Cuma sabahı erkenden Ceyda ; Didem ; bendeniz, tatili fırsat bilip Starbuck’s’tan kahvaltılıklarımızı aldık ve Bursa’ya doğru yola çıktık sayın seyirciler. Eğlenceli yolculuğumuzun sonunda öğlen vakti Bursa’ya ulaştık. Önce Fevzi Çakmak caddesinden Heykel’e doğru uzandık, sonra Çekirge’ye gidelim dedik ama yanlış yerden dönmüşüz, şehirde dolanmaya başladık; dolan dolan nereye kadar değil mi? Sonunda genç bir polise yol sorduk. Niyetimiz Çekirge’de güzel bir kafede oturup kahve içmek, tabii henüz Bursa’da güzel bir kafe diye bir şey olmadığını anlamış değiliz. Neyse çocukcağız bize bir yol tarif etti, 3 lambayı geç, sola dön 2.lambadan 3.yola kadar git oradan 2.lambayı görene kadar düz, sonra sola derken biz karıştık. Zafer plazadan aşağı sallandırın siz dedi sonunda , tam gideceğiz, Ceyda günün bombasını patlattı, kafasını pencereden uzatıp “biz kahve içilecek güzel nezih bir yer arıyoruz, nerede vardır Bursa’da?” diye soruverdi, çocuk an mavi ekran verdi, dumurlardan dumurlara geçerken “Altıparmak’ta Serkan’ın yeri var, ben hep oraya gidiyorum, tenha bir yer” demesin mi… Biz gülmekten patlarken Dido gazı kökledi, uçarak kaçtık oradan.
İlginçtir; Bursa’da vatandaşlar karşıdan karşıya geçmek için hiç etrafa bakmadan patır patır yola atıyorlar kendilerini, inanılır gibi değil, biraz gidiyorsun, pattt yolda biri, onu geçiyorsun pattt başkası ; ben bu Bursa’nın trafiğini anlayamadım dostlar. Yola atlayan yayalardan kurtulmaya çalışarak Çekirge Kükürtlü yollarında dolandık, sonra yemeğimizi yemeye karar verip Eski Garajların çaprazındaki Cemal & Cemil biraderlerin Uludağ Kebapçısı’nda bayılana kadar iskendere gömüldük dostlar. O nefaseti anlatmak mümkün değil, zaten sırf onun için kalkıp Bursa’ya gitmemiş miydik?
Yemeğin ardından yine Çekirge Kükürtlü yollarına düştük, birkaç kişiye yol sorduk, kime sorduysak verdikleri cevap aynı idi “düz git”, o halde Bursa’nın dümdüz uzun bir şehir olması gerekirdi. Neyse sonunda çok kibar bir beyefendi bize Pembe çarşı’yı tarif etti. Aman resmen hayaletli alışveriş merkezi! Kapısını iterek açıyorsun, birkaç tane dükkan sinek avlamakta, biz Hollywood Yaramazları tadında dolaşmaktayız. Neyse ki burada Siesta kafeyi bulduk ve güzel güzel oturup pastamızı yedik, kahveler içtik. Ve böylece dönüş saatini bulduk. Tabii kestane şekerleri ve karyoka almadan olmaz. Kafkas’a uğrayıp dönüş yoluna koyulduk.
Şarkılar türküler söyleyerek İstanbul’a vardığımızda hepimizi bir neşe almıştı, ah memleketimiz , taşına toprağına, yüz bin tane kafesine, barına, restoranına, alışveriş merkezine, ortamlarına kurban olduğummmm.
Tabii bu güzel gün böyle bitmedi dostlar, eve gelir gelmez üzerime hafif birşeyler giyerek Taksim’deki kuzenler toplantısına koşturdum. Bu toplantılar kutsaldır ve hiç bir kuzen bunu atlatamaz. Üstelik en büyük kuzenin yeni sevgilisi ile tanışacağımız için kutsal bir görevdi . Böylece en sevdiğimiz döküntü meyhanede toplandık, yeni hanım kızımızla tanıştık, kendisine kezenin en yüz kızartıcı maceralarını anlattık; biralar patatesler gırla giderken, “biz buyuz, tanı bizi” dedik kendisine; “yüzbin kere Star Wars izleyip her seferinde zevk alman gerek, çizgi filmleri tanıman, Sünger Bob’a katlanman , Judy Abbott’ı tanıman gerek, eski kurban bayramı hatıralarımızı dinleyip işkembeli kelle paçalı maceralara gülebilmen gerek” dedik. Sonunda herkes sarhoş olduğunda Kızılkayalar’dan hamburgerlerimizi yiyerek evlere dağıldık. Ne gündü ama!
ayiptir , bilmeyenlen gidersen anca pembe hayaletli carsiya gidersinnnn , bi daha olmasin , biz burada kendimizi aldatilmis hissediyoruz :(
YanıtlaSil