27 Mayıs 2007 Pazar

Şirinler

Geçen hafta her gece Lady Charlotte ile vur patlasın çal oynasın İstanbul'un tadını çıkartmıştık sayın seyirciler. Bir Hacı Abdullah'da yemek, bir Terkos pasajında penye elbise avı, Ara kafede köfte, Cafe IST'de dondurma keyfi derken günler su gibi akıp gitti ve Lady Charlotte İngiltere'deki malikanesine geri döndü. O halde Judy de Cumartesi evde yatıp dinlenmiştir diye düşünüyorsanız yanılıyorsunuz. Cumartesi öğle vakti güneş tepemizdeykenAyfer ve Neşe ile Yenibosna outletlerine gitmeye karar verdik sayın seyirciler. Bize dediler ki, Taksim'den iki katlı otobüslere binin, Yenibosna'da inip bir taksiye binin, kolayca gidersiniz. Otobüsten Şirinevler'de indik. Siyah saten gömleği, delikli pantolonu ve çivi topuklarıyla Neşe polis amcaya yol sordu ve Papaz Köprüsü'ne gideceğimizi öğrendi. Dolmuşa bindik, köprüde indik, E5 kenarı, fena bir yer, adamlar kaşına kaşına bize bakıyor, Ayfer biber gazı spreyini çıkarttı, Neşe bir minübüs durdurdu, "biz burada kaldık, nereye gidecez" diye yol sordu. Neyse biz yürüyerek bir fabrikanın yanına gittik. Oradan bizi taksiye koydular ve bir takım fabrika mağazalarına ulaştık ama bir yanlışlık olduğu ortadaydı. Yürüdük, yürüdük, böyle fabrikaların orta yeri, kuş uçmaz kervan geçmez , ne bir insan ne bir araba, fenalardayız, derken Altınyıldız binasını görmeyelim mi? Medeniyyeeettt diyerek sevinç gözyaşları içinde koşuşarak güvenliğe gittik ve nihayet bindiğimiz taksi ile Şirinevler'e geri döndük. Burada yol boyu dizili mağazalardan alışveriş ettik, Nike çanta, Derimod ayakkabı derken hiç outlet alışverişi yapamamıştık.

Artık yorgunluktan bayılacak haldeyken gelen Taksim otobüsüne atlayıp Nevizade'ye geldik. Vera'da oturup köfte, midye tava, kızarmış patates yedik, bira içtik. Eve geldiğimde bir duş alıp demlikle kahve içtim de kendime anca geldim sayın seyirciler.

Sonra dün gece Neşe'nin doğumgünü idi. Yine aynı üçleme Nevizade'ye aktık, açıkta oturduk, 50'lik biralar, tekilalar, patates, paçanga, kroketler gırla gitti. Muhabbet tavan yaptı, yıkıla yıkıla güldük, eğlendik. Gecenin sonunda midye dolma ile midemizi bastırıp evlere dağıldık.

İşte yaza girişimizi kutladığımız bu yeme içmeli , alkolizm günleri burada sona ermişti, artık diyet dönemi başlıyor.

23 Mayıs 2007 Çarşamba

Kitabım vardıııııııı

Real Fiesta bloggerı, Real Fiesta Seyyahı can dostum güzeller güzeli Lady Charlotte bana taaa London'dan U2 BY U2 kitabı getirmişti. 50 kilo çeken kocaman bir kitap, baştan aşağı resimlerle dolu. U2 elemanları doğdukları günden itibaren kendi hayat hikayelerini anlatıyorlar ve arşivlerindeki fotoları sergiliyorlar. Görmelere seza bir kitap, resimlere bakmaktan okumaya pek vakit kalmaz gibi görünüyor, o kadar kocaman ve muhteşem ki. One.

21 Mayıs 2007 Pazartesi

BIKINI VE LAIKLIK

Can Dündar elçi olmuş düşüncelerime, benden daha usturuplu ifade etmiş, buyrun:


Kadınların ne giyip ne giymemesi gerektiği konusunda erkekler arasındaki tartışma sürüyor.Her yaz arifesi, aynı bikini firmasına ait aynı fotoğrafın, aynı panoya asılmasının halkın ahlakını bozup bozmayacağını, laikliğe darbe vurup vurmayacağını konuşup duruyoruz."Bu fotoğraftaki kadın çok açılmış" diyen belediyeci erkekler, "Size kalsa hepten örtersiniz" diyen tekstilci erkeklerle atışıyor.Bizse 21. yüzyılda hala "örtünme" meselesine saplanıp kalmış olmanın utancını yaşıyoruz.Örtünen kadınların kıyafetine müdahale edilmesinden yakınan belediyeler, örtünmeyen kadınların afişlerine müdahale ederken suçluluk duymuyorlar.Yaptıkları müdahaleyle "Bunlar hepimizi örtecek" kaygısına da benzin döküyorlar.Ve kaygılananları , bikini yanında saf tutmaya zorluyorlar.Türban karşısında bikini, laikliğin bayrağı haline geliyor.* * *Oysa önemli olan, kimsenin diğerlerinin kıyafetine müdahale etmediği bir toplumsal hoşgörü ortamı yaratabilmek. ..Laiklik aslında bunun güvencesidir. Günümüzde herkes kendi cephesinden tarif etse de, temelde iki yüzü vardır:Birincisi; inanç hürriyetini güvence altına almak...İkincisi; dinin siyasal, toplumsal alanı kuşatmasına engel olmak...Kimseye "Niye başını örtüyorsun" diye sorulamaması laikliğin birinci işlevidir."Bikinime karışamazsın" itirazı, ikinci işlevi...Bu iki işlevin gri alanı, kamusal alanda karşılıklı saygı gerektiren mecralardır:Ülke laiktir diye camiye bikiniyle girilmez; ama laik bir ülkede ilkokul çocukları da örtünmeye zorlanamaz. Bu asgari müşterek, herkese yaşam alanı yaratır.* * *Son tartışmanın beni rahatsız eden boyutu şu:Son zamanlarda biz laikliği "bikini, içki, zina" cephesinden savunur olduk.Bazı işgüzar belediyeler içkili lokantalara ruhsat mı vermiyor; hurra orada içkili toplantılar düzenliyoruz.Bikini reklamları mı yasaklanıyor; cömert dekolteli afiş asmaya çıkıyoruz.Hükümet tabanına göz kırpmak için zinayı cezalandırma denemesi mi yapıyor; "Zina hakkımız, söke söke alırız" diye bağırıyoruz.Bu yüzden ülkenin mütedeyyin kitlelerinde laiklik, "azgın teke sendromu"yla karıştırılıyor.Ekrandaki paparazzi manzaralarıyla özdeşleştiriliyor. * * *Oysa mesela zorunlu din dersleri, bikinili reklam yasağından çok daha derin yaralar açıyor laiklikte...İlkokuldaki çocuğum, din dersinde anlatılanlarla, Atatürk'ün yazdığı "Medeni Bilgiler" kitabı ya da biyoloji kitabı arasındaki farkı çözmekte zorlanıyor.Ülke sorunlarını "Bir de ulemaya soralım" diyen Başbakan ya da "Dindar bir cumhurbaşkanı" isteyen Meclis Başkanı veya "put" diye heykele tüküren Belediye Başkanı, "Dekolteli ilan yasak" diyen darkafalıdan daha fazla zedeliyor laikliği....Ayrıca laikliğin dekolte üzerinden savunulur hale gelmesi, insan vücudunun (sadece bikinide değil, ilgili ilgisiz her yerde) iştah açıcı bir reklam unsuru olarak teşhirine yıllardır karşı koyan feminist, devrimci görüşleri de bastırıyor; onları reklamcıların saffına itiyor.* * *Laiklik bizi, perişan İslam coğrafyasından farklı kılan hayati unsurdur; dindarların da güvencesidir.Onu sadece "şarap, dekolte, zina"ya indirgemeyelim.
Can Dündar

19 Mayıs 2007 Cumartesi

19 Mayıs

Bugün 19 Mayıs, 1919 yılında Atamız bizlere bizim olan bir vatan bırakmak için Samsun'a ayak bastı.

İzmir’in dağlarında çiçekler açar.
Altın güneş orda sırmalar saçar.
Bozulmuş düşmanlar hep yel gibi kaçar.
Yaşa Mustafa Kemal Paşa,yaşa;
Adın yazılacak mücevher taşa.

Ankara 19 Mayıs Stadyumu’ndaki törenlerde ilginç manzaralar yaşandı.

- Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer 19 Mayıs Stadyumuna geldiği anda tüm stad ayağa kalkarak alkışladı. Normalde protokol tribünü kalkar. Ancak protokol tribünü ayağa kalkınca bütün tribün kalktı ve Cumhurbaşkanı’nı alkışladı.

- 19 Mayıs Stadyumu’nda Ankara’da değişik okullarından gelen öğrenciler şiirler okudu. Bir öğrenci Atatürk’ün Gençliğe Hitabı’nı okudu. Stadyumdakiler “…iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler” kısmına gelince alkış ve ıslık yağmuruna tuttu.

- Cumhurbaşkanı Sezer’in görevdeki son 19 Mayıs kutlaması olduğu için normalde görülmeyen bir uygulama gerçekleştirildi. Stadyumdaki ”Türkiye ve Cumhurbaşkanı için” diye anons edildi. Tüm öğrenciler “Sağol sağol sağol” diye cevap verdi. Normalde “Türkiye için” diye yapılan anonsta Sezer’e jest yapıldı.

12 Mayıs 2007 Cumartesi

Örovizyon

Ölecem gülmekten, dumurlardan dumurlara sürüklenerek izliyorum. Sanki 80'lerdeki ucubik konseptli şarkılara geri dönülmüş. İrlandalılar köy düğününden kalkıp gelmiş, Slovenya'dan yeni bir Opera vakası, Yonanlı kardeşin şarkısı Şeykitap'lı bişey, Gürcistan'da kılıç kalkan, veee İsveççç , Fatih Ürek tadında bir abiii, ooahahahahaha , Fransaaa, böyle barbie kılığında baştan aşağı pembeli abiler, bi de kanat takmışlar?! Letonya'dan ellerinde gülleriyle şapkalı abiler, hımm Almanya fena değil? Sırbistan'dan erkek görünümlü bir abla, veee Ukraynaaa oooahahahaahahahah Aleminyum folyo kılığında gelmişler abi ahahahahaahhaha ulan koptum bu ne biçim yarışma? Kafasında da bi tane yıldız kondurmuş, huni koysaydın ya? Gözümden yaşlar aktı, topuklu ayakkabılı, uzaylı Ukraynalı çok yaşa sen e mi??? İngiltere içinse artık birşey söyleyemeyeceğim.

Valla bu curcunanın orta yerinde Şeyk İt Ap Şekerim izledik

Son olarak Ermenistan'ın çaput ağacı konseptli şarkısı ile Moldova'nın ormanda 17 ayının tecavüzüne uğrayan ablasını izliyoruz sayın seyirciler, bakalım ne olacak?

Bu gecenin anısına Youtube videoları:

Semiha Yankı - Seninle 1 Dakika
http://www.youtube.com/watch?v=kCLoVPZDWMg

Çetin Alp - Opera
http://www.youtube.com/watch?v=3R3IMgXjrJY

Ajda Pekkan - Petrol
http://www.youtube.com/watch?v=ede1qgTIR8w

Klips ve Onlar - Halley
http://www.youtube.com/watch?v=EsulRUt-U_c

Seyyal Taner - Şarkım Sevgi Üstüne
http://www.youtube.com/watch?v=JVLM1fhmLcU

Arzu Ece - Sev
http://www.youtube.com/watch?v=j4zk3_IB3p8

Şebnem Paker - Dinle
http://www.youtube.com/watch?v=6uqDxJcGk_Y

Sertab Erener-Everyway That I can
http://www.youtube.com/watch?v=3i2cYx_aNes

Athena - For Real
http://www.youtube.com/watch?v=3zOPR7_m44A

10 Mayıs 2007 Perşembe

Canım Ciğerim

Dün akşam Didem ve Tuğba ile kolkola girip Taksim'e Canım Ciğerim'e gittik sayın seyirciler. Bilen bilir, Asmalımescit'te, yerleri talaşla kaplı, salaş bir ciğercidir.

Masamıza önce lavaş, acılı ezme ve minik soğanlar geldi, sonra da sumaklı soğan. Bu arada biz bir muhabbet çeviriyoruz sormayın. Ancak nereden nereye geldiysek bir ara laf Danimarka'nın başkentine geldi, neresiydi neresiydi derken , arka masada kendi halinde karnını doyuran herif bize dönüp "Kopenhag olmasın!!" demesin mi???? Kapayın çenenizi de zıkkımlanın demek istemesin mi? Ciğerlerin dibine geçtik sayın seyirciler.

Sonra şişlerde ciğerlerimiz geldi, bir güzel lavaşlı dürümler haline getirip yuttuk ciğerleri, 10 parmak gömüldük valla mezelere, harikaydı herşey.

Yemekten sonra gidip kahve içelim dedik ama yılışık garson "aaa künefe yemeyecek misiniz", "aaa çay içmeyecek misiniz" diye tutturmaz mı, istemediğimiz halde çaylar geldi, bu arada benim meşhur sinirim yavaştan yükselmeye başlamıştı, sonunda salak herif künefe getirince, bir bağırdım, "aaa şaka kaka oldu ama" diye, oh sinirimi de böylece boşaltıp , ciğer + içecek için mezeler dahil kişi başı 14 ytl ödeyip oradan ayrıldık.

Adidas'ın konsept mağazasında çok şirin ayakkabılar vardı, İstiklal'de bir sürü yeni mağaza açılmıştı sayın seyirciler. Mesela Ada Kitabevi uçmuş, Sultan Cafe mi ne , böyle büyük bir mekan olmuş orası. MAC makyaj malzemecisi açılmış, böyle başka adını unuttuğum çeşitli mağazalar açılmış, enteresandı.
Bu güzel geceyi Starbuck's'ta kahve içip bol bol dedikodu yaparak tamamladık, çok eğlenceli bir akşamdı doğrusu, İstanbul'a yaz gelmişti artık.

9 Mayıs 2007 Çarşamba

Kedi gözü

Bu kedinin fotoğrafını internette buldum ve hemen masaüstü resmi yaptım. Kedinin bakışlarındaki ifade ben esir etti, haftalardır ona bakıyorum ve o yavrusunu korumaya çalışan, sahiplenmiş, içe işleyen bakışlarından kendimi alamıyorum. Ey yumurtaya can veren Allahım, ne diyeyim.

Kitabım vardı

Private Realm of Marie Antoinette isimli, bol bol resimli, az yazılı, enfes bir kitap. Marie-Antoinette'in Versailles'da, Fontainebleau'da düzenlediği odaları, bahçeleri, döşekleri, aksesuvarları, salonları, bahçeleri anlatıyor. Fotoğraflar, detaylar, baskı pırıl pırıl ve harikulade. Amazon.com'dan yaklaşık 3 haftada geldi. Neredeyse sarılıp uyuyacağım yani , o kadar güzel bir kitap.

8 Mayıs 2007 Salı

Minik kara kedim Faik

Bugün Faik ile tekrar taşındık sayın seyirciler, yerimiz değişti. Kendisi kapkara sevimli bir kedi olup, kedi olduğu için yer değiştirmekten hoşlaşmaz. Ama ne yapsın, peşimde kuyruk gibi, ben nereye, Faik oraya. Kendisi bana Abdullah Baki'nin yadigarıdır. Eski şirketimde aman bütün binayı dolaştık, her katta oturduk, aynı kat içinde bile defalarca yer değiştirdik, berbat bir durumdu. Sonra başka bir işe başlayınca o da benimle geldi tabii. Faik'in ilginç bir özelliği iş kedisi olması, evde kitaplığın önünde duramaz o. Ofis masasına yakışır. Şimdi yine başka bir şirketteyim, bu sefer aynı oda içinde 3. kere başka bir masaya oturarak yeni bir rekor kırma çabasındayım :) Tabii Faik de benimle! Fakat bu sefer ofise yeni alınan koyu renk ve geniş masa benim oldu, Faik de çok yakıştı bu masaya, ama tabii ben yine onunla konuşuyorum, alışsın diye, çünkü ne de olsa o bir kedi ve kediler yer değiştirmekten hoşlanmazlar.

6 Mayıs 2007 Pazar

Tokyo Godfathers

Muhteşem bir anime izledim haftasonunda : Tokyo Godfathers. Mekan Tokyo, kahramanlarımız parkta bir karton kutuda beraber yaşayan 3 evsiz berduş: Gin üçlünün babası yerinde, eşini ve çocuğunu kaybetmiş, alkolik ; Hana çocuk arzusu ile yanıp tutuşan eşcinsel bir adam ve Miyuki, evden kaçmış küçük bir kız. Bunlar tam Noel gecesi çöplüğü karıştırırken terkedilmiş bir bebek buluyor ve Tokyo'da bebeğin annesini aramaya başlıyorlar. Ve ardı ardına inanılmaz tesadüfler, mucizeler gerçekleşmeye başlıyor. Dokunaklı, çılgınca eğlenceli, harikulade iyimser bir anime, özellikle berduşlarımızın buluştuğu, Hana'nın "annesi"nin işlettiği Birdcage tadında gay kulübünde geçen sahneler, sondaki kovalamaca ve ultra mega hiper mutlu sonu ile nefis bir animasyon. Seviyorum Japonları elimde değil.