24 Ekim 2008 Cuma

BLOGGER YASAKLANDI

Akp hükümeti youtube'dan sonra, blogger sitesini yasakladı

o milyonlarca resim, yazı, tarif, kutsal bilgi, gereksiz bilgi, anı, eleştiri, yorumlar, fıkralar, masallar, acı gerçekler, ahkamlar... milyonlarca... bizim devletimiz bizim bunlara erişmemizi yasaklıyor...

Real Fiesta'yı kendi adresimde sakladığım için, blogger üzerinde olmadığı için görebiliyoruz hala. Ben de güncelleyebiliyorum... ama ama bundan sonra okuduğum o harika blogları göremeyeceğim! Ve o sayfaları yazanlar, bizimle paylaşanlar... yazılar, anılar, yemek tarifleri... bütün o emekler de boşa gitti.

bu yasaklama ne demek, ne demek? toplumlar hakedildikleri şekilde yönetilirmiş, bizim hakettiğimiz bu mu?

Yakında real fiesta da yasaklanır. ne de olsa türk gençliğine dünyayı gezin, müzelere gidin, kitap okuyun diyoruz, Mustafa Kemal'i seviyoruz... bu yazıyı yayınlamaktan gurur duyuyoruz. bütün bunlar artık büyük suçlar oldu bu ülkede belli ki.

Hayatta her şey ödenir. Geçmişin de bir bedeli olması, nedamet bile getirse, bir devletin kendisini yıkmak için yola çıkan zihniyete emanet edilmemesi gerekir...di.

Hala kendimizi kandırıyoruz. Biz artık laik demokratik bir hukuk devletinde yaşamıyoruz. Gün gelir google, facebook, yahoo hepsi kapanır. biz de oradan buradan, ktunnelden; bilgisayarın host ayarını değiştirerek bu sitelere girmeyi marifet sanmaya devam ederiz.

Tehlikenin farkına varmaya üşenerek, karanlığı daha ne kadar görmezden gelebiliriz ki?

23 Ekim 2008 Perşembe

bödööfff!!

Bu sabah herzamanki saatimde uyandım. Gece yine kabus görmüşüm. Neden bilmem, her gece huzursuz bir rüya, bir kabus.

Neyse, rüyanın etkisinden çıkıp kalktım ama birden karnıma bir sancı saplandı, iki büklüm oldum. Tuvalete koşmamla BÖÖDÖÖFF efekti eşliğinde bağırsaklarımın boşalması bir oldu. Amanin dostlar cırcır olmuşum. Ama neden, neden diye inlerken 3 kere daha tuvalete koşturdum. Tabii evden çıkmakta geç kalmış idim ve de yolda bödöf mödöf olurum diye bu krizde taksiye bindim.

Şirkete geldim, ishal olduğumu ilan ettim, sağdan soldan kocakarı ilacı tavsiyeleri gelmeye başladı. Bu arada mutfağa bakan abla"ishal olmak iyidi, barsakların temizlenir, hem zayıflarsın" demesin mi? Ulan o kadar mı şişmanım? Hain apla.

İlk iş, içinde 2 aspirin eritilmiş cocacola içtim. O biraz durdurdu huzursuz bağırsaklarımı. Sonra atraksiyon yine başlayınca; bir çay kaşığı Türk kahvesine limon suyu sıktılar, onu yuttum. Bir paket leblebiyi diyet kolayla yuttum. Sonra da şans eseri yemekte gelen haşlanmış patates salatısından yedim.

Böylece alt solunum yollarındaki faaliyetler durdu ama 3 haftadır geçmek bilmeyen nezle nüksetti bu sefer de. Fırk fırk burnum akar, hapşuruk, tıksırık, öksürük. Olacak şey değil! En korktuğum şey de hapşırmak, ne de olsa fren balatalarım tutmuyor. Ya hapşırırken bir rezalet yaşarsam? Aman neyse olmadı böyle fena bir durum.

Akşam olunca beni aldı bir telaş. Eve kadar nasıl gideceğim? Ya otobüslerde bödöf olursaaaa??
Metröbüse bindim, 10 dakikada Zincirlikuyuya geldim iyi hoş da, paraları saçıp metröbüs yapan zihniyet; insancıkların Zincirlikuyuda yoğulaşacağını, ek hat falan koymak gerektiğini düşünmemiş. Etiler'e giden ve binilebilecek durumda bir otobüs gelene kadar 40 dakika bekledim. Bindiğim otobüste de sosis pozisyonunda idim.

Etiler'de salimen otobüsten kendimi atıp Akmerkezin önünde taksi beklemeye koyuldum. Ulan bu gece ne varsa, ortalıkta sarı araba yok! Artık canım o kadar burnumdaydı ki, kendi kendime "şu Etilerde bi tane siktiğimin taksisi yok mu" diye küfür ettim. Ama sokakta yalnız olduğuma emindim. Eh, değilmişim. Dibimde genç bir adam bitti bu lafın üstüne, "taksi mi bekliyorsunuz" diye sordu, evet dedim, duyduysa duydu, bana ne??? Adam bir taksi durdurdu ve taksiyi bana bıraktı. Allahım! Nihayet!

Eve gelince yağsız tuzsuz pirinç lapası, kızarmış ekmek, muz yedim. Yememle bödöflerin başlaması bir oldu. ühühühühü. Bu huzursuz bağırsaklarla beni uzun bir gece bekliyor. Şu yazıyı da diken üstünde yazıyorum Allah sizi inandırsın ahahahaha. Her an yoğun patlamalı gaz bulutu eşliğinde yağış başlayabilir.


20 Ekim 2008 Pazartesi

Paris seyyahati sayfaları hazır

Ooohhhhhhh nihayet Real Fiesta'nın 2008 Paris Seyahati sayfalarını yazıp bitirdim. Ne kadar da uzun sürdü. Fakat yazdığım şeyleri kontrol ediyorum, yüzlerce resim arasından en güzelini seçiyorum falan. Olur da bu sayfaları okuyup Paris'e giderseniz gerçekten işe yarasın istiyorum da ondan.

Hadi bakalım, işte Miss Judy'nin en son Paris maceraları : 2008 Paris Seyahati


Allahım inşallah en kısa zamanda Lady Charlotte ile yine Paris'e gideriz. Ya da herhangi bir yere. Yeter ki Lady Charlotte olsun :)

18 Ekim 2008 Cumartesi

Öyleyken böyle

Pek sakin bir hafta geçti gitti. İş açısından değil, macera açısından. Her akşam geç çıktığım için ofisten, macera da yaşayamadım bu hafta. Yaptığım en güzel şey şu idi : Salı ya da Çarşamba akşamı olacak, markete uğrayıp bir hevenk muz, iki paket yeşil elma aldım. Evde de mandalina vardı. Tabağıma sapsarı muz, yemyeşil elma ve canlı parlak koyu sarı mandalinleri dizince o kadar güzel göründü ki! Bütün bir hafta en çok hoşuma giden bu güzel meyve renkleri oldu.


Bu hafta yaptığım diğer bir şey de Aşk-ı Memnu dizisini izlemek oldu. Meşhur TRT versiyonu ben doğmadan önce oynadığından onu izlemiş değilim. Fakat romanın layıkınca uyarlanması için sanki dönem dizisi olması gerekiyor. Bu devirde yasak aşk mı kaldı? Bihter hanım kızımız Ednan Beyi bırakıp Matmazelle Parise kaçsa normal gelecek neredeyse. Nerede kaldı Behlül'le boynuzlamak. Zaten Ednan Bey rolünde Selçuk Yöntem pek fena bence. Tip olarak yani. Adamda zengin yalı çapkını tipi yok. Hani yün bere taksın yalının önünde balık tutan namuslu kendi halinde bir adam olsun tamam. Bir de o potur suratı, vantuz gibi dudakları ile Bihterle aşk sahneleri yaşayınca gönlüm bulandı biraz. Ne bileyim bu rolde Rutkay Aziz olsaydı, ya da Haluk Bilginer. Hoş ben Bihter olsam, Ednan bey de Haluk Bilginer olsa, 100 gönlümün birini Behlül'e vermez idim o ayrı hahahaahahyyt.

Neyse bu dizide bir Nihal var, uyuz Nihal. Babası Bihter'le evlenecek diye ayılıp bayıldı. Suratsız nemrut birşey. Bir de kızcağıza sürekli fena elbiseler giydirip pilli bebek gibi yürütmüyorlar mı? Zavallım, o bir içim su Bihter'in yanında balkabağına dönüyor. Halbuki güzel bir kız aslında. Bunun bir de kaknem dadısı var. Bu devirde kaldı mı matmazelle büyüyen kız bilmiyorum da, bu dizide var işte. O da yere bakan yürek yakan Ednan Beye aşık. Fakat dediğim gibi Ednan Bey güzeller güzeli Bihter'den başkasını istemiyor. Bihterciğin de tek istediği cadaloz annesinden kurtulup Ednan Beyin yalısında bir eli yağda ötekisi havyarda keyif çatmak. Amerikalarda okumuş ama çalışayım diye bir derdi yok. Annesi de Firdevs Hanım, yani Nebahat Çehre, bir giyiniyor ki sormayın, hele son bölümde gündüz vakti giydiği siyah parlak deri eldivenler evlere şenlik idi. Firdevs'in arzusu da damadı Ednan' söğüşleyerek yalısında sürdürdüğü Lüküs Hayat'a devam edebilmek .

İşte durum öyleyken böyle. Neyse ki Cnbc-e'de Starter Wife ve de Gossip Girl izleyebiliyoruz da aklımız başımıza geliyor .

6 Ekim 2008 Pazartesi

REM konseri

İşte cumartesi gecesi seyyahat yorgunluğumu atmadan koştur koştur gittiğim REM konserinden fotolar :


bunlar Morlar :

bunlar da loosing my religionlar haahahaha



Valla Mor ve Ötesi'nin son 4 şarkısına yetiştim, dördünü de biliyor idim :))

REM'in ise bildiğim 3 şarkısı var, onların da iki tanesini söylemediler (everybody hurts, shiny happy people) . Loosing my religion'ı söylemeselerdi o Kuruçeşme Arenayı herhalde tepelerine yıkardık. REM'in solisti Michael Stipe ise gerçekten harikulade sesi ve muhteşem danslarıyla gecenin kralıydı. 50 yaşında adam bütün gece kıçını kıvıra kıvıra dansetti !!! Ben de elim kolu hırka, ceket, şallarla dolu olmasaydı eminim daha çok dans ederdim:)) Ah ah yaşlılık zor dostlar.

5 Ekim 2008 Pazar

Loire Vadisi Seyyahati

Real Fiesta güncellendi. İşte Loire Vadisi seyahatimi şu sayfalardan okuyabilirsiniz dostlar :

Şatolar Vadisi

Paris'de geçen günlerimi ise bugün yetiştiremedim. Sebep, dün gece REM konserine gittim. Hava çok sıcaktı !!!. Bense buz gibi Paris'den üşütük olarak dönmüş bir insaneyim. Elim kolum kalın hırkalar, şallarla konsere gidilir mi babaanne gibi? Ben gittim yahu! Terle soyun üşü giyin derken, konser bitti. Bu sefer de Anjelique isimli kulübe davet edildim. Haliyle Boğaz'a karşı esintili bu kulüpte soyunup dökünüp mojitoları yuvarlamak bana hiç iyi gelmedi. Zaten böyle yerleri hiç sevmem, kalabalık, herkes sigara içiyor, bam güm tekno club müziği çalmakta. Bense kitap okuyup kırlarda yürümeyi severim! Neyse işte Parisin soğuğu üzerine İstanbulun acayip sıcağı, üzerine konser, kulüp derken burnum bir tıkandı, boğazım bir yandı anlatamam. Bugün öğlen vakti uyandım ve ancak şatolar sayfalarını yapabildim. Bu hafta seyahat raporumu tamamlarım inşallah.

4 Ekim 2008 Cumartesi

Miss Judy Abbott eve döndü

Paris'den ve de Loire Vadisinden döndüm dostlar

Sanırım yarın seyahat sayfalarını hazırlarım. Bu akşam REM konserine davet edildim de :)