25 Kasım 2013 Pazartesi

Gram Gram Zayıflıyor İdik

Cumartesi günü Lady Charlotte ile diyetisyen kontrolümüz vardı dostlar. Aslında ben hiç gitmek istemiyordum, çok moralim bozuktu, bırakmayı düşünüyordum hatta... Tabii Lady Charlotte aklımı başımı getirdi ve tıpış tıpış gittik Perihan Hanım'a...

Oh iyi ki gitmişim, iyi ki Lady Charlotte'ın sözünü dinlemişim:) Diyetisyenimiz pek formunda idi, "aşureleri yiyen geliyor, yiyen geliyor" diye bizi eğlendirdi. Biz aşure yememiştik, ama misal illa diyeti bozacaksanız, aşure ehveni şermiş, pasta bulamıyorsanız aşure yiyeceksiniz bundan sonra, ona göre!

Sonra benimle uzun uzun konuştu, adeta terapi yaptı Perihan Hanım. O kadar moralim düzeldi ki, rejim motivasyonum geri geldi. Lady Charlotte'ın dediği gibi "200 gram verebildim diye üzülme, 200 gr almadım diye sevin!"  :))) Yeni mottomuz bu idi dostlar:)

Moraller tavan yapmış halde Perihan'dan çıkıp kendimizi Capacity Midpoint'e kahvaltıya attık. Ahahahah, bu ne perhiz bu ne lahana turşusu demeyin, 2 haftada bir kere kahvaltı zevkimiz var, ölçülü ama doyurucu:)

Midpoint'te İngiliz Aslı arkadaşımız da bize katıldı, sohbet muhabbet gırla gitti. Çay kahve, gazete, dedikodu derken vakit su gibi akıp geçti. Hava pek güzel, güneşli idi. Yine de nedense herkes kendini sokağa atacağına AVM'ye atmıştı. O kalabalıkta güç de olsa bir kaç parça alışveriş yapmayı başarmıştık.

Görür görmez üzerine atladığım bu eldivenleri o kadar sevdim ki, özellikle fotoğraflarını çektim:)

Park Bravo


Kolları pırıltılı bu kazağı da, haftaya müşteri toplantısında giyeceğim:)

Koton

Ah o toplantı yok mu o toplantı! 4 gün sürecek. Her gün ayrı ayrı  ne giyeceğimi kararlaştırdım bile. 

1.gün : Göğsünde kırmızı tilki arması bulunan antrasit renkte tüvit ceket. İçine de armadaki kırmızı tonda tişört buldum neyse. Ceketin önü de kapanıyor da biraz sağa sola yayılıyor sanki, böyle fotoğrafdaki gibi zımba gibi olmuyor, olamıyor:) Aman ne yapayım? Sikinti yok!

Mudo


2.gün : Basic penye elbise ama siyah tayt, uzun çizmeler ve hırka ile. Çünkü kısa idi elbise, genç kızlara elbise bana ise ancak tünik olurdu. Götümü de açamam toplantıda. Yoksa açsam mı acaba??? Bi işe yarar mı? ahahahahaha

Bershka
 
Mango

3.gün : Kolları pırıltılı siyah kazak. Bunu cumartesi aldım işte.

4.gün : Dördüncü günü pek bilemedim, geçen sene Zara'dan aldığım gri ceketi giyerim, krem rengi tişörtüm var idi nasılsa. Önü kapanıyor muydu, kontrol etmek lazım:))) Bir de zeytin yeşili ceketim var ama onun önünün kapanmadığı kesin gibi bir şey:)

Of, böyle işte. Kıyafetim düzgün olmazsa moralim bozulur, kendimi iyi hissetmek için rahat ve hoş olmalıyım. Tabii çuvalla para dökecek halim de yok. Neyse ki, Zara, Mango, mutlu mesut yuvarlanıp gidiyoruz.


Cumartesi'ye dönelim. Hava güzeldi ya, biz de öğlen yemeği için Yeşilköy'deki Röne Park'a gittik. Yahu, o kadar tabiatı özlemişiz ki, o ufacıcık Röne Park bile içimizi açtı, mutlu etti bizi. Parkın orta yeri de minyatür bir hayvanat bahçesi gibiydi. Hindi, kaz, tavuk, horoz ve dahi tavus kuşu ile pompom kuyruklu tavşanlar ortalıkta geziniyorlardı. Restoranda yediğiniz köfteler nereden geliyor sanıyorsunuz?






Köftelerinizi paylaşmayı unutmayınız:)











Pompom kuyruklu davşannn

Kabaramazsın kel fatmaaa

Bu fotoğrafları birkaç hafta önce yine Röne Park'a gittiğimizde çekmiştim. İşte aynı park canım. Hava güzeldi dediysek, fotoğraflara bakıp "yuh! Istanbul'da havaya kudurmuş" demeyiniz lütfen. Yağmurlu çamurlu kış geldi bile.

Tabii hava erkenden kararıp soğuyunca, yine arabaya doluştuk ve taaa Esenyurt'a gidip, burada açtıkları Akbatı diye bir AVM'yi gezdik. Zaten bu bölgede AVM ve devasa, ürkütücü sitelerden başka nereye gidebilirdik? 

Akbatı'dan çıkınca Beylikdüzü tarafına geçerek Gloria Jeans'de kahve içelim dedik. Ayy eskiden hep Gloria Jeans'e giderdik, blogun müdavimleri hatırlar belkim. Gelin görün ki, Esenyurt'un arka taraflarında birazcık kaybolduk. Buralara "Esencılıs" deyollarmış, bilmem haberiniz var mıydı? Ben de Cumartesi günü öğrendim, Lady Charlotte sağolsun:)

Sağ salim varıp içtiğimiz kahvelerden sonra ben artık metrobüse bindim ve sabah 9'da çıktığım eve gece 10'da gelebildim. Pazar günü de bir uyudum ki, öyle böyle değil:)))

Ve böylece taze haftamız başlamış oldu.

Herkesin keyifler nasıl bakalım?

xo xo

11 Kasım 2013 Pazartesi

Bu Nasıl Bir Diyet Yaleppim:(((

Hemen şuracıkta yazmıştım, hatırlarsınız, diyetisyene gitmeye başladım diye. Git gel Konya 6 saat sanki, bir buçuk ay oldu 1 kilo bile veremedim dostlar. Ayy nasıl asabım bozuldu moralim çöktü anlatamam. Ben bir karış suratla gittikçe, çılgın diyetisyenimiz Perihan her kontrolde biraz daha hırslandı, öyle etti böyle yaptı, yok, olmadı da olmadı. Bir de, nasılsa zayıflayacağım diye kıyafet almıyorum; diyet yaptığım için güzel bir şey de yemiyorum. Ulan ne giyiniyorum ne yiyorum, ot gibi oldum mu sana? bari 500 gram vereydim!



Sonracığıma, son olayımız karbonat. Iııııhhhh:((( yeni listede her gün bir litre karbonatlı su, bir bardak sulandırılmış elma sirkesi içmem gerekiyor. Allahıııımmmm:((((( Ne günah işlemiştim ben yaaa?? Ne işe yaradıklarını bilmiyorum, listeyi okurken nutkum tutulduğu için soramamışım. Sorgulamadan çileme katlanıp içiyorum lıkır lıkır. Şifa niyetine:(

Üstelik her gün avuç avuç ceviz yemem gerekiyor ki, o da ocağıma incir acağı dikti. Kilosu 90 lira meretin. Milletin günlük sigara masrafı bizim ceviz masrafımız var bildiğin:))) Diyetisyenin sabah-öğlen-akşam acımadan yutturduğu kuru kayısılar ise içimi öyle bir mülayim etti ki, evlere şenlik:))) Neyse, onu söyledim de iptal ettirdim. Ye kayısıyı, iç yeşil çayı, koş tuvalete.. Can mı dayanır buna evladım:))

Tabii bu sıkıntılı günlerimizin en büyük devası, canımın içi cici kedi idi sevgili dostlar. Akşam eve gelip küçük maymunla uğraşınca ne dert kalıyor ne tasa. Haftasonu, Tülay arkadaşım üşenmemiş, Kediş'e yün bere örmüş:))) Demin küçücük düğme kafasına taktım da bayıldım gülmekten. Annem de demez mi "Vecihi'ye benzedi" Aaahhahaah. Ama ne iyi kedi, dedim ki "5 dakika dur, fotoğrafını çekeyim",  durdu valla!!! "İki gıdım kuru mama için çektirdiğin eziyete sokayım" demiş midir içinden, orasını bilemem. Ama mazlum mazlum oturdu, pozlarını verdi, sonra da kucağıma kıvrılıp uyudu. Demek ki aramız iyi:)


Hüüüyyffff
Yazık lan bana:(((

İmdaaaatttt

Hadi hadi kedikopter:)))


Ulen fiyonka niyet ettik, helikopter çıktı Kediş'in tepesinde, uça uça ağaçlara iner çıkar atık diye gülüp eğlenirken karbonatlı su gerçeği bir tokat gibi suratıma çarpmıştı dostlar. Ayyhhh nasıl bir eziyet o, of bee:))) İçine limon da atmam gerekiyor ama yapamayacağım. Bir litre karbonatlı suyu içmek yeterince acılı zati, karbonat Erol'a döndüm miko:))

Ne işe yaradığını bilen varsa deyiversin bana da bir zahmet:)


xo xo

3 Kasım 2013 Pazar

32.İstanbul Tüyap Kitap Fuarı Serüvenimiz

Cumartesi sabahı erkenden kalktım, bir de baktım babam benden önce kalkmış. Hem de giyinip hazırlanmış. Hemen kahvaltımızı yedik ve canım La Capitana'dan telefon gelince evden çıkıp, geleneksel Tüyap Kitap Fuarı yolculuğumuz için yola koyulduk.

Yola koyulmak söylediğim kadar kolay olmadı ama, bizim dar yokuşta epey bir curcuna yaşadık, daha sabah 9:30 idi ama bizim ufak yokuşta trafik sıkışıklığı vardı:)) Neyse, yokuştan çıkmayı başarınca Etiler'den çevre yoluna bağlanıp basıp gittik, La Capitana'mın ayaklarına sağlık:) Saat 10'u biraz geçerken Beylikdüzü semalarında o malum kuleyi görmüş ve fuara varmıştık. Bomboştu otopark, hemen koşup 7 TL ödeyerek fuar alanına girdik, babamsa yaş haddinden elini kolunu sallayarak çoktan gelmiş bizi bekliyordu:)



İlk salona girer girmez Tudem Yayınları ile karşılaştım. Bu yayınevinin standı rengarenk, güzel kitaplarla doluydu. Çocuklara ve gençlere yönelik güzel bir yayıncılık politikaları var bence. Tudem'den 2 tane kitap aldım:

TUDEM

Hayaletin Çırağı, epeydir merak ettiğim Wardstone Günlükleri serisinin ilk kitabı. Beğenirsem devamını internetten alacağım. 

Tünelin Ağzından Dehşet Hikayeleri, 2 sene evvel okuyup sevdiğimiz Dehşet Hikayeleri Serisi'nin üçüncü bölümü. 

Bu yayınevinde tatmin edici bir indirim almadım. 2 kitaba 26 TL verdim ki herhalde İdefix'den alsam daha ucuza gelecekti kitaplar.


Çok sevdiğim Domingo Yayınevi ikinci durağımdı. Çoluk Çocuk ve On Bir isimli romanlarını okuduğumdan beri bu yayınevini takip ediyorum, harika kitap seçimleri var bence. (Okuduğum Domingo kitaplaraı için buraya) Domingo'ya dair tek hayal kırıklığım "Bir Tuhaf Turta Davası" serisini yarım bırakıp devamını basmamaları oldu. Basmaya da niyetleri yok:(


DOMİNGO


Ve İşte Onu Böyle Kaybedersin için tanıtımda "Bu kitap zafer, pişmanlık ve yakarışlarla kaplı bir itiraf günlüğü; kaybedilen aşkların ve artık onarılamaz olanı onarmaya çalışan insanların öyküsü" deniyor. Yani bir kaybedenler romanı ve çevirisini de bu tarzın üstadı, biricik Avi Pardo yapmış. 

Beyaz Yalan hakkında ise güzelim kapağından başka hiç bir şey bilmiyorum:)

DOMİNGO


Tekinsiz Kitap, İngiltere'nin çeşitli yörelerinden derlenmiş gerçek hayalet öykülerinden oluşuyor. En güzel tarafı ise çevirisini Algan Sezgintüredi'nin yapmış olması. Bu yazarımızın polisiye romanlarını da yakında okumayı umuyorum.

Aşk ve Gurur ve Zombiler, 4 yıl önce basılmış, nedense atlamışım. Elizabeth Bennet ile Bay Darcy'nin hem birbirleri hem de kasabayı basan beyin yiyen zombilerle didişmelerini anlatıyor. La Capitana'cığım çok eğlenceli bir kitap olduğuna dair garanti verdi:)

Domingo'da dört kitaba yaklaşık 45 Lira verdim sanırım. Bana epey uygun geldi.


Bir sonraki durak, nefis fantastik romanları ile kalbimizde ayrı bir yeri olan İthaki Yayınları idi.

İTHAKİ


Yaz Şövalyesi, pek sevdiğim Harry Dresden serisinin dördüncü kitabı. Yayınevi, bu seriye devam etmeye niyetliymiş, yaşasın!

Alice Harikalar Diyarında ve Aynadan İçeri, mükemmel ciltli baskısı ve özenli çevirisiyle epeydir edinmek istediğim bir klasik idi. Kitabın orijinal çizimleri ile basılmış olması da ayrı bir güzellik. 


İTHAKİ


Yarım kalan serilerin ve hatalı çevirilerin çok satar yayıncısı Epsilon'dan 838 sayfalık devasa bir roman aldım :


EPSİLON

Yabancı, devasa ciltlerden oluşan Outlander serisinin ilk kitabı. Epsilon diğer ciltleri de basmış, gözlerimle gördüm:) Romanda, 1945 senesinde savaştan dönen kocası ile İskoçya'ya giden Claire'in; bir şekilde 1743 senesine ışınlanıp, savaş dönemi İskoçyasında bir yabancı olarak başına gelenler anlatılıyor. Okumak için sabırsızlanıyorum bu dev romanı.


Her sene 10 liraya indirdiği kitaplarıyla fuarın hakkını veren Koridor Yayıncılık'tan yine zaman yolculuğu macerasına benzeyen bir roman aldım:

KORİDOR

Zaman Çarkı, ölümsüz Elise'in yüzyıllar boyunca süren hayatını anlatıyor.


Hata dolu çevirilere rağmen çok satan kitapların yayınevi Pegasus'tan iki tane kitap aldım:


PEGASUS


Sevgilimden Son Mektup, Senden Önce Ben ile tanıdığımız Jojo Moyes'den çevirilen ikinci kitap. Kapağı da çok güzel. Tatlı ve hafif bir okuma zevki için aldım.

Aynı Yıldızın Altında, çok iyi eleştiriler alan ve Çavlan'cığımın çok tavsiye ettiği özel bir kitap.


Son zamanlarda özellikle polisiyelerine epey dadandığım Doğan Kitap'tan yeni çıkan bir gerilim romanı aldım:


DOĞAN KİTAP


Gemi, karanlık, korku dolu bir yolculuk romanı olarak anlatılıyor. İşten atılacakları bildirildiği için huzursuz olmuş tayfalarla dolu gemiye bir mafya babası, bir de katil gemici binince lanetli yolculukları başlamış oluyor. Bu kitabı bir Cumartesi gecesi, karanlıkta okumak istiyorum:)


Yapı Kredi Yayınlarından ise, son anda babamın verdiği bir kitap dergisi ile keşfettiğim yeni bir roman aldım:


YKY


Yüz Karası, Carnivia Üçlemesinin ilk kitabıymış. YKY seriyi tamamlar zannediyorum. Venedik'de karnaval zamanı kıyıya vuran bir cesetle başlayan çok katmanlı bir polisiye deniyor tanıtımda.




Son olarak, fuar alanının berilerinde gizlenmiş olan minik standında Labirent Yayınları'na uğradım. Bu yayınevi, Türkçede hiç basılmamış hem yabancı hem de Osmanlıca polisiyeleri tertemiz çevirilerle dilimize kazandırmayı hedefleyen bir polisiye yayınevi. Misal, hiç bilmediğimiz yazar S.S.Van Dine'nin klasik dedektif kahraman Philo Vance'in maceralarını basıyorlar.

LABİRENT


Gracie Allen Cinayeti, bir Philo Vance polisiyesi

Garden Cinayeti, sinsi ve inanılmaz bir yöntemle işlenmiş cinayetin etrafında dönen diğer bir Philo Vance polisiyesi.

LABİRENT


Kartal Yuvası, Zuhal Kuyaş'ın duru bir Istanbul Türkçesi ile yazdığı, eski Istanbul'un ruhunu taşıyan mekanlarda geçen bir polisiye.

Sonuncu Oda, Zuhal Kuyaş'ın ikinci polisiye romanı. 50'li yıllarda, henüz 25 yaşında iken yayınlamış bu kitabı yazarımız.

O dönemlerde yayınlanmış kitapları seviyorum, okurken eski Istanbul'dan izler bulmak bana çok zevk veriyor.

Labirent Yayınlarının yeni projesi ise erken dönem Osmanlı polisiyelerini latin harflerle tekrar basarak ülkemizdeki polisiye edebiyatının geçmişini keşfetmek. Okuyamam diye korkmayın, anlaşılamayacak kadar eski kelimelerin yanlarında köşeli parantez ile Türkçesi yazıyor.

LABİRENT

Cani mi, Masum mu : Selanik'ten kaçmamış olsa idim o caniler dayımı, o zavallı veliyy-i nimetimi öldürebilecekler miydi? Validen kahrından helak olur muydu? Ah! Ben, ben, bu cinayetlere, bu felaketlere hep ben sebebiyet verdim... Elini göğsüne koy! Vicdanına müracaat et, düşün, doğru söyle... Cani mi masum mu?

Milli Cinayat Koleksiyonu : Her gün üzerinde gezdiğimiz, yaşadığımız, dolaştığımız Istanbul'un içinde gizli bir memleket vardır ki bu memleketi hiç kimse şimdiye kadar bilmez ve hatırına bile getirmez... Istanbul'un içinde gizli bir şehir...


LABİRENT


Define, Kan Damlası : Dışarıda bir ayak sesi işittim. Merdivenden yukarı birisi çıkıyordu. İri ayaklı, kalın ökçeli birisi...

Gece Kuşları : Bu esnada Nihad da otobüsün çan kayışlarını kesiyordu. Çünkü polis şüphe edecek ve otobüsü durdurmak için çan kayışını çekmeye mecbur olacaktı. Halbuki iki arkadaş birkaç dakika vakit kazanmak istiyorlardı.


LABİRENT


Karanlık Konakta Ne Var : 12 Haziran Çarşamba. O gün Istanbul'da hiçbir cinayet olmamıştı. Yoksa bu kadın geçmiş senelerin bu gününde olmuş bir vakaya mı işaret etmek istiyordu?

Bir Polis Hafiyesinin Harikulade Maceraları : Haydar Cemil Bey bunu söylerken cüzdanından bir zarf çıkardı. Bunun içinde yarısı yırtık yirmi liralık bir banknot vardı. Haydar Cemil bey cebinden bir kibrit çıkardı...


LABİRENT

Şeytan Hadiye : Şeytan Hadiye, Londra'da kopan bu müthiş velveleye kendi hususi ikametgahından gülerek şahit oluyor ve polisin düştüğü bu mağlubiyetten derin bir zevk duyuyordu.


Osmanlı polisiyeleri %50 indirimli. Labirent Yayınlarını twitter'dan takip edenlere ise diğer polisiyelerde ise %45 indirim var:)


Ve böylece bir fuar macerasının daha sonuna gelmiş bulunuyoruz. Sabah erkenden kapıya dayandığımız için, şaşılacak derecede rahat gezip alışverişimizi tamamlamıştık. Biz dönerken otopark tıklım tıklım dolmuş, içerisi de her zamanki kalabalıkla dolmuştu.

Evet sevgili dostlar, fuara gittiniz mi, gidecek misiniz? Gidenler ne aldı? Gidecek olanlar neler almayı planlıyor? Anlatın bakalım:)

Herkese fuar yollarında kolay gelsin:)

xo xo