11 Mayıs 2014 Pazar

Giyecek Hiçbir Şeyim Yok!!!

19 Mayıs haftası benim Fransız müşteri toplantıya geliyor dostlar. Tabii tarih kesinleşince aklıma gelen ilk şey "giyecek hiçbir şeyim yok! idi. Ne yapacaktım? Elimin altındaki Zara mağazalarını dolaştım ama her şeyin ya en büyük ya da en küçük bedeni kalmış, millet yeni sezon bismillah başlar başlamaz koşa koşa, uça uça Zara'ya gidip ne var ne yok indiragandi yapmış. Böylece sağanak yağışlı Cuma akşamı iş çıkışı trafiğinde  Cevizlibağ'dan İstinye Park'a gitmeye karar verdim.

Gidişim doğrusu muhteşem oldu! Çağlayan'a kadar servisle gelip, Çağlayan'dan metrobüse atlayıp Zincirlikuyu'ya geldim. Oradan Gayrettepe metrosuna yürüyüp, metroyla 4. Levent'e trafiksiz ulaştım. Hemen oracıktan da dolmuşa binip pıt diye İstinye Park'a geldim. Ne var ki bir çöp bile alamadım, beğendiğim elbisenin M bedeninde fermuar yarıdan sonra kapanmazken, L bedeni de büyük geliyordu. İşyerinde veya herhangi bir yerde memeleri fora etmeyeceğime göre o caaanım entari ile vedalaşıp kös kös eve döndüm. Ama yüzüm düşmüştü eni konu.



Cumartesi sabahı sağanak iyice azıtmıştı. Fakat ben de kendime elbise almayı kafaya koymuştum. Kahvaltıdan sonra kendimi sokaklara attım ama bu yaptığıma kendim de inanamadım dostlar:))) Otobüsle Zincirlikuyu'ya çıkıp metrobüsle karşıya geçtim! Bu havada! Yağmurda köprü trafiğini bile göze almıştı gözü dönmüş kadın ahahahah:)

Metrobüsten Uzunçayır durağında indim. Tam E5'in kenarında yeni bir avm açıldı ya, Akasya diye, hah işte amacım ona gitmekti. Aslında alt geçitten inince doğruca Akasya'ya çıkış varmış. Tabii ben bunu o anda düşünemediğimden, kendimi yollara attım, bir baktım E5 kenarında dağ başlarında kalmışım. neyse, simitçi amcanın yardımıyla sonunda karşıya geçip Akasya'ya gelmiştim.


İçerisi oldukça geniş ve ferahtı. Tabii ben erkenden geldiğim için bomboştu da. Zara mükemmeldi, hiç bir kıyafetin serisin bozulmamış. Her şeyin, bütün bedenleri var idi. Böylece gözüme kestirdiğim bütün kıyafetleri deneyip 2 yeni elbiseye kavuşmuştum mih mih mih:))




Sonra gelmişken dolaşayım diyerek altını üstünü iyice yürüdüm, Stradivarius'tan basic hırka aldım cart renkli:) Topshop'a da baktım, nedense bu mağazayı pek severim, kendimi Londra'da mı zannettiriyor nedir? Tabii güzel bir şey bulamadım o ayrı:))

Nihayet aaklarıma kara sular inince Tchibo'da bir kahve içip dinlendim. Nasıl eve döneceğimi düşünüyordum. Bir daha E5'in kenarlarından tepelerinden yürümek istemiyordum hem de elimde torbalarla, sağanak altında!  Sonunda dışarı çıktığımda hemen avm'nin önündeki metro alt geçidinden metrobüse gidildiğini öğrendim. Oh be! Boşuna çile çekmişim gelirken!



Dönüşte tabii ayakta kaldım ama olsun. Zincirlikuyu'ya gelince Gayrettepe metrosuna yürüdüm, metroyla Levent'e gelerek bu sefer de Metrocity avm'ye girdim. Ay kadın kudurmuş dediğinizi duyar gibiyim. Ama bu iş bitsin gitsin istiyordum. Her gün mağaza gezemem, sadece kitapçı gezebilirim!

Neyse, buraya gelmemin bir sebebi vardı elbet. Beta ayakkabıcısında gözüme kestirdiğim yumurta topuklu (gülmeyin beaaa, topuklu ayakkabı giyemiyorum ne yapayım:)  papikleri aldım.




Nihayet işim bitince yürüyecek halim kalmamış idi. Ben de taksiye binip eve geldim. Hala yağmur yağıyordu, bacacıklarım kopacak gibi ağrımaktaydı. Ama kafama koyduğumu yapmış, Istanbul'da yağmur + köprü + haftasonu trafiğini yenmiştim.

Şimdi ayakkabılara bakıp bakıp seviniyorum, bayramlık almış gibiyim dostlar:)))


xo xo



5 Mayıs 2014 Pazartesi

Tüy Topağı

Geçen hafta Kediş hasta oldu arkadaşlar.

Pazartesi akşamı eve geldim, annem kedi bugün hiç mama yemedi diye haber verdi. Allah allah, oburcuk aç mı duruyor diye merak ederken, Kediş hanım  GOLLUM GOLLUM GOLLUM diye öğürmeye başlamasın mı? Aaaa, kedi kusuyor demeye kalmadı, halının üstüne löp diye bir kıl topağı kustu yavrum. Üzerine de beyaz köpüksü birşey çıkarttı. Eğer pek merak etmesem kesin gülerdim, o çıkarttığı seslere inanmazsınız dostlar:))


Salı günü veterineri aradım, o da kıl kusması normaldir dedi. Aman rahatladım, rahat rahat eve geldim ki, bizimki hala mama yememiş. O akşam da kustu yavrucak, üstelik yine halıya. Herhalde kıl topaklarını çıkartıp rahatlayana kadar kusacak diye düşündüm. Ama su bile içmemesinden dolayı da endişelenmeye başladım. Çarşamba olduğunda hala hiç mama yememişti Kedicik. Tabii yine doktoru aradım, hemen getir dedi. Alahtan ertesi gün 1 Mayıs ve tatil idi. Sabahtan görüşmek üzere randevulaştık.


Muşmula gibi yatarken

Ben de kendimce plan program yapmıştım, 1 Mayıs'ta evde yatarım, mısr patlatıp götümü yayıp yatarım diye hayaller kurmuştum. Mısırlarım bile hazırdı 2 günler önceden. Ulan! Halıcının da o gün geleceği tutmasın mı? Meğersem annem evvelsi hafta sipariş vermiş, benim odamla, oturma odasının halısını değiştirecekmiş. (Halılar 15-20 yıllık ve hem benim hem eski kedilerin kusmuk izleri ile dolu idi) . Kısaca 1 Mayıs'ta evde epeyce çalışacaktım. Mısırlar totomda patlamıştı resmen!

Nihayet sabırsızlıkla beklediğim gün doğdu, erkenden kalktım, doktoru aradım, kliniğe gitmek için. Heyhat! acil bir hastaya gitmesi gerektiğinden doktorcuğum taa öğlen klinikte olacaktı. O esnada halıcılar gelmişti. Odalar ayağa kalktı, bunlar eski halıyı kesip yenisini döşemeye başladılar. Allahtan biz birşey yapmadık, misal koltuğu kaldırıp hop masanın üstüne koyuyorlar, o köşe bitince koltuğu indirip bu sefer karşı tarafı döşüyorlardı.

Sonunda doktor kliniğe geldi, ben de yavrumu sepetine tıktığım gibi Bebek'e koştum. Doktorcuğum önce poposuna derece sokup ateşini ölçtü yavrumun, sonra karnını muayene etti, en son ağzına baktı.

Kediş'in dişi çürümüş!

Bu fotoyu yeni çekmiştim, gerçekten çürük diş ayan beyan ortada!

Kedi bizim gibi tüküremediği için, midesindeki kıl tüy benzeri şeyleri kusarak atıyormuş. Çürük diş midesinde asit yapmış, o asit yüzünden kusmakta imiş. Tabii yaşın da etkisi var. Midesinde gastrit gibi asit oluşmuş, o köpükler ondanmış. Sonra doktor bir sürü iğne yaptı Kediş'e, asit için sanırım. Bir de sakinleştirici yaptı, ama komple uyutmadı, fazla uyuşturucu vermek istemiyormuş. Sonra ben patişlerinden tuttum, doktor da çatır çutur asılıp çürük dişleri çekti. Ay bakmadım artık, kendim korkarım dişçiden... Küçücük kedimin minnacık dişleri çekilirken bir fena oldum tabii. Doktor temizledi iyice çürükleri. İş bittiğinde baktım ki, bizimkinin dili dışarıda, azıcık bayılmış:(

Sepetine geri koyduğumuzda ayılmıştı Kediş hanım Doktor reçete yazdı, bir antibiyotik şurup, bir de midesindeki asit için hap. 10 gün içecekmiş bunları. Doktor gidip nöbetçi eczane bulmamı, ilaçları alıp ertesi gün içirmeye başlamamı istiyordu.

Kediyi alıp eve geldim, iğnelerin etkisi ile biraz daha köpük kustu, sonra aygın baygın yattı aşama kadar kuzucuk.


Dişini çektirdikten sonra:(
Ev hala ayaktaydı, kediyi sepetinde kendinden geçmiş vaziyete anneme bırakıp Ortaköy'e gittim. Şurubunu, hapını aldım yavrunun, dönüşte de eve kadar yürüdüm. Eve gelince yeni serilmiş halıları süpürüp kaldırdığım eşyaları geri indirdim. Akşam olduğunda "yarın işe gitsem de dinlensem" diyordum ciddi ciddi!  Her yanım ağrıyarak yatıp uyudum.

Ertesi günü Kediş mama yemeye başladı. O günden beri kusma da yok. İçtiği şurup yüzünden ağzı kuru balık gibi değil de çilek gibi kokuyor:)) Keyfi yerine gelip güçlenince, Pazar günü beraber "Star Wars Günü"nü bile kutladık.



Kedi-One Kenobi


Eat it or not! Nothing else matters:)))))

Kedimi çok seviyorum, tek dileğim uzun yıllar sağlıkla benimle beraber olsun. Onun hapır hupur mama yemesi artık benim için en güzel manzara:)

İşte böylece kedili hayatımıza devam ediyor idik:)

xo xo