Uçak evlere şenlik hem dolmuş gibi ufak hem de adeta bir çocuk bahçesi gibiydi. Bir uçuşta en fazla yavruyla seyahat etme rekorumu kırdım sanıyorum. Çığlık atanlar, ağlayanlar, koşturanlar. Arkamda 2 tane bebe habire koltuğu tekmeliyor, aradan kafalarını çıkartıp bir şeyler anlatıyorlardı. Tabii gözümü kırpmadım:)
Paris'e vardığımda hava 8-10 derece idi, o memleketin saçma sapan toz gibi bi yağmuru var, ondan atıştırıyordu. Hemen otele gidip kendimi banyoya attım. Sonra uyudum mu, bayıldım mı bilemedim:)
Sabah kahvaltısında minik kıtır baget ile ayak kokulu nefis bir Fransız peyniri yedim. Üzerine de tatlı olarak kuru-hasan:))) Fransızlar bunu kahvaltı niyetine yiyor, ben kahvaltı üzerine tatlı olarak.. Sonra ben neden şişmanladım. Meh!
Müşteri toplantısı iyi geçti, öğlen yemeğe çıkarttılar, Belleville'de ufak bir restorana gidip balık yedik:)
Antremiz somon |
Anayemeğimiz balık |
Bastille durağında indik metrodan. Burayı yıllar yıllar önce Lady Charlotte ile ilk kez Paris'e geldiğimde görmüştüm. Fransız devriminde yıkılan meşhur Bastille Zindanları buradaymış eskiden, şimdi taşı bile yok. Meydandaki büyük anıt ise 1830'daki Temmuz Devrimine ithafen dikilmiş.
Viva la revolucion! |
Colonne de Juillet |
Bastille meydanından Place Des Vosges'a yürüdük. Marais bölgesinde bulunan bu park 17. yüzyılda yapılmış ve zamanında Kraliyet Parkı olarak bilinirmiş. Kare şeklinde ve dört yandan binalarla çevrili bir park. Victor Hugo'dan Kardinal Richelieu'ye bir çok zat burada oturmuş.
bu memlekette parklara AVM dikilmiyor, zaten AVM de yok |
Marais, Paris'in en güzel bölgelerinden. Sokaklarında kaybolup enteresan butikler, antikacılar, şarapçılar keşfedebilirsiniz. Hiç bir dükkana girmeseniz de Paris sokaklarında öylece yürümek çok zevkli, her yer çok güzel.
Yürüye yürüye Hotel De Ville'e inmiştik. Bu esnada yağmur yağmaya başlayınca ilk gördüğümüz kafeye kendimizi attık.Tabii ki Paris'te gezmenin en güzel taraflarından biri de yorulduğunuz, sıkıldğınız anda o ufak masalı, hasır iskemleli sayısız kafeden birine oturabilmeniz:)
Yağmur dinince yollara düşüp Les Halles'e doğru yürüdük. Burası bizim İstiklal'in eski güzel günleri gibi. Dükkanlar, restoranlar, kitapçılar, araba geçmiyor ve gençler buraya bayılıyor.
Les Halles |
Paris'in en eski fişkiyesi:) |
Les Halles'de epey dolanıp Rue Saint Honore'u aradık. Oradan Palais Royal'e yürüdük. Meşhur bahçesinin içinden yürüdük.
Les Colonnes de Buren |
Palais Royal bahçeleri |
Palais Royal bahçesinden Rue des Petits Champs'e çıkmış idik. Burada sallana sallana yürürken bir de ne göreyim?? Geçen seneki Paris seyahatimde arayıp bulamadığım Passage Choiseul bu sokaktaymış meğersem dostlar.
Passage Choiseul |
Artık saat geç olduğu için pasajdaki dükkanlar kapanmıştı, o yüzden vitrinde gördüğüm Totoro pelüş oyuncağını alamamıştım maalesef:(
Pasajdan çıkıp yine bir süre amaçsızca yürüdükten sonra kendimizi Paris'in en güzel meydanlarından Opera Meydanında bulduk. Burası da mağaza ve butik dolu, insanın çılgın gibi alışveriş yapası geliyor güzelim vitrinleri görünce.
Opera Palais Garnier |
Artık yorgunluktan bitmiştik, metroyla Champs Elysees'ye geldik ve ara sokaklardan birinde bulduğumuz ufak Japon restoranında yemek yedik.
Yemekten sonra George V kafesinde oturup keyif yaptık. Mojito royal içtim, şampanyalı mojito. Harikaydı!
Paris'i bu sefer yeniden çok sevdim. Geçen sene o kadar ıslanmıştım ki, Paris'ten soğumuştum. Bu sefer yarım günde gezip yürüdükten sonra Paris aşkım depreşti.
Güzel memleket vesselam.
xo xo