Kafamı öne eğip gidip Kübra'ya gösterdim eteği, gülmeye cesaret edemediği için ağzı açık kaldı arkadaşımın, resmen aptala malum olmuştu vaziyet. Sonra Yusuf Kuş'a gittim, Yusuf abiyi eski şirketten tanırım, imalathanede çalışır, hatalı lekeli mallara kocaman büyüteçli cihazlarla bakıp lekeleri çıkartır, üzerinize bişey dökülürse sihirli kimyasallarla çıkartıverir lekeyi.
Tam Yusuf Kuş'a gittim, elektrik kesildi fabrikada. Hoppaaa! Kimyasal püskürten alet elektrikli olduğundan Yusuf Usta "sen git, bu lekeleri biraz ıslat, elektrikler gelince gelirsin" dedi, yine başımı öne eğdim, yukarı çıkarken cereyanlar geldi, koştum hemen imalathaneye, Yusuf Usta da koşarak geldi sağolsun:))) Arka tarafa geçtik, usta önce lekelere kimyasal püskürttü, sonra hava püskürttü, en sonunda da ütü bastı. Kırmızı pis lekeler çıktı ama kimyasalın izi kaldı böyle daire şeklinde, resmen elbise götüme benzedi. Neyse ama pek farkedilecek gibi değildi lekeler, koşarken belli olmaz dedim, eğdim boynumu çıktım yukarı:)
kamera görünce hiç dayananmam:)) |
Masama gelince aklıma geldi, elbisenin yıkama talimatına baktım. Kuru temizleme yapın, ütülemeyin yazıyordu talimatta. Biz de maşallah pek ıslak bir temizleme yapmış, ütüyü de basmış idik, geçirmişler olsundu artık sarı elbiseye :))))
Neyse nihayet akşam oldu, herşeyin üstüne bir de yükleme günüydü, nasıl işleri bitirdim, telefon trafiğinden nasıl sağ çıktım, o son dakikada paketleme listesini nasıl yetiştirdim ben de anlamadım. Servise oturdum ve Cuma günü insanlar yarım gün çalıştığı için akşam bomboş kalan yollardan Mecidiyeköy'e geldik uçarcasına.
Lady Charlotte bizi burada bekliyordu, Murat Muhallebicinde beklerim dediği için aptal kafamla kızı aramadan Kübra'yı yürüttüm muhallebiciye. Meğersem Lady Charlotte metro girişindeki Simit Sarayı'nda oturmuş, Murat Muhallebicisi'ne kadar yürümesin diye ahahah, hadi geri döndük, Simit Sarayı'nda buluştuk, Charlotte'ın oturduğu masanın yanındaki masada yaşlı bir beyamca simit yiyordu, amca masasını bize doğru iteledi:)) Boş sandalyesini verdi, fakat sonra Deniz gelince, üstüne Arzu bize katılınca kalkıp başka masaya oturdu sağolsun. Bu arada Minik Sino'nun da gelişiyle ekip tamamlandı, biz de metroya attık kendimizi.
Metrodan Sanayi durağında inerek Seyrantepe istasyonuna aktardık, yani merdiven inip çıkıp dönendik metronun içinde. Bu esnada Seval'in ekipte olmaması çok değişikti tabii, kınasına gittiğimize göre elbet yanımızda olmayacaktı ama biri eksikti işte ekipten.
en tuhaf tren kazasına maruz kalmadan çektik neyse şu fötöyü:)) |
Kırmızı dekolteli tuvaletiyle hem güzellik hem ebat açısından Hürrem Sultan'a dönmüş olan Seval gelin bizi karşıladı, biz önce nazlı nazlı arka sıralarda koltuklara dizildik ahahaha, kaynanalar gibi:)) Sonra artık dayanamadık, hem biricik arkadaşımızın kınası, kalktık piste, oynadık da oynadık, göbecikleri attık, kıvırdık, kurtlarımızı döktük. Özellikle Salla isimli parçada Lady Charlotte'ın muhteşem performansı gecenin efsanesi oldu:)))
Lady Charlotte ve Miss Judy ile sezon modası:)) |
Arzuşka, Judy ve Kübra:))) |
Heyyoooo |
Bu fasulya 7,5 lira, salla salla gül memeler çağlasın, elmanın dirisine ben vuruldum birisine, o yana da bu yana da salla, dona düşer son damla, şakşuka şakşuka şaka da şukaaaa gibi şahane şarkılarla bol bol tepindik, bütün elektriğimizi boşalttık, içimizdeki küçük Asena canavarlarını ortaya çıkarttık. Misal ben hiç oynayamam Seval de "çok Avrupai oynuyorsun" diye dalga geçti ama olsun elimizden geldiğince kıvırıp çok eğlendik.
Artık kına yakma zamanı gelmiş idi, Seval'i arkaya aldılar, kaftan giydirdiler. Sonra damat beyle gelin hanım mum taşıyan genç kızların eşliğinde, yüksek yüksek tepeler türküsü çalarken içeri girdiler. Kınalar yakıldı, ağlayan olmadı, gelin hanımın ağzı kulaklarında idi valla:)))
Kına hatırası |
Kına faslından sonra kuruyemişler ve meyve suları dağıtıldı, bunları Seval gelin elleriyle dantel poşetlere doldurmuş idi, biz de bir güzel kuruyemişlerimizi yedik, meyve sularımızı içtik. Sonra da Pazar günü düğünde görüşmek üzere Seval'i öperek yola düzüldük.
Aman yine o metroda in in in, dön dön dön, çık çık çık, midemiz bulandı, başımız döndü, ayaklarımıza karasular indi dostlar.
Kızçeler |
Yine de gülmeye devam ettik, bize dair en sevdiğim özellik de bu zaten:))
Gece evde yatağa nasıl attım kendimi bilmiyorum, o kadar yorulmuşum ki anlatamam. Cumartesi günü de taa üniversiteden arkadaşım Demet'in Dedeman Oteli'ndeki düğününe gidecektim. Pazar günü ise Seval'in düğünü olacaktı. Bu maceraları da gelecek yazılarda anlatacağım dostlar. Şimdi Seval'in düğünü için hazırlanayım:))
Darısı isteyenlerin başına,
xo xo.