25 Aralık 2013 Çarşamba

Kate Alert : O Şapka Benimmiş Meğersem

Kraliçe 2.Elizabeth, 3 gün önce "artık vakit geldi" dedi, başörtüsünü bağladı, kadidi çıkmış kuru kocasını alıp bir trene atladı ve kışlık mülkü Sandringham'a gitti benim canımdan çok sevdiğim izleyenlerim.

Biliyorsunuz, Kraliyet ailesi, her kış Sandringham'da buluşup Noel'i kutluyor, teyze de kış tatilini burada geçiriyor. (Yaz tatilinde ise kuzeydeki Balmoral mülküne gidiyor, öğrenin bunları soracağım ileride)

ah canıımmm

Dün bütün aile Sandringham'da toplandı. William, Kate, bıdık prens George ve Harry beraber geldiler. Akşam William ile Harry, o civarın köylüleri ile geleneksel Noel futbol maçı yaptılar gazozuna.

Bu sabah aile evvela saat 9'daki özel ayine katıldı. Bej rengi manto giyen Kate'cik, omzuna da bizim şirketteki hep üşüyen kızlar gibi şalını sarmıştı.



Kraliçe'yi  kuru erik gibi buruşuk yanaklarından öpen Kate, kayın-büyükannesi ile pek muhabbetli görünüyordu. Herhalde "ben de siz asilsiniz diye bebek kaka yapmaz sanmıştım, halbuki çatır çatır zıçıyor, kolum kalınlığında ve dört lüle" filan gibisinden sevimli bebek sohbetine tutuşmuşlardı:


Na böyle zıçıyor sizin torun teyze

Saat 11'de ise herkes cicilerini giydi ve resmi ayine katıldılar. Halk da etrafa birikmiş, aileye çiçekler veriyordu.

William ile Kate, el ele geldiler, pek hoş görünüyorlardı :






Alexander McQueen tartan kıyafeti ve Scarlett O'Hara'ya layık nefis yeşil şapkasıyla, Düşes Kate rüya gibiydi. Çok beğendim:






Geçenlerde bir hayır organizasyonu için Güney Kutbuna giden çokoprens Harry ise,kızıl sakalları ile çok yahşi görünüyordu. Ah canııımmm:





Teyzeyi de unutmayalım tabii. Hayır, kamış kafa Camilla'dan değil, kraliçe 2.Elizabeth'den bahsediyorum. Portakal rengi mantosu ile pek neşeli görünen kraliçe, kafasına o yarım dünya kürk kalpağı koymasaydı keşke:(  Kafasına Freddie Mercury'nin bıyığını koymuş sanki ahahahaa:)))


kürk giyme kraliçe!


Kiliseden yürüyerek malikaneye dönen kraliyet ailesi, günün devamında yiyip içip televizyon izleyerek, hediyeleri açıp eğlenerek vakit geçirdi.  Söylentiye göre birbirlerine çok ucuz ve komik hediyeler vermek adetleri varmış. Misal, zamanında Prenses Anne, kardeşi Prens Charles'a basuru rahat etsin diye şişme yastıklı yumuş klozet kapağı vermiş. Prens Harry, bizzat büyükannesi kraliçeye "Ain't Life A Bitch" yazan bir duş bonesi armağan etmiş:) Aslında buna inanıyorum, geçen sene izlediğim bir belgeselde, kraliçenin arkasında "It's cool to be queen" yazan bir yastık vardı, kesin Harry almıştır :)


Sanırım bu 2013'ün son yazısı olacak. Bundan sonra klasik sene sonu özetimi yaparım herhalde ne bileyim:)))


Beğendiniz mi Kate'i?

XoXo

23 Aralık 2013 Pazartesi

Idefix Sanal Kitap Fuarı

Her sene gelenek oldu, önce Tüyap Kitap Fuarından kitap taşımak, sonra da eksikleri Idefix Sanal Fuardan tamamlamak:) Hem de eve kadar teslim:)

Bu sene de aklımdaki bir kaç kitabı Idefix Sanal Fuardan %35 indirimle alıverdim, kutu da Kediş'e kaldı tabii:) Sonunda herkesin mutlu olduğu filmler gibi:)

İşte yeni kitaplarım:

Ken Grimwood kitapları Çavlan'cığımın tavsiyesi. Çok beğeneceğime eminim.




Londra, 1000 küsur sayfalık devasa bir roman. Hayal ettiğim gibi çıkmazsa moku yediğimin resmidir:)




John Green'i Aynı Yıldızın Altında ile tanıyıp sevmiştik. O yüzden diğer kitaplarını da aldım. İkisi de ciltli, şömiz kapaklı, eski usül :)




kedi külliyatıma kattığım yeni bir eser:




Vedat Dalokay'dan dünya çocuklarına armağan, küçük bir mücevher-kitap :




İthaki'nin çok merak ettiğim yeni kitabı :




Merak ettiğim bir diğer fantazi :




Eh, sürekli kan, kin, cinayet romanı okunmaz değil mi? Arada sırada Sophie Kinsella okuyup kahkahayı patlatmalı :))




Bu da aynı kontenjandan listeye giren yeni bir kitap :




Allahımmm, okunacak ne kadar çok kitap yığdım yine başımaaa:)))



xo xo


1 Aralık 2013 Pazar

Hayat Ne Tuhaf, Vapurlar Filan:)))))

Cumartesi sabahı çamaşırları asıp yatağımı havalandırdıktan sonra giyinip kuşanıp kendimi sokaklara attım sevgili izleyiciler. Vapura binip Kadıköy'e gidecek idim. Otobüste, şişko bir teyze beni umarsızca sıkıştırınca biraz keyfim kaçtı ama Beşiktaş'a gelip iskeleden Marmara'nın üzerinde parlayan güneşi görünce keyfim yerine geldi.

İskeleye yanaşan vapur, üç katlı büyük ada vapurlarından idi. Hani en tepede açık bir balkonu olanlardan! Tabii koşa koşa yukarı çıkıp en güneşli sıraya yerleştim, gülümsememi engelleyemiyordum. Hava harika, güneş altında Istanbul harikulade idi.




Vapur kalkınca adetleri olduğu üzere martıcıklar peşimize takıldı. Ah kuzular, simidin tanesi olmuş 1,4 Lira; haliyle kimse onlara simit atmıyordu, bir Istanbul geleneği daha yok olmaya yüz tutmuştu.

Ama az sonra, benim şakır şakır fotoğraf çektiğimi gören bir teyze, çantasından yarım ekmek çıkarttı. "Dur ben ekmek atayım, sen fotoğraf çekersin" dedi ve lokmaları martılara atmaya başladı.

Kadıköy'e nasıl geldim anlamadım, kahkahalarla gülerek bu şahane Istanbul martı şenliğinin fotoğraflarını çektim.



































Adeta havada yürüyerek vapurdan inip Kadıköy çarşısına daldım. Kitapçılar, restoranlar, eskiciler, mağazalarla dolu bu sokakları çok severim. Bu sefer gözüme Sarnıç ilişti, iki amcanın çoktan demlenmeye başladığı meyhane; bahçesi ve tahta iskemleleri ile nefis görünüyordu. Daha önce dikkat etmemiş miyim anlamadım. Ama mutlaka buraya gelip güzelce demlenmeli diye karar verdim.

Abimlere gelip kendimi tuvalete zor attıktan sonra miniş Pelinsu bana bir kahve yaptı ki, oohhh ağzınıza layık, köpüklü. O halde artık bayramlarda sülaleye kahve yapma görevimi Pelinsu'ya devredebilirim diye çok sevindim:)))

Kahvelerimizi içtikten sonra Sibo, Pelo ve abimin peşine takılıp Moda'da yürüdüm. Yolda meşhur Kadıköy kedilerinden nasibimi aldım elbet:

Simitçi anne kedi ve yavrusu

Moda'nın asude sokaklarında hayaller kurarak yürüdük ve arabaya doluşup Maltepe'ye, kuzenimiz Tolga'ya geldik. Tolga benim hani ilkokulda banyoda füzeler uçuran kuzenim:))) Büyüyünce de mühendis oldu zaten:) Efendime söyleyeyim, Tolga ile cicikuş Dilek'in bir yavruları oldu: Ailemizin en miniği Mina! Fakat biz kakıp gidene kadar yavrucak 2 yaşına gelmişti, ne kadar ayıp ettik belli değil:)




Mina önce bizi yabancıladı haliyle, sonra aaaa, o kimselere gitmeyen çocuk bana yapıştı:) Epey iyi anlaştık, hele zıplatıp hoplatınca benden iyisi yoktu:)

Dilekciğim, ellerine sağlık, hayatımda yediğim en güzel kısırı yapmış idi. Fırında pişmiş hafifçecik kıymalı böreklere, kısıra gömüldük. Ben tabii diyet yaptığım için insan kadar yedim. Abim 7 tane börek, 3 tabak kısır yutmuş ahahaahah:)))

Böylece eski aile hikayelerini anlattık, küçüklerle oyun oynadık, bol bol güldük . Harika bir aile günü idi dostlar.

Akşam olunca müsaade isteyerek, tekrar buluşma planları yaparak kuzilerden ayrıldık. Benim aklımda azıcık Kadıköy'de gezmek vardı:) Hazır karşıya geçmişken Büyülü Dükkan'a gitmemek olur mu?

Böylece Sibo'yla Pelinsu'nun ellerinden tutup çarşıya daldık, Büyülü Dükkan'da çizgi romanların muhteşem dünyasına daldık.



2 tane Martin Mystere cildi yanında 2 tane .çok merak ettiğim grafik roman kaptım Büyülü Dükkan'dan:




Arabayı park edip yanımıza gelen abim, bizi alıp Kahve Dünyası'na götürdü. Ama aslında burası devasa Alkım Kitabevi imiş, 3 katlı bir kitap dünyasıymış dostlar. Sepet sepet kelepir kitaplar içinden tanesi 1,5 Liraya Oğlak Yayınlarının Maceraperest Kitaplarından aldım bir sürü. Hepsi yesyeni, okunmamış, hepsi 1,5 Lira!

Yaşasın kelepir kitaplar!

Sonra da artık kahvelerimiz içtik, yan gözle Pelinsu'nun fondüsüne bakıp yalandık:)))




Günün sonunda kitaplarımı yüklendim, metrobüse binerek Zincirlikuyu'ya geldim. Oradan bir otobüs Etiler, Etiler'den yokuş aşağı yürüyerek evceğizime kavuştum.

Şahane bir gündü gerçekten, dolu dolu ve neşeli. Pazar günü de bütün gün yayıp yatarak kitap okumayı planlıyorum:)

Güzel bir Pazar geçirin ve iyi bir hafta olsun benim canımdan çok sevdiğim izleyenlerim!

xo xo

25 Kasım 2013 Pazartesi

Gram Gram Zayıflıyor İdik

Cumartesi günü Lady Charlotte ile diyetisyen kontrolümüz vardı dostlar. Aslında ben hiç gitmek istemiyordum, çok moralim bozuktu, bırakmayı düşünüyordum hatta... Tabii Lady Charlotte aklımı başımı getirdi ve tıpış tıpış gittik Perihan Hanım'a...

Oh iyi ki gitmişim, iyi ki Lady Charlotte'ın sözünü dinlemişim:) Diyetisyenimiz pek formunda idi, "aşureleri yiyen geliyor, yiyen geliyor" diye bizi eğlendirdi. Biz aşure yememiştik, ama misal illa diyeti bozacaksanız, aşure ehveni şermiş, pasta bulamıyorsanız aşure yiyeceksiniz bundan sonra, ona göre!

Sonra benimle uzun uzun konuştu, adeta terapi yaptı Perihan Hanım. O kadar moralim düzeldi ki, rejim motivasyonum geri geldi. Lady Charlotte'ın dediği gibi "200 gram verebildim diye üzülme, 200 gr almadım diye sevin!"  :))) Yeni mottomuz bu idi dostlar:)

Moraller tavan yapmış halde Perihan'dan çıkıp kendimizi Capacity Midpoint'e kahvaltıya attık. Ahahahah, bu ne perhiz bu ne lahana turşusu demeyin, 2 haftada bir kere kahvaltı zevkimiz var, ölçülü ama doyurucu:)

Midpoint'te İngiliz Aslı arkadaşımız da bize katıldı, sohbet muhabbet gırla gitti. Çay kahve, gazete, dedikodu derken vakit su gibi akıp geçti. Hava pek güzel, güneşli idi. Yine de nedense herkes kendini sokağa atacağına AVM'ye atmıştı. O kalabalıkta güç de olsa bir kaç parça alışveriş yapmayı başarmıştık.

Görür görmez üzerine atladığım bu eldivenleri o kadar sevdim ki, özellikle fotoğraflarını çektim:)

Park Bravo


Kolları pırıltılı bu kazağı da, haftaya müşteri toplantısında giyeceğim:)

Koton

Ah o toplantı yok mu o toplantı! 4 gün sürecek. Her gün ayrı ayrı  ne giyeceğimi kararlaştırdım bile. 

1.gün : Göğsünde kırmızı tilki arması bulunan antrasit renkte tüvit ceket. İçine de armadaki kırmızı tonda tişört buldum neyse. Ceketin önü de kapanıyor da biraz sağa sola yayılıyor sanki, böyle fotoğrafdaki gibi zımba gibi olmuyor, olamıyor:) Aman ne yapayım? Sikinti yok!

Mudo


2.gün : Basic penye elbise ama siyah tayt, uzun çizmeler ve hırka ile. Çünkü kısa idi elbise, genç kızlara elbise bana ise ancak tünik olurdu. Götümü de açamam toplantıda. Yoksa açsam mı acaba??? Bi işe yarar mı? ahahahahaha

Bershka
 
Mango

3.gün : Kolları pırıltılı siyah kazak. Bunu cumartesi aldım işte.

4.gün : Dördüncü günü pek bilemedim, geçen sene Zara'dan aldığım gri ceketi giyerim, krem rengi tişörtüm var idi nasılsa. Önü kapanıyor muydu, kontrol etmek lazım:))) Bir de zeytin yeşili ceketim var ama onun önünün kapanmadığı kesin gibi bir şey:)

Of, böyle işte. Kıyafetim düzgün olmazsa moralim bozulur, kendimi iyi hissetmek için rahat ve hoş olmalıyım. Tabii çuvalla para dökecek halim de yok. Neyse ki, Zara, Mango, mutlu mesut yuvarlanıp gidiyoruz.


Cumartesi'ye dönelim. Hava güzeldi ya, biz de öğlen yemeği için Yeşilköy'deki Röne Park'a gittik. Yahu, o kadar tabiatı özlemişiz ki, o ufacıcık Röne Park bile içimizi açtı, mutlu etti bizi. Parkın orta yeri de minyatür bir hayvanat bahçesi gibiydi. Hindi, kaz, tavuk, horoz ve dahi tavus kuşu ile pompom kuyruklu tavşanlar ortalıkta geziniyorlardı. Restoranda yediğiniz köfteler nereden geliyor sanıyorsunuz?






Köftelerinizi paylaşmayı unutmayınız:)











Pompom kuyruklu davşannn

Kabaramazsın kel fatmaaa

Bu fotoğrafları birkaç hafta önce yine Röne Park'a gittiğimizde çekmiştim. İşte aynı park canım. Hava güzeldi dediysek, fotoğraflara bakıp "yuh! Istanbul'da havaya kudurmuş" demeyiniz lütfen. Yağmurlu çamurlu kış geldi bile.

Tabii hava erkenden kararıp soğuyunca, yine arabaya doluştuk ve taaa Esenyurt'a gidip, burada açtıkları Akbatı diye bir AVM'yi gezdik. Zaten bu bölgede AVM ve devasa, ürkütücü sitelerden başka nereye gidebilirdik? 

Akbatı'dan çıkınca Beylikdüzü tarafına geçerek Gloria Jeans'de kahve içelim dedik. Ayy eskiden hep Gloria Jeans'e giderdik, blogun müdavimleri hatırlar belkim. Gelin görün ki, Esenyurt'un arka taraflarında birazcık kaybolduk. Buralara "Esencılıs" deyollarmış, bilmem haberiniz var mıydı? Ben de Cumartesi günü öğrendim, Lady Charlotte sağolsun:)

Sağ salim varıp içtiğimiz kahvelerden sonra ben artık metrobüse bindim ve sabah 9'da çıktığım eve gece 10'da gelebildim. Pazar günü de bir uyudum ki, öyle böyle değil:)))

Ve böylece taze haftamız başlamış oldu.

Herkesin keyifler nasıl bakalım?

xo xo