29 Aralık 2006 Cuma

Yeni yıl


gülümseyerek girelim yeni yıla

bu yıl neler yaptık neler

İstifalar ettik

Ben 3.yeni işe girdim; Lady Charlotte İngiltere'ye taşınıp Lordlar Kamarası'na girdi

Fransa'ya İspanya'ya, Yonanistan'a gittik; gezdik, gezdik, gezdik...

80'lerin Çizgi Filmleri ve TV Dizileri'ni hazırladık, sitemiz patladı.

Çizgi film izleme günleri düzenledik

Müzelere, sergilere gittik; bir sürü kitap, CD, DVD aldık, kültür mantarı olduk

Michael Schumacher'i ikinci ve son kez İstanbul Park'ta izledik

Yedik, içtik, alem yaptık, şişmanladık

Duygu Asena'yı kaybettik :(

Çalıştık, yorulduk, güldük, eğlendik, ağladık, kaybettik, kazandık, yaralandık, hasta olduk, acı çektik, yok olmak istedik, uçmak istedik, gitmek istedik, gittik, kaldık, döndük, gezdik, tozduk, evde oturduk, sabahlara kadar mesaj yazdık, bütün gün uyuduk, dans ettik, küfür ettik, şarkı söyledik, şaka yaptık, kahkaha attık, bağırdık, çağırdık, köpek gibi çalıştık, aylak aylak yattık, yeni insanlarla tanıştık, birilerini bıraktık, parasız kaldık, borç ödedik, aldık, sattık, yüzdük, güneşlendik, piknik yaptık, tv izledik, dedikodu yaptık, muhabbet ettik, burnumuzu karıştırdık, sivilcemizi sıktık, kaşındık, yedik, içtik, sıçtık, sıvadık, sıçradık, sallandık, yuvarlandık

ama herhalde hep gülmeyi başardık

gülmeye devam etmek dileğiyle

Mutlu Yıllar!

18 Aralık 2006 Pazartesi

Serge Gainsbourg

Ugliness is in a way superior to beauty because it lasts...

http://www.sergegainsbourg.com/index.html

Bağımlılık yapan bir oyun!

Al başına belayı, patlat patlat dur

bubble shooter

Star Wars

işte artık benim de Trilogy DVD setim vardı dostlar. Hem de dijital olarak yenilenmiş... Pırıl pırıl görüntüler... Tatooine'in çifte güneşleri hiç bu kadar muhteşem görünmemişti. Ayrıca her filmin ilk yayınlandığı hali de 2. dvdlerde verilmiş. Mükemmel...

12 Aralık 2006 Salı

defter

Gidip kendime bir not defteri aldım. Ama üzerinde Kermit ya da Eeyore resmi, Miki Fare amblemi falan yok. Renkli de değil. Kara kaplı, sarı sayfalı sapsade birşey. Bunu hep yanımda taşıyacağım ve aklıma gelen herşeyi bu deftere not alacağım. Çünkü İstanbul'da geçen esrarlı bir roman yazmak istiyorum. Nobel ödülü almama gerek yok, basılmış romanım olsun, yeter! Ama bunun için sürekli not alıp, sistemli şekilde çalışmak gerekiyor dostlar. Bugüne kadar yazdığım tek romanı bu şekilde bitirmiştim, her gece saatlerce yazarak. Kendisi pespaye bir aşk macerasıdır. Kimseler de okumamıştır. Neyse ki. Bir de yarım kalmış bir romanım var. Onu yazarken o kadar sistemli çalışmadığım için bitmedi. Bu da pespaye bir hayranlık öyküsüdür. Bunu da kimselerin okumaması gerekiyor ki, saygınlığımı yitirmeyeyim. Şimdi yeni romanım için öncelikle bir sürü not alıp roman kişileri ve çevreleri hakkında detayları oluşturacağım. Romanın baş kahramanı tabii ki benim. Lady Charlotte diğer başrolde. İkimiz İstanbul'da büyük bir esrarı çözeceğiz. Ama ne? Bilmiyorum. Zaten bilsem roman olurdu hahahayt. Çok çalışmam lazım çok!.

11 Aralık 2006 Pazartesi

Muzo ile Yastık Sohbeti

Bilen bilir, yıllar önce deli gibi radyo dinlerdim (bir radyo programına sürekli katıldığım günlerde) İşte en sevdiğim 2. program da Radyo D'deki Muzo İle Yastık Sohbeti idi.

Bol bipli bu gece programında Muzo'dan "follofoş karı, karabasan mı bastı?, naylon hatunlar, ben sizi donumda sallarım" gibi naçizane deyimleri öğrenip kelime haznemizi genişletmiştik.

Sonra birgün Radyo D'yi açtım, Muzo yoktu... Çok acayipti... Unuttum gitti kendisini ama aklımın da bir köşesindeydi. Ve işte nihayet Muzo'yu tekrar buldum : Radyo Tatlıses 97,7 frekansında gece 11'den itibaren, o deli kahkahasıyla Muzo on air.

Diyor ki "yanlış numarayı arayıp Muzo'yu istiyorum demeyin, küfür yersiniz, sonra muzu verirler, arkasından o'yu alırsınız..." ahahaahahahaa

10 Aralık 2006 Pazar

TheHOUSE

kendi kendine ödünü patlatmak isteyenlere :

TheHOUSE

daha önce bunu yollamıştım ama linki değiştiği için tekrar yolluyorum. Mutlaka sesli oynamak gerekiyor. Odada tek başınıza iseniz, ışşığı da kaparsanız sıkı geriyor insanı.

REAL FIESTA -- > BARDAK ALTLIKLARI KOLEKSİYONU

Koleksiyona onlarca yeni parça eklendi dostlar :

REAL FIESTA -- > BARDAK ALTLIKLARI KOLEKSİYONU

9 Aralık 2006 Cumartesi

Pera Müzesi

Bugün Kaplumbağa Terbiyecisi'ni görmek için Pera Müzesi'ne gittim dostlar. Giriş 7 ytl. Çok güzel bir müze. İlk katta ağırlık ölçüleri, kantarlar, teraziler... ve çiniler. Bunlara merakı olan Topkapı Sarayı mutfak bölümünde feriştahını görebilir. İkinci katta İmparatorluktan Portreler.. işte meşhur tablo da bu katta. Ayrıca sultanların, odalıkların, harikulade güzel kadınların yüzyıl öncesinden kalma güzel resimleri de bu katta bulunmakta. Zaten başımıza ne geldiyse burada geldi. Bizim Özgür ne zaman böyle yerlere gitse önce bir şişe su alır çünkü müzelerde susar. Ben de sordum, sen susamadın mı diye, e haliyle koptuk... Oradaki güvenlik abla birden bize şarlamaz mı? Müzede gülmek konuşmak yassakmış! Deli mi ne! Dünyanın en önemli müzelerini gezmiş profesyonel bir müze gezici var burada! Çok kızdım!

Neyse bir üst katta çok güzel, 100 yıllık Boğaziçi fotoğrafları vardı, Dolmabahçe'nin Bebek'in geçen yüzyıldaki güzelliklerini görmek için.

En üst katlarda ise Rembrandt'ın desenleri sergisi sürüyor ancak pek hoşlanmam desenden, o yüzden sanatseverlere bıraktım bu katı...

işte bu müze çok güzeldi ama Rahmi Koç Müzesi açık ara en sevdiğim müze olmaya devam ediyor

8 Aralık 2006 Cuma

Nişan partisi



işte yakışıklı kuzenim, sevgili müstakbel zevcesi ile çılgın ve kalabalık bir aile partisi eşliğinde nişanlanmıştı. Nişanlı hanımı, biricik Tilek'imizi sevinçle Kuzenler Birliği'ne katıyor, Aslanım Meyhanesi'nde daha da çılgın bir kutlama için gün sayıyoruz.

6 Aralık 2006 Çarşamba

oysa düşlerim başkaydı...

ahh ahhh dostlar...

olmadı, yine olmadı.bu defa cumayı beklemeden istifa ettim!

canım sıkılıyor hayata...

2 Aralık 2006 Cumartesi

Aile yemeği.

Kalabalık bir ailem var. (Maşşallah, hep böyle kalalım inşallah.) Şimdi benden bir önceki kuşak çoluk çocuğa karıştı ve kalabalık aile toplantılarında ortalıkta dolanan, kucaktan kucağa gezen, ağlayıp zırlayan ufaklıklar eksik olmuyor. Bayramlarda ve aklımıza estikçe kalabalık bir grup olarak toplanırız. Bu toplantıların teması her zaman yemek olur. Yazın bahçede çiğbörek partisi yaparız, tavalarda kızaran böreklerin kokusu Arnavutköy'e kadar gider, herkes bayılana kadar çiğbörek yer. Ramazanda da her hafta bir halaya ya da amcaya gidilir, bayılana kadar iftar yemeği ve güllaç yenir. İşte geçen ramazanda eksik kalan bir yemeği telafi etmek üzere bu akşam yemeğinde toplandık. Yine herkes bir ağızdan, aynı anda, bağıra bağıra konuşuyor, çocuklar ağlıyor, biz artık 30larına gelen dünün ufaklıkları bir odada internet geyikleri çeviriyor, büyükler ailemizin eskiden yaşadığı Fener'deki konak ve eski İstanbul hakkında sohbet ediyordu. Hepimiz bayılana kadar yemek yedik, üzerine de hem pasta, hem kurabiye, hem de kadayıf vardı! Sonunda eve geldiğimizde kendime neskafe fincanı dolusu Türk kahvesi yaptım, anca kendime gelirim!

29 Kasım 2006 Çarşamba

ideal evlilik

Karım ve ben bir evliliği sorunsuz yapmanın sırlarini keşfettik... Haftada iki kere, güzel bir restoranta gideriz, biraz şarap, biraz güzel yiyecek... Salı günleri o gider, Cumaları ben... Ayrı yataklarda yatarız... Onunki izmir'de, benimki istanbul'da...

Karımı her yere götürürüm... Ama her seferinde dönüş yolunu bulur... Yıldönümümüz için karıma nereye gitmek istedigini sordum... O da "Uzun zamandır gitmediğim bir yer olsun" dedi... Mutfağı önerdim... Her zaman elele tutuşuruz... Eğer elini bırakırsam, hemen alışverişe başlar... Elektrikli blender'ı, elektrikli tost makinesi, elektrikli ekmek kızartıcısı var... Bana diyor ki "çok fazla ıvır zıvır var ve oturacak tek bir yer yok" Ben de ona elektrikli sandalye aldım... Şunu her zaman hatırlayın... Evlilik boşanmanın birinci nedeni... İstatiksel olarak, boşanmaların %100 ü evlilikle başlıyor... Karıma 18 aydır tek bir söz söylemedim... Onun sözünü hiç bir zaman kesmek istemem... Son kavgamız benim suçumdu... Karım bana "televizyonda ne var" diye sordu... Ben de "toz" dedim...

28 Kasım 2006 Salı

Paris virüsü

ööööööööffffffffffffffff
bana Paris virüsü bulaştı dostlar. Biliyorsunuz Paris'le ilgili böyle bir durum var, eski Paris'i oluşturan yapılar o romantik ve tarihi görünümlerini korudukları için şehir bir sanat eseri gibi görünüyor, her yer çok güzel. Şanzelize'den, Şatle'ye gel, oradan Bastil'e çık, Notre Dame'a bak, oradan karşıya geç, Lüksemburg bahçelerinde gez toz... Her yer çok güzel! İşte şimdi hep oraya gitmek istiyorum. Yine Orsay'ı, Luvr'u gezmek , Versay Sarayı'nın bok kokulu koridorlarında dolaşmak istiyorum. Sen Nehri'nin kenarında yürümek, Tülieri Bahçesi'nde krem bürüle yiyip, moka kahve içmek istiyorum.... Ah ah Lady Charlotte...



27 Kasım 2006 Pazartesi

Moulin Rouge!

Ne harikulade bir film! Yıllar önce sinemada izlediğim kadar renkli, kaçık ve büyüleyici! Üstelik 2 disklik özel edisyonunu bulmuşum, sadece 19,95 yt! Nicole Kidman başka bir dünyadan gelmiş gibi, Ewan McGregor kalp hırsızı, alemlerin Obi Wan'ı, patron Harry, solucan duke, ve fakat aman Allahım o müzik, renkler, sanki bir film değil de bir rüya seyrediyorsunuz. Ben zamanında bunun bütün şarkılarını ezberlemiştim, hey gidi günler!

Because we can cancan!

20 Kasım 2006 Pazartesi

18 Kasım 2006 Cumartesi

Leonardo'nun Vinci

Sabah Sami Bey'e uğrayıp Hong Kong'tan gelen hediyeme kavuştum : 3 kilo karışık bonbon. Tabii bütün gün evde oturup bonbon yiyemeyeceğime göre, ben de otobüse atlayıp Rahmi M. Koç Müzesi'ne gittim, Evrensel Deha Leonardo'nun çizimlerine göre yapılmış makinelerini görmeye! Mesele şu ki, İstanbul'un yarısı çoluk çocuk aynı şeyi düşünmüş; 1 saat sıra bekledim, ben bu kadar sırayı Versay'da bile görmedim ayol!

Sonunda sergiye girebildiğimde ise zevkten dört köşe oldum ama keşke mühendis olsaydım da o mekanizmaları daha iyi anlayabilseydim. Leonardo 500 yıl önce tank, bisiklet, helikopter, havan topu, hızar, matbaa, kayak, can simidi... herşeyi icat etmiş! Müze görevlileri de bitmek bilmeyen sabırlarıyla her mekanizmanın nasıl çalıştığını uygulamalı olarak gösteriyorlardı. Zaten bildiğiniz üzre RMK müzesinin en önemli özelliği müzedeki herşeye dokunup herşeyi çalıştırıp uygulamalı olarak makinelerin nasıl işlediğini görebilmemiz. İşte Leonardo sergisini gezip bitirince ben de bir daha zevkle gezdim bu mükemmel endüstri müzesini. Müzede en sevdiğim parça ise, 19. yüzyıldan kalma saltanat arabası!





10 Kasım 2006 Cuma

Kimdi bu adam?

http://www.milliyet.com.tr/2006/11/10/yazar/asik.html

7 yaşındayken babasını kaybetti ve yetim kaldı. 8 yaşında okuldan alındı ve köyde yaşadı...
10 yaşında yüzü kanlar içinde kalacak şekilde, yeni okulundaki hocasından dayak yedi. Ailesi onu okuldan aldı.
17 yaşında hayalindeki okulun istediği bölümü için gerekli not ortalamasını tutturamadı.
24 yaşında tutuklandı, günlerce sorguya çekildi ve 2 ay tek başına bir hücrede hapis yattı.
25 yaşında sürgüne gönderildi...
27 yaşında kendisinden bir yaş büyük meslektaşı kendisinin de üyesi bulduğu derneğin çalışmalarıyla kahraman ilan edilirken, kendisi hiç önemsenmiyordu.
30 yaşında kendisi başka şehirleri düşman elinden kurtarmaya çalışırken, doğduğu şehir düşmanların eline geçti.
30 yaşında amiri, onu kendisinden uzaklaştırmak için başka göreve atanmasını sağladı. Yeni görevinde fiilen işsiz bırakıldı. Aylarca boş kaldı.
37 yaşında böbrek hastalığından Viyana'da 2 ay hasta ve yalnız halde yattı.
37 yaşında komutan olarak yeni atandığı ordu, dağıtıldı.
38 yaşında Savunma Bakanı tarafından görevinden atıldı.
38 yaşında bir toplantıda giyebileceği bir tek sivil elbisesi bile yoktu ve başkasından bir redingot ödünç aldı. Ayrıca cebinde sadece 80 lirası vardı. 38 yaşında kendisi için tutuklama kararı çıkarıldı.
39 yaşında idam cezasına çarptırıldı.
Sonra ne mi oldu? 42 yaşında Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı oldu!

Bu öykü efsanevi lider Mustafa Kemal Atatürk'e aittir.

Mümin Sekman, bu öyküyü, insanoğlunun azmine örnek olarak yazmış. Diyor ki:
- Başarınızın önündeki engel ne? Paranız mı yok? Atatürk'ün de yoktu! Sağlığınız mı bozuk? Atatürk'ün de bozuktu! Çevrenizde sizi çekemeyenler mi var? Atatürk'ün de vardı! Bazı yakın arkadaşlarınız sizi arkadan mı vurdu? Atatürk'ün de başına geldi! Aileniz çok zengin değil miydi? Atatürk'ünki de değildi! Amirleriniz hakkınızı mı yiyor? Atatürk'ünkini de yemişlerdi! vs..vs...vs..
Özeti: Çaresizlikten yakınmayın.. Çare sizsiniz..

9 Kasım 2006 Perşembe

GENÇLİĞE HİTABE























Ey Türk gençliği !

Birinci vazifen, Türk istiklâlini, Türk Cumhuriyeti'ni, ilelebet muhafaza ve müdafaa etmektir.

Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli budur. Bu temel, senin en kıymetli hazinendir. İstikbalde dahi, seni bu hazineden mahrum etmek isteyecek dahilî ve harici bedhahların olacaktır. Bir gün, istiklâl ve Cumhuriyet'i müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için, içinde bulunacağın vaziyetin imkân ve şerâitini düşünmeyeceksin! Bu imkân ve şerâit, çok namüsait bir mahiyette tezahür edebilir. İstiklâl ve Cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler. Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler. Hattâ bu iktidar sahipleri, şahsî menfaatlerini, müstevlîlerin siyasi emelleriyle tevhid edebilirler. Millet, fakr ü zaruret içinde harap ve bîtap düşmüş olabilir.

Ey Türk istikbalinin evlâdı! İşte, bu ahval ve şerâit içinde dahi vazifen, Türk istiklâl ve Cumhuriyetini kurtarmaktır! Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur!

Gazi Mustafa Kemâl ATATÜRK
20 Ekim 1927

6 Kasım 2006 Pazartesi

eceviti kaybettik....

hoscakal karaoglan hoscakal....

''korkuyla döndük duvardan
bir umutla baktık yarına
yarın yaratılmamıştı yarın
kaldırdık başımızı kapanan göğe
izi yok tanrıların...''

4 Kasım 2006 Cumartesi

UTANÇ

"Son 3 gündür, ben de her baba gibi, her ana gibi, her insan gibi, içimde kekremsi bir buruklukla geziyorum.
Nereye gitsem, hangi yöne dönsem, morarmış bedeniyle yürümekte zorlanan o 17 aylık bebeğin hali geliyor gözümün önüne... Hastane odasında 'Anne' diye ağlayışını işitiyorum."

http://www.milliyet.com.tr/2006/11/04/yazar/dundar.html

2 Kasım 2006 Perşembe

Da Vinci İstanbul’da

Leonardo Da Vinci’nin mühendislik harikası olarak kabul edilen icatlarının orijinalleri Vatikan’da bulunan çizimlerinden inşa edilmiş replika denilen makinelerin sergilendiği "Leonardo: Evrensel Deha" sergisi bugün Rahmi M. Koç Müzesi’nde açılıyor.

Hürriyet - Da Vinci İstanbul’da

29 Ekim 2006 Pazar

Real Fiesta Seyyahları Paris'teydi

Arkadaşlar, Paris seyyahatimizi tamamlayıp evlere dağıldık, işte Paris maceralarımız:

REAL FIESTA --> FRANSA

Eyfel'in tepesinden Versay Şatosu'nun ucuna kadar her yeri gezmiştik. Ama Marie Antoinette'in hayaletini görememiştik.

24 Ekim 2006 Salı

kaydirak



kardesler;
Tate Modern'de super bir atraksiyon var, sanat olayi...
binanin icteki avlusuvda bitbirlerine sarmal sekilde donerek inen( bakiniz resim1,2 ) kayaklar var. kendini oradan asagiya saliyorsun. bu da sanati icinden yasamak oluyor. hahaaaa
biz yapilim ve kurulum asamasini gormus idik, hala kaymaya nail olamadik, ama ben gidecegim.
siz de gidin... ( adres:londra) hani bilmeyen vardir diye yazayim dedim...
operim anacim

22 Ekim 2006 Pazar

Selahattin Duman Röportajı

"Erkekler daha basit. Bizi destekleyen tek hormon var o da testosteron. Ne yaptığı belli. Boğalık ve tosunluktan öküzlüğe kadar kadar giden bir süreçtir."

püaahahahah

Pazar Vatan

21 Ekim 2006 Cumartesi

Dünya bir kitaptır ve seyahat etmeyenler bu kitabın yalnızca tek bir sayfasını okumuş olur

National Geographic Traveller Özel Sayısı'ndan

Destansı Kentler

New York
Bu kenti dünyanın her yanında kalbimde taşısam da bazen rüyalarımda ondan kurtulmaya çalışıyorum - F.Scott Fitzgerald

Barselona
Barselona; nezaketin merkezi, yabancıların sığınağı - Don Kişot

İstanbul
Bana sanki tüm şehirler ölümlüymüş de, dünyada insanlar varolmaya devam ettiği sürece bu kent daima ayakta duracakmış gibi geliyor - Fransız seyyah Petrus Gyllius

Kudüs
Yeryüzünün açık farkla en ilginç iki küsur dönümlük alanı - W.M. Thomson

Hong Kong
Stamenleri, neon ışıkları; petalleri projektörle aydınlatılmış taşlar gibi parıldayan devasa bir çiçek... - James Kirkup

Paris
Paris bir hava, bir koku ve bir ruh hali - James Cameron

Rio De Janerio
İnsanların herhangi bir kenti doğanın Rio'ya bahşettiği tabiata layık kılması gerçekten çok güç - James Bryce

Londra
Londra'da sıkılan yaşamdan sıkılmıştır. Çünkü o yaşamın sunabileceği her şeyi barındırır - Samuel Johnson

Venedik
Kentlerin Shakespeare'idir o- tartışılmaz, eşsiz ve kıskanılmanın ötesinde - John Addington Symonds

San Fransisko
Bu altın sarısı akropol, Büyük Okyanus'un masmavi gökyüzüne doğru yükseliyor - John Steinbeck

18 Ekim 2006 Çarşamba

Pıtırcık ve arkadaşları yeniden okul yollarında

yaramaz küçük Nicholas, yani bildiğimiz adıyla Pıtırcık, arkadaşları Gümüş, Lüplüp ve Toraman'la yeniden aramızda...

ah ah bende serisi var bu Pıtırcık'ın , yeni kitaplarını da yeğenime alıyormuş gibi yapıp alsam, sonra benim olsa onlar... olmaz mı?

http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=201894&tarih=18/10/2006

16 Ekim 2006 Pazartesi

for my happy ending...

uguldayan sert ruzgarin , gri gokyuzunun ve dusen cig taneciklerinin anisinda Miss Jane Eyre bir kayalik bilinmezinin ortasinda bir sabah gozlerini acar. nerededir , neden burdadir sorgulamaz.
yurur sadece yurur hani unutmak istercesine yuzunu kayalara carparcasina sadece yurur yuzu gozlerine gozleri saclarina karistirmistir oylesine bedbaht haldedir ki....
st john un onu baska bir kayalikta bulmasina kadar aradan kac gun gecer bilinmez.
ve sonra gunler sonra bilmedigi bir evde hayata yeniden gozlerini acar.
iki kiz ve bir adam etrafinda onun uyanisini merakla beklemektedir.
uyandiginda herkes ona birsuru sey sorar jane ise bir sey hatirlamadigini soyler , oysa hayati kesik kesik te olsa gozlerinin onune gelip gelip gitmektedir.
ah rochester! seni unutmaya calismak kolay midir?
jane eyre bulundugu bu koyde kiz okulunun ogretmeni olur.
aradan bir yil gecer. jane gunduz duslerinde ve gece duslerinde hep rochesteri gormektedir.
o kotu olayin gecesinde yataginda agladiktan sonra rochesterin yanina gitmis , saattlerce opusup koklastiktan sonra odasina gitme ayagiyla evden uzaklasmistir. (fakat bu bolumler dizide gosterilmedi.bunlari jane'in boluk porcuk hayallerini biraraya getirip biz anliyoruz)
aradan tam bir koca yil gecmistir. st john ve iki kiz kardesi jane'in kuzenleri cikar. st john jane evlenip onunla amerikaya gelmesini teklif eder. bu arada jane'e amcasindan yirmibin pound para kalir. jane'in bu yeni okulda yillik maasinin otuz pound oldugunu dusunursek bu buyuk bir paradir. jane parayi dorde bolup kuzenlerine verir.
para ne ise yarar ki rochesterlan yiyip icemedikten sonra degil mi sayin seyirciler?
jane bir sabah erkenden kalkip thornfielde dogru yola koyulur. sonra o en sevdigi thornfielde giden yolun basinda yine arabadan iner. biraz yuruyup yakinlasinca farkederki sato yanmistir.
iyice yurur ve satoya dogru yaklasir. bu sure esnasinda da satoda o yokken neler oldugunu gorur: rochesterin karisi jane'in gelinligini yakip evin ortasinda birakinca butun ev yanmaya baslar. kadin catiya cikip kendine ordan asagiya atar ve olur rochester bu esnada onu kurtarmaya calismaktadir.
nihayet jane butun yolu yuruyup satonun onune geldiginde birdenbire kapi acilir.
rochester disari cikar ve kim var orda der? kim var der ve anlamsizca bosluga bakar ve jane farkeder ki rochester artik gorememektedir.
nihayet miss jane eyre ve rochester kavusmustur. aradan bir yil gecmistir , her ikisi de acilar cekmis , rochester defoluya cikmistir fakat kavusmuslardir.
en sonunda happy ending sahnesi olarak jane iki bebesesi , sir rochester , hizmetcileri ,kopekleri ve mrs jane rochester' in kardesleriylen akdeniz villasinin bahcesinde bir fotograf karesi olarak hayata katilarlar.
hepimize hayatta mutlu sonlar diliyorum , jane canim kardesim seni cok seviyorum ama rochesteri daha cok :)

14 Ekim 2006 Cumartesi

Kırbaçla beni Cin Ali



Cin Ali kırbacı al!
Sert sert vur
Aaahhh Cin Aliii
daha sert vurr
ooohhh Cin Aliieeee
cin çarpmışa çevirdin topacını Cin Alieeee

püaaahahahaha ooaahahaahah

Oyyy oyy

 















valla okumayı bununla sökmüştük, kim ne dersin desin. o yüzden mi iki yakamız biraraya gelmiyor şimdi acaba dostlar?

9 Ekim 2006 Pazartesi

jane canim kardesim

jane'in halasinin evinde onu iki yetiskin kiz karsilar.
orospu halasi olum doseginde yatmaktadir ve jane ile bazi sirlari paylasmaya karar verir.
bunlardan birincisi jane'in yasayan bir amcasi vardir ve cocuklugunda jane bakmak istemistir.
fekat jane'in hala dedigi kaltak mrs reed ona jane'in oldugunu soyler. cunku jane den olesiye nefret etmektedir/cunku jane'in anasi onun kocasinin favorisidir.
neyse jane onu bagislar ve kosa kosa satoya geri doner.
tam satoya gelmeden satonun tepeden efsanevi sekilde gorundugu bir noktada arabadan iner. cunku bu yol onun thornfield'e giden favori yoludur. iki adim atmadan rochesteri gorur. sir edward rochester jane'in favori yolu uzerinde bir kayaya oturmus elinde bir durbun etrafi gozetlemektedir.(hatirlarsaniz bir onceki bolumde de abinin bole bir macerasi vardi , kendisinde aciga cikmayan bi takim sapkinliklarin yuzeye vurusu bunlar sayir seyirciler.)
jane ile goz goze gelirler, aradan taaaaaaam bir ay gecmistir.
allahim o ne bakislar. bu bolum cok duygusal bastan uyarayim.
birlikte satoya kadar yururler , nihayet o gun satodaki misafirler evlerine donerler.
lady blanche ile orrospu anasi da tabi, cunku katilmalari ve boy gostermeleri gereken birdavet vardir fekat cok kisa sure icinde geri doneceklerdir.
eee bulmuslar rochester gibi adami birakirlar mi?
allahim sen her genc kiza , kadina , erkege , evliye , bekara, dula , ikinceye ucuncuye tur donene bir rochester bahseyle yarabbimmmmm.
bu esnada rochester amcam jane eyre'den evlendikten sonra evden ayrilmasini ister. bu noktada jane kopar , cenesi acilir.
tabii ki gidecektir , hayati boyunca sevdigi tek adamin evliliginin golgesi altinda yasayamayacaktir. cunku fakir de olsa onun da rochester kadar buyuk bir kalbi ve ruhu vardir.
hayati boyunca ona herkesle esit davranan bu tek adami , gunlerini gecelerini onu dusunerek gecirdigi , kendisiyle iki kelime konustugunda ruhunun tavanlara zipladigi bu adami , rochesteri birakip nassil gidecektir? bu duygusal konusmalarin golgesinde rochester jane'e evlenme teklif eder cunku o blanche'i degil bu fakir , koylu , governess fekat tertemiz masum kizi misseyre'i sevmektedir. miss eyre kabul eder.
cok mutludurlar , oynasmalar , koklasmalar, bahce sonbetleri.
sonra londraya yani bizim mahalleye alisverise gelirler.jane gelinlikler mucevherler falan alirlar.
derken rochester bir geceligine bi yerlere gider , o gece jane kotu bir ruya gorur.
elinde bebesiylen thornfieldin bahcesinin kilitli demir kapasina calmaktadir fakat iceridekiler kapiyi acmamaktadir. siyah elbise giyip ve siyah ata binmis iki adamin hizla uzaklastiklari arkadan gorunur. gokyuzu aydinlik bahce yemyesildir. jane elinde bebesiylen demir kapinin onune bagirarak yigildiginda artik uyanmistir. karanlik odasinda kapkara giyinmis bisey elindeki yana mumu kizcagizin gozune sokmak uzeredir. sonra uzaklasir . jane kim var orda diye bagirsadabir yanit alamaz.
ertesi gun rochester gelir ona ruyasini anlatir.rochester pek orali olmaz. iki gun sonra evlenmeye giderler kiliseye kosar adim.
tam evlenecekken bombos kilisede iki tane karalar girmis adam iceri girer ve bu evlilik olamaz cunku rochester benim ablamla evli ve ablam thornfieldde yasiyor der adamlardan biri.
jane yikilmistir ama rochester ondan da cok yikilmistir.
gencliginin baharinda gorupte asik oldugu , o heyecanla evlendigi ,evdeki butun iscilerle yatip kalkan ve siddet egilimli olan ispanyol orospusu ve ayni zamanda da deli olan karisinin laneti yasam hapishanesinde onu birkez daha bulmustur.
peki ya jane... usulca odasina gider. yatagina oturur bir an once mucevherlerini cikartir usulca kol mansetlerindeki dugmeleri cozer. gelinligini cikartir ve ingiltere gokleri kadar gri ve aci dolu elbisesini geri giyer. usulca yatagina uzanir gozleri yas doludur.
rochester kapiyi calmaktadir jane jane , gidelim buralardan , kendimize yeni bir hayat kuralim , tak tak tak , jane , jaaaayyyynnnnnnnn.
jane'in gozleri yas doludur, ah allahim o ne acidir!
jane canim kardesim , hayat senin icin hicbir zaman adaletli olmayacak mi?

7 Ekim 2006 Cumartesi

kültür turizmi

Bugün Real Fiesta'dan kovmuş olduğumuz arkadaşla bir değişiklik olsun diye Taksim yerine Sultanahmet'e gittik sayın seyirciler. Allah bir kalabalık , turistler, tur otobüsleri, rehberler, ortalık ana baba günü olmuş. Ne yapalım ne edelim derken Topkapı Sarayı'nı gezdik, zaten defalarca gezmişliğim var ama her seferinde hoşuma gidiyor, favori parçam ise zümrütlü pırlantalı at sorgucu! Neyse Sultan Reşat'ın ruhu bizi çarpmadan sarayı gezip çıktık ve harikulade Caferağa Medresesi'nde birer okkalı Türk kahvesi içtik. Burası Soğukçeşme sokağının arasında, daracık taş yoldan iniyorsun ve istanbul'un en huzurlu, en otantik yeri olsa gerek. Saatlerce oturmak, kitap okumak ve hayallere dalmak lazım bu avluda.



Kahveden sonra tıngır mıngır Eminönü'ne geldik ve Enerji Büfe'den pide arası döner yedik, ağzınıza layık... Sonra oralarda dolaştık, herşeyin ucuzu vardı burada ve de mesela Starbuck's'ta kahve parasına biz karnımızı doyurmuş, sıkma meyve suyumuzu içmiştik. Yeni İnci'den 17 liralık sütyenlerden aldık, Marks and Spencer'dan 64 liraya aldığımızdan sonra iyi geldi yani. Ardından balık çarşısına daldık. Ben peynir aldım, siteden kovulmuş arkadaş baştan kokan balıklardan aldı. Mısır Çarşısı'nı gezdik, bi tane tükkandan herifin teki arkamızdan "zayıflama çayı vaarr" diye bağırdı terbiyesiz! Malatya Pazarı'ndan şu kıvrık fıstıklardan aldım akşama atıştırmalık. Allahım bu Mısır Çarşısı ne kadar renkli, mis kokulu... lokumlar, ezmeler, kurular, bahaaratlar... Sonra tabii paramız bitti, meydandaki Garanti'ye gittik, sırada eklerken ne görelim? Mithat Bereket sevgilisiylen sıraya girmiş, para çekecek. Durduk yerde dedikodu da yaptıktan sonra tramvay ile evlere dağıldık. istanbul ne kadar güzel ve renkli bir şehir değil mi?

4 Ekim 2006 Çarşamba

Hamdi'de iftar şöleni ziyafeti

Bu gece 7 arkadaş kendimize bir ziyafet çekmeye karar verdik ve Hamdi'de iftar rezervasyonu yaptırarak tam vaktinde masamıza yetiştik sayın seyirciler. Öncelikle açık büfe salatalarımızı aldık ki yeşil zeytinli cevizli olanı bir nefasetti. Patates salatası bile bol çeşnili idi ve canlı renkleriyle gözlerimi okşadı.

İftar topları patlayınca öncelikle çorbaya gömüldük, mercimek çorbası çok başarılıydı. Ardından tazecik pidelerimize mis kokulu pastırmaları, zeytinleri, peynirleri katık ettik. Üzerine de çiğ köfte ile cila çektik amma bu sadece başlangıçtı dostlar. Ara sıcak olarak kuru patlıcan-biber-kabak dolması, finduk lahmaç ile içli köfte gelmesin mi? O finduk lahmaçtan desteyle yerim, 10 tanesini üstüste koyar, bohça yapar yutarım oy oyy o kadar lezzetli idi! Tabii ana yemek olarak kebap tabakları masaya geldiğinde biz çoktan doymuştuk. Kebaplardan özellikle fıstıklı köfte bir cennet taamı idi. Fakat zannetmeyin ki diğerleri güzel değildi! Köfteleri tavuklar, şişler nefisti cicim!

Herşeyin üzerine 2 şişe diyet kola içip tatlıya yer açtık ve bol cevizli baklavaları taze demli çay eşliğinde yuvarladık. Tabii bizim sohbetimiz baklavadan daha tatlı idi ama Hamdi'nin yemekleri de çok lezzetliydi.

(Hamdi'de bu iftar menüsünün günahı kişi başı 40 ytl. )

2 Ekim 2006 Pazartesi

her eve bir rochester..

birinci bolumunu kacirdik amma artik birlesik krallikta ikamet etmeye basladigim icin size az once seyretmis oldugum ikinci bolumu ozetlemekten gurur duyarim...
tatattatattaaammmmm
bir gece jane kahkaha sesleriylen uyanip korkuylan kendini rochesterin odasina atti.
o da ne her yer alev, sir rochester yaniyor , miss eyre bagiriyor fekat rochester uyanmiyor , gul gibin adam olup gidecek.(bu ingiliz klavyesinde i haric noktali harf yok , siz ona gore uygun yerleri uygun noktalarlan doldurarak okuyunuz sayin halkim)
miss eyre telas icinde eline gecirdigi vazodaki suyu bunun kafasindan asagi bir bosaltti , rochester uyandi , birlikte yangini sondurduler.
evdeki hizmetci karilardan biri patronu yakmak istedi , kim oldugunu biliyorlar fekat sonrasinda bilmiyormus gibi davrandilar. sonra arada bir yakinlasma oldu. iste jane eyre usudu , rochester bunu battaniyeye sardi sarmaladi arka fonda da somine yaniyo deli gibi , zati yanginin oldugu odadalar , bu yakinlasma bahanesi usumesi heralde, ordaki mantik beni asti :)
zavalli eski oksuz yeni governess miss eyre (miss ee diye okuycaksiniz) ile bu rochester arasinda tutkulu bir askin tohumlari atilip ustune birde ellesmeler falan oldu bu bolumde.
bi de bu rochesterin arkadaslari geldi eve bi grup , ev diyorsam yaniltmayayim burasi kocaman lanetli bir sato.
birinci gun eglendiler falan filan , jane eyre cok gergin cunku gelen karilardan biri rochester amcamin ileride evlenecegi hatun rolunde. cokta tatli sarisin bi kari secmisler bu rol icin , halbuki jane eyre koyden indim sehire tadinda kallin kasli , kipkirmizi yanakli bi abla, bi de nemrut allah sizi inandirsin , insan gorunce korkuyo. ben o rolu daha guzel oynardim ayol.
neyse rochester bigun tum gun evden gidiyo atina binip evdeki misafirler de onun tum gun calismaya gittigini biliyo. eve bi cingene falci aliniyo arka odaya tezgah kuruluyor , kari siraylan bunlarin hepsine fal bakiyor.jane eyre haric , o dinleniyor ; isi olmaz boyle falmis , kilmis ,tuymus islerlen.
fekat evin kahyasi geliyor diyor ki , cingen gitmiyor , mutlaka sizin de faliniza bakacakmis. bu umursamaz koylu haliylen kalkiyor falciya gidiyor. falci cingen bunu cok kendine guvenli falan filan buluyor. derken ona diyor ki rochester adini unuttugum o sarisin kariylan evlenecek. ha lady ingram , benim bagli oldugum sosyal siniftan yani :)
miss eyre zengin kalkisi firlayiveriyor yerinden , sinir tavan yapmis ablamda , derken o da da birinin daha oldugunu farkediyor. kim var orda falan diyor , o da ne? arka fondan rochester abi cikiyor. megersem herif tum gun odanin arka tarafinda elalemin falini , falciylan konusmasini falan dinlemis pezevenk.
kalkiyo flaciyi yolluyor , jane eyre ile hafif fingirdesmeler falan filan.
bunun disinda iste bu evde bi fransiz evlatlik var , jane eyre aslinda onun ogretmeni , bi de yine evde bu rochesterin bi arkadasi isriliyor , lanetli bi seyler var evde , henuz oralari dizide cozulmedi. biz billiyoz gerci ama simdiden soleyip dizinin reytingini sarsmayalim.
bu arada jane eyrenin maasi 15 pound. yani bu devirde olsa en yakin havaalanindan tupe binip central londona gelmek icin bir aylik maasi yetmezdi. bu enflasyon yemis bitirmis buralari kardesim....
neyse , dizinin sonunda jane eyrenin bunu evlatlik alip sonrada yatili okula yollayan halasinin olum doseginde oldugu haberi geliyor , bu rochesterdan maasinin 10 poundunu alip halasinin memleketine gidiyor. rochester gitme sana ihtiyacim var falan diyor ama miss eyre gidiyor.
fakat , rochester the master of the house , kardesim nassi biseydir yahu , dizideki tek guzel sey bu rochester amca.
onun disinda oyunculuklar kotu , cekimler boring (yazayim turkcesini yazinca noktali oluyor , yanlis anlasilmasin memlekette) fasa fiso bisi yani.
ben sahsen rochester icin izlimeye devam edecegim , her eve bir rochester diyorum ,
olay bitmistir.

1 Ekim 2006 Pazar

BBC - Drama - Jane Eyre

İşte BBC'den yeni bir yapım, tabii benim için tek Rochester Timothy Dalton'dur!

Her durumda BBC'nin Bronte ve Austen uyarlamalarını seviyorum, ne kadar yapsalar hepsini izlerim.

BBC - Drama - Jane Eyre

29 Eylül 2006 Cuma

Real Fiesta Seyyahları Yine Yollara Düşecek

İşte bugün olmayan paramla kendime bir Paris turu aldım. Lady Charlotte ise bu seyahatimize London'daki malikhanesinden katılacak... Şeker bayramında Versay'da Marie Antoinette'in hayaletini kovalamaya karar verdik te!!! Bastille'de de Oscar Fransuva'yı ararız... Kredi kartımın tamamı sıfırlandı şu anda, hepsi borç hanesinde.. Artık ne yapacağız bilemedim, Paris'te de papuçlarımı yerim, kalacağım 2 yıldızlı adsız otelde.

23 Eylül 2006 Cumartesi

Türk gençleri kimi örnek alıyor

Uluslararası Politik ve Stratejik Araştırmalar Merkezi, 1850 lise öğrencisi arasında yaptığı anketten çıkan sonuç :

Kendinize kimi örnek alırsınız?
Polat Alemdar
Anne
Öğretmen
Hülya Avşar
Tayyip
AL PACINO

PÜÜAHAHAHAH OOAAHAHAHAHA afferim len!!!

16 Eylül 2006 Cumartesi

bir gacı vardııı, canı sıkılaannn
















bugün kahvecide kahve içerken dergileri karıştırıyorduk, bir de ne görelim, adamın teki George Clooney'in fotoğrafına bıyık çizmiş, yanına da "Aptullah Gül" yazmış ahahaahha

sizce benzemiş mi?

Kadıköy bilgisayarcılar çarşısı

oy oy ki ne oy sevgili Real Fiesta okurları. Bugün Lady Charlotte 'a diztop almaya gittik Kadıköy'deki pilgisayarcular çarşısına. Exa diye bir yere girdik, böyle bir sürü masalarda müşteri temsilcileri , sen de karşısına oturup istediğin özellikleri sayıyorsun, bu özelliklerdeki cihazı bulup sana getiriyor. Sonra diztopumuzu alıp sokağa çıktık, birden yanımıza karanlık görünüşler adamlar sokulmaya başladı "apla sidi lazım mı? apla empeüç yükliim mi? apla film var ister misin" bizi döverler, pilgisayarımızı da çalarlar diye çok korktuk hemen tırladık oralardan. Lady Charlotte'un eski malikanesine gelip şarja taktık makineyi, (İstanbul'a dönünce yeni malikhanesine taşınacak inşallah) Sonra sitemizin kovulan üyesi ile buluşup Taksim'de Ekvator Kafe diye yeni bir mekanda yemek yedik. Fiyatlar uygun, mekan güzel, ama kokakola ile bira aynı fiyat, yani kokakola çok pahalı! Çok acayip birşeymiş. Sonra kahvecide o gereksiz yere pahalı kahveleri içtik ve en sonunda saat 22ye gelirken ben Cevahir'e yetişip Oscar çantacısından bavulumu aldım sayın seyirciler. Üstelik küçük yeğenime oyuncak almayı da becerdim bu arada!!!

10 Eylül 2006 Pazar

Sony Pictures - Marie Antoinette

Sofia Coppola yeni filminde 200 yıllık Burbon hanedanlığının son ve trajik kraliçesinin hayatını anlatıyor, acaba Rose of Versailles'ı okumuş ya da anime'yi izlemiş midir?
Web sitesi harikulade:

Sony Pictures - Marie Antoinette

Şumi 15 yıllık kariyerini noktalıyor

Michael Schumacher muhteşem bir yarış sonunda Ferrari'nin evi Monza'da 90. galibiyetini kazandı. Formula 1'in gelmiş geçmiş en iyi pilotu, en büyük şampiyonu, yağmurun efendisi, kırılmayan rekor bırakmayan efsane pilot, yarış sonunda yaptığı açıklamada, "Bu Monza'da son yarışımdı, bu sezonun sonunda emekli oluyorum" dedi ve beklenen açıklamayı yaptı. Böylece son İstanbul yarışında aldığım orijinal Ferrari şapkasıyla tişörtü götüme girmiş oldu. Ama ağlamamın sebebi bu değil. Pistlerde Michael kadar tutkulu, kazanmak için savaşan bir pilot daha yok. Yıllardır onu izliyorum, taa Benetton-Renault'da Johnny Herbert ile yarıştığı günlerden beri. Kimler geldi geçti, Damon Hill'den tiksinirdim örneğin, Mika Hakkinen'i ise çok severdim. Sonra Eddie Irwing, Rubens Barrichello... Ferrari'yi yıllar sonra yeniden efsane yapan ve o Mika'nın finişe 300 metre kala motoru patlatmasıyla o kritik yarışı kazanıp gözyaşlarına boğulan Michael... Annelerinin öldüğü hafta sonu Şumi kardeşlerin podyuma çıkmaları... Ve 2 yıl İstanbul Park'ta Şumi'yi izlemiş olmanın verdiği mutluluk. Gönül isterdi ki seneye de gelsin, kazansın burada... Geçmiş olsun. İnşallah 3 yarış sonra şampiyon olarak emekli olursun Şumi!

6 Eylül 2006 Çarşamba

Madrid'den birkaç fotoğraf daha




Madrid Madrid yine Madrid

İşte birkez daha güzel Madrid kentiydeydim sayın seyirciler. Ne maceralar yaşadım inanamazsınız. Otelim Plaza Santo Domingo'daki müze oteldi. Ufak, pembe duvarlı, çok rahat ve duvarları şahane tablolarla dolu idi, ömrümde böyle sevimli, sanatsal bir otel görmemiştim. Otelin karşısında OSKAR KAFE vardı, her akşam sekizde fuarda işimiz bitince otele dönüyor, sonra İspanyol adetlerine göre saat gece onda, onbirde yemek yiyorduk. Garson böyle Meksikalı tipli, sevimli bir gençti. Biranın yanında zeytin, cips falan taşıdı durdu bize. Bu kafede soğuk ispanyol omleti tortilla ve Endülüs usülü kalamar yedim, tadı damağımda kaldı. Bir gece de Plaza Mayor'da deniz mahsullü paella yedim, cennet taamı gibiydi. Yemekten sonra Madrid gecelerinde alemlere aktım. Hava sıcacık , insanlar genç, güzel ve medeni, İspanya o kadar konukseverdi ki, Madrid kalbimde İstanbul'dan sonra 2.şehir oldu benim için, Barcelona'yı geçti.



Alemlere akarken öncelikle Joy Eslava'ya gittik www.joy-eslava.com Burası biraz avangard tarzda, tarihi bi tiyatro sahnesinden kulübe dönüştürülmüş, uçuk bir mekandı, sabaha karşı sahnedeki dj'in etrafında deri kıyafetli yarı çıplak kızlarla bi adam belirdi ve dans etmeye başladılar, çok uykum geldiği için devamında ne oldu bilemiyorum.

Bir başka beğendiğim mekan da Palacio Gaviria idi. Burası da antika bir saray, böyle muazzam mermer merdivenlerden çıkarak saraya giriyorsunuz, ama her odasında ayrı bir tarz müzik çalıyor, biz latin odasında dansettik, harikuladeydi.

Fakat benim için en güzeli şu oldu : metroda aktarma yaparak 9 nolu hattın son durağına gittim, Herreira ortega mı ne, böyle hiç bilmediğim, binalarla dolu bir yer. Yoldan geçen kızlara Akira Comics'i sordum, onların söylediği yoldan yürüdüm yürüdüm, başkalarına sordum , ama ispanyolca bu muhabbetler, püaahahaha, veee buldum dükkanı. Ve "La Rosa De Versalles" yani Lady Oscar'ın manga tarihini değiştirmiş olan 5 ciltlik romanını aldım sayın seyirciler. Bunun için de o mükemmel metro hattını kurarak şehrin ucuna rahatçacık gitmemi sağlayan Madrid Belediyesi'ne teşekkürü borç bilirim. Püaaahahahaa

27 Ağustos 2006 Pazar

Formula1 Turkish GP - İstanbul Park

Muhteşem bir yarış sonunda yine göt olduk sayın seyirciler. Massa birinci, Şumi ikinci idi ama Pedro De La Rosa mıdır nedir, hıyarın biri yolda kalınca güvenlik aracı girdi ve Şumi ile Alonso arasındaki fark kapandı, sonra Ferrari pitinde birşeyler oldu ve o da ne, Şumi Alonso’nun arkasındaydı, tüm yarışı ayakta seyrettim ama Şumi ikinci olamadı ve Alonso 12 puana çıkardı aradaki farkı.



























Şumi şu İstanbul’dan birinci çıkmayacak mı yahu? Aldığım Ferrari tişörtüylen Ferrari şapkası da aynen popoma kaçmış oldu. Eğer Şumi bu yıl emekli olursa hakkımı helal etmem ona, en az iki sene daha yarışsın da şu tişörtle şapkayı kullanalım, paraları çıksın!