Bu sene iş için 1 günlüğüne gittiğim geziyi hafta sonuna uzatarak sevdiğim şehirde biraz daha fazla kalabildim.
Her seferinde yapacak değişik bir şey bulmak, gidecek farklı bir müze keşfetmek, Paris'i vazgeçilmez yapan özelliği olsa gerek. O denli dolu dolu bir küçük şehir burası. (Bence merkezi küçük, her yere yürüyebiliyorsunuz bu tabak gibi dümdüz şehirde)
Seyahat defterim, metro haritam, gittiğim restoranlar, aldığım biletler |
12 Şubat Perşembe öğleden sonra vardığımızda Paris soğuk ama günlük güneşlik idi. Otelimiz Gare De Lyon'un dibinde, pek merkezi bir konumdaydı.
Otelin bulunduğu Rue de Lyon sokağından dümdüz yürüyüp Bastille Meydanına çıktık.
Bastille Meydanı |
O bisikletin orada işi ne? |
Yuvarlak minik masaları ve hasır sandalyeleri ile tipik bir Paris bistrosu |
Meydandan da nehre doğru kıvrılıp Henry IV Bulvarından dümdüz yürüyerek Seine kıyısına ulaştık.
Seine Nehrinde 2 tane adacık var, ufak olanı Ile Saint-Louis, bir köprü ile bağlandığı büyük olan ise Ile-De-Cite; işte Notre Dame Kilisesi bu adanın, Ile de la Cite'nin üzerinde yer almakta.
Ile Saint-Louis |
Nehir kıyısında manitacılık:) |
Ile de la Cite |
Saint-Louis adasını yürüyüp, Ile de la Cite'ye vardığımızda bizi kadim Notre Dame de Paris katedrali karşıladı. Bu ada Paris şehrinin doğum yeri ve günümüzde de şehrin kalbi sayılıyor.
Notre Dame : Bana su verdi! :) |
Add captionKöprünün parmaklıkları sevgililerin taktığı kilitlerle dolu |
Notre Dame'ın önünden yukarıya doğru yürüyünce Hotel de Ville'e kavuştuk. Burası sanırım Belediye Sarayı olarak hizmet veriyor ve her daim capcanlı bir meydan. Bu sene meydanı buz pateni pistine çevirmişler, o Montmartre'daki atlıkarınca da buraya gelmiş, o kadar canlı ve güzeldi ki anlatamam.
Hotel de Ville |
Meydanda dolanırken şirketten arkadaşımız aradı, fuardan otele dönmüş, Champs Elysees'ye gidelim dedi, Franklin Roosevelt durağında buluşmak üzere sözleşip metroya yürüdük.
Disney mağazasının önünde buluşup Champs Elysees'nin başına, meşhur Zafer Anıtına, Arc de Triomphe de l'Étoile'a kadar yürüdük. Bu caddede sayısız kere yürümüşümdür, hala bıkmadan defalarca yürüyebilirim.
Bu anıt 1808-1810 seneleri arasında inşa edilmiş, 50 metre yüksekliğinde çarpıcı bir yapı. Napoleon tarafından yaptırılmış. 1920 senesinde, anıtın altına hiç sönmeyen ateşi ile Meçhul Asker mezarı eklenmiş. Fransa'nın katıldığı savaşların her biri için anıta bir yazıt eklenmiş yıllar boyu.
Meçhul Asker Mezarı ve sönmeyen ateş |
Anıtın bulunduğu meydan, Etoile Meydanı diye bilinirken, ölümünün ardından Charles De Gaulle'un adını almış. Tam 12 ana caddenin birleşim noktası olan meydanı, anıtın tepesine çıkarak tepeden izleyebilirsiniz.
Bunca senedir geldiğim Paris'te bu anıtın içine hiç girmemiş idim. Kişi başı 9,5 € giriş biletimizi alıp girişe yöneldiğimizde ise, tepeye çıkmak için tam 284 basamak tırmanmak gerektiğini öğrendim. Demek ki bu yüzden çıkmamışım daha önce hiç Zafer Anıtına:)
284 basamağı nasıl çıktık ne siz sorun ne ben anlatayım. Yukarı vardığımızda kalbim kütür kütür atıyor, suratım kızarıp bozarıyordu. Epeyce oturup nefesimizin normale dönmesini bekledik, feci bir deneyimdi o merdivenleri çkmak.
Fakatak tepeden gördüğümüz manzara yorgunluğumuza değmişti!
Bayılmak üzere iken:) |
Ve sonunda Paris'in ışıklarını gördük:
Champs Elysees |
Champs Elysees'yi boydan boya geçince Concorde Meydanına çıkıyorsunuz. İşte bu meydanda zaman zaman kocaman bir dönme dolap görürdüm ama hiç binememiştim.
Arc de Triomphe'dan inince tabana kuvvet Concorde'a kadar yürüdük ve Roue de Paris - Paris Dönmedolabına koştuk.
Roue de Paris |
Dönmedolap kişi başı 10 €, 3 tur döndürüyor, tepeden Paris manzarası izliyorsunuz. Gece binmeli ki ışıklar şehrinin tadı çıksın.
Seine ve Eiffel |
Tuileries ve Louvre |
Champs Elysees |
Concorde |
Dönmedolaptan Eiffel manzarası isimli sanatsal fotoğran çalışmam:) |
Dönmedolaptan inince bir tane fotoğrafınızı çekip bir kaç Euroya size kakalamaya çalışıyorlar, almadık tabii! Tuileries bahçesinin önünü de ufak bir panayır yerine çevirmişler. Özellikle şekerlemelerin içine gömülmek istiyor insan:)
Dönmedolaptan inince metroya atlayıp Gare de Lyon'a geri döndük. Burada bir sürü bar ve restoran bulabilirsiniz. Biz, L'Européen isimli bir restoranda yemek yedik.
Soğan çorbası muhteşemdi, içinde kızarmış ekmek, üzerinde kalın bir kızarmış peynir tabakası ile servis edildi. Tek bunu yesem yeterdi yani.
Soğan Çorbası |
Tabii Paris'e gelmişken kanlı kanlı bir biftek yemeden olmaz. Bu seferki çatalla dürttükçe möö diyecek kadar az pişmişti.
Creme Brulee ise şahaneydi:
Güzel bir Paris günü böylece geçmiş idi.
xo xo