30 Ocak 2008 Çarşamba

sayın judy abbotta açık teklif

can dostum , canım arkadaşım judy abbottum ,
tekstil ömrümüzü yedi , en güzel yıllarımız it gibi çalışarak geçti , madem hayatta tek sevdiğimiz şey gezmek, gezmek, gezmek bir de yemek içmek. bırakıp şu sektörü yüzüstü , gerçekten seyyah olsak mı artık acaba? backpack diyorum, avustralya , afrika , yeni zelanda , mısır , romanya , mardin diyorum , ne diyorum?

24 Ocak 2008 Perşembe

Vurulduk, öldürüldük ey halkım, unutma bizi

İlkokulda türban, liselerde mescit vs...

Tabii henüz yolu tamamlamış da değiliz...

Laik demokratik cumhuriyeti dönüştürmek için bir de yeni anayasa hazırlama faaliyeti var gündemimizde...

Meçhule yolculuk sürüyor...


UĞUR MUMCU

Sesleniş...
Dağ gibi karayağız birer delikanlıydık. Babamız, sırtında yük taşıyarak getirirdi aşımızı, ekmeğimizi.

Arabalar şırıl şırıl ışıklarıyla caddelerden geçerken bizler bir mumun ışığında bitirdik kitaplarımızı. Kendimiz gibi yaşayan binlerce yoksulun yüreğini yüreğimizde yaşayarak katıldık o büyük kavgaya. Ecelsiz öldürüldük. Dövüldük, vurulduk, asıldık.

Vurulduk ey halkım, unutma bizi...

Yoksulluğun bükemediği bileklerimize çelik kelepçeler takıldı. İşkence hücrelerinde sabahladık kaç kez. İsteseydik, diplomalarımızı, mor binlikler getiren birer senet gibi kullanırdık. Mimardık, mühendistik, doktorduk, avukattık. Yazlık kışlık katlarımız, arabalarımız olurdu. Yüreğimiz, işçiyle birlikte attı. Yaşamımızın en güzel yıllarını, birer taze çiçek gibi verdik topluma. Bizleri yok etmek istediler hep.
Öldürüldük ey halkım, unutma bizi...

Fidan gibi genç kızlardık. Hayat, şakırdayan bir şelale gibi akardı gözbebeklerimizden. Yirmi yaşında, yirmi bir yaşında, yirmi iki yaşında, işkencecilerin acımasız ellerine terk edildik. Direndik küçücük yüreğimizle, direndik genç kızlık gururumuzla. Tükürülesi suratlarına karşı bahar çiçekleri gibi, taptaze inançlarımızı fırlattık boş birer eldiven gibi. Utanmadılar insanlıklarından, utanmadılar erkekliklerinden.
Hücrelere atıldık ey halkım, unutma bizi...

Ölümcül hastaydık. Bağırsaklarımız düğümlenmişti. Hipokrat yemini etmiş doktor kimlikli işkencecilerin elinde öldürüldük acınmaksızın. Gelinliklerimizin ütüsü bozulmamıştı daha. Cezaevlerine kilitlenmiş kocalarımızın taptaze duygularına, birer mezar taşı gibi savrulduk. Vicdan sustu. Hukuk sustu. İnsanlık sustu.

Göz göre göre öldürüldük ey halkım, unutma bizi...

Kanserdik. Ölüm, her gün bir sinsi yılan gibi dolaşıyordu derilerimizde. Uydurma davalarla kapattılar hücrelere. Hastaydık. Yurtdışına gitseydik kurtulurduk belki. Bir buçuk yaşındaki kızlarımızı öksüz bırakmazdık. Önce kolumuzu, omuz başından keserek yurtseverlik borcumuzun diyeti olarak fırlattık attık önlerine. Sonra da otuz iki yaşında bırakıp gittik bu dünyayı, ecelsiz.

Öldürüldük ey halkım, unutma bizi...

Giresun'daki yoksul köylüler, sizin için öldük. Ege'deki tütün işçileri, sizin için öldük. Doğu'daki topraksız köylüler, sizin için öldük. İstanbul'daki, Ankara'daki işçiler, sizin için öldük. Adana'da, paramparça elleriyle, ak pamuk toplayan işçiler, sizin için öldük.

Vurulduk, asıldık, öldürüldük ey halkım, unutma bizi...

Bağımsızlık, Mustafa Kemal' den armağandı bize. Emperyalizmin ahtapot kollarına teslim edilen ülkemizin bağımsızlığı için kan döktük sokaklara. Mezar taşlarımıza basa basa, devleti yönetenler, gizli emirlerle başlarımızı ezmek, kanlarımızı emmek istediler. Amerikan üsleri kaldırılsın dedik, sokak ortasında sorgusuz sualsiz vurdular.

Yirmi iki yaşlarındaydık öldürüldüğümüzde ey halkım, unutma bizi...

Yabancı petrol şirketlerine karşı devletimizi savunduk; komünist dediler. Ülkemiz bağımsız değil dedik; kelepçeyle geldiler üstümüze. Kurtuluş Savaşı'nda emperyalizme karşı dalgalandırdığımız bayrağımızı daha da dik tutabilmekti bütün çabamız. Bir kez dinlemediler bizi. Bir kez anlamak istemediler.
Vurulduk ey halkım, unutma bizi...

Henüz çocukluğumuzu bile yaşamamıştık. Bir kadın eline değmemişti ellerimiz. Bir sevgiliden mektup bile alamamıştık daha. Bir gece sabaha karşı, pranga vurulmuş ellerimiz ve ayaklarımızla çıkarıldık idam sehpalarına. Herkes tanıktır ki korkmadık. İçimiz titremedi hiç. Mezar toprağı gibi taptaze, mezar taşı gibi dimdik boynumuzu uzattık yağlı kementlere.

Asıldık ey halkım, unutma bizi...

Bizi öldürenler, bizi asanlar, bizi sokak ortasında vuranlar, ağabeyimiz, babamız yaşlarındaydılar. Ya bu düzenin kirli çarklarına ortak olmuşlardı ya da susmuşlardı bütün olup bitenlere. Öfkelerini bir gün bile karşısındakilere bağırmamış insanların gözleri önünde öldürüldük. Hukuk adına, özgürlük adına, demokrasi adına, Batı uygarlığı adına, bizleri, bir şafak vakti ipe çektiler.
Korkmadan öldük ey halkım, unutma bizi...

Bir gün mezarlarımızda güller açacak ey halkım, unutma bizi...
Bir gün sesimiz, hepinizin kulaklarında yankılanacak ey halkım, unutma bizi.
Özgürlüğe adanmış bir top çiçek gibiyiz şimdi, hep birlikteyiz ey halkım, unutma bizi, unutma bizi, unutma bizi...

Cumhuriyet 25.8.1975

21 Ocak 2008 Pazartesi

nuru yüzüme şevki gözüme

bu gece işten çıktım, gökte böyle testekerlek parlak bir dolunay, şıkır şıkır yıldızlar
ben de gözümü aydedeye dikerek şöyle söyledim:

aya baktım allah
amentü billah
nuru yüzüne, şevki gözüme
bütün günahlarım bülent ersoy'un üstüneee

püaahahahah

işte dün Tolga ve Dilek'e missafir olduk, düğünden sonra ilk ziyaretimizdi, aman ne güzel, ne cici bir ev yapmışlar anlatamam. Kocaman bej koltuklar, pofidik yastıklar, minimalist ve de sade ahşap mobilya. Sonra güzeller güzeli sempatik gelinimiz Dilek bize bir sürü yemek yapmış, sütlü peynirli börek, ıspanaklı börek, kısır, cheesecake, kurabiye, cips, çerez... Bizim nasıl bi aile olduğumuz çözmüş ayol, ahhahaha . Bir de pek hamarat kendisi, helal olsun gelinimize. Tabii Dilek'in bu şovunun üstüne, Obi Wan kuzenimin güzel ve de canayakın sözlüsü Yelda da, hamaratlığımı göstereyim dedi, ay Dilekçim nasıl yardım edeyim sana diyerek mutfağa koştu. Hahahaha şimdi bak arar beni birazdan bunu okuyup . Neyse bense hiç istifimi bozmadan yangelip yayarak oturmaya devam ettim, ne de olsa hamarat olmadığım herkesin malumu. Böylece yedik içtik, üzerine bir film bir de düğün videosu seyrettik. Nasıl fiks menü değil mi, ilk ziyarete gittiğinde düğün videosu izlemek. Tabii söz konusu bizim aile olunca düğün kaseti evlere şenlik hababam sınıfına dönmüş, artık ömürleri boyunca izler izler güler çocuklar. :)))



17 Ocak 2008 Perşembe

wiki wiki pedia

bundan aylar önce günlerden bir gün , çok canım sıkılıyordu .Dedim ki deneysel bir çalışma yapayım da sıkıntımı gidereyim. hepimizin arada bir gözattığı entry 'nin serbest olduğu wikipedia sitesine ingilizce olarak yanlış bir entry girip sonuçları bekleyeyim dedim.
amacım araştırmacı bir gazeteci olarak sonuçları paylaşmak ve karın ağrımı gidermekti tabi ki.

bu sitede 16.ooo kumülatif çalışma var ve 1000 kadar gönüllü insan çalışıyor. benimle birlikte kendisi 1001 gece masallarına döndü tabiiiii... ve içinde 500.000 kadar farklı başlıkta girişler var ki bu da kendisini dünyanın en büyük ansiklopedisi yapıyor.

bu arada adıda , Hawaiye gidenler bilirler , ''wiki wiki '' hızlı otobüs servisinden geliyor. çok merak edenler ve bilmeyenler gidip yerinde görebilirler , yedikleri içtikleri onların olur , gezip gördüklerini de bizimle paylaşırlar...

neyse gelelim fasülyenin yararlarına , sayın okurlar. adını burda yazmayacağım çok ünlü bir istihbarat örgütünün çalışmalarına göre bu siteye yazılan kötü eklemeler aslında 100 saniye içinde siliniyormuş. hahhayt tarihi değiştirdim , 2 ay bekledim , hiç kimse hiçbirşeyi değiştirmedi , sonra da entry sildim , sanki hiç yokmuş gibi, silmeseydim heralde bir ömür orda kalırdı....

bu deneysel çalışmadan çıkartacağımız sonuç : wikipedia dediğimiz şey gerçekten bir nevi halka açık tuvalet ve sizden önce kimin oturduğunu asla bilemezsiniz ya da atalarımızn dediği gibi zaman kötü , siz nerenizi kollayacağınızı zaten bilirsiniz...

16 Ocak 2008 Çarşamba

Jane, Jane canım kardeşim

İşte bu akşam spora tekrar başlamak üzere şirketimizin hemen karşısındaki Perpa'nın tepesindeki Perpa Sport Center'a gittik sayın seyirciler. Sport Center cartlamış, kapı duvar, kapanmış koskoca spor salonu. Tabii körün istediği bir göz, Allah verdi iki göz, hemen oralardan kaçıp bir kafede moka kahveye gömüldük püüahahaha.


Kahveciden çıkıp eve gitmeden D&R'a uğramış idik ve bir de ne göreyim??? JANE EYRE dvd'si, hani BBC'de 2006'da yayınlanan son Jane Eyre uyarlaması. Ne enteresan değil mi buralarda dvd'sinin çıkması, kendimi bir an Harrod's'tan dvd alır hissettim.


İşte şimdi de izliyorum da, gayet gereksiz bir uyarlama olduğu kanısındayım, Jane rolünü de pek çirkin, ördek gibi bir kıza vermişler. Böyle ağzına bir tane çakıp çenesini dağıtıp baştan dikmek istiyor insan. İnanın bu nip tuck şöleninden sonra epey hoş bir kız olacaktır. Ayrıca diziye kitapla uzaktan yakından alakası olmayan bir takım eklentiler yapmışlar , götten sallamanın güzel bir örneği de diyebiliriz.



Fakat bu dizinin tadına varmak için, canım Lady Charlotte'un 2006'da London'dan canlı yayınla bildirdiği muhteşem bölüm yorumlarını okumak gerek :



http://www.realfiesta.com/blog/archive/2006_10_01_archive.htm




Benim favori Rochesterim ise hala Timothy Dalton, oyy oyyy


10 Ocak 2008 Perşembe

....

30 yıllık emeğin, üniversiteyi kazanmak için harcanan yılların, kazanıp da o havalı okuldan alınmış diplomanın, dünyayı gezmenin, ziyaret edilen yedibin tane müze ve katılınan entellektüel sohbetlerin sonucu işte bu idi.

Hayatım bir foto albüm olsa, bu fotoğrafın altında şöyle yazardı:

Bir gecenin köründe, kolleksiyonlar vaktinde yüklensin diye delicilik yaparken...


8 Ocak 2008 Salı

ne güzel güneş

İstanbul'un karı buzu 2 günde bitti gitti. Bugün hava günlük güneşlik yine, atkı bere fazla bile gelmeye başladı. Çok şükür bu sene de çanak çömlek patlatmadan bu mevsimi geçirdik. Çünkü bilirsiniz düşmekten pek korkarım. Düşmez kalkmaz bir Allah. Birkaç sene önceki kışlarda patır kütür düşmüşlüğüm var, hatta buza oturunca "oh düştüm, artık korkmama gerek kalmadı" diye düşünmüş idim.

Neyse işte bahar gelse de sabah karanlıkta uyanmaktan kurtulsam. Zaten azıcık çalışma isteğimiz var, o da sabah gözümü açıp karanlık ve de soğuk havayı görünce geçip gidiyor. O yüzden bir an evvel hadi, yaz gelsin artık.

Bu da böyle havadan sudan bir yazı olmuş idi :)

4 Ocak 2008 Cuma

Dinci iktidarındaki turizm ülkesinin "kültür başkenti"ni gördünüz değil mi?

http://hurarsiv.hurriyet.com.tr/goster/haber.aspx?id=7958004&yazarid=249

Yılmaz Özdil'in yazısı

Vurun kahpeye!

Dinci iktidarındaki turizm ülkesinin "kültür başkenti"ni gördünüz değil mi?

Avustralyalı kız, eczaneye sığındı.
Litvanyalı kız, pastaneye.
Alman kız, taksicilere.
Polise sığınan olmadı...
Çünkü polis, "PKK saldırmasın" diye, kızlara saldıranları koruyordu o sırada!


Geçen sene...
Bir Rus kızı, otobüs durağının üstüne tırmanmıştı; ahtapot gibi uzanan, yılışık, arsız ellerden kurtulmak için... Ayakkabısı çıkmıştı. Çorabını çekiyorlardı aşağıdan... Külotunu cep telefonuna kaydediyorlardı, o çığlık çığlığa yardım isterken.

Bir önceki sene...atv Haber'deydim. Hırvat kız, bizim kameramanlara sığınmıştı. Kazağı duruyordu ama, sütyeni yırtılmıştı, sütyeni.Erkek arkadaşını yumruklamışlardı. Söyleyemedik tabii, "bıçaklanmadığına şükredin" diye... "Türkiye'yi unutmak istiyorum" demişti bize.


İzledik televizyonlarda...
Utanıyoruz.Televizyonlarda izlemediğimiz için "utanmadığımız" haberler vereyim size.3'üncü sayfalardan.

Tecavüz ederken yakalandı; tecavüz henüz gerçekleşmediği için "yarım kaldı" indirimi aldı.
Tecavüz edip, kameraya alan kişi, "eski sevgilisi" olduğu için, indirim aldı.
"Tecavüzde bağırmıyorsa, rıza göstermiş sayılır" indirimi yapıldı.
Üvey kızına tecavüz eden baba, "kızın ruh sağlığı bozulmadığı için" indirim aldı.
Ormanda saldıran, ama astım krizi geçirdiği için tecavüzü başaramayan sapık, "orası ıssız bir yer, isteseydi yapabilirdi" indirimi aldı.
Tecavüz edip, hamile bıraktı; "zaten bakire değildi" indirimi aldı.
Tanımadığı birine saati soran eşini öldürdü, "cilve yaptı" indirimi aldı.
"Kot giyiyordu" indirimi aldı.
"Piercing takıyordu" indirimi aldı.
"Tayt giymişti" indirimi aldı.
Çantasında doğum kontrol hapı buldu, öldürdü, "tahrik" indirimi aldı.
Kadın programında "babam bana tecavüz etti" diyen kızını öldürdü, "babasını kamuoyunda rezil etti" indirimi verildi.
Mahkemeye takım elbiseyle gelen tecavüzcüye "iyi hal" indirimi yapıldı.

Ya yılbaşı rezaleti?
Salyalarıyla sırıtarak kızlara saldıranlar, 57'şer lira ödeyip, çıktı. Aramızdalar...Otobüste. Vapurda. Tenhada.

Kadın olmak zor bu ülkede."Başı açıksa" daha zor.Potansiyel namussuzsun!
"Örtün, kurtul" psikolojisi, giderek daha fazla hákim oluyor atmosfere...
Kadına yönelik suçlarda ceza indirimi yapılması, ses çıkarılmaması, göz yumulması, hatta bırakılması, ondan.

Taksim'e dönersek...
Bakıyorum o güruha...
Terör örgütü "bomba koymasın" diye o kadar çaba harcamasa mıydık acaba?
Ölü sayısı çok olurdu ama..."Kaybımız" pek olmazdı galiba.

3 Ocak 2008 Perşembe

Yeni yıl, yeni yıl, yeni yılll

2007 bitti, gittiii... Şimdi taptaze bir yılımız var önümüzde, yeni seyyahatlere çıkacağımız, yeni yemekler deneyeceğimiz, bir sürü kitaplar okuyup, müzelerde, parklarda dolaşacak kocaman bir yeni yıl! (park-bahçe konusundan çok emin değilim :)

Tabii yeni yıl için şirkette bir kutlama yaptık, herkes birşeyler yapıp getirdi. Ben yemek yapmadığım için Wasa kıtır ekmek götürmüştüm püahahaahah, bildiğin sunta yani. Ama o da olmalı ki, tatlıdan içi bayılan kemirsin, değil mi?



Taner Bey de patronluğunu gösterip bize şişelerle şarap getirmişti, özellike Doluca'nın Öküzgözü mükemmeldi.

Böylece hep beraber yedik içtik, yedik içtik, ben sadece içtim de içtim, sonra herkes birbirine hediyeler verdi, ve de kutlama sona erdi. Sonra tabii ben eve giderken H&M'den aldığım atkı bere eldiven setimi şirkette unutuum. Yuh! Püahahaha, telefon falan unutulur anlarım da, insan atkısını beresini unutur mu yahu?
Neyse işte, sevgili günlük, işten çıkıp Bebek'e geldim, kuruyemişçiden akşam için fındık fıstık alıp eve döndüm, böyle evde içerek yeniyıla girdik işte, gecenin en eğlenceli şeyi de kesinlikle Huysuz Virjin idi, Seyfi Dursunoğlu'na saygılar sunuyoruz.

Sonra 1 Ocak günü tatilden faydalanıp Özger arkadaşla gezerken, D&R'da Best 100 serisinin Best 100 Christmas Songs paketini gördüm. İşte Prag'a gittik ya Nöel zamanı, her yandan şarkılar, türküler, good king wenceslas, let is snow, let it snow filan dinlemekten gaza gelmiş bulunup 25 ytl bayılıp ben bu cd'eri aldım dostlar. Ben kim christmas şarkısı kim, ne alaka yani?? Ahmet Özhan'dan Sordum Sarı Çiçeğe cdsini alsam daha akla yatkın! Tabii alışmadık götte don durmadığından, Nöel cdlerini dinlerken çok içim daraldı, ben daha şen şakrak şeyler beklerken, ağır aksak makamında şarkılar var idi bu 6 cdlik sette. Anladım ki, Nöel kutlayan, süslü püslü bir ortaçağ şehrinde değilsen, Nöel şarkısı dinlemenin bir manası yok. Hele ki Nöeli zaten kutlamayan biriysen kesinlikle gereksiz bir eylem.
İşte yeni yıla böyle bir dingillikle başladım, artık bu sene neler yaparım bilmem :)))