5 Kasım 2008 Çarşamba

İstanbul turuna devam

İstanbul gezilerime Salı ve Çarşamba günleri de devam ettim sevgili seyirciler

Salı günü ilk iş Sakıp Sabancı Müzesindeki Salvador Dali sergisini gördüm. Hayal kırıklığı oldu benim için. Mütemadiyen Dali fotoğrafları ve Dali'nin otobiyografisi ve başka eserler için yaptığı eskizlerden oluşmakta idi. Hiç içimi açmadı.

Keyiflenmek için Taksim'e çıktık ve 54HŞ nolu otobüse binip İstanbul'da en sevdiğim müzeye, Rahmi Koç Müzesine gittik.

Müzedeki bütün o makinaları çalıştırdım, deneyleri yaptım, bahçedeki uçağa bile çıktım. Denizaltı ise yine eksik kaldı.


Bir de yolun karşısında müzenin diğer binası varmış. Kaçıncı gelişim, yeni öğrendim! Ve o binada harika bir denizcilik koleksiyonu, fotoğrafçılık ve ses kayıt tarihi koleksiyonları, ölçüm aletleri ve kameralar bulunmakta idi. İşte böylece akşama kadar zevkle bu şahane müzeyi gezdik.
Çarşamba günü Beşiktaş'dan Edirnekapı otobüsüne binip Zeyrek'de indik (SSK'nın önü oluyor) Karşıya geçip Reşat Nuri sahnesinin yanından Süleymaniye'ye doğru yürümeye başladık.

İşte Tarihi Vefa Bozacısı buracıkta idi :


Vefa Bozacısını ve Vefa Lisesini yürüyüp geçtikten sonra, sanki zaman tünelinden geçip eski istanbul'a gelmiş idik.

Yokuşun ucunda ise muhteşem Süleymaniye Camii bulunmakta idi. Cami bu dönemde büyük bir restorasyondan geçiyor.


Caminin avlusu cıvıl cıvıl, tarihi kurufasülyecilerden mis gibi kokular yayılıyor. Caminin yanındaki mezarlıklara gidiğimizde ise, eski Osmanlı mezartaşları arasında dolaşan kara bir kedicik bizi karşıladı, bahçenin ucunda ise Kanuni Sultan Suleyman ile Hürrem Sultan'ın türbeleri bulunmakta idi.


Süleymaniye'nin etrafında bir tur atınca Mimar Sinan'ın türbesini de bulduk.


Fetva sokaktan yürüyerek Tahtakaleye indik.

İnsan hayatı boyunca Eminönü'ne defalarca gider değil mi? Ama kendimi turist yerine koyunca herşey daha renkli daha çarpıcı göründü bana :)


İşte yıllarca önünden geçip gittiğimiz Rüstem Paşa Camisine de böylece keşfetmiş olduk :


Bu cami Avrupa'nın en zarif camisi seçilmiş. Ufak tefek güzeller güzeli bir cami. Mimar Sinan'a bu camiyi Sultan Süleyman, kızı Mihrimah Sultanın kocası Rüstem Paşa adına yaptırmış. Caminin çinileri Türk çiniciliğin en üst düzeyinde kabul ediliyormuş



Camiden çıkınca geriye doğru dönüp Küçükpazar'a yürüdük. Amacımız eski Osmanlıdan bozulmadan kalmış tek sokağı bulabilmek.

Küçükpazar :

Küçükpazar'dan yukarı tırmandık ve işte Ayrancı Sokağı

Yokuşun tepesinde meşhur Haliç Kafe bulunmaktaa. Muhteçem bir Haliç manzarasına karşı Türk kahvelerimizi içerek bu uzun yürüyüşün yorgunluğunu attık. Yanında yediğimiz brovni sıcak ve yeterince ıslak idi.

Haliç Cafe'nin manzarası :

Yeterince dinlendikten sonra Eminönü'ne geri yürüdük ve 47 nolu otobüse binerek Miniatürk parkına gittik sevgili seyirciler.

Park çok başarılı olmuş. Maketler, gezi planı hepsi çok güzeldi. Atatürk Olimpiyat stadını da yapmışlar. Önünde 4 tane minik turnike, herbirinde bir büyük takımın arması, 1 YTL ile çalışır yazıyor. Aaa bu ne acaba diye merak edip Fenerbahçe turnikesine 1 Ytl'yi attım, atmamla bangır bangır Kıraç'ın Fenerbahçe marşı çalmaya başladı ahahahahaha Park inledi dostlar inledi.
Sultanahmet Camii minyatürü:

Mardin taş evlerin minyatürü :


Şimdi bu yazıyı hemen bitirip turumun bugünkü bölümü kendimi sokaklara atmalıyım dostlar :)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yaz ki muhabbet olsun.