Cumartesi sabahımız ufak bir kahvaltı ile başladı. Kahvaltıda çıtır çıtır kruvasan ve tereyağlı reçelli baget ekmeği yedik.
Champs Elysees'de Cafe Victoria diye bir yerdi burası, duvarlarda Kraliçe Victoria resimleri vardı. Aslında bunun tam karşısındaki Bert's kafeye gitmek istemiştik ama kapalıydı maalesef.
Kahvaltıdan sonra sağanak yağmurdan kaçabilmek için Louvre Müzesinin altındaki mağazaları gezdik. Müzeye girelim mi diye düşündük ama feci uzun bir kuyruk vardı.
|
Kadeh ve Bıçak (La Pyramide Inversée) |
Biz de bir önceki yazımda anlattığım Orangerie Müzesini gezdik, iyi ki de öyle yapmışız.
Orangerie'den çıktıktan sonra yağmurun epeyce azalıp dinmek üzere olduğunu sevinçle fark ettik.
|
Tuileries |
|
Sezar'ın başına talih kuşu konmuş |
|
Tuileries, arkası Louvre |
Tuileries'den çıkıp Rivoli boyunca yürümeye başladık.
Tam Louvre-Rivoli metrosunun bulunduğu yerde, kirli sarı tenteli bir restoran vardı : Le Fumoir.
|
Le Fumoir |
Öğlen yemeğimizi burada yiyecektik. Restoranı Time dergisinin Paris'te Yapılacak 10 Şey listesinde görmüştüm. Derginin dediğine göre Louvre etrafında bulunan pahalı turistik mekanlar gibi değildi Le Fumoir.
|
Her zamanki gibi ağzım açık pozum:))) |
Garsonumuz çok canayakın ve ilgiliydi. Yemekleri anlattı, önerilerde bulundu. Mekan rahat, sıcak ve kendini evinde hisset havasındaydı.
|
Le Fumoir |
|
Le Fumoir |
|
Le Fumoir |
Yemekten önce zeytin, tereyağı ve ekmek geldi. Ekmeği mutfağa geri gönderip kızarttırdık:) Sonra da kızarmış ekmekle tereyağını gömdük.
Başlangıç olarak şarapta merine edilmiş dana eti yedik. Nefisti.
|
boeuf mariné au porto |
Ana yemek olarak günün balığını seçtik. Mısır püresi ile servis edilen bir dilim balık çok lezzetli idi.
|
poisson du jour |
|
poisson du jour |
Yemekten sonra tabii kahve ve tatlı istedik. Kahve ile beraber kurabiye de geldi:)
Çikolatalı tatlılar harikaydı.
|
terrine au chocolat |
Yemekten sonra mutlu mesut yola düştük. Rivoli'yi boydan boya geçerek Hotel de Ville'e geldik.
|
Rue de Rivoli |
İşte sevgililer gününü kutlayan bir çift:
Bu da güzelim Paris metro girişi:
Hotel de Ville pek civcivli idi. Buz pateni sahası yine dolup taşmıştı.
İki adam devasa balonlar üflüyor, çocuklar da bu balonların peşinden koşuyorlardı.
Hotel de Ville'in önünden Notre Dame'a doğru inmeye başladık.
|
Conciergerie Hapishanesi |
Notre Dame'ın önündeki köprüden geçince de, şehrin sol yakasına gelmiş olduk.
Notre Dame arkamızda kalmıştı.
Hemen köprüyü geçince, meşhur Shakespeare and Company kitapçısını görebilirsiniz. İngilizce eski ve yeni kitaplar satan bu dükkan o kadar popüler olmuş ki, önünde uzun bir kuyruk vardı.
|
Shakespeare and Company |
Gelecek sefere deyip Saint Michel'e doğru yürümeye devam ettik.
Buradan içeri girmeyip nehir boyunca yürümeye devam ettik.
Nihayet Rue Bonaparte'dan içeri girip, sol yakanın derinliklerine doğru yürümeye devam ettik.
Paris'in bu kısmı çok güzeldi, minik butikler, süslü pastaneler, bistrolar ile doluydu.
Epeyce yürüdük, Saint Germain'i geçip ta Saint Sulpice kilisesine kadar çıktık.
|
Saint Sulpice |
Saint Sulpice'den de doğruca güzelim Luxembourg Bahçesine gelmiştik. Burası Paris'in en zarif, en şahane parkı bence.
Buraya en son geçen yaz gelmiştim. Şimdi ne kadar farklıydı. Ağaç dalları çıplak, havuz bomboştu. Oysa yazın park ve havuz cıvıl cıvıl, çocuklar gemi yüzdürürken büyükler çimenlerde keyif yapıyor idi.
|
Luxembourg Sarayı |
|
Luxembourg Sarayı |
Parktan çıkıp Pantheon'a doğru tırmandık. Pantheon'un yanındaki, geçen sene kaybolup öğrendiğim tatlı küçük sokaktan aşağı inişimize başladık.
|
Saint-Étienne-du-Mont |
Böylece güzelim Saint Germain Bulvarına ulaşmıştık.
Saint Germain'de oturup birer kahve içelim dedik. Kendimize mekan seçmeye çalışırken bu ufacık ara yolu keşfettim. İri iri arnavut kaldırımı taşlarıyla döşeli minik pasaj beklenmedik bir sürpriz oldu.
Pasajdan bir vitrin:
Saint Germain'e geri döndüğümüzde meşhur Cafe de Flore'nin pek kalabalık olduğunu düşünüp, yolun karşısında Cafe Louise diye başka bir mekanda oturduk.
|
Cafe de Flore |
Bailey's kahvelerimizi içip ısındık, iyice dinlendik.
Bu da Saint Germain'de bir sokak satıcısından aldığım yeni şapkam :)
İyice dinlendikten sonra, seyahatimizin son hedefine gitmek üzere metroya bindik ve Montmartre tepesine çıktık.
Sacre Coeur kilisesi, gecenin karanlığında kremalı pasta gibi parlamakta idi.
Paris'in ışıklarını tepeden izledik.
Monmartre sokakları geceye ve soğuğa rağmen kalabalık ve canlıydı.
Böylece bir gezimizin daha sonuna gelmiştik. Gece aç aç uyuyamayız diye Champs Elysees'ye inip yemek yiyerek bu seyahat defterini kapattık.
|
Avenue Champs Elysees |
Son akşam yemeği :
Bu da yazının bonusu, kutucukları kalp şeklinde Stabucks bardağı:)
xo xo