Ziyafeti veren yabancı değil, bizim la capitana kuzenim Tuba idi. Akşam vakti evine vardığımızda kuzeni mutfakta tavalar, tencereler, yiyecekler arasında delirmiş bulduk. Büyük bir tencerede çorba fokuduyor; tavada ballı soya soslu tavuklar kebap oluyor, tezgahın üzerinde kocaman cam bir tabakta da iç pilava benzer, mantarlı üzümlü bir pilav beklemekte idi...
Kuzen adeta bir ahtapota benzemiş, sürekli o tencereden bu tavaya, dolaptan tezgaha uzanıyor, her saniye bir şey karıştırıp, kesip, pişirirken; beri yandan da bize görevler paylaştırıyordu. Ben oturdum 1 adet tam yağlı taze kaşar kalıbını rendelemeye koyuldum. Yelda salataya girişti. Dilek de valla çok çetrefilli birşey yapıyor idi ama anımsayamadım şimdi ne yaptığını .:)) Sonra benim rendelediğim kaşerler tezgahta bekleyen pilavın üzerine döşendi ve pilav fırına verildi oyy oyyyy oyyy, şimdi bile ağzımın suları aktı dostlar.
Bu arada kuzenimin yardımcısı Dadı Maya (e ama böyle söyleyince ne tuhaf oldu ahahahahah) kahvaltılıkları hazırlıyor idi. Fakat yanlışlıkla kanapenin üzerindeki sıcak pidelere oturmasın mı ahaahahahah çığlık atarak yerinden fırladı, salamlarla pastırmaları ayakta dizmeye başladı tabağa, ama bu sefer de kuzenim çığlık atmıştı, çünkü Maya tabağa bir kenarı azıcık kıvrılmış bir salam dilimi koymuş idi. Halbuki kuzenimin iftar yemeğinde her bir salam dilimi kusursuz yuvarlaklıkta olmalıydı. Maya'nın korka korka kestiği tulum peyniri dilimlerini her biri mükemmel birer eşkenar üçgen olmalıydı. Ve tabii süslü tabağın ortasına yerleştirilen minik domates mükemmel büyüklükte olmalıydı.
Bu arada masanın üzerine çoktan arasında beyaz peynirle kızartılmış patlıcanlar, peynirli-domatesli-biberli börek, kırmızı biber salatası ve de pastırmalı humus dizilmiş idi. Ev yapımı kızılcık reçeli yakut gibi, incir reçeli zümrüt gibi parlamaktaydı . Zeytinler Ayvalıktan kırma, hıyarlar Çengelköyden, domatesler arka bahçeden gelmişti. Diğer kahvaltılıkları saymıyorum bile.
Nihayet ezan okundu, üzerindeki şimdi erimiş kaşarı benim rendelemiş olduğum o şahane pilav fırından çıktı, biz de sofradaki harikulade lezzetlerden kam almaya başladık. Fakat o mezelerden, böreklerden, kızartmalardan, kahvaltılıklardan doya doya yiyemedik ki, tam hamle etmiştik, Tuba "SAKIN YEMEYİN, ANA YEMEKLERE YER BIRAKIN" diye panik yaptı, ahahahhaah, hoopp çat diye fırından sıcak pilav, ocaktan ballı tavuklar geldi, fakat o pilavın içine gömüldüm, o kadar nefisti ki, mantarlar ve kuşüzümlerinin verdiği rayiha, üzerinde yumuşacık kaşarla, damağımızda dağıldı, lüp lüp yuttuk pilavı.
Pişirmesi saatler sürmüş olan bu harika yemekleri, işte biz yarım saatte cumburlop midelerimize indirdik. Sonra ıkınıp sıkınmaya başladık tahmin edersiniz. Çıktık arka bahçeye. Çok tatlı bir hava vardı, bir de kuzenimin minik oğluna amcasının hediye ettiği beyaz tavşan kafesinde havuç kemiriyor... Gayet huzurlu bir ortam. Tavşanı da gözümüze kestirdik, semirsin, yılbaşında yiyeceğiz! hahahahaha.
Neyse, laf lafı açtı, sohbet uzadı, derken boş boş konuşmayalım diye çaylar ve de kreması dahi tamamen evde yapılmış framboazlı pasta ikram edildi. Yahu onu da yedik! Üstüne de tablo gibi bir meyve tabağı, şeftali, armut, üzüm, yanında nefis Ege incirleri gelince , eh bütün bu menünün üzerine incirle evlere şenlik bir kapanış yaptık dostlar.
İşte bu ramazanda gittiğim ilk iftar daveti böyle geçmiş idi. Krallara layık bir ziyafet!
Ertesi gün yemekten sarhoş olmuşum kendime gelemedim, hatta sabah kuzenim sesinde en ufak bir yorgunluk belirtisi olmaksızın beni arayarak hayvanat bahçesine davet ettiğinde kendime gelememiş idim. O sebepten hayvanat bahçesine gidemedim. Gitseydim günlüğe yazacak bir maceram daha olacak idi.
Şimdi de gideyim de dondurma yiyeyim o vakit, ağzımız boş durmasın, değil mi?
canım kuzinciiim, birlikte yemek yiyebilmek için illa ramazanı mı beklememiz lazım? ya da bir yaş günü partisini?
YanıtlaSilallah allah ne münasebet?
YanıtlaSilbiz her durumda yemek yiyebilme potansiyeline sahip bir aileyiz canım.
bayramdan sonra ilk iş patlatalım birer balkan köfte ara kafe'de haahahhaah