13 Kasım 2016 Pazar

35.İstanbul Kitap Fuarı Serüvenimiz : Bu yıl iyi polisiye yaptı

Yepyeni bir kitap fuarı serüveniyle karşınızdayım benim canımdan çok sevdiğim takipçilerim. Bu sene fuar keyfimizin üzerinde kocaman bir gölge vardı; tutuklu gazeteciler, tutuklu yazarlar, tutuklu milletvekilleri ile karanlığa doğru düşen ülkemizin gölgesi. Yine de günler öncesinden La Capitana ile planlar programlar yaptık; fuar dönüşü ne yiyeceğimize kadar kararlaştırdık. Sonra kaderin acı bir cilvesi ile Kaptan'ın Cumartesi günü işe gitmesi gerekti; ağlaya ağlaya başka gün gideriz dedik. Ve yine kaderin ufak bir oyunu ile Cuma gecesi Kaptan işe gitmesini gerektiren konunun iptal edildiğini öğrendi. Böylelikle Cumartesi günü Edirne'ye doğru yollara düştük.



Gidişimiz 1 saat sürdü arabayla, fuarda 2,5 saat gezdik, sonlara doğru kitap yükümüz iyice belimizi büktü, neyse ki bir ara yükümüzün bir kısmını aslan Fifiucan'a teslim edebilmiştik, yoksa ikinci kısmı atlatamazdık.



Fuar bildiğiniz gibi, indirimler %20-%30 gibi, misal Can Yayınları %30 indirim yapmış, hoştu. Çoğu yayın evi %20 indirim yapıyor ki, bu ufacık indirim için metrobüs veya arabayla saatlerce yol gelip gitmeye; bir de üste para verip fuara girmeye ne gerek var diye düşünüyor insan.




Monokl çok hoş bir stand hazırlamıştı, dikkat çekiciydi.



Kırmızı Kedi  biraz daha indirim isteyince reddetmeyen yayıncılardan. Biz fuarda kitap alacağımız zaman  kitapların internet satış sitelerindeki fiyatını kontrol ediyoruz, tabii internette daima kitaplar daha ucuz. Yayın evlerine internet fiyatını söylüyoruz ve genellikle bu fiyata epey yaklaşıyorlar. Üstelik yayıncılarla muhabbet etmek, çok çeşitli kitapları görüp yeni yazarlar keşfederek gezmek de fuarı vazgeçilmez kılan sebeplerden.



 Domingo'da 3 kitap 45 tl kampanyası vardı.



Tudem'in ciltli çocuk kitaplarını çok beğendim. Savaş Atı'nı basmışlar, hani Spielberg birkaç sene evvel filmini çekmişti. Kapağı da çok güzeldi ama almadım, canınız çeksin diye şuracığa koyuyorum yine de.



Martı Yayınevi her sene olduğu gibi fuarın hakkını veriyordu. Kitaplar 5 lira, 10 lira, 15 liradan satışa sunulmuştu. Ama ben kendimi tuttum, bu sene Martı'dan kitap almadım. La Capitana 2 büyük boy sepeti doldurdu :)







Ephesus Yayınları sert kapaklı ve şömizli yayınlamaya başlamış kitapları, çok güzel görünüyorlardı. İndirim konusunda da anlayışlı davrandılar. Ayrıca çok güzel bir bez torba hazırlamışlar, taşıması pek rahattı.



Oğlak Yayınlarının standı epey geniş ve güzeldi, çok hoşuma gitti. Ayrıca bir sürü yerli polisiye yayınladıkları için de seviyoruz kendilerini.

AQFD

Koridor Yayınları da pek çok kitap basan (Özellikle John Verdon polisiyeleri) ve fuarda gayet uygun fiyatlar sunan bir yayıncı.



April Yayınlarında yine editörler görev alıyor fuar standında, dolayısıyla doya doya kitap muhabbeti yapabiliyorsunuz, indirimi de güzeldi , bana özel indirim yapıldı elbet :) April'in imza günü 19 Kasım günü olacak. Ama benim en sevdiğim yazarlarım Algan Sezgintüredi ve Sezgin Kaymaz bu sene yoklar imzada. Yeni kitaplarını da yeni yılda okuruz inşallah, bekliyoruz bakalım.




Bu sene Epsilon'daki hanımefendi ile de çok güzel sohbet ettik, onu söylemesem olmaz. Standart %20 indirim vardı Epsilon'da ama muhabbetimiz hatırına biraz daha düştü fiyatlar, düşmese de alırdık, çok zevkli idi geçirdiğimiz dakikalar. 


Elimiz kolumuz kitap dolu olduğundan Everest'e, Metis'e bakamadım. Pegasus'a da La Capitana sordu ve fiyatları gayet yüksekti. Gençler okuyor bu Pegasus'un kitaplarını, ne olur ki biraz güzel indirim yapsalar da millet okusa. Bana gelince, kahramanlarının yaşı benden pek küçük olan kitapları okumak istemiyorum artık :)))

O halde artık aldığım kitaplara geçebiliriz :


Kırmızı Kedi Yayınevi



Hayalet Koşucu : Bir Makana polisiyesi, geçen seneki fuardan beri bekliyordum bu kitabı. İlk iki kitap hakkında Kitap Muhabbeti yazılarım burada.

Paramparça : Karin Slaughter'ın polisiye romanlarını denemek istiyordum epeydir, bakalım nasılmış.


Sel Yayıncılık



Komik Kız : Epeydir göz koyduğum bir kitap.

April Yayınları



Gece Ana : Algan Sezgintüredi yeniden çevirmiş kitabı, o halde okuyalım.

Yeni Moda Turuncu : Orange is the new black ?

Süperpoze : Merakımdan aldım. Aslnda ne bassa okurum dediğim yayıncı Domingo, roman seçimlerine bayılıyorum. April de yavaş yavaş o kıvama geliyor .




Sıcak Kafa : April Yayınları editörü Nazlı Berivan Ak'dan bir hediye,  merakla okuma sırasına ekledim. Çok teşekkür ediyorum güzel sohbet için :)


Koridor Yayıncılık




Psikoz : Polisiye gerilim.

Asla Geri Dönme : Jack Reacher karakterinin bir macerası. Tabii polisiye.

Kurt Gölü : John Verdon'un Dedektif Gurney polisiyelerinden biri. 3 kitap 40 liraydı, ben de bunu üçüncü seçtim. Serinin ilk kitabı Aklından Bir Sayı Tut hakkındaki Kitap Muhabbeti yazım burada.


Aylak Kitap

 

Kurma Kız : Hugo ödüllü bir distopya.


Domingo Yayınevi



Bakir İntiharlar : Filmini izlemiştik, yazar Jeffrey Eugenides'in Middlesex romanına da bayılmıştım. Middlesex yazım burada.

Eş : Domingo güzel romanlar basar ön yargısı ile aldım.

Bin Yıllık Dua : 3 kitap 45 liraydı, bunu üçüncü seçtim. Yayın evi de tavsiye etti, bakalım nasıl çıkacak.


Oğlak Yayıncılık- Maceraperest Kitaplar



Öldüren Kumpas ve Düşman : Lee Child'ın Jack Reacher polisiye serisinden iki kitap. Bu seride yirmiden fazla kitap var, çok azı basılmış bizde. Bulduğumuzu aldık. 




Başkomiser Galip polisiyeleri : Yaşasın yerli polisiye diyerek keşfetmek istediğim bir seri.


Epsilon Yayınları




İblis Döngüsü Serisi : Çok merak ettiğim fantastik bir seri, kitaplar da tuğla gibi maşallah. 


Ephesus Yayınları



Ephesus'un güzelim ciltli kitapları oldukça albenili.

Ölüm Patikası Paravan ve Dönüş Yok : Tim Weaver'ın David Raker polisiye serisinin üç kitabı. Aradan bir tanesini almayı atlamışım :( Onun da adı Tünel. 




Cinayetin Şifresi : Marie Lightwood polisiyelerinin ilki.

29.Oda : Korkunçlu gerilim romanı.


Bu kadar kitabı yüklenip eve döndüğümüzde hepimiz kurt gibi acıkmıştık. Önce klasik fuar yemeğimizi yedik (kuru fasülye-pilav-bol salata), üzerine de çay saatinde La Capitana'nın elleriyle hazırladığı çikolatalı pasta ve mercimek köftesiyle kendimize ziyafet çektik.

Bu yılın macerası da böylece sona ermişti. Şimdi odamda bu kitaplar için yer bulmak zorundayım, işim çok zor :)

Xo Xo


1 Ekim 2016 Cumartesi

Küçük Prens George ve Yazık Prenses Charlotte Ortaya Çıktılar

William ile Kate'in Kanada turu yavaş yavaş sona yaklaşırken, turun en beklenen günü de geride kalmıştı. Çoluk çocuk tüm Cambridge ailesi bir partiye katıldılar ve Prens George ile Prenses Charlotte'ı yakından görebildik.



George her zamanki gibi çok sevimli idi, on yüz baloncuk yaptı, minyatür midilliye bindi. Gazetecilerin dediğine göre birşey yapmadan önce hep Kate'e dönüp izin istiyormuş hatta. Demek ki Kate disiplinle yetiştiriyor çocukları, aferim.









Prenses Charlotte ise çok üzgünüm ne yazık ki annesinin güzelliği dururken babasının çirkinliğini almış, donuk suratlı Windsor sülalesine çekmiş ya olacak iş mi :( Biz bu çocuğun Prenses Diana'ya benzemesini beklerken gitti Kraliçe Elizabeth'e benzedi, ne yapsın bu küçücük prenses şimdi dostlar?






Bu fotoğraf da skandal, Kate yine götü açık yakalanmış, bir öğrenemedi bu kız da frikik vermeden giyinmeyi yahu.









Ayy büyüdükçe güzelleşir, çirkin ördekten zarif kuğuya dönüşür, annesine benzer inşallah ne diyeyim? Bir de Kraliçe beni vurdurtmaz inşallah bu yazılarım yüzünden :)







Sizce Charlotte kime benziyor?

Xo Xo

30 Eylül 2016 Cuma

Kate Alert : Telgrafın Tellerine Kuşlar Kondu


Kanada kraliyet turunun 5. gününde, William ile Kate sabah erkenden Kanada'nın Whitehorse köyüne gittiler. Bu ziyaret için Düşes kırmızı ve çok hoş bir Carolina Herrera manto giymişti. Ayakkabıları da kalın topuklu ve püsküllü idi.








Topuz yaptığı saçları, zarif küpeleri ve çok yakışan kırmızı renk ile Kate pek hoştu o gün.








O gün bizimler taa 1958 senesinde Kraliçe teyzenin ziyaret ettiği telgraf ofisine gidip telgraftan twit gönderdiler. Attıkları twit de bu :


Telgrafçı amca da 1958 senesinden kalma herhalde, 2 gün önce ölmüş haberi yok yazık :)




Günün devamında bizimkiler bu sefer de Carcross bölgesini ziyaret ettiler. Ulan ömrümde adını sanını duymadığım yerler. Neyse, Kate bu sefer kıyafet değiştirip blucin, kovboy çizmesi ve gri hırka giymişti. Ayy en sevdiğim şeydi bir ara, sürekli gri hırka giyerdim. Tabii onunki mont gibi biraz.




Köy meydanında yerli çocukların dans gösterisini izlerken yüzleri gülse de içlerinde korkunç bir baş ağrısı ile mücadele ediyorlardı eminim. Dan dun vurmalı bağırmalı bir dans sergiledi ufaklıklar çünkü.



Köyde yaşayan kabilenin reisi ile fotoğraf çektiren çiftimiz artık bu fotoyu şöminenin üzerine koyarken adamı keserler kenardan ne bileyim. Ne güzel manzara arka plan ama yanlarında bir yabancı ahahah:)



Totem boyamak, eski buharlı trenle tırmanmak ve halkla kucaklaşmak gibi aktivitelerle çiftimiz günü tamamlamıştı. Ulan şöyle bir iş bulamadık ne diyeyim.







İçinde iki farklı kıyafeti barındıran hoş bir gün olmuştu, ben de Kate'i beğendim.

Siz nasıl buldunuz?

xo xo

29 Eylül 2016 Perşembe

Kate Alert : Kraliyet Kanada Turu 2.Bölüm

Selam dostlar.


William ve Kate'in Kanada turu yıldırım hızıyla devam ediyor, üstelik turun 3. ve 4. günlerinde Kate yine bomba gibiydi.


3.günde bizimkiler Kanada'nın Bella Bella bölgesine seyahat ettiler. Bu bölgede Kanada'nın Heiltsuk yerlileri yaşıyormuş ve devasa yağmur ormanları ile bezeli cennet bir köşeymiş. Hatta bizimkiler uçakla havadan yağmur ormanlarını gezeceklerdi ancak bu tur iptal edildi, çünkü çok yağmur yağıyormuş :)


Bu ziyaret için çiftimiz gayet spor ve rahat giyimliydi, gömlek üstü kazak atmışlar bildiğin. Bu aslında benim iş kıyafetim ama olsun. Kate'in botları da kızlık günlerinden kalma 12 senelik botlar. Maşallah taş gibiymiş gerçekten.












Bizimkiler gayet otantik bir gün geçirdiler, yerel dansları izlediler, gudik hediyeleri kabul ettiler. Yağmur ormanının kıyısından köşesinden bile olsa yürüyüş yaptılar. Tabii benim içim geçti bu esnada. Bu sportif faaliyetler ve blucin kombinleri değildi benim görmek istediğim.



Aynı günün akşamı ise bizimkiler resmi bir kokteyle katıldılar. Kate'in daha önce giydiği sıkıcı kokteyl kıyafetlerinden ötürü pek ümitli değildim ancak kırmızılar içindeki Kate çok hoş ve zarifti. Preen isimli bir markanın yaptığı elbise ile Kate'in oldukça çarpıcı göründüğünü söylemeliyim. Kesinlikle çok beğendim.










İlla bir kusur bulacaksak, fermuar gizli değil, gayet ortada görünen bir fermuar idi. Bir de kırmızı elbise, kırmızı ayakkabı, kırmızı çanta biraz fazla geldi bana; aksesuarları metalik, gümüş vs en olmadı siyah seçebilirdi.



Yine de sabahki paçozluğun üzerine bu rüya gibi elbise çok hoştu, aferim Kate!


Turun 4.gününde bizimkiler bu sefer de Kanada'nın Kelowna köyüne yolculuk ettiler. Bildiğin rock starlar gibi karşılandılar, millet yollara dökülmüş bunları göreyim diye. Kate bu ziyaret için Dolce Gabbana'dan yeşil bir elbise giymişti ve hoştu. Ancak saçlarına birşey olmuş, nazarlara gelmiş, maşalar tutmuyordu kadının saçını. Belki de nemden, bir sönükleşmiş kafası, bilemedim.





Güneş gözlüklerim şekil, önümden çekil


Ben öyle alttan flare etek hiç sevmem, bana da hiç yakışmaz.  Tabii Kate düdük makarna kadar sıpsıska olduğundan ona yakışmış. 

Kate ve William'dan önce, bu köye gelen son kraliyet ailesi üyesi kimmiş biliyor musunuz? Prenses Diana ve Prens Charles. Bu da ayrı bir hikâye, William Kate ile annesinin ayak izlerini mi takip ediyor nedir?

Neyse, bunlar bir üniversiteye gidip voleybol maçı izlediler, yine formalar hediye edildi bunlara. Acaba saraya dönünce üzerlerinde isim yazan formalarıyla güreş müsabakasına tutuşuyorlar mıydı? Bilemedim.

güleşelim mi?


Bu bölgenin deniz mahsülleri meşhurmuş, o yüzden bizimkilere zorla dayadılar mahsülü. Yiyip yiyip gidip arkada kusup gelmişlerdir herhalde:)




Bana yedirdiğiniz o şeyler yüzünden hepinizi kuleye hapsettireceğim veletler

Akşam olunca William ile Kate Okanagan Gölüne seyahat ettiler. Yahu bunların royal turları sayesinde coğrafya bilgim gelişti, ömrümde duymamıştım ben buraları.

Gittikleri yerde hava soğukmuş, palto giydi Kate o yüzden, iyi yapmış aferim. Bacakları donmuştur yine de. Saçını da toplamış arkada, eh maşa tutmuyor soğuktan ne yapsın kızcağız?








Burada yerlilerle, korucularla tanışıp yine yerel danslar törenler izlediler. Kafaları şişmiştir herhalde dan dun, bu kadar otantiklik fazla bir insana. Yazık lan, ne zordu royal olmak.


Kate'i beğendiniz mi bakalım?

xo xo