Canımız patronumuz bize kocaman, yesyeni bir ofis yaptı sevgili izleyenlerim. Ofisimiz İtalyan stres emici özel bir halıyla döşendi, tertemiz masalar, dolaplar geldi. Çöp kovalarına hiç çöp atılmamış, sandalyelere hiç popo konmamış idi.. . (O stres emici halıyı 2 saatte doldururum ben, eminim:) )
Bu sabah da bizi çağırdılar, gelin yerleşin dediler. Biz de kalkıp gittik ama Kübra'yla çıkışta gezmeye gideriz diye anlaşmıştık, o yüzden ben süslendim püslendim, kırmızı ojeleri sürdüm öyle gittim:)
Neyse efendime söyleyeyim, bilgi işlem laptopları eski masalardan yeni masalara taşımış zaten:)) Biz de dosyaları, klasörleri, ıvır zıvırlarımızı taşıyıp yerleştik yeni yerlerimize.Sonra da Kübra süslendi, dolmuşa atlayıp Taksim'e geldik.
Aman o Taksim, benim zavallı Taksim'im ne olmuş öyle dostlar. AKP resmen içine etti güzelim şehrin ve komple ülkenin. Söyleyecek bir şey yok.
Meydandan bir taksiye binelim dedik, "Nişantaşı'na gideceğiz" dedik, amcam kısa mesafe diye almadı. Başka bir taksi daha vardı önde; bu sefer baktım Kübracık hiç birşey demeden direkt çöreklendi arabanın içine. "Nişantaşı" dedik, şöför amca "arkadaki beğenmedi mi?" diye dalga geçti, ben de "biz de onu beğenmedik" diye yapıştırdım:))
Teşvikiye'de inip aşağı doğru yürüdük. Güneşli bir cumartesi erkenden kalkıp işe geldiğimize göre, mutlaka kendimize birşey almamız lazımdı, değil mi ama? Mudo'da Zara'da böyle almazsam öleceğim hastalığına yakalandığım bir parça göremedim. Zaten bu ay Zara'dan alışveriş yapmayın, nasılsa Ocak'ta indirime girecek, o zaman alırız.
Alışveriş yapmayınca artık aç karnımızı doyuralım dedik ve sevdiğimiz restoran Kırıntı'ya geçtik. Saat henüz erken idi, istediğimiz yere oturduk. Bir şişe şarap açtırdık. Şarap seçimimiz de süperdi, "geçen sene açtırdığımız şişeyi çok sevmiştik, acaba o neydi?" diye mantık yürütüp, tabii ki en ucuz olandır diye kalecik karasında karar kıldık:)
Ne yiyeceğimize bir süre karar veremedik, sonra 4 peynirli gnocci ile 5 peynirli ravioli arasında çekimser kaldık, çünkü hangisinin tipi neye benziyordu, bilememiştik:)) Çok olan iyidir diyerek raviolide karar kıldık. Bugün mantık muhakememiz pek başarılı idi, görüyorsunuz ya:) Şarapla demlenmek için önden bir de mozarella istedik, ohhh sonra da başladık sefalanmaya.
Şarap içtik, peynir yedik, deli gibi gülüp konuştuk, içtikçe coştuk, vallahi şarap bana çok iyi geliyor, Lady Charlotte diyor ya "şarap seni açıyor" diye, aynen öyle:)) Ravioli de pek lezzetli idi, bol peynirli, yumuş yumuş, ılık ılık damağımızdan bir lezzet deryası aktı adeta. Üzerinde de pesto sos vardı, ben gorgonzola sosu istedim ama ondan yokmuş meğersem:)))
Yemek ve şarapla çakırkeyif olunca dışarıdaki masalara geçip kahvelerimizi höpürdettik. Bu sefer kahlualı, likörlü mikorlü Casablanca diye bir kahve içtim, o da pek hoştu. Sefalanmamız tam oldu dostlar:)
Artık evlere dağılma vakti geldiğinden tıngır mıngır Maçka'dan Beşiktaş'a yürüyelim dedik ve hemen yol üstünde Promod ile karşılaştık. Bu bir Fransız markası, oralarda H&M'e denk, hatta Champs Elysees'de yanyana bunların mağazaları. Hani ben de Paris'e gittiğimde mor bir elbise almıştım, işte o marka. Meğersem İstanbul'da Promod mağazası açılmış. Aman pek sevindim, daldık içeri.
Kübracık baskılı bir tişört beğendi, ben de siyah üzeri pırıl pırıl bir prenses elbisesini deneyeyim dedim.
Kabinden çıkışım çok komik oldu, ufak kızlar gelmiş dükkana, ben böyle parlak disko topu gibi çıkıp eteklerimi havalandırınca bir "aaaaa" nidası çıktı, tabii el mahkum, aldım bu şıkır şıkır cicik elbiseyi:))
Maçka'nın tıkır tıkır taşlı yollarından yürüyerek Akaretler'e indik, karşımıza davetkar Cafe Nero çıkınca birer kahve de burada patlatalım dedik, hava ayaz ama güneşli olunca pek hoşumuza gitmişti sokakta kahve keyfi.
Kahveler de bitti, tam Beşiktaş'a indik, aaa, yolun kenarında telle çevrili bahçe gibi bir aralık, içinde bir sürü tontiş fillere benzeyen kediler:)) Mivv mivvv ciyaklıyorlar:)) Birisi teldeki delikten çıkıp geldi, tabii kedi arsızı olduğum için hemen okşayıp yılışmaya başladım, onu gören beriki de geldi, ne güzel tam yumuldum kedikolara, bi teyze fışkırdı kenardan. Böyle sarı boyalı saçlı, pembiş rujlu, kokoş bir tip:)) "Yemek vereceksiniz zannettikleri için yanınıza geliyorlar, yemek vermeyecekseniz sevmeyin!!! " diye azarlamaz mı bizi?? Aaaa ben de "sevgi gıdasına da ihtiyaçları var!!!" diye yellozlaştım hemen, tam o anda teyzem çantasından şakkk diye 2 adet sosis çıkartıp kedilere vermesin mi:))) ahahahah, çantada kuru mama taşımak tamam da, sosis taşımak nasıl iştir arkadaşım, "yürü yürü" dedim Kübra'ya, başımızı önümüze eğip tırladık hemen:))))
Beşiktaş'ta ayrılıp evlere yollandık. Ben otobüsten Arnavutköy'de indim de benim mahalle kuaförüne saçımı kestirdim biraz, usturayla uçlarını aldırdım, pek iyi oldu, pek hoş oldu.
Sabah erken kalkıp işyerine gittiğim; kahvaltı niyetine yarım simit kemirdiğim halde çok güzeldi bugün, yarın da kitap okurum, işte size mükemmel bir hafta sonu:)
xo xo
Senle bi'gün muhabbet edelim Judy'm, en hakikisinden e mi? :)))
YanıtlaSilYemişsin, içmişsin, gezmişsin hepsi afiyet-şeker-gülücük olsun sana.
Öperim :)
olacak Sittirellam, ben gerçekten buluşup uzun uzun yiyip içerek muhabbet edeceğimiz günün geleceğini düşünüyorum. Sen, ben ve dostlarımız. Mükemmel olacak:)
SilÖptüm:)
Elbisene bayıldım bebeğim :) yılbaşı buluşmasında giyiverde görelim :* çok ilgincime gitti bu çantada sosis taşıma mevzusu, çok yaratıcı geldi hhehhe bu arada yeni ofisiniz hayırlı olsun anacim....
YanıtlaSilsosis benim de ilgincime gitti Sewal kuşum:)) elbisem çok güzel ama çekilişe giyemem, gündüz için fazla pırıltılı idi:)
Silcidden çok güzel bir haftasonu olmuş
Siljudy ...
elbise çok yakışmış güle güle giy:)
Eksik olma ayna'cım:)) giymeyi çok istiyorum, bir fırsat çıkar inşallah:)))
SilHala aynı mahalle kuaförüne mi gidiyorsun?
YanıtlaSilAranız nasıl? :)
Bi ara çok kısa kesmişti hani :)))
Çok kısa kesen ismail, bebek'ten çocukluk kuaförüm. Ona gitmiyorum o faciadan beri, mahalle kuaförü aydın'a gidiyorum, düzeltti adam saçımı:))))
Sil