü işte o meşhur Karagözlüm Gazinosu olayı yaşandı. Ramiz Kenan'ın abisinin gırtlağını kesti, Selma da bir cam parçasıyla Kenan'ı deşti. Genç Kenan'ın burada "Öldür beni Dayı" diye haykırması müthişti. Bu olaylar "Kurtar Beni" isimli bölümde yaşandı.



Ali Kırgız (Kerpeten Ali) - Barış Falay: Dizide Dayı'dan sonra en sevdiğim karakter Kerpeten Ali idi. Üstelik leş bir tipti. Gençliğinde meyhane kavgasında masum bir genci öldürmüş, babası da suçu üstlenip oğlu yerine hapse girmiş. Buna da sen adam ol diye vasiyet etmiş. Ali, babasının vasiyetini katil ve hırsız olarak yerine getirebileceğini düşünmüştü.

Ali, Ömer'in mahallesinde araba tamircisiydi, Ömer'i de kardeşi gibi severdi. Ama Eyşan'ın babası Yakışıklı Serdar hayatını değiştirecek soygun planıyla gelince, Ömer'e rahatlıkla ihanet etti. Ali, o kumarhane soygununda koruma görevlisini öldüren kişiydi. "Sen ölücen kardeş, sen ölücen ki, biz yaşayalım!". Soygun parasını çarçur etmiş, beş parasız kalınca Cengiz'in yanına dönerek kumarhanelerin güvenlik şefi olmuştu. Doğrudan arabayla girdiği havuzlu değişik bir evi vardı. Dizinin ilerleyen bölümlerinde,soygunda öldürdüğü koruma görevlisinin oğlu Eren'le bir süre takılmış, Tefo'nun yanlışlıkla vurmasıyla Eren ölünce bu arkadaşlık sona ermişti. Allah günah yazmasın da, sürekli bağırarak konuşan sayko Eren vefat ettiğinde hepimiz rahat nefes almıştık.

Ali, hikâye boyunca evrildi, sonunda aydınlık tarafa geçen, Ömer'in affettiği ve oğlunu emanet ettiği kişi Ali idi. Ali'yi dönüştüren en önemli unsur, Tefo ile büyük dostluğuydu. Ali Abi diye öyle bir seviyordu ki Tefo Kerpeten'i, bence adeta aşk yaşıyorlardı, en unutulmaz TV ikilisiydi Kerpeten Ali & Tefo.

Ali, dizideki en eğlenceli tipti, Barış Falay'ı bu rolde izlemek büyük zevkti. Dayı'nın oyunlarına kandıkça "Noluyo lan" diye şaşırmaları, Eyşan'ın saftirik kız kardeşi Bahar'a karşılıksız aşkı unutulmazdı. Elini kolunu sallayarak yürümesi bile eğlenceliydi. En güzel sahnesi herhalde Ezel'in aslında Ömer olduğunu öğrendiği ve hemen akabinde kendini Ezel için feda ettiği sahneydi. Ölmeden önce de "hakikaten Ömer'sin değil mi, bok yoluna gitmiyorum değil mi?" diye sormasıyla güldürmüş, ölümden dönmesiyle de çok sevindirmişti. Finalde Ezel ölüme giderken Ali abisini affetti. "Ben Cengiz'i cezalandırmaya, seni affetmeye, Eyşan'ı da alıp gitmeye gelmişim. Meğer buymuş benim mutlu sonum" 

Ali ikinci sezonda Ramiz Dayı'nın ceylan gözlü kızı Azad'la evlendi, oğullarına da en sevdiği arkadaşının hatırasını yaşatmak için Tevfik ismini verdi. Dizide mutlu sona kavuşan bir tek Ali abi oldu, kendisini ve Barış Falay'ın şahane oyunculuğunu çok sevdiğim için buna itirazım yok.



Tevfik Zaim (Tefo) - Sarp Akkaya: Sarp Akkaya'nın Tefo tiplemesi inanılmazdı, iki sezon boyunca hiç kötü performansı olmadı, o ezikliği, o azap çeken hâlini mükemmel canlandırdı. Dayı'nın casusu olarak Ali'nin yanına yerleştirilmişti Tefo. Ama sonunda Ali'yi sevdi, can dostu oldular. Bir ara gitti, ortadan kayboldu, döndüğü bölümde sevinçten çığlık atmıştım.

Tefo, ailesinin baskısıyla kız kardeşini öldürmüş, hapishanede Dayı'nın eline düşmüş cahil bir çocuktu. Ezel de Dayı da hep itip kakarlardı Tefo'yu, ama o hep sadıktı. Sonunda en çok Ali Abisini sevdi. Bir de Şebo'yu. Ezelin çocuksu asistanı sarı şeker Şebnem'e tutulmuş, hatta sonunda evlenmişti onunla.

Maalesef Tefo için tabii mutlu son yoktu bu hikâyede. Temmuz'un çocuk katillerinden biri Tefo'yu öldürdü. Dizide ölümüne en çok üzüldüğüm karakter Tefo'dur.



Cengiz Atay - Yiğit Özşener: Yiğit Özşener tek kelimeyle destan yazdı bence bu rolde. Cengiz aslında en gerçekçi karakterdi, son derece bencil ve tüm eylemlerinde bu sebepten kendini haklı gören hakiki bir tipti. Cengiz gençliğinde Eyşan'la beraber casinoda çalışıyordu, Eyşan Cengiz'in en yakın arkadaşı Ömer'i seviyordu. Cengiz ise Eyşan'a deliler gibi aşıktı. Tutkudan gözleri kararan Cengiz, Serdar'ın planını kabul edip en yakın arkadaşına komplo kurmaktan hiç çekinmedi. Kumarhane soygunundan sonra oteller zinciri ve casinolar kurup son derece zengin bir hayat sürmeye başladı. Bu arada Eyşan, Ömer ile geçirdiği geceden hamile kaldığı için çocuk senden diyerek Cengiz'le evlendi.

Cengiz'le ilgili unutamadığım sahne, Eyşan'ı ona acı vermek için "Can senin çocuğun değil, Ömer'in çocuğu" dediği zaman kılı kıpırdamadan "Biliyorum" diye gülmesiydi. Ezel intikam planı için önce Cengiz'e yaklaştı, arkadaş oldular. Beraber pavyona gittikleri, sonunda Ali'yi de çağırıp bir güzel dayak yedikleri bir sahne de vardı sevdiğim. Cengiz sokakta aydınlık ve karanlık yol ayrımına geldiğinde her zaman karanlıktan yürürdü, doğası öyleydi. Bütün dizi boyunca sürekli taraf değiştirdi, sürekli ihanet etti, doğasına uygun davrandı. "Hadi bee" lafını her duruma uygun kullanabilirdi. Finalde ise hastanede yatan Eyşan'a tecavüz edip bıçaklaması affedilmezdi. Sonunda Ezel Cengiz'i öldürdü. Zerre üzülmedik tabii onun ölümüne. En zor karakter belki de oydu ama Yiğit Özşener kusursuzdu bu rolde. Ramiz Dayı'ya kestiği "umrumda değil" raconu unutulmazdı:

"Umrumda değil. Sizin efsaneniz, sizin cesaretiniz, gücünüz, aklınız hiç biri hiç biri umrumda değil Ramiz Bey. Ben herkesi yenerim bu oyunda neden söyleyeyim mi? Çünkü umrumda değil. Bana Ömer'i hatırlatıyorsun, umrumda değil. Bana aşık olduğum kadından bahsediyorsun, beni çözdüğünü zannediyorsun, umrumda değil. Ben Ali değilim. Ben Ezel değilim. Ben Ömer değilim. Ben her seferinde yenerim seni bu oyunda. Çünkü umrumda değil. Ama senin umrunda. Blöf mü yapıyorum, çocuğunun nerede olduğunu bilmiyor muyum? Belki. Ama ya biliyorsam? Ya şimdi ben böyle seni deminden beri böyle lafa tutarken, senin çocuğunun yerini bulduysak. Ve onu iyice dövüp düşmanlarına teslim ediyorsak. Şimdi anlıyor musun?"



Eyşan Atay - Cansu Dere: Eyşan'ın hayattaki şanssızlığı Yakışıklı Serdar'ın kızı olmaktı. Deneyimli bir dolandırıcı olan Serdar, güzel kızını kurduğu oyunlarda kullanmaktan, hedefleriyle ilişki kurmaya zorlamaktan çekinmedi. Eyşan'ın küçük ve hasta bir kız kardeşi vardı: Bahar. Eyşan, Ömer'i aldatıp kumarhane soygununu Ömer'in üzerine yıkmaya bu yüzden razı oldu, Bahar'ın ameliyat parası için. Mahkemede yalancı tanıklık yaparak Ömer'i hapse yolladı. Sonra da Cengiz'le evlenip Ömer'den olan oğlu Can'ı Cengiz'le büyüttü. Hapishane yangınında Ömer'in öldüğünü öğrendiğinde Eyşan'ın da içinde bir şeyler ölmüştü. Hep biraz donuktu Eyşan, asla unutamıyor, kendini de affedemiyordu. Sık sık mezarlığa gidip Ömer'in mezar taşı ile konuştuğunu izlerdik dizide. 

Yıllar sonra otele gelip büyük miktarda kumar oynayan esrarengiz yabancı yavaş yavaş Eyşan'ın hayatına girmeye başladı. Ezel yanlış hatırlamıyorsam Can'ı kaçırtıp sonra da kurtararak ailenin içine girmişti. Ezel planlı bir şekilde Eyşan'ın kız kardeşi Bahar'ı baştan çıkartırken Eyşan'la da oynamaktan geri kalmıyordu, sonunda Eyşan Ezel'e aşık oldu, İstiklal Caddesi'ndeki muhteşem öpüşme sahnesini kim unutabilir? 

Cansu Dere bu rolde çok güzel ve seksiydi, role de cuk oturmuştu. Özellikle Bahar'ın öldüğü bölümdeki oyunculuğuna bayılmıştım. Eyşan ikinci sezonda Kenan Birkan'a karşı kurdukları detaylı komploda kilit rol oynadı. Finalde ise feci şekilde öldü. Ama Ezel/Ömer onu affetmişti.


Temmuz Kocaoğlu - Rıza Kocaoğlu: Dizideki en arıza, psikopat karakter buydu. Gerçek ismini uzun süre öğrenemedik ve kendisinden "kenafir gözlü converse'li katil" olarak bahsettik hep. Temmuz'un maviş gözleri, boğazına kadar ilikli gömleği, el örgüsü süveteri vardı. Kısa paçalı pantolon ve converse ayakkabı giyerdi. Kurbanlarını 3 kurşunla öldürürdü, bir kafaya iki göğüse.

Temmuz'u kimsesiz çocuklar yurdundan Mevsimler Evi isimli suikast grubu evlat edinmişti. Kenan Birkan için çalışırdı, izi sürülemeyen faili meçhul cinayetlerin adamıydı. Bahar'ı, Kamil'i Selma'yı öldürmüş; Azad'a korkudan çocuk düşürtmüştü. Bir antika dükkanı işletir, evinde patik giyer öyle dolaşırdı. Küçükken askerlerce öldürülmüş Manolya diye bir ikiz kız kardeşi olduğundan, Temmuz'un evindeki her şey ikişer taneydi. Rıza Kocaoğlu harika oynamıştı bu tipi. 

Temmuz, ikinci sezonda belasını buldu, Kerpeten Ali Temmuz'u soyup önce taşaklarına sonra da kafasına sıkarak öldürüp denize attı.


Serdar Tezcan (Yakışıklı Serdar) - Salih Kalyon: Yine müthiş yazılmış ve oynanmış bir karakter. Serdar, maşayla tutulacak adamdı, bütün pislikler bunun başının altından çıktı. Oyunu o kurar en büyük parsayı da o toplardı. En başta soygunu o planladı, ikinci sezonda kardeşi Mert'i arabayla çiğneyip Ezel'in karanlık tarafa geçmesine o sebep oldu. Tek başına spin off dizisi yapılabilecek zenginlikte bir tipti. Herkesi manipüle edebilir, herkesi kandırabilir, yumuşak karnını bulup herkesi tehdit edebilirdi. Dizideki en kötü karakter belki de babacık Serdar idi.

Serdar'ın unutamadığım sahnesi, Cengiz'le dalga geçtiği zamandı. "Sen de bu var" deyip kafasını gösterir, "Ama bu yok", burada kalbini gösterecek sanırsınız ama hayır, eliyle altı okka taşak hareketi yapar. Mükemmel bir sahnedir.

Serdar belki de Ezel'i çözmeye başlayan ilk karakterdi: "Bunun dışı Ezel ama içi bildiğin Ömer". 

Serdar'ı ikinci sezonda kızı Eyşan vurup öldürdü.


Kenan Birkan - Haluk Bilginer: Kenan Birkan, ilk sezonda yaratılmış bir karakterdi. Ramiz Dayı'nın en büyük düşmanı olduğunu biliyorduk. Gençliklerinde Ramiz'le İstanbul'un altını üstüne getirmişler, sonra bir gün, gazinoda otururken Ramiz bakmış, saldıracak bir tek Kenan kalmış. Pençelemiş Kenan'ı Ramiz. Kenan "Öldür beni Dayı" diye yerlerde sürünmüş o gün. Böylece hasım olmuşlar.

Kenan Birkan'ın ikinci sezonda diziye katılacağı belli olunca bütün yaz bu rolü kim oynayacak diye yer gök yıkılmıştı. Başka bir dizi karakteri için bu denli heyecanlı bir bekleyiş yaşanmamıştır zannederim. Sonunda Haluk Bilginer olağanüstü bir yorumla bu karakteri canlandırdı. 

Kenan eski moda kabadayılardan değildi. Modern ve son derece şık bir adamdı. Kibar biri olduğu içi tanımadığı insanlarla sizli bizli konuşur, ince esprilerle lafı gediğine koyardı. Ezel ile ilk karşılaşmasında "sönü öldöröröm" diye dalga geçmesi müthişti. 

Kenan çok zengindi, gücün doruğundaydı. Ramiz'den tüm benliğiyle nefret etse de onu sevmekten vazgeçememesi, ona hâlâ Ramiz Abi demesi pek dokunaklıydı.

"Ben seni nasıl yendim biliyor musun Ramiz abi. Hiçbir şey hissetmeyeceğime kendime söz verdim. Yaptığım her şey nasıl yalan biliyor musun? O gülmeler, kıvırmalar hayattan tat almalar nasıl yalan biliyor musun? Hani sen o bıçağı aldın benim içimi oydun ya işte ben seni öyle yendim Ramiz abi! Bir daha içine hiçbir şey koymadım hepsi rol. Öyle duygulara izin yok." 

Kenan'ın malikanesinde bir sırlar odası vardı, tabii Eyşan gizlice kapısını açmayı becerip içeri girmişti, Kenan'ın geçmişe dair her şeyi burada sakladığını görmüştü. 

Kenan Birkan, nasıl öleceğini biliyordu çünkü Ezel ona şöyle demişti: "Senle ben aynıyız Kenan. Tek bir farkla. Senin bildiğin bir şeyi ben bilmiyorum: Nasıl öleceğini! Sen nasıl öleceğini bileceksin Kenan! Çünkü şimdi ben sana söyleyeceğim. Bu hafta bitmeden kendi odanda, kendi başına, kendi silahını kafana dayayacaksın. Kendini öldüreceksin."

Kenan Birkan'ın tek hatası Eyşan'a aşık olmaktı ve bu aşk Kenan'ın sonunu getirdi.

Kenan düğün gününde, kusursuz bir cinayete kurban gitti, aynı Ezel'in söylediği gibi, odasında elinde silahla, intihar etmiş olarak bulundu. Ama aslında orijinal ekibin kurduğu oyunla Ali vurup öldürmüştü Kenan Birkan'ı.

Kenan'ın söylediği ve unutamadığım cümle: "Sadece ahmaklar ölülere borçlu kalır."




Genç Kenan Birkan - Cahit Gök: Kenan oldukça zengin bir ailenin çocuğuydu ama aklı fikri yeraltı dünyasına girmek, kabadayı olmak, racon kesmekteydi. Ramiz İstanbul'a ilk geldiği gün garda karşılaşmışlardı. Ramiz kaba kuvvetken, Kenan zekayı temsil ediyordu. Gazinonun hesabını kitabını filan Kenan tutuyordu. Ramiz Jilet Ahmet'i deşip öldürdüğünde oluk oluk kusmuştu. Ramiz'i kitaplarla o tanıştırmış, böylece Ramiz salt kaba kuvvetle bir yere gelemeyeceğini anlamıştı.

Karagözlüm Gazinosunda yaşanan trajedinin sebebi Kenan'ın Selma'ya olan aşkı idi. Selma Ramiz'i seviyordu ama Ramiz evliydi. 70'lerden 80'lere uzanan hikâyede Kenan Selma'dan hiç vazgeçmedi. Sonunda kadına tecavüz edip hamile bırakarak evlenmeye mecbur etti. Bunu öğrenince çıldıran Ramiz düğün günü gazinoyu bastı, Kenan'ın kurduğu pusuda yaralandı. Ancak o da Kenan'ın abisi Selim'i ele geçirmişti. Kenan'a Selma'yı bırakıp gitmesini yoksa Selim'i öldüreceğini söyledi. Kenan abisine sırtını dönünce Ramiz Selim'in gırtlağını kesti, Selma da bir cam parçasıyla Kenan'ı deşti. "Öldür beni Dayı!" diye haykırsa da Kenan'ı öylece abisinin cesediyle bırakıp gittiler. 

Bu olaydan sonra Kenan, Ramiz Karaeski'nin üç oğlunu aynı gün öldürttü. Ramiz ile Selma'nın kızı Azad'ın peşine de Temmuz'u taktı. Kenan, Selma'nın doğuracağı çocuklarının öldüğünü sanıyordu, halbuki Selma onu evlatlık vermişti. Yıllar sonra Kenan kızını buldu ancak onu evlat edinmiş ailesiyle ne kadar mutlu olduğunu görünce kimliğini açıklamadı.



Ömer Uçar - İsmail Filiz: Ezel'in orijinal hâlini canlandıran oyuncu bu role cuk oturmuştu. En unutulmaz sahnesi, Ömer hapisteyken Eyşan'ın ziyarete gelip onunla konuşmaya çalıştığı andı:

"Sakın. Sakın tek bir kelime daha edeyim deme. Sakın tek bir yalan daha söyleme. Niye biliyor musun? Çünkü inanırım. Onca şeyden sonra şimdi tek bir cümle et, gözlerime bakıp beni sevdiğini söyle, gerçek olmadığını bal gibi bilirim ama yine de sana inanırım. O yüzden tek bir an bile beni gerçekten sevdiysen sakın..."



Bahar Tezcan - Sedef Avcı: Eyşan'ın hasta kız kardeşi bir saflık ve masumluk abidesiydi. Ezel'e aşık oldu ama ablasıyla sevdiği adamı çok ilginç bir pozisyonda basınca kahroldu. Kerpeten Ali Bahar'a aşıktı. Bahar sanki ona bir şans tanıyacaktı, ancak ilk sezonun sondan bir önceki bölümünde, kenafir gözlü katil uzak mesafeden Bahar'ı vurup öldürdü. Bahar'ın en unutulmaz sahnesi beyninin kafatasından fışkırdığı o sahneydi. 




Meliha Uçar - İpek Bilgin: Ömer'in kör anası rolünde İpek Bilgin oyunculuk dersi verdi, bildiğin döktürdü. Meliha baştan sona Ezel'e inandı, oğlunu kokusundan tanıdı, sonuna kadar destekledi. Hatta bir bölümde kendini sokaklara atıp Ramiz Dayı'yı azarlamıştı. Meliha önce Ömer'ini kaybetti, sonra buldu ama ikinci sezonda Mert ölünce mahvoldu. Mert annesini her yere götüren, ona hep destek olan biricik evladıydı. Zaten kör olan Meliha'nın Mert öldüğünde "Kör oldum ben Mümtaz, kör oldum!" diye ağlaması çok etkileyici bir sahneydi. Yönetmen bu sahnede birden kamerayı baş aşağı çevirmiş, Uçar ailesinin nasıl alt üst olduğunu bu şekilde anlatmıştı. Mükemmel bir sahneydi. 

Meliha sonuçta Ezel'i de kaybetti ama torununa kavuştu.


Mümtaz Uçar - Beyazıt Gülercan: Ömer'in babası Mümtaz Bey, Ezel'i asla kabul etmedi, hep dışladı. Ona yanaşmak istemedi. Ta ki dizinin finalinde Ezel veda etmeye geldiğinde içeriden çiftesini alıp geldi ve "ne istersen oğlum" diye ağladı. Sonunda oğluna haklarını helâl etti, Mümtaz'ın kilit sahnesi de bu idi.



Mert Uçar - Kemal Uçar: Ömer'in küçük kardeşi mert bir gazeteci idi. Yıllar sonra kumarhane soygununu araştırmaya başlamış, gerçeği öğrenmeye çalışmıştı. Sonra yanlış yönlendirmeler sonucu abisinin suçlu olduğuna kanaat getirmişti. Mert'in ikinci sezondaki ölümü, Ezel'in karanlık tarafa geçip Kenan Birkan'a savaş açmasına sebep olmuştu.



Kamil Çalıca - Gürkan Kip: Ezel'in pos bıyıklı koruması Kamil, aynı zamanda ağlama duvarı görevi görüyordu. Ezel, Eyşan'a karşı bastıramadığı hislerini daima Kamil'e açardı. Kamil'in kenafir gözlü Temmuz tarafından öldürülmesi büyük şoktu.



Şebnem Sertuna - Bade İşcil: Kısa sarı saçlarıyla çok güzel ve neşeli Şebo, Ezel'in sevimli asistanıydı. Tefo ile aşk yaşayıp evlendi ama sonunda Tefo ölünce yalnız kaldı. İkinci sezonda Cengiz'in tarafına geçmişti.



Azad Karaeski - Burçin Terzioğlu: Azad, Ramiz Dayı'nın herkeslerden sakladığı kızıydı. Ceylan gözlü güzel kızı ilk başta erkek sanmıştık, güzel bir sürprizli sahneyle kimliği açığa çıkmıştı. Azad başta uzak dursa da zamanla babasına yakınlaştı. Sonunda Kerpeten Ali ile evlenip bir nevi yeraltı dünyasının anası oldu.



Selma Hünel - Nurhan Özenen: Bir zamanların meşhur assolisti Selma Hünel, Nişantaşı'nda şık bir dairede yaşardı. Ramiz Dayı meşhur "Bir İhtimal Daha Var" oyununu, Selma'yı kurtarmak için çevirmişti. Selma, Dayı'nın deyimiyle, kabadayılara pabuç bırakmaz, ne isterse onu yapardı. İkinci sezonda, biricik kızı Azad'ın düğününde, Temmuz Selma'yı öldürdü. 



Genç Selma Hünel - Zeynep Köse: Assolist Selma Hünel, Ramiz Karaeski'nin hayatının aşkıydı. Ramiz gazinoya geldiğinde, önde oturanlar orayı boşaltır, yerlerini Dayı'ya verirlerdi. İkisinin şarkısı "Böyle Bir Kara Sevda Kara Toprakla Biter" idi.

Ramiz Selma'ya ilk görüşte aşık olmuş, Selma ise Kenan'la nişanlanmıştı. Kenan'ın Selma'yı evlenmeye mecbur etmek için kıza tecavüz ettiğini öğrenen Ramiz gazinoyu bastı (meşhur Karagözlüm Gazinosu vakası), Kenan'ın abisini öldürdü. Kenan'a hamile olan Selma'nın düşük yaptığını söylediler. Selma kızını Antep'te doğurdu ve evlatlık verdi. Ama o zamandan sonra Selma asla eskisi gibi olamadı.


Pazartesi işten gelip televizyonu açmak, Ezel'in jeneriğini son ses dinlemek harika bir zevkti. Bu güzel diziyi yaratıp bize sunan herkese sonsuz teşekkür ederim.


EZEL

İhanet onları ayırdı, intikam birleştirecek!


Yapım: Ay Yapım, Kerem Çatay

Senaryo: Kerem Deren, Pınar Bulut

Müzik: Toygar Işıklı

Görüntü Yönetmeni: Veysel Tekşahin

Yönetmen: Uluç Bayraktar

EZEL, BİR RETROSPEKTİF - 1.Kısım

*** Dikkat, bu yazı Ezel dizisi hakkında spoiler içermektedir***


En sevdiğim dizi Ezel, 20 Haziran 2011'de final yaptı. Aradan 10 sene geçti, Ezel benim için özel yerini hâlâ korumakta. 




Her şey 28 Eylül 2009'da başladı. O kadar net ki hafızamda. Eski tüplü televizyonumun önüne yere yatmış, yeni sezonda başlayan diziler arasında dolaşıyordum. Show Tv'de  Ezel'in ilk bölümü yayınlanıyordu: Kıbrıs'taki kumarhane sahnesi. Tam olarak şöyle düşündüm: Kenan İmirzalıoğlu dizisi mi seyredeceğim ya? Hayatımda bundan kısa sürede tükürdüğümü yalamamışımdır herhalde. İlk flashback sahnesinde hikâye beni esir almıştı.

Kerem Deren ile Pınar Bulut'un Monte Cristo Kontu'ndan esinlenen dahiyane senaryosu, arkadaşlarının ihanetine uğrayarak hapse düşen Ömer'in intikam öyküsüdür. Ömer arkadaşlarını çok sever, onlara tamamen güvenir, bu güven de Ömer'in sonunu getirir. Ömer'in sevgilisi Eyşan kilit rol oynar, ustası Kerpeten Ali para için kardeşi gibi sevdiği Ömer'i harcamaktan kaçınmaz. Cengiz'in en başta Eyşan'da gözü vardır ve o gözünü kırpmadan ihanet eder Ömer'e. Eyşan'ın dolandırıcı babası Yakışıklı Serdar'ın kurduğu planla, Ali ile Cengiz kumarhane soyarlar, güvenlik görevlisini de öldürürler. Önceden hazırladıkları sahte deliller ve geceyi Ömer'le geçiren Eyşan'ın yalancı tanıklığı ile Ömer soygun ve cinayetten hapse atılır. Onun kumarhaneyi soyduğuna inanan gardiyanlardan dayak yer, çok acı çeker. Sonunda 20 senedir hapis yatan İstanbul'un namlı kabadayılarından Ramiz Karaeski yani Ramiz Dayı, Ömer'i  kanatları altına alır. Onu eğitir, ona kitaplar okutur, kumar oynamayı öğretir. Başına gelenleri anlamasını sağlar. Bir gün hapishanede çıkan yangında, Ömer'in çaldığı paraları sakladığına inanan gardiyanlar Ömer'e saldırıp yüzünü keserek bedenini bir köşeye atarlar. Ramiz Dayı Ömer'i kurtarıp hapishaneden kaçırtır, onun yerine de yangında ölen birinin cesedini geçirir. Böylece dışarıda Ömer artık hapishane yangınında öldü diye bilinecektir. Halbuki Ramiz Dayı'nın kaynakları ve tanıdıkları ile Ömer'e estetik ameliyat yapılır ve Ömer zengin ve güçlü Ezel olarak yeniden doğar. Şimdi detaylı bir planla ona ihanet eden arkadaşlarından intikam alacaktır.



Ezel'i sevmemin sebebi salt bir intikam hikâyesi olması değildi tabii. Senaryo yazarları Kerem Deren ve Pınar Bulut ile yönetmen Uluç Bayraktar'ın yarattığı harikulade anlatım biçemi bu diziyi eşsiz kılmıştı. Adeta harika bir kitabı okumak gibiydi Ezel; Ramiz Dayı'nın davudi sesiyle yaptığı edebi alıntılar her bölüme lezzet katıyordu. Ters köşeleri meşhurdu Ezel'in, bir sürprizle sizi şaşırtıp ters köşe yapıyor sonra ama aslında o işin de görüldüğü gibi olmadığını gösterip ters köşe içinde ters köşeye getiriyordu. Olaylar sündürülmeden bölüm içinde açığa çıkıyordu. Bu şekilde çok hızlı tempoya sahip oluyordu dizimiz. Hatta dizinin ilk efsane sahnesi de böyle bir andı.

Bu sahnede Ezel, intikam planının başında Cengiz ile Eyşan'a yanaşmış, evlerinde misafirdir. Eyşan  yanında Ömer'in kör anası Meliha ve küçük kardeşi Mert ile çıkagelir. Meliha Ezel ile tanışırken kokusundan oğlunu tanır. Ezel tabii oğlun değilim der. Evine dönen Meliha odasına kapanmış kahrolarak ağlarken Ezel'in cebine bıraktığı yüzüğü bulur. Bu yüzük Ömer'in Eyşan'a evlenme teklif etmek için annesinden aldığı aile yadigarı yüzüktür. Meliha o an Ezel'in Ömer olduğunu anlar. Müthiş bir sahnedir.

Başka herhangi bir dizide bu sahne uzar, en azından öbür bölüme kalırdı ama Ezel bize Meliha'nın yüzüğü bulmasını şak diye göstermişti. O dönem diziyi Ekşi Sözlük'te yorum yaza yaza bir sürü kişi beraber izliyorduk. Bu sahne Ezel'in gerçekten yükselişe geçtiği andı.

İlk bölümlerden unutamadığım bir sahne de Ezel'den şüphelenen ve Dayı'nın izini bulan Kerpeten Ali'nin Ramiz Dayı'yı Samatya meydanında kıstırdığı portakallı sahne. The Godfather filmine nefis bir selam çakan bu sahnede Ramiz Dayı'nın Ali'yi ilk defa göt edişine tanık oluruz. Sonradan Ali'nin adamları Dayı'yı paketleyip Ali'ye götürürler. Dayı Hasan Sabbah'ın hikâyesini anlatmaya başlar, sahnenin sonunda birden bağlı tutulduğu iskemleden kalkıverir, zira elleri bağlanmamıştır aslında, Ali'nin elemanlar da Dayı'nın adamıdır hep. "Emri vereyim mi kardeş" sahnesi diye bildiğimiz bu sahne de dizinin unutulmaz anlarından.

Ramiz Dayı'nın "bir ihtimal daha var" oyunu da benim en sevdiklerimdendi. "Ben adamlarıma öldürmeyi değil ölmeyi emrederim, öldürmek için gelen öldürmeden dönebilir ama ölmek için gelen ölmeden dönmez" diyerek Kerpeten Ali'ye Kerpiç Ali diyen hasmını indirmişti.

Kerpeten Ali ile adamı Tefo dizide Dayı'dan sonra en sevdiğim karakterlerdi. Tefo'yu ilk bölümde Ali'nin yanında görmüştük, sonradan anlaşıldı ki aslında Dayı yerleştirmiş onu oraya. Tefo çok çetrefilli bir karakterdi, ezikti, bir köpek gibiydi, ne Dayı ne Ezel onu tam olarak sahiplenmişti. Ruhu azap içindeydi Tefo'nun sürekli, çünkü kendi deyimiyle "kız kardeşini vurmuş orospu çocuğunun teki" idi. Tefo en çok Ali'yi sevmişti. Ali ile Tefo tv tarihinin en ikonik ikililerden biri olarak tarihe geçti bence.

İkilinin ilk sezonda Ramiz Dayı'dan kaçtığı ve "tren sahnesi" diye bilinen bölüm şahanedir. Hareketli bir kovalamacadan sonra ikilimiz trene atlar, Ali "Hadi Dayiii biz kaçtıııkk" diye el sallar Ramiz'e. İkisi de özgürlüğe giden yolda alabildiğine neşeliyken çat Dayı arar Tefo'yu. Tefo telefonu Ali'ye verince de Ömer'i anlatır ona ve Ali anlar Tefo'nun aslında onu öldürmek için tutulmuş bir fedai olduğunu.

"Bir gün içerdeyken avluda bir çocuk gördüm. Çocuk perperişan dünya başına yıkılmış gibi üzgün. Yanına gittim 'niye böyle üzgünsün çocuk' dedim. Baktı, 'dayı' dedi 'dayı beni öldürdüler.' Güldüm. Teselli edeyim dedim. Çocuk dedim 'burada herkes ya ölmüştür ya öldürmüştür zaten.' Kaldırdı kafasını bana baktı, 'mesele o değil, mesele ölmek değil dayı' dedi. Mesele neymiş biliyor musun? Mesele en mutlu olduğun o gün, en güzel hayaller kurduğun o gün ölmekmiş mesele. Neymiş mesele? Mesele ölmek değil, mesele dost bildiğin en güvendiğin adamın eliyle ölmekmiş mesele. Ömer'i sormuştun bana, şimdi anladın mı Ömer'i?"

Tabii ters köşe burada bitmez, Tefo nedamet getirir, Ali de onu bağrına basar ama Tefo Ezel'in adamı olmaya devam edecektir aslında. 



Risk almaktan çekinmeyen bir diziydi Ezel, karakterleri öldürmekten çekinmiyordu. Öldürme işini ekseri "kenafir gözlü converse'li psikopat katil" diye adlandırdığımız Temmuz Bey yapıyordu. Bu tipin dizideki gerçek ismini çok sonra öğrenmiştik diye hatırlıyorum.

Dizide en takdir ettiğim şeylerden biri de, ilk sezonda mükemmel bir Kenan Birkan efsanesi yaratmalarıydı. Ramiz Dayı'nın can düşmanı Kenan Birkan, ilk sezon hiç görünmedi. Ama efsanesi aldı başını yürüdü. Öyle bir inşa ettiler ki Kenan Birkan'ı, hiç görmeden korkar olduk ondan. 

Birinci sezon final bölümü "İkinci Hayat" bana göre televizyonda izlediğim en etkileyici, en iyi işti. Ramiz Dayı, meşhur "ikinci hayat" tiradına bu bölümde başladı. 

"Herkes ikinci hayatı yeni bir şans zanneder, kimse söylemez, ikinci hayata başlamak için ya dostlar çevirecek sana sırtını, ya da sen dostlara. İkinci bir şans kazanmak kızım, ilk şansı kaybetmek demektir. Bize de öyle oldu. Öyle bir şey oldu ki, çocuk dostu düşmanı bir kenara fırlattı. Öyle bir şey oldu ki, biz ne olduğunu anlamadan yerlere savrulduk. Ben de o zaman öğrendim. İkinci hayat kızım, ilkinde ihanete uğramak değil, ilkine ihanet etmekmiş. Herkes ikinci bir şanstan bahseder. Ama kimse kötülüğe açılan kapıdan ilk defa nasıl girmiş hatırlamak istemez. İlk hayatla ikincisi arasında bir ömür vardır. Hiçbir şey bitmez. Her şey değişir."

Bölüm içinde geri dönüşlerle anlatılan olaylar son dakikalarda 6 ay ileri flashback yaptı ve öyle bir  Kenan Birkan beklentisi yarattılar ki, bütün yaz Kenan Birkan'ı kim oynayacak diye ortalık yıkıldı.  

Büyüleyici olansa, tiradın devamını haftalar haftalar sonra, ikinci sezonun Yeni Hayat isimli bölümünde izlemekti. Zira yazarlarımız tam 18 haftada, hikâyeyi, sezon finalinde flashforward yaptıkları yere bağlamışlardı. 33.bölüm ile 52. bölüm, ilk sezon ile ikinci sezon birbirine kenetlenmişti. Hikâye anlatımın kusursuz bir örneğiydi bu gerçekten. 

"Herkes ikinci hayatı yeni bir şans olarak görüyor. Kimse önceden söylemez ama ikinci hayata başlamak için ya dostlar çevirecek sana sırtını, ya da sen dostlara. Kimse bahsetmez doğruların yanlışlara karıştığı bir zamandan. Herkesin bir yana dağıldığı, kendi yaptıklarımızın kendi yuvamızı salladığı zamandan. Dostların elveda demeden gittiği, silahların masumlara verildiği, bu alemin usulca ters düz edildiği bir zamana geldik. İkinci bir şans kazanmak kızım, ilk şansı kaybetmek demektir. Tam kazanacakken birden yenilmek demektir. İkinci hayat kızım, ilkinde ihanete uğramak değil, ilkine ihanet etmekmiş."

Ezel'in ikinci sezonu, ilk sezonun seviyesine asla ulaşamadı. Senarist Kerem Deren, izleyicilerin Ezel ile Kenan Birkan'ın kavgasına ilgi göstermediğini söylemişti bir röportajında. Doğrudur. Aslında ilk sezon finalinde gösterdikleri flashforward sahneye doğru hikayeyi inşa etmeleri mükemmeldi. Ama biz Ezel'in Ramiz Dayı ile her zaman kazandığı dünyayı sevmiştik. Halbuki ikinci sezonda Ezel elindekileri kaybetmiş, dibe vurmuştu. Dayı tekerlekli sandalyeye mahkum kalmıştı. İkinci sezonun başında, Dayı'nın torunu Sekiz rolünde Ezel'e konuk oyuncu olarak Kıvanç Tatlıtuğ geldi. Bence o da olmamıştı, bu hikâyede ona yer yoktu. Ezel'in ilk sezonda Batman gibi silah kullanmayan idealist bir kahramanken, ikinci sezonda elini kana bulaması da seyirciyi üzmüş olabilir.

Sırların ilk sezonda ortaya çıkması, Ezel'in kimliğinin faş olması da ikinci sezon düşen performansın sebebi olabilir. Aslında ben sebebin hep bu olduğunu düşünmüşümdür. 1400 sayfalık Monte Cristo Kontu romanında, esrarengiz Kont'un aslında Edmond Dantes olduğu en sonda, intikamını aldıktan sonra ortaya çıkar. Ezel ise hem kimliğini açık etmiş, hem de ona ihanet eden arkadaşlarını (en azından bazılarını) affetmişti. İkinci sezonda hikâye, Ramiz'in Kenan'dan alacağı intikama yönelmişti.



İkinci sezonun en güzel kısımları,  sepya tonlarda çekilen ve dizinin mitolojisini anlatan yan hikâye idi. Dizi içinde bir başka komple dizi izledik adeta. Ramiz ile Kenan'ın gençliklerinde yaşadıklarını, Ramiz'in güce yükselişini, fettan assolist Selma yüzünden iki dostun düşman olmasını anlatan ve ilk sezondan beri merakla beklediğimiz, Karagözlüm Gazinosu'nda yaşanan trajik olayları nihayet öğrendiğimiz eşsiz bir hikâye idi bu. 

Olağanüstü "Mükemmel Bir Cinayet" bölümünde, Dayı sonunda intikamını aldı, yaşamda ayrı düşen iki dost ölümde buluştular. İkinci sezondan asla unutamadığım sahne de budur. Ramiz ile Kenan'ın ölümde kavuşmaları ve Dayı'nın Ezel'e "Bazı dostluklar ölümle yeniden başlar. Bazı hasretler ancak ölümle sona erer. Sen yeğen, hasrete son verdin. Yeniden buluşturdun bizi. Sağ ol yeğen, iyi ettin. İyi ettin. Sağ ol." diye teşekkür etmesi. 

Tabii Ramiz Dayı haftalar önce, "Yaşanmamış Hayatlar" isimli bölümde ölmüştü. Dayı ile yasak aşkı, cilveli assolist Selma Hünel'in herkeslerden gizledikleri biricik kızları Azad'ı kaçırmıştı Kenan Birkan. Ezel ile Dayı, Kenan'ın elinden kızı kurtarmak için Azad'ın tutulduğu sarnıcı bastılar. Handel'in Sarabande'si eşiğinde alabildiğine estetik, ağır çekim bir vuruşma izledik. Finalde Dayı'nın göğsünden kurşun saplanmış kitabı çıkartması ve Ruhi Bey şiiri eşliğinde, "Ben Ramiz Dayı, ölümü gömdüm geliyorum, bir sonbahar günüydü geliyorum, güneşler buz gibiydi geliyorum" diyerek Ezel'in kollarında can vermesi mükemmeldi.


Dizi karakterlerini yazının ikinci kısmında inceleyeceğiz.


EZEL

İhanet onları ayırdı, intikam birleştirecek!


Yapım: Ay Yapım, Kerem Çatay

Senaryo: Kerem Deren, Pınar Bulut

Müzik: Toygar Işıklı

Görüntü Yönetmeni: Veysel Tekşahin

Yönetmen: Uluç Bayraktar

29 Nisan 2021 Perşembe

KRALİYET DÜĞÜNÜ 10.YILDÖNÜMÜ

Daha dün gibi dostlar, bir Cuma sabahı televizyonun başına oturup Prens William ile uzatmalı kız arkadaşı Catherine Middleton'un saatlerce süren düğünlerini izlemiştik.



10 Sene önceki düğün yazım burada : William ve Kate'in Kraliyet Düğünü


Yıllardır beklenen, bir senedir planlanan bu tantanalı töreni bütün dünya izlemişti zaten. Kate'in arabadan inip Alexander McQueen gelinliğini ortaya koyduğu ikonik görüntü moda tarihine geçmiş; Kate'in nedimeliğini yapan kızkardeşi Pippa'nın poposu trendtopic olmuştu dünya çapında. 




Düğünden sonra Kate etkisi kasıp kavurmaya başlamıştı ortalığı. Kate ne giyse Zara'ya koşup aynısını ya da bir yerlerden benzerini alıyorduk. Genç çiftin çıktığı kraliyet turlarını takip etmek, yeni fotoğraflarını görmek için uykusuz kalıyorduk. Nihayet ilk bebekleri olacağı zaman günlerce internetten hastane kapısını izlemiştik Kate'in gelişini kaçırmamak için. Halbuki ikinci bebekte, biz horul horul uyurken Kate doğuma girmişti bile. 

8 sene flört, 10 yıl evlilik ve üç çocuk sonra, William ile Catherine hâlâ birbirlerinin gözlerinin içine aşkla bakıyorlar. Yıldönümleri şerefine yayınladıkları romantik fotoğraflarda bu aşkı görüyorum.





Güzel evlatları ile genç, sevimli bir aile onlar. Çocuklarla dağ tepe dolaşıp, oyun oynayıp kamp ateşinde marşmelov kızarttıkları bir video da yayınladılar. İnanılmaz beğendim videoyu, aile sıcaklığını ve doğallığını yansıtan görüntüler yakalamışlar.



Video bize aile bireyleri hakkında minik ipuçları veriyor. George, geleceğin kralı, düşünceli ve kamera karşısında içine kapalı; Charlotte neşeli ve oyuncu, Louis ise ailenin bebeği hâlâ. William ile Kate ise birbirlerinin yanında mutlu, huzurlu ve hayatlarından memnunlar.







Allahım, annem neden beni Galler Prensesi doğurmadı acaba???

Xo Xo

28 Nisan 2021 Çarşamba

THE BLACKLIST 8.SEZON 14.BÖLÜM: MISÉRE

DİKKAT SPOILER!!! İZLEMEDİYSENİZ OKUMAYIN!!!

Bu bölüm büyük hayal kırıklığı idi dostlar. Megan Boone 9 haftadır sete çıkmadığı için izlemiş olduğumuz hikâyeyi bir de Liz'in bakış açısından seyretmek zorunda kaldık. 

Liz, annesinin bağlantısı Mr French'den yardım almak için Norveç'e gitti. Burada onu Mrs French karşıladı, kocası kayıplara karışmışmış. Mrs French ile hemen dost olan Liz meğersem kafayı kırmış. Force ghost şeklinde gördüğü Mr Kaplan ile konuşup dururmuş, Kaplan veriyormuş güya bu akılları Liz'e.


Raymond, Liz çocukken, kızın hafızası ile oynatmış ve yangın gecesi anılarını sildirmişti. 

Dördüncü sezonda Kaplan Red'e savaş açtığında bu işlemi Doktor Krilov'un yaptığını ve Kaplan'ın Krilov'u tanıdığını öğrenmiştik. Sonra Liz Krilov'u sorguya çekerken adam ona 2 sene önce gene müdahale ettiğini söylemişti. Kesin bu Kaplan yaptırdı o müdahaleyi ve Liz'in saçmasapan davranışlarını buna bağlayacaklar.

Bu salak Liz, küçük Agnes'i 2 gündür tanıdığı Mrs French ile Norveç'te bırakıp dönüp geldi, Neville Townsend ile ortak oldu Red'i indirmek için ama her planda "ayyy insanlar ölüyooo" diye sızlanıyordu Townsend'e. Ya sabır. Hani geçen bölümlerde Townsend Red'i yatırıp işkence yapmıştı. Bu salak kız kaçmış oradan, izlememiş. Kız sorsana işte adama sorularını, 7 senedir beynimizi yedin babam kim, anam kim diye. 

Bir de Liz'in elindeki yara izi mevzusu açıldı gene. Kayıp Sikorsky arşivi o yaradan fışkıracak herhalde.


Sonunda Liz, Red'in peşinden Anne'in kasabasına geldi. Red'in nereye kaçtığını öğrenmek için Anne'in kafasına silah dayadı ve o anda Red içeri girmişti hatırlarsanız.

Yüzleştiklerinde Liz Red'e, Kate de sen de beni küçük gördünüz diye çemkirdi. Red "Kate de burada mı" diye sorunca bir an Liz ile aralarında o eski bağı hissettim. "Sen de onu görüyor musun" diye öyle bir sordu ki Liz. "Bakmama gerek kalmadan görüyorum" dedi Red. Red kesin anladı Liz'in üşüttüğünü ve Kate'in Liz'in hafızasını manipüle ettiğini.

Kaynak: Alyblacklist @ tumblr



Sonra Red, Anne'i bırakmasını istedi, Liz tamam dedi ama Anne Liz'in elindeki silaha atlayınca ikisi itiştiler ve Anne düşüp kafasını sehpanın köşesine çarptı, pekmezi filan aktı hep. O kadar üzücüydü ki, Red'in çaresiz çırpınışlarını izleyen Liz onu vuracağı yerde çekip gitti. Raymond ise Anne'in başında kaldı öyle. Bu kadar tatlı ve harika bir oyuncu getirip pat diye öldürmeleri, bizi de Liz'e mahkum etmeleri çok acı.

Liz'den nefret ediyorum.

Xo xo

17 Nisan 2021 Cumartesi

THE BLACKLIST - 8.SEZON 13.BÖLÜM: ANNE

 ***DİKKAT SPOILER!!! İZLEMEDİYSENİZ OKUMAYIN***


Bu haftaki bölüm  James Spader aşk festivali ile başlayıp Raymond Reddington kan banyosu festivali ile sona erdi.


Kaynak: Alyblacklist @ tumblr


Meğerse, sıradan bir hayat ve evde onu bekleyen sevecen bir kadın özlemiyle yanıp tutuşan Raymond Reddington, gizli gizli Anne ile buluşuyormuş. Hani Central Park'ta kuş izleyen tatlı kadınla. Bu sefer beşinci randevularıymış. Dembe uyardı Raymond'ı, hareketlerini tekrarlarsan bir kalıp oluşturursun ve düşmanların seni yakalar. Hatırlarsanız ilk bölümlerde Raymond asla aynı yerde 2 gece üst üste uyumadığını söylemişti. Halbuki sekizinci sezonda her bölümde aynı restoranda görüyoruz Red'i, Townsend şimdiye dek neden restoranı basmadı, saçma değil mi? 


Kaynak: Alyblacklist @ tumblr

Red, Kansas'a Anne'in evine gitti, Anne'in arkadaşlarıyla briç oynadılar. Red briç bilmiyormuş??? Şaka herhalde, kendi yazdıkları eski bölümleri bir zahmet izlesinler. Bu arada Anne'in en yakın arkadaşı Lois polis memuruymuş. 




Bölüm Red ile Anne'in tatlı aşk sahnesi ile devam etti. Bu dizinin ilk sezonlarında James Spader aşırı seksi ve çekiciydi, Liz'i de öyle çok seviyordu ki, Liz'e âşık olduğunu düşünmüştüm. Fakat yıllar geçti, Spader yaşlandı ve tam baba formuna girdi, o zaman artık Liz'le Red'in beraber olması fikrinden uzaklaştım. Anne ile çok yakıştırdım Red'i, Red'in mutlu sonu Liz değil herhalde, Anne olacak. Bir de uzun zamandır Red'in Liz'e sevgisini hissedemiyorum. Bu Megan Boone'un yokluğundan kaynaklanmıyor. Uzun zamandır bu sevgi yok, ilk sezonlar bu sevgi çok elle tutulur bir aşktı neredeyse. Ama Liz o kadar ihanet etti ki Red'e, belki de artık sevmiyordur Red onu, zaten evlat olsa sevilmeyecek bir tip.


Anne ile Red arasındaki bir konuşma ilgimi çekti, Red üstü kapalı olarak kadına işiyle ilgili sorunlar yaşadığını anlattı. Anne de acaba karın ya da kocan mı bu sorun diye sordu. O zaman Red karım ya da kocam yok ama bir kedi var dedi. Kedi : Cat : KAT : KATARİNA mı? Finalde Red, Katarina Rostova çıkmasın lütfen dinimiz amin.


Townsend düşünceli bir düşman olduğu aşk kuşlarını gece rahatsız etmedi. Sabah Red onu takip eden elektrik idaresi aracını fark edince, yakalandığını anladı. Anne'i evden yolladı, takipçinin boğazını kesti. Bu tip sahneler eski Red'i anımsattığı için hoşuma gidiyor. Tabii o hapishaneyi pompalı tüfekle basıp Luther Braxton'ın elinden Liz'i kurtarmaya çalışan müthiş Red hiçbir zaman geri gelmeyecek. Bir daha o denli iyi bölümler de yazamayacaklar.




Red şehre inip Anne'i buldu, kadıncağızı bir mağazaya iteleyip dolaba soktu. Aynı yangın gecesindeki Masha gibi dolaptan olanları izleyen Anne, Red'in onu takip eden bir başka düşmanı boğduğunu gördü. Red kadını alıp karakola götürdü ve ilk bölümdeki gibi, sevdiği kadını korumak için, kendini ifşa etti. Townsend'in adamlarıyla yaşadıkları çatışmada karakoldaki polisler telef oldu, sadece Anne'in en iyi arkadaşı Lois kurtuldu. Red, kadınları arkadaki kurşun geçirmez bölmeye soktu, kendi de kurşun geçirmeyen camın arkasından Townsend ile yüzleşti, sana intikam nasıl alınır göstereceğim dedi Townsend'e. Sonra federaller geldiği için Townsend ve adamları gittiler. Red ise Lois ve Anne'nin yardımıyla karakoldan yakalanmadan kaçtı.




Şimdi Red güvenlikli bir şekilde şehri terk edecekti. Anne de bir arkadaşının kulübesinde saklanacaktı. Fakat Red sevgilisini bırakamadı, yarı yoldan geri döndü ve Anne'in evinde onu elinde silahla Elizabeth Keen bekliyordu.


Evet, Liz geri döndü, haftaya ikilinin yüzleşmesini izleyeceğiz, inşallah bir şeyler de öğreniriz dostlar.


Xo Xo


14 Nisan 2021 Çarşamba

KRALİÇE ELİZABETH İLE PHILIP TORUN ÇOCUKLARIYLA

Ayayayayy, kraliyet ailesi rahmetli prens Philip'i anmak için daha önce hiç görmediğimiz bu harika fotoğrafı yayınladı dostlar. 

Cambridge Düşesi canımız Kate'nin Balmoral'da çektiği fotoğrafta, Lilibet ile Philip'i torun çocuklarıyla sarılmış halde görüyoruz. Fotoğrafı 2018'de çekmiş Kate, Lilibet yine fındık gibi, Philip ölmüş haberi yok. (Ayy artık öldü, bir daha böyle söyleyemeyeceğim dede için 😥) 

Sol başta tartan şortu ve çorapları ile prens George adeta BBC dönem dizisinden fırlamış gibi. Lilibet'in kucağında William ile Kate'nin üç numara minik Louis oturuyor. Ortadaki ise büyüyünce güzelleşen prenses Charlotte. Öbürleri de William'ın kuzenleri Zara Tindall ile Peter Matthews'in kızları. Arkadaki Savannah ile George'un beraber epey kudurduklarını biliyoruz.

Müthiş bir fotoğraf bu, kraliyet ailesinin tarihi önemi ve absürd zenginliği dışında aslında alabildiğine sıradan ve kendi halinde bir aile olduğunu gösteriyor. Bizim gibi, torunlar büyük dedenin yamacına dizilip poz veriyorlar. Bizim canımız Sibelimiz gibi onların da Kate'ciği var, bütün fotoğrafları ona çektiriyorlar, çünkü çok güzel çekiyor.

Çok tatlı değil mi bu?




Geçen gün de Prens Wiliam dedesi için anma mesajı yayınlayıp yine Catherine'in çektiği harika bir fotoğrafı paylaşmıştı.

Oldukça kişisel mesajında William, "dedem hayatımın güzel zamanlarında ve en zor zamanlarında yanımdaydı, karımın da onu tanımak için yılları oldu, çocuklarım büyük dedeleri ile at arabasına binip serüven yaşadılar diye minnettarım" dedi. 

Mesajın sonunda "Catherine ile kraliçeyi desteklemeye devam edeceğiz, dedem de çalışmaya devam etmemizi isterdi"  diye de laf mı soktu, evet, bence Wills Harry'e kızgın ve bu taş onaydı.




Düşes Kate'nin fotoğraflarını çok aydınlık ve sıcak buluyorum.  Daha bir sürü fotoğrafını paylaşırlar umarım. Kraliyet ailesi fotoğrafları sergisi bile açabilir.


Xo Xo

CAMBRIDGE AİLE FOTOĞRAFI

Aaayyy ölüyorum yetişin, Prens William ile Kate, rahmetli dedeyi anmak için hiç görülmemiş bir aile fotoğrafı yayınladılar. 

Fotoğraf 2015'te Balmoral'da çekilmiş. George daha minicik, Charlotte altına işiyor. Philip bile iyi görünüyor, öyle eski foto 🤗. 

Fotoğrafta en sevdiğim kraliçenin kazayağı desenli şahane mantosu ve  minik Charlotte ile bakışmaları.

Müthiş bir anı, inşallah hafta boyunca böyle güzel fotoğraflar yayınlamaya devam ederler.

Meguş şimdi Amerika'da çıldırıyordur. Eee, çocuğu alıp kaçtın,  paylaşacak güzel bir fotoğraf ara ki bulasın şimdi 🤣



9 Nisan 2021 Cuma

Edinburgh Dükü Prens Philip öldü

Kraliçe Elizabeth'in hayatının aşkı, en büyük desteği, yaşadığı her skandalda daima yanında duran kocası Prens Philip bu sabah Windsor Şatosu'nda huzur içinde öldü.


Philip bir Yunan prensiydi, İngiltere'de eğitim görmüş, donanmaya girip 2.Dünya Savaşı'nda çarpışmıştı. Lilibet 13, Philip 18 yaşındayken ilk kez karşılaştılar ve prenses ilk görüşte aşka tutuldu. Daha sonra Lilibet eğer Philip ile evlenmezsem kimseyle evlenmiyorum diye kral babasına rest çekti. 




Philip Yunan prens ünvanından vazgeçip meteliksiz bir teğmen olarak Prenses Elizabeth ile evlendi. Philip'in donanma görevi sebebiyle Malta'ya taşınan çiftin iki çocuğu doğdu. Kral'ın sağlık durumu kötüleşinde Philip çok sevdiği donanmadan ayrıldı ve Lilibet ile büyük Commonwealth turuna çıktılar. Kenya'da Philip karısına babasının öldüğünü ve artık Lilibet'in  kraliçe olduğunu haber verdi. Philip asla donanmaya dönemeyecekti.



Lilibet, evlendiklerinde Edinburgh Dükü ilan edilen Philip'e prens ünvanı verdi. Böylece Philip, İngiliz kraliyet ailesinde doğmuş gerçek bir prens  statüsüne kavuştu. 60'larda çiftin iki çocukları daha doğdu. Philip 90 yaşına kadar kraliyet görevlerine devam etti, 2010'da üstlendiği organizasyonlardan ayrılırken ancak 96 yaşında tüm görevlerini bırakıp emekli oldu.



Gafları ve kırdığı potlarla bilinen prens, tam Charles ile Camilla'nın evlilik yıldönümünde vefat ederek son şakasını da yaptı.



Toprağı bol olsun, gerçekten bir devir kapandı.