Bugün hem Cumartesi, hem hava pırıl pırıl güneşli, o vakit biz de gezmeye gidelim dedik ve bütün gün La Capitana ile İstiklal Caddesi'nde gezip tozduk sayın seyirciler. Megavizyon'da buluşup öncelikle Accesorize'ye girip incik boncuklara baktık, oradan Benetton'a girdik. Haftalardır devam eden indirimden kalan 2 adet yuvarlak yakalı sweat shirt , bir de açık v yakalı altınlı grili bir bluz aldım. Yani şu indirim döneminde birşey alamasaydım içime dert olacak idi. Ala ala da 3 tane penye aldık, neyse.
Benetton'dan aşağı doğru yürümeye devam ettik, Gutan'a, Kemal Tanca'ya baktık. Gutan'da son kalmış nefis bir çizme vardı ama kahverengisi kalmış, gutulamadım. Ah ah, işte Gutan'a vaktinde gitmezsen en güzel çizmeyi kaçırırsın, bu her sezon böyledir. Tünel'e doğru yürümeye devam ettik, ikinci Accesorize'ye de girdik, ama boncuklara 30, 40 lira vermek çok saçma olacağından paramızı harcamadan çıktık. Tünel'e doğru, ufak bir dükkandan, bana siyah çizmeler aldık, oh oh oh. Tünel civarında daha önce girmediğimiz sokakları keşfettikten sonra geri dönüşe geçtik. Yoldaki tüm kırtasiyelere girip La Capitana'ya 0,8 kalın uçlu yeşil keçeli kalem aradık ama bulamadık tabii.
Yemeği Ara Kafe'de yedik, tabii ki balkan köfte seçtik. Her zamanki gibi enfesti, patlıcan püresi ağızda dolgun ve nefis bir tat bırakıyordu, ve her sefer olduğu gibi yemeğin boyutu biraz daha ufalmış gibi geldi bana. Yemekten sonra kahvelerimizi Cafe İst'de aldık, servis bir rezaletti, bu kadar tembellik de fazla canım! Fakat karamelli-fındıklı İst.Taksim kahvelerimiz lezizdi.
Kahveden sonra İstiklal Kitabevi'ne girdik, bizimki yine yeşil bilmemne kalemi aradı, bütün kalemleri tek tek denedi, sonunda ayıp olmasın diye 2 tane kalem almak zorunda kaldı püahahahah. Buradan Teknosa'ya geçip bana Airties adsl modemi aldık. Ve artık eve dönmeye karar verip metroyla Levent'e geldik. Ben çarşıdan geçip haftalık alışveriş için Etiler'deki Migros'a girdim, böylece yarın dışarı çıkmama gerek kalmaz. Pazar günü dışarı çıkmaktan nefret ederim, çünkü bizim burası o kadar kalabalık oluyor ki, Beşiktaş'a kadar 2 saatte falan gidebiliyorsun, dönüş de ayrı bir eziyet. Herneyse.
Eve gelirgelmez modemi kurdum ve şakırt! İnternete bağlandım! Böylece bu yazıyı yazmaya başladım. Bu arada E.R.ı izliyorum, hoş Dr.Mark öldü, Elizabeth gitti, Carter da Afrika'ya taşındı, dizinin eski tadı yok. Kedicik yayılmış uyuyor. Yanıbaşımda da yeni aldığım kitaplar beni bekliyor, gittigidiyor.com'daki bir sahaftan aldım, tam 10 cilt, yıllardır merak ettiğim, heyecanla okumaya başlayacağım, efsanevi PARDAYANLAR. Birazdan E.R. bitecek ve ben sabaha kadar şövalye Pardayan'ın 16. yüzyılda Paris'te yaşadığı maceraları okumaya başlayacağım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yaz ki muhabbet olsun.