Bugün Edirne'deki Istanbul Kitap Fuarında, April Yayıncılık standında meşhur polisiye yazarı ve çevirmen Algan Sezgintüredi ile efsane yazar Sezgin Kaymaz'ın imza günü var idi.
Algan Bey'den sonra Sezgin Kaymaz da April'e geçince çok heyecanlanmıştım, en sevdiğim iki yazar aynı yayınevinde! İkisinin beraber imza günü yapacağını hayal etmiştim, aynen de öyle oldu.
Ben de öğlene kadar uyumayayım diye alarmı kurup yattım (gece geç saate kadar Son Şura'yı okumuştum). Yine de evden çıktığımda 12 olmuştu, metrobüse bindiğimde 12:23 idi, 1 saat sonra Beylikdüzü son durağa geldim. İmza 14'de idi, ucu ucuna yetişecektim. Gelgelelim, ardı ardına durağa ulaşan otobüslerden tümen tümen insanlar iniyor, bu insanlar hiç şaşırmadan oluk oluk fuara akıyorlardı. Yahu bu kadar kitap okuyan varsa ne mutlu bize! Kalabalığın arasından sıyrılarak geçmeye çalıştım, acele ediyorum ama neden, amaç ne bilmiyorum, sanki adamları uzaylılar kaçıracak! :))) Fuarın girişi kalabalıktı ama acı çekmeden pıt diye içeri girdim, imzalatacağım kitaplarımı koynuma alıp 2.salona koştum, milleti ite kaka, özür dileyip pardon çekerek hızla ilerledim.
Öyle heyecanla, engelleri aşa aşa April yayıncılık standına geldiğimde iki yazarımız birden pat diye karşıma çıktılar. Tabii ben şok geçirdim, dilim damağım kurudu, ağzım açık kalakaldım. İşte güleryüzlü Algan Sezgintüredi, mahallemizin abisi Sezgin Kaymaz kanlı canlı karşımdaydı. Heyecanım tavan yapmıştı dostlar.
Sezgin Kaymaz gençten bir okurla muhabbette idi. Ben de ağzım açık bakıyordum ne diyor diye. O esnada Algan bey fark etti beni sağolsun, Facebook'dan takipleştiğimiz için biraz tanışlık var. Halimi görünce tabii güldü, ben de "Algan Beyyyy" diye selamladım, gülüştük, tanıştık, selamlaştık:) Sonra ben kendimi Sezgin Kaymaz'ın önünde buldum. Tanıştık. Kitapları verdim. İlk Lucky'i okudum, ondan sonra bütün kitaplarınız okudum derken heyecandan sesim titredi ağlıyorum lan heyecandan, ayy sonra da resmen sizi çok seviyorum diye fışkırdım adamın suratına:)))
O heyecanla neler dedim çok net anımsamıyorum. Siz ve Algan Bey en sevdiğim yazarlarsınız dedim, "bırak onu yaa" diye güldü Kaymaz:)) Sonra işte yeni bir roman yazıyormuş, yine bir köpek hakkında. "Ne olur sonunda öldürmeyin" dedim, güldü, "ben öldürmüyorum, kendileri ölüyor" dedi:) Son Şura'yı ilk alan benim dedim. Güldü, "söylediler" dedi, "sabahın köründe biri gelip almış" :)) İşte kitaplarını okumaktan ne denli zevk aldığımı, yeni kitabı çıksın diye nasıl gün saydığımı söyledim. Ben sizin romanlarınızı büyülü gerçeklik diye tanımlıyorum dedim, fantastik denmesinden hoşlanmıyorsunuz galiba dedim. "Yoo, fantastik diyebilirsin, kurgu denmesini sevmiyorum" dedi. Eğer sizi rahatsız etmeyeceksem fotoğraf çekebilir miyim diye sordum. "Tabii ki, ben oraya mı geleyim" diye atıldı, yok canım dedim, hoop Sezgin Bey aldı çantamı, ben April yayıncılık standının içine girdim! Algan Bey de kırmadı sağolsun, kalktı geldi, ben de aralarına girdim ve en sevdiğim yazarlarla önce selfi çektim, sonra biri fotoğrafımızı çekti:)
Edebiyat selfisi:) |
Sonra Algan Bey ve eşi Sibel hanımla sohbet ettik. Nasıl gülüyoruz ama sanki yıllardır tanışıyormuş gibi sıcakkanlı, candan insanlar. Bu sene maalesef yeni kitap çıkartmadı Algan Bey ama seneye geliyormuş yeni Vedat & Tefo macerası. Ayrıca 221B dergisinde de hikayeleri yayınlanacak. Sibel Hanım gelen okurların yoklamasını alıyordu, ben de böylece yoklamamı vermiş oldum:)))
Algan Sezgintüredi ile |
Sonra artık vedalaşarak ayrılma vakti gelmişti. Yazarlarımız sağ olsunlar, var olsunlar, iyi ki varlar.
April Yayın standından ayrıldığımda sanki içmeden hafif sarhoş olmuş gibiydim, sevinç patlaması yaşıyordum resmen. O heyecanla hemen koşup Pegasus'tan 2 tane kitap alıverdim:
Mucize, R.J. Palacio :
August (Auggie) Pullman yüzünde fiziksel bir bozuklukla doğduğu için, normal bir okula gidemiyordu… şimdiye kadar. Yakında Beecher Ortaokulu'nda beşinci sınıfa başlayacak ve ömrünüzde bir kere bile "yeni çocuk" olduysanız, bunun ne kadar zorlu olduğunu tahmin edebilirsiniz. Dondurma yemek ve Xbox'ında oyun oynamak gibi sıradan şeyleri seven Auggie aslında sadece sıradışı yüzü olan, sıradan bir çocuk. Peki, yeni sınıf arkadaşlarını, görünüşünün ardında kendisinin de onlar gibi olduğuna ikna edebilecek mi?
Eleanor - Park, Rainbow Rowell
Eleanor
Kızıl saçlar, tuhaf giysiler. Park başını çevirene kadar onun arkasında duran; o uyanana kadar yanında uzanan; diğer herkesi daha soluk, daha sıradan ve yetersiz gösteren… Eleanor.
Park
Bir şarkıyı ona dinletmeden Eleanor'un seveceğini bilen; o sonunu anlatmadan esprilerine gülen; göğsünde, tam boğazının altında, Eleanor'u ona verdiği sözleri tutmaya itecek bir yere sahip olan… Park. İlk aşkın sonsuza dek sürmeyeceğini bilecek kadar zeki ama bunu deneyecek kadar cesur ve umutsuz, on altı yaşındaki iki talihsiz âşığın bir okul yılı boyunca süren hikâyesi. Eleanor, Park'la karşılaştığında siz de ilk aşkınızı ve nasıl da büyülendiğinizi hatırlayacaksınız...
Heyecanım geçmemiş olacak ki bir tane de Artemis'den kitap aldım. Bu esnada Artemis standında çılgınca bir imza kuyruğu vardı. Kimmiş biliyor musunuz, İpek Ongun. Yahu bu kadın ben küçükken vardı, hala yazıyor. Genç kız muhabbetine miniklerin beynini mi yıkıyon ne ediyon sen teyze?? Ben de bebeyken 1 tane kitabını okumuştum, üniversite sınavına hazırlanan bir genç kızın hezeyanlarını anlatan kitapta kızın kedisi evden kaçıyor, babası kediyi bulup getirince aralarındaki bütün problemler çözülüyordu. Bir daha da tek kitabını elime almadım tabii:))
Neyse buradan aldığım kitap çok değişik :
Zamanın Efendisi Hugo Cabret ve Buluşu, Brian Selznick
Kitabın sayfaları simsiyah ve yazılı kısımlar az, sanatçımız çizimlerle anlatmış hikayeyi.
Bu da tanıtım yazısı : ÖKSÜZ, SAAT TAMİRCİSİ VE HIRSIZ!
İşlek Paris tren istasyonunun duvarları arasında yaşıyor Hugo. Hayatta kalması, sırlara ve kendini gizlemesine bağlı. Ama birdenbire yolu, bakımını yaptığı saatlerin dişlileri gibi, kitaplara meraklı, garip bir kızla ve tren istasyonunda oyuncakçı işleten umudu kırılmış yaşlı bir adamla kesişiyor. Böylece Hugo'nun gizemli hayatı ve en değerli sırları tehlikeye düşüyor. Esrarengiz bir resim, çok kıymetli bir defter, çalınmış bir anahtar, bir robot ve Hugo'nun ölmüş babasından kalan gizli bir mesaj bu karmaşık, hassas ve büyülü gizemin belkemiğini oluşturuyor...
Son olarak anneme Orhan Pambık'ın yeni çıkan fotoğraflı Istanbul güzellemesi kitabını aldım. Onu da yanlışlıkla Doğan yayınlarına sordum. Ne bileyim, YKY ile ikisi benziyor, kara fon üzerine beyaz yazılar filan. Doğan'daki kız "onu biz basmadık, hangi yayınevi olduğunu da bilmiyorum" dedi. Ayy sen de benim götümü ye atarlı ergen dedim ben de ama içimden. Neyse gittim YKY'ye anam ansiklopedi gibi bir cilt yapmışlar. Pek güzeldi.
Resimli İstanbul - Hatıralar ve Şehir, Orhan Pambık
Çıkmadan önce Sol Yayınları'nı bulup Çavlan'cığımı da gördüm. Ya ne kadar mutlu oldum anlatamam. Yıllardır blog aleminde takipleşip konuşuruz. Tanışıp görüşmek de bambaşka. Çok sevindim çok:)
Böylece fuardan çıktım ama durun, bitmedi:) Geçen hafta içinde fuara uğrayan bir arkadaşım da bana 2 tane kitap almıştı, onları da ekleyeyim. Kitap seçimleri bana ait. Ben ilk gün gittiğim için, kitaplar henüz yayınlanmamıştı, o yüzden alamamıştım.
Epsilon Yayınları : Küller ve Kor, Sabaa Tahir
İmparatorluk'ta itaatsizlik ölümle cezalandırılır. Kanını ve canını İmparator'a adamayanlar sevdiklerinin öldürülmesi ve kendileri için değerli olan her şeyin yok edilmesi tehlikesiyle karşı karşıyadırlar. Antik Roma'dan ilham alan bu acımasız dünyada, Laia dedesi, ninesi ve ağabeyiyle birlikte İmparatorluk'un fakir arka sokaklarında yaşam mücadelesi vermektedir. Askerlere asla karşı gelmezler, çünkükarşı gelenlerin başına neler geldiğini daha önce görmüşlerdir. Ama Laia'nın ağabeyi ülkesine ihanetten tutuklanınca, Laia bir karar vermek zorunda kalır. Kardeşini kurtarma sözüveren isyankârlar için İmparatorluk'un en büyük askeri okulunda casusluk yaparak hayatını tehlikeye atacaktır. Orada Laia okulun en yetenekli -ve belli etmese de en isteksiz- askeri Elias'la tanışır. Elias'ın tek istediği hizmet vermek için eğitildiği bu zorba yönetimden kaçmaktır. O ve Laia çok geçmeden kaderlerinin birbirine geçtiğini ve seçimlerinin bu toprakların geleceğini sonsuza kadar değiştireceğini fark ederler.
Pegasus Yayınları : Kızıl Kraliçe, Victoria Aveyard
Kitabı Pegasus Yayınları özel kutusuyla fuarda satışa sundu. Çok güzel hazırlanmıştı gerçekten.
Tanıtımı da şöyle:
İnsanların kana göre sınıflara ayrıldığı bir düzen...
Büyülü, tanrısal yetenekleriyle diğerlerine hükmeden gümüşler,
Onların gölgesinde hayatta kalmaya çalışan, sıradan kızıllar...
İktidar tehlikeli bir oyundur.
Peki, kazanmak için ne kadar kan kaybetmek gerekir?
Dostluklarla, kitaplarla dolu harikulade bir gündü. Şimdi ise çok büyük bir problemle karşı karşıyayım benim canımdan çok sevdiğim takipçilerim: Ben şimdi ne okuyacağım, bu cicilerin hangisinden başlayacağım okumaya a dostlar????? :)
Xo Xo