Karım ve ben bir evliliği sorunsuz yapmanın sırlarini keşfettik... Haftada iki kere, güzel bir restoranta gideriz, biraz şarap, biraz güzel yiyecek... Salı günleri o gider, Cumaları ben... Ayrı yataklarda yatarız... Onunki izmir'de, benimki istanbul'da...
Karımı her yere götürürüm... Ama her seferinde dönüş yolunu bulur... Yıldönümümüz için karıma nereye gitmek istedigini sordum... O da "Uzun zamandır gitmediğim bir yer olsun" dedi... Mutfağı önerdim... Her zaman elele tutuşuruz... Eğer elini bırakırsam, hemen alışverişe başlar... Elektrikli blender'ı, elektrikli tost makinesi, elektrikli ekmek kızartıcısı var... Bana diyor ki "çok fazla ıvır zıvır var ve oturacak tek bir yer yok" Ben de ona elektrikli sandalye aldım... Şunu her zaman hatırlayın... Evlilik boşanmanın birinci nedeni... İstatiksel olarak, boşanmaların %100 ü evlilikle başlıyor... Karıma 18 aydır tek bir söz söylemedim... Onun sözünü hiç bir zaman kesmek istemem... Son kavgamız benim suçumdu... Karım bana "televizyonda ne var" diye sordu... Ben de "toz" dedim...
29 Kasım 2006 Çarşamba
28 Kasım 2006 Salı
Paris virüsü
ööööööööffffffffffffffff
bana Paris virüsü bulaştı dostlar. Biliyorsunuz Paris'le ilgili böyle bir durum var, eski Paris'i oluşturan yapılar o romantik ve tarihi görünümlerini korudukları için şehir bir sanat eseri gibi görünüyor, her yer çok güzel. Şanzelize'den, Şatle'ye gel, oradan Bastil'e çık, Notre Dame'a bak, oradan karşıya geç, Lüksemburg bahçelerinde gez toz... Her yer çok güzel! İşte şimdi hep oraya gitmek istiyorum. Yine Orsay'ı, Luvr'u gezmek , Versay Sarayı'nın bok kokulu koridorlarında dolaşmak istiyorum. Sen Nehri'nin kenarında yürümek, Tülieri Bahçesi'nde krem bürüle yiyip, moka kahve içmek istiyorum.... Ah ah Lady Charlotte...
bana Paris virüsü bulaştı dostlar. Biliyorsunuz Paris'le ilgili böyle bir durum var, eski Paris'i oluşturan yapılar o romantik ve tarihi görünümlerini korudukları için şehir bir sanat eseri gibi görünüyor, her yer çok güzel. Şanzelize'den, Şatle'ye gel, oradan Bastil'e çık, Notre Dame'a bak, oradan karşıya geç, Lüksemburg bahçelerinde gez toz... Her yer çok güzel! İşte şimdi hep oraya gitmek istiyorum. Yine Orsay'ı, Luvr'u gezmek , Versay Sarayı'nın bok kokulu koridorlarında dolaşmak istiyorum. Sen Nehri'nin kenarında yürümek, Tülieri Bahçesi'nde krem bürüle yiyip, moka kahve içmek istiyorum.... Ah ah Lady Charlotte...
27 Kasım 2006 Pazartesi
Moulin Rouge!
Ne harikulade bir film! Yıllar önce sinemada izlediğim kadar renkli, kaçık ve büyüleyici! Üstelik 2 disklik özel edisyonunu bulmuşum, sadece 19,95 yt! Nicole Kidman başka bir dünyadan gelmiş gibi, Ewan McGregor kalp hırsızı, alemlerin Obi Wan'ı, patron Harry, solucan duke, ve fakat aman Allahım o müzik, renkler, sanki bir film değil de bir rüya seyrediyorsunuz. Ben zamanında bunun bütün şarkılarını ezberlemiştim, hey gidi günler!
Because we can cancan!
Because we can cancan!
20 Kasım 2006 Pazartesi
Dahi anlamındaki “de” ayrı yazılır.
Dahi anlamındaki “de” ayrı yazılır.: "Gayet kolay: “dahi” anlamına gelen “de” ve “da” ait olduğu kelimeden ayrı yazılır.
19 Kasım 2006 Pazar
18 Kasım 2006 Cumartesi
Leonardo'nun Vinci
Sabah Sami Bey'e uğrayıp Hong Kong'tan gelen hediyeme kavuştum : 3 kilo karışık bonbon. Tabii bütün gün evde oturup bonbon yiyemeyeceğime göre, ben de otobüse atlayıp Rahmi M. Koç Müzesi'ne gittim, Evrensel Deha Leonardo'nun çizimlerine göre yapılmış makinelerini görmeye! Mesele şu ki, İstanbul'un yarısı çoluk çocuk aynı şeyi düşünmüş; 1 saat sıra bekledim, ben bu kadar sırayı Versay'da bile görmedim ayol!
Sonunda sergiye girebildiğimde ise zevkten dört köşe oldum ama keşke mühendis olsaydım da o mekanizmaları daha iyi anlayabilseydim. Leonardo 500 yıl önce tank, bisiklet, helikopter, havan topu, hızar, matbaa, kayak, can simidi... herşeyi icat etmiş! Müze görevlileri de bitmek bilmeyen sabırlarıyla her mekanizmanın nasıl çalıştığını uygulamalı olarak gösteriyorlardı. Zaten bildiğiniz üzre RMK müzesinin en önemli özelliği müzedeki herşeye dokunup herşeyi çalıştırıp uygulamalı olarak makinelerin nasıl işlediğini görebilmemiz. İşte Leonardo sergisini gezip bitirince ben de bir daha zevkle gezdim bu mükemmel endüstri müzesini. Müzede en sevdiğim parça ise, 19. yüzyıldan kalma saltanat arabası!
Sonunda sergiye girebildiğimde ise zevkten dört köşe oldum ama keşke mühendis olsaydım da o mekanizmaları daha iyi anlayabilseydim. Leonardo 500 yıl önce tank, bisiklet, helikopter, havan topu, hızar, matbaa, kayak, can simidi... herşeyi icat etmiş! Müze görevlileri de bitmek bilmeyen sabırlarıyla her mekanizmanın nasıl çalıştığını uygulamalı olarak gösteriyorlardı. Zaten bildiğiniz üzre RMK müzesinin en önemli özelliği müzedeki herşeye dokunup herşeyi çalıştırıp uygulamalı olarak makinelerin nasıl işlediğini görebilmemiz. İşte Leonardo sergisini gezip bitirince ben de bir daha zevkle gezdim bu mükemmel endüstri müzesini. Müzede en sevdiğim parça ise, 19. yüzyıldan kalma saltanat arabası!
10 Kasım 2006 Cuma
Kimdi bu adam?
http://www.milliyet.com.tr/2006/11/10/yazar/asik.html
7 yaşındayken babasını kaybetti ve yetim kaldı. 8 yaşında okuldan alındı ve köyde yaşadı...
10 yaşında yüzü kanlar içinde kalacak şekilde, yeni okulundaki hocasından dayak yedi. Ailesi onu okuldan aldı.
17 yaşında hayalindeki okulun istediği bölümü için gerekli not ortalamasını tutturamadı.
24 yaşında tutuklandı, günlerce sorguya çekildi ve 2 ay tek başına bir hücrede hapis yattı.
25 yaşında sürgüne gönderildi...
27 yaşında kendisinden bir yaş büyük meslektaşı kendisinin de üyesi bulduğu derneğin çalışmalarıyla kahraman ilan edilirken, kendisi hiç önemsenmiyordu.
30 yaşında kendisi başka şehirleri düşman elinden kurtarmaya çalışırken, doğduğu şehir düşmanların eline geçti.
30 yaşında amiri, onu kendisinden uzaklaştırmak için başka göreve atanmasını sağladı. Yeni görevinde fiilen işsiz bırakıldı. Aylarca boş kaldı.
37 yaşında böbrek hastalığından Viyana'da 2 ay hasta ve yalnız halde yattı.
37 yaşında komutan olarak yeni atandığı ordu, dağıtıldı.
38 yaşında Savunma Bakanı tarafından görevinden atıldı.
38 yaşında bir toplantıda giyebileceği bir tek sivil elbisesi bile yoktu ve başkasından bir redingot ödünç aldı. Ayrıca cebinde sadece 80 lirası vardı. 38 yaşında kendisi için tutuklama kararı çıkarıldı.
39 yaşında idam cezasına çarptırıldı.
Sonra ne mi oldu? 42 yaşında Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı oldu!
Bu öykü efsanevi lider Mustafa Kemal Atatürk'e aittir.
Mümin Sekman, bu öyküyü, insanoğlunun azmine örnek olarak yazmış. Diyor ki:
- Başarınızın önündeki engel ne? Paranız mı yok? Atatürk'ün de yoktu! Sağlığınız mı bozuk? Atatürk'ün de bozuktu! Çevrenizde sizi çekemeyenler mi var? Atatürk'ün de vardı! Bazı yakın arkadaşlarınız sizi arkadan mı vurdu? Atatürk'ün de başına geldi! Aileniz çok zengin değil miydi? Atatürk'ünki de değildi! Amirleriniz hakkınızı mı yiyor? Atatürk'ünkini de yemişlerdi! vs..vs...vs..
Özeti: Çaresizlikten yakınmayın.. Çare sizsiniz..
7 yaşındayken babasını kaybetti ve yetim kaldı. 8 yaşında okuldan alındı ve köyde yaşadı...
10 yaşında yüzü kanlar içinde kalacak şekilde, yeni okulundaki hocasından dayak yedi. Ailesi onu okuldan aldı.
17 yaşında hayalindeki okulun istediği bölümü için gerekli not ortalamasını tutturamadı.
24 yaşında tutuklandı, günlerce sorguya çekildi ve 2 ay tek başına bir hücrede hapis yattı.
25 yaşında sürgüne gönderildi...
27 yaşında kendisinden bir yaş büyük meslektaşı kendisinin de üyesi bulduğu derneğin çalışmalarıyla kahraman ilan edilirken, kendisi hiç önemsenmiyordu.
30 yaşında kendisi başka şehirleri düşman elinden kurtarmaya çalışırken, doğduğu şehir düşmanların eline geçti.
30 yaşında amiri, onu kendisinden uzaklaştırmak için başka göreve atanmasını sağladı. Yeni görevinde fiilen işsiz bırakıldı. Aylarca boş kaldı.
37 yaşında böbrek hastalığından Viyana'da 2 ay hasta ve yalnız halde yattı.
37 yaşında komutan olarak yeni atandığı ordu, dağıtıldı.
38 yaşında Savunma Bakanı tarafından görevinden atıldı.
38 yaşında bir toplantıda giyebileceği bir tek sivil elbisesi bile yoktu ve başkasından bir redingot ödünç aldı. Ayrıca cebinde sadece 80 lirası vardı. 38 yaşında kendisi için tutuklama kararı çıkarıldı.
39 yaşında idam cezasına çarptırıldı.
Sonra ne mi oldu? 42 yaşında Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı oldu!
Bu öykü efsanevi lider Mustafa Kemal Atatürk'e aittir.
Mümin Sekman, bu öyküyü, insanoğlunun azmine örnek olarak yazmış. Diyor ki:
- Başarınızın önündeki engel ne? Paranız mı yok? Atatürk'ün de yoktu! Sağlığınız mı bozuk? Atatürk'ün de bozuktu! Çevrenizde sizi çekemeyenler mi var? Atatürk'ün de vardı! Bazı yakın arkadaşlarınız sizi arkadan mı vurdu? Atatürk'ün de başına geldi! Aileniz çok zengin değil miydi? Atatürk'ünki de değildi! Amirleriniz hakkınızı mı yiyor? Atatürk'ünkini de yemişlerdi! vs..vs...vs..
Özeti: Çaresizlikten yakınmayın.. Çare sizsiniz..
9 Kasım 2006 Perşembe
GENÇLİĞE HİTABE
Ey Türk gençliği !
Birinci vazifen, Türk istiklâlini, Türk Cumhuriyeti'ni, ilelebet muhafaza ve müdafaa etmektir.
Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli budur. Bu temel, senin en kıymetli hazinendir. İstikbalde dahi, seni bu hazineden mahrum etmek isteyecek dahilî ve harici bedhahların olacaktır. Bir gün, istiklâl ve Cumhuriyet'i müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için, içinde bulunacağın vaziyetin imkân ve şerâitini düşünmeyeceksin! Bu imkân ve şerâit, çok namüsait bir mahiyette tezahür edebilir. İstiklâl ve Cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler. Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler. Hattâ bu iktidar sahipleri, şahsî menfaatlerini, müstevlîlerin siyasi emelleriyle tevhid edebilirler. Millet, fakr ü zaruret içinde harap ve bîtap düşmüş olabilir.
Ey Türk istikbalinin evlâdı! İşte, bu ahval ve şerâit içinde dahi vazifen, Türk istiklâl ve Cumhuriyetini kurtarmaktır! Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur!
Gazi Mustafa Kemâl ATATÜRK
20 Ekim 1927
6 Kasım 2006 Pazartesi
eceviti kaybettik....
hoscakal karaoglan hoscakal....
''korkuyla döndük duvardan
bir umutla baktık yarına
yarın yaratılmamıştı yarın
kaldırdık başımızı kapanan göğe
izi yok tanrıların...''
''korkuyla döndük duvardan
bir umutla baktık yarına
yarın yaratılmamıştı yarın
kaldırdık başımızı kapanan göğe
izi yok tanrıların...''
4 Kasım 2006 Cumartesi
UTANÇ
"Son 3 gündür, ben de her baba gibi, her ana gibi, her insan gibi, içimde kekremsi bir buruklukla geziyorum.
Nereye gitsem, hangi yöne dönsem, morarmış bedeniyle yürümekte zorlanan o 17 aylık bebeğin hali geliyor gözümün önüne... Hastane odasında 'Anne' diye ağlayışını işitiyorum."
http://www.milliyet.com.tr/2006/11/04/yazar/dundar.html
Nereye gitsem, hangi yöne dönsem, morarmış bedeniyle yürümekte zorlanan o 17 aylık bebeğin hali geliyor gözümün önüne... Hastane odasında 'Anne' diye ağlayışını işitiyorum."
http://www.milliyet.com.tr/2006/11/04/yazar/dundar.html
2 Kasım 2006 Perşembe
Da Vinci İstanbul’da
Leonardo Da Vinci’nin mühendislik harikası olarak kabul edilen icatlarının orijinalleri Vatikan’da bulunan çizimlerinden inşa edilmiş replika denilen makinelerin sergilendiği "Leonardo: Evrensel Deha" sergisi bugün Rahmi M. Koç Müzesi’nde açılıyor.
Hürriyet - Da Vinci İstanbul’da
Hürriyet - Da Vinci İstanbul’da
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)
-
Eksik kalan 69. ve70. bölümleri valla yazacağım, seriyi tamamlayacağım diyerek Ezel'in 71. ve de en sonuncu bölümüne geçelim. DİKKAT...
-
***Dikkat! Bu yazı Ezel dizisi hakkında spoiler içermektedir*** Birinci Kısım burada: Ezel, Bir retrospektif - 1.Kısım Ezel, romanı andır...