24 Kasım 2007 Cumartesi

Mısır

Bir süredir Mısır'da geçen kitaplar okumaktayım. Önce Glenn Meade'den SAKKARA'NIN KUMLARI. İkinci Dünya Savaşı sırasında Kahire'de geçen çok akıcı, heyecanlı bir casus romanı. Tabii olayların Mısır'da, firavunlar toprağında, esrarlı Sfenks'in gölgesinde geçiyor olması romanı daha da meraklı bir hale getiriyor. Bunun üzerine Amelia Peabody Polisiyeleri ile devam ediyorum. KUMSALDAKİ TİMSAH ile FİRAVUNLARIN LANETİ bitti bile. Bunlar 18.yüzyılın sonunda Kahire'de geçen romantik polisiyeler. Kahramanımız Amelia Peabody macera peşinde Mısır'a gidip burada çılgın arkeolog Radcliff Emerson ile mezar odalarını, sandukaları, mumyaları araştırırken bir yandan işlenen cinayetleri çözüyor, beri yandan aşk yaşamayı ihmal etmiyor. Aman ne kadar eğlenceli, ne kadar zevkli romanlar bunlar anlatamam. Bunları okurken sıcak Mısır güneşinin tepemde parladığını, karmakarışık ve kalabalık Kahire sokaklarında gezdiğimi, çöllerde yürüdüğümüm ve piramitlerin akıllara sığmaz manzarası ile karşılaştığımı hissediyorum.
Ah ah işte biz Lady Charlotte ile Mısır'a gidemedik Edacık oradayken. Çok yazık olmuş. İnşallah firavunlar memleketine gidip gizemli Sfenks'in bilmecelerini çözmeyi de başarırız!

15 Kasım 2007 Perşembe

aa!

doğru bir yön var mı hayatta
belki taa uzakta
cevapları almak için
beklemek için için ,
aa ne saçma!
sen sen ol , yalanlara kanma
harekete geç, korkma
geç kalmak diye bir şey
yok hayatta ,unutma!

zekish , bu şiirimi sana adıyorum:))

12 Kasım 2007 Pazartesi

Düğün dernek kuruldu

İşte bir yakışıklı kuzenim daha bekarlığa veda ederek dünya evine girdi dostlar. Ayol patır patır evleniyor bunlar, her ay bir düğün, artık ne giyeceğimi şaşırdım...

Neyse Yeldacığım söz verdi Obi Wan kuzenimi bahardan önce almayacak püahahaah

Efendim, biz ailecek geç kaldık tabii, neden böyle bilmiyorum, ben heryere tam saatinde giden dakik insanım, babam desen öyle, fakat bir araya gelince bir türlü toparlanıp da çıkamıyoruz, Allahtan nikah tam 4'de kıyılmadı, biraz beklediler de, yetişmiş olduk.
Tabii büyük ailemiz bir araya gelince salonu çığlık, kahkaha, çok güzel olmuşsunlar sardı, degajeme doğru yerleştirdiğim Lady Charlotte ile Londra'dan aldığımız tassarım kolyemle istediğim gibi sükse yaptım.
Sonra tipik masa dolaşma, ayaküstü muhabbetleri başladı. Biz hemen La Capitana ile ayaküstü iki dedikodu patlattık ki sormayın ahahaha. Kendisini Real Fiesta yazarı yaptık ama o dedikodu sütunlarını okumak daha nasip kısmet olmadı.
Sonunda kapılar açıldı, gelinle damat geldiler, ayy Dilekçiğim çok güzel olmuştu maşşallah, gerçekten çok beğendim kendisini.

Krem rengini seçmekle çok iyi etmiş, ışıltılı kıyafeti ile takıları da çok zarifti, kesinlikle mükemmel olmuştu yani.

Nikah kıyılırken halamın gözlerinden yaşlar fışkırdı, sonra da iki çocuğunu da evlendirmiş olmanın verdiği coşkuyla "ohh paçayı yırttım nihayett" diye göbek atmaya başladı. Ben de çok duygulandım, biz hep beraber büyüdük, Tolga, Tuba, Burak, Tarık, daha dün sokaktan geçen arabalara ıslak tuvalet kağıdı atan veletlerken şimdi kazık kadar olmuş idik. Hey gidi seksenler.. Şimdi hepsi ya evli ya nişanlı, ben de sarhoşum oohh, they are getting married, I am getting drunk!

Nikaha damgasını Nuri amcam vurdu tabii, benim amcam Tolga'nın da dayısı olur ve sülaledeki hemen herkesi o evlendirdi, yani hep şahit o oldu. Yalniz hayal meyal hatırlıyorum da, bir düğünde birisi benim babamın şahit olmasını istediydi de, biz tabii her zamanki gibi geç kaldığımız için olamamıştı püahahahaha

Neyse işte memur bey önce gelinin şahidine bu nikahın kıyılmasına razı olup olmadığını sordu, herhalde Dilek'in arkadaşı olan küçükhanım utanarak "evet" dedi. Sonra memur, amcamın bu nikaha itirazı olup olmadığını öğrenmek istedi!!! Ve amcam patlattı "Bence mahsuru yok!!!"
Ooahahahahah dostlar, tahmin edeceğiniz üzere salonda birden benim kahkaham patladı, oh ne güldüm anlatamam.
Nikahtan sonra yedik içtik, fotoğraf çektirdik, sonra da çaktırmadan badem şekerlerini avuçlayıp ceplerimizi doldurarak evlere dağıldık dostlar. Bu nikahın sonuna ekstra bir macera yaşamadım, Allaha şükür telefonum falan da kaybolmadı :))
Eveet, sıradaki düğün lütfen!

10 Kasım 2007 Cumartesi

10 Kasım Benim En Büyük Yasım!

Hiç unutmam dostlar , sekiz yaşındaydım ve tabi 10 kasımdı tarihlerden tıpkı bugün gibi..
O zamanlar da ülkemiz siyasi olarak karışık durumdaydı , 80’ ler …
Üstümde İç Anadolu Yöresi’nin kıyafetleriyle başım dimdik , gururla ve Mustafa Kemal’in Kağnısı şiiriyle bir şiir okuma yarışmasına katılmıştım. Elim ayağım titremişti okurken , sanki okuyamazsam , en ufak bir hata yaparsam ATA’ma layık olamayacakmışım gibi hissetmiştim.Gözlerim dolmuş , minik kalbim pırpırlanmıştı , o nasıl bir duyguydu öyle , sanki bir küçük asker oluvermiştim o an , tüm dünyaya onun çabasını , onun savaşını anlatan…

‘ Yediyordu Elif kağnısını, Kara geceden geceden. Sankim elif elif uzuyordu, inceliyordu, Uzak cephelerin acısıydı gıcırtılar, İnliyordu dağın ardı, yasla, Her bir heceden heceden. ‘

uzak cephelerin acısını hissetmiştim en derinimde , ananelerimizin , dedelerimizin acılarını… ve onların yaşadıkları birer birer gözümün önünden geçmişti, sanki bir küçük asker oluvemiştim o an ,bu ülke uğruna onun hemen arkasında savaşan , sonuna kadar onun arkasında olacak olan , liderliğini tüm benliğiyle , kalbiyle ve aklıyla kabul eden yaşadığı sürece onun ilkelerinden asla ödün vermeyecek olan…

İşte bugün dostlar , belki ATA’mızın ölüm yıldönümü ama bizim her seferinde yeniden doğdumuz gün.Sonuna kadar KEMALİSTİM, Sonuna kadar ATATÜRKÇÜYÜM, sonuna kadar CUMHURİYETÇİYİM , kim döndürebilir beni yolumdan, kim ayırabilir beni onun ilkelerinden, kim?

Ve bazı gerçekleri unutan arkadaşlar için :

ATATÜRK'ÜN TÜRK GENÇLİĞİNE HİTABESİ (Orijinal)
Ey Türk Gençliği!
Birinci vazifen, Türk istiklalini, Türk Cumhuriyetini, ilelebet, muhafaza ve müdafaa etmektir.
Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegane temeli budur. Bu temel, senin, en kıymetli hazinendir. İstikbalde dahi, seni, bu hazineden mahrum etmek isteyecek, dahili ve harici, bedhahların olacaktır. Bir gün, istiklal ve Cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için, içinde bulunacağın vaziyetin imkan ve şeraitini düşünmeyeceksin! Bu imkan ve şerait, çok namüsait bir mahiyette tezahür edebilir. İstiklal ve Cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler. Cebren ve hile ile aziz vatanın kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şeraitten daha elim ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde iktidara sahip olanlar gaflet, dalalet ve hatta hıyanet içinde bulunabilirler. Hatta bu iktidar sahipleri şahsi menfaatlerini, müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler. Millet, fakru zaruret içinde harap ve bitap düşmüş olabilir.
Ey Türk istikbalinin evladı!
İşte, bu ahval ve şerait içinde dahi vazifen, Türk İstiklal ve Cumhuriyetini kurtarmaktır. Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur.
Ankara, 20 Ekim 1927

Acaba herkes okuduğunda anlayabiliyor mu?

Ey anlamayanlar! sayınız öyle çok ki , öyle çabuk çoğalıyorsunuz ki, keşke biraz da anlamaya çalışsanız , keşke anlayabilseniz ama herkes anlayamaz değil mi?

Ey anlayanlar! Unutmayalım , unutturmayalım, anlatamaya çalışmaktan vazgeçmeyelim……

İçime Atatürk sevgisini böyle derinden koyan aileme binlerce teşekkürler , 5 yaşında dedemin bana okutturmaya başladığı nutuklara , tek adamlara , babamın anlattığı görünmeyen, bilinmeyen tarih gerçeklerine , ananemlerdeki Atatürk kitapları rafına binlerce teşekkürler…. Her şeyin ötesinde ATATÜRK’e binlerce teşekkürler , sen olmasaydın ben olmayacaktım , biz olmayacaktık! Bana bu dünyaya gelme şansı ve senin askerin olma şerefi verdiğin için sana binlerce teşekkürler!

9 Kasım 2007 Cuma

İş Bankası reklamını izlerken ağlamak

Arkadaşlar, arkadaşlar !
Siyah beyaz bir reklam, film olmalı idi, maalesef ki sadece bir reklam
Haluk Bilginer Mustafa Kemal Atatürk 'ü canlandırıyor, o olduğunu o benzersiz sesinden anlıyoruz
Çünkü sanki gerçekten Atatürkümüzü izliyoruz ekranda, kareli süveter, kaşlar, burun, uçuşan sarı saçlar...
Fazla söze hacet yok
Onu nasıl özlüyormuşuz bunu farkedip içimiz sızlıyor
Bu sevgimiz, özlemimiz hiç bitmeyecek!!!

http://www.youtube.com/watch?v=6K9vMIFVC3U




Dün akşam

işten çıktım, otobüste somurtuk bir şekilde eve ulaşmaya çalışmaktaydım.
Durağa yaklaşınca kapıya hamle ettim, tam o sırada sevimli bir küçükhanım "pardon bir şey sorabilir miyim?" dedi, yerinden kalkıp yanıma gelmiş idi bu arada. "Tabii" dedim "Sizin adınız Aslı mı? " dedi, "Evet" dedim ama şaşkındım çünkü bir türlü çıkartamıyordum kimdi bu şirin arkadaş. Meğer bir hayranmış, dedi ki "ben internet sitenizi hep okuyorum" Allaaa nasıl helecanlandım, yüzüm güldü, bir Real Fiesta hayranı yolumu kesmişti yarebbim. "Çizgi filmleri mi, seyyahatleri mi, blogu mu seviyorsunuz?" diye sordum, "hepsini okuyorum, çizgi filmler de seyyahatler de harika, hatta bakın Da Vinci kitabını okuyorum şimdi harikasınız" dedi
Bunun üzerine ne söylenebilir, çok teşekkür ettim kendisine, akşam akşam moral olmuş idi bana, buradan öpüyoruz kendisini.

Liverpool Beşiktaş ile evlensin, bu namus meselesini temizlesin!!!

püaahahaahaha


6 Kasım 2007 Salı

6 KASIM 2002

Bugün 6 Kasım, bir takım arkadaşların takvimde üzerini çizdiği, 5 Kasımdan 7 Kasıma transit geçiş yapmak istedikleri bir tarih, bugün 6 - 0'ın yıldönümü sayın seyirciler, kutlu olsun

FENERBAHÇE - GALATASARAY 6 KASIM 2002

3 Kasım 2007 Cumartesi

Kitap Fuarı Macerası

İşte bir sene daha su gibi akıp geçti ve babamla yeni bir Kitap Fuarı macerası yaşamak üzere sabah erken yola çıktık sayın seyirciler. Geçen sene fuara giderken kar tipi bastırmış tı, bu sene ise bir anorakla çıkmıştık, küresel ısınma bu olsa gerekti.

Fuar bildiğiniz gibi maalesef cehennemin dibi bir yerde, fakat ben ki o fuar Marmara Otelinde yapılırken gitmişim, Tepebaşında iken gitmişim, ben bu fuar ile büyümüşüm, Beylikdüzünde kurulması beni engellemez idi elbet.

Gidişimiz çok rahat oldu, Taksimden dolmuşla bir saatte fuarda idik, öncelikle Server Tanilli ile tanışarak Fransız Devriminden Portreler kitabını imzalattık, ne kadar sevindim anlatamam, sonra da salonları dolaşarak birsürü kitap aldık, işte yeni kitaplarımız :

Fransız Devriminden Portreler , Server Tanilli (imzalı)

Paris Fotoğrafları , Güneş Karabuda (50 yıl öncesinin Parisinden fotolar, işin güzel yanı Paris hala aynı görünüyor, o yüzden bu kadar seviyoruz bu şehri)




Paris, Paris , Mine Kırıkkanat (Mine Kırıkkanat'ı çok severim, İspanya yazılarından oluşan Pandispanya kitabı harikaydı, bu Paris kitabını fuardan dönerken otobüste okudum, inanılmaz derecede Paris ruhunu taşıyan bir kitap)

Boğazkesen , Nedim Gürsel (Fatih Sultan Mehmet'in romanı, uzun zamandır okumayı istediğim bir roman)

Puslu Kıtalar Atlası , İhsan Oktay Anar (harikulade bir ismi var bu romanın, bunu da uzun zamandır okumak istiyor idim)

Boleyn Kızı , Philippa Gregory (Tarihsel aşk romansı)

Veda , Ayşe Kulin (Eski Şehirde Bir Konak, ya da ey Şehr-i şirin İstanbul denebilir herhalde, kitap mavi mürekkep ile basılmış dostlar, ömrümde gördüğüm ilk mavi yazılı kitap ve bu japon gözler çok kitap gördü, açık konuşayım)

Mutluluk , Zülfü Livaneli (Bakalım mutluluğun sırrı ne imiş?)

Lale ile Sümbül , Selim İleri (Valla hakikaten biraz içim bayılıyor Selim İleri'nin İstanbul serisini okurken, yok işte Kadıköyünün deniz minareli kumsalı, anneciğimin duyarlıklı evhamları filan derken fenalaşıyorum ama okumak lazım, çünkü bu kitaplar İstanbul'un yeryüzündeki en güzel şehir olduğu zamanı anlatıyor dostlar)

Sevdalım Hayat , Zülfü Livaneli (Annem istedi, ben de okurum)

Çiçekler Ölürken , Lawrence Block (babamın sevdiği polisiye serisinin yenisi)

Tarihteki Yetmiş Büyük Yolculuk , Robin Hanbury Tenison (İnanılmaz bir kitap, Oğlak Yayınları Güzel Kitaplar serisinden, kocaman, kuşe kağıt, resimli, antik çağdan uzay çağına yapılmış en muhteşem 70 seyahati anlatıyor, harikulade. Belki birgün biz de Lady Charlotte ile Real Fiesta Seyyahları ile Devri Alem kitabımızı yayınlarız, inşallah)

Şeytan Yemini , Jean-Christophe Grange (Malum Grange gerilim romanı)

Vahşi Hafiyeler , Roberto Bolaño (Güney Amerikada geçen bir polisiye gerilim, okuyabilirim)

Sakkara'nın Kumları , Glenn Meade (Bu yazarın romanlarını Deniz arkadaşım çok methetti, ben de merak etmekte idim, bunu beğenirsek, seneye tüm serisini alırız)

Firavunların Laneti , Elizabeth Peters (Yeni bir polisiye seri, İngiliz hanım Amelia Peabody'nin serüvenleri, bence beni açar ama babamı açacak mı bilemedim)

Mumya Sandukası , Elizabeth Peters (Amelia Peabody'nin başka bir macerası)

Vadideki Aslan , Elizabeth Peters (Amelia Peabody'nin bir başka macerası)

Kumsaldaki Timsah , Elizabeth Peters (Amelia Peabody'nin yeni bir macerası)

Elimizde kişi başı otuz kilo kitapla fuar alanını terkettikten sonra Taksim otobüsü durağındaki uzun kuyruğa girdik ama gelen giden yok, far far rüzgar esiyor, binmez olaydık Bakırköy dolmuşuna bindik, Bakırköy'e gelene kadar dolan dur, oradan başka bir otobüsle Aksaray, bir aktarma daha Taksim, bir otobüs daha Bebek... Küfür kafir eve attım kendimi. Öf be. Çok sıkıldım.

Eve varıp da kitapları karşıma dizip, babamın pişirdiği soslu tavuğu yedim de kendime geldim, zavallı yaşlı babam bir de Bozcada şarabı açtı ki oohhh, keyfimiz yerine geldi, ben de ona Türk kahvesi pişirdim...

İşte şimdi kitapların hepsini okumak istiyorum, bir anda ...

1 Kasım 2007 Perşembe