Canım
Küfkedisi tam benlik olduğunu düşündüğü bu mimle beni mimlemiş dostlar. Tabii bayılarak yazacağım, Seksenli yıllar uzmanıyım ya:)
Çocukluğumdan aklımda kalanlar:
Tatil ödevi
Ne berbat bi icattı bu tatil ödevi. Upuzun güzelim yaz tatilinden önce bize Tatil Kitabı diye bişey verirlerdi okuldan. Bundaki problemleri filan çözmek lazımdı. Amannn tatil uzun diye bir kenara attığım kitabı, sokakta koşup oynar; abilerimin kitaplarını yağmalarken aklıma getirmezdim. Tabii unutulan ödev istisnasız o son kara Pazar gecesi ağlaya ağlaya yapılırdı. Bütün ilkokulda bu böyle oldu. Şimdi olsa yine öyle yapardım herhalde, bütün tatil ders mi yapacağım canım??
Beyaz kurdele takıntısı
Siyah önlük giyer, beyaz yaka takardık. Kızların kafasına da kurdele kondurmak makbüldü. Her sabah ciyak ciyak saçlarım toplanır , komik kurdelem takılırdı. Annem kurdeleyi bağlarken saçımı kimin tutacağı meselesi çok önemliydi. Abim tutarsa caaart diye asılır güç denemesi yapar, babamsa kıyamaz nazik nazik tutardı sağolsun:)))
Defterleri kaplamak
Ne gereksiz bir uygulama idi şu kap kağıdı ya. Kızlar kırmızı, erkekler mavi hışırtılı bi kağıtla defterleri kaplardık. Ortaokuldayken daha janjanlı kaplar vardı artık ayıcıklı allı güllü desenli. Yine de sevmezdim bu kaplama işini. Ama savruk ve de hoyrat olduğumdan kaplar buruşuk, defterlerin köşeleri kıvrık kıvrık olurdu hep.
23 Nisan Merasimleri
Sevmezdim, istemezdim rol almak Çok çekingenim zaten, herkesle konuşmuyorum, sadece La Capitana dokunabiliyor bana o zamanlar. Haliyle ödüm patlardı 23 Nisan'a seçecekler diye. Tabii sakınan göze çöp battığı için kırmızı balık ve de balerin olmaktan kurtulamamıştım. Ama televizyonda yayınlanan Halit Kıvanç'ın sunduğu galaları izlemeye bayılırdım. Her galanın sonunda TRT illa evlerine dönen yabancı misafir çocukların ve onları konuk etmiş ev sahibi çocukların salya sümük ağlamalarını gösterirdi.
Solo Test
Ohhh , işte bu küçük kırmızı taşları birbiri üzerinden atlatarak elemeye çalışırdık, en son ne kadar az taş kalırsa o kadar zeki olduğun ortaya çıkardı, sık sık gerizakalı çıktığımı söylemeye gerek var mı?
Michael Jackson'ın Pepsi reklamları
Çocukken en sevdiğim şarkıcı Michael Jackson idi. Kimin değildi ki? Sadece çocuklar değil anne babalar da severdi Jacko'yu , Pepsi reklamları heyecanla beklenir, her biri olay olurdu. En sevdiğimiz de Jacko'nun küçük bi oğlana şapkasını attığı reklamdı, oğlan "Michael?" der sonra kıkır kıkır gülerdi. Aman pek mühimdi bu reklam, kaçırmadan izlerdik.
Madonna'nın aforoz edilmesi
Madonna'yı hep sevmişimdir. MJ gibi değil, Maddy'i hala çok severim, dinlerim. Bence müthiş bi kadın. Ama ben küçükken muhteşem şarkısı Like a Prayer'a (Bir Mümin Gibi:)))) ) evlere şenlik bir klip çevirmiş, üzerine yapışan, memelerini dışarı taşıran siyah elbisesiyle çılgınlar gibi dansederek zenci İsa ile sevişmişti. Papa da cart diye aforoz etmişti bunu, büyük olay olmuştu yaw zamanında. Ama klibi TRT gayet yayınlamıştı, kesinlikle izledim hatırlıyorum. Bu olayı da hiç unutmamıştım.
Milliyet Kardeş ve diğer dergiler
Okumaya meraklı babamın ufacıkken elime tutuşturduğu bu dergiyi ortaokula kadar almıştık herhalde. Küçük, minik tefek bir dergiydi, içinde işte yazılar, hikayeler, haberler, çizgi romalar filan vardı. Mesela Küçük Kız İle Benekli vardı, siyah saçlı minik bi kızla pembe köpeğinin maceralarını anlatırdı. Sonradan derginin ebadı büyüdü, her hafta da hediye zottirik oyuncaklar çıkardı bu dergiden. Aman hepsi ayrı bi başıma bela oldu o oyuncakların:))) Ama o dergileri saklasaydım şimdi gittigidiyor'da satardım yahu tüh. Ortaokulda ise gözü açık arkadaşlarım sayesinde benim de gözüm açıldı ve "ama baba genç kız dergisi" diyerek yanılmıyorsam Free derler adına işte o dergiyi aldırmaya başladım. Bu dergi sayesinde hem kültürümüz arttı (!) hem de pembe farın ancak çok çılgın kıyafetlerle sürülebileceğini öğrendik. Neyse sonunda Blue Jean'e geçtim de biraz kendime geldim:)
Tipitip, Stimorol
Eh işte çocukken en sevdiğim ciklet Tipitip idi. Bir de Hakan abimin artık nereden bulup alıyorsa asortik Stimorol'u vardı. O zaman Vivident neyim yok, Stimorol uzay icadı gibi gelirdi bize yahu. Abimin odasında Stimorol çiğnediğim anları hatırlıyorum.
51 Partileri
Çocukluğumdan hatırladığım en güzel şeylerden biri de abilerimle düzenlediğimiz 51 partileri. En büyüğümüz olan Hakan abim hep kart çalar, saklar bizi kandırırdı. Ama bizi eğlendirmek için yapıyormuş bunu şimdi anlıyorum ve evet çok eğlenirdik:)
Muhteşem Salılar, kuzen buluşmaları
Upuzun yaz tatilini şenlendiren en güzel şey, her Salı günü La Capitana ve kardeşi Gargiciğimle beraber olmaktı. Bütün gün bahçede oyun oynardık. Oynadığımız oyunları çoğunlukla La Capitana uydurur, tabii bizi hep yenerdi:))) Mesela Zıldır Zımba derler bi oyun vardı, tek ayak üstünde sek sek diğerlerini yakalamaya çalışırdın. Sıra Gargi'ye geldiğinde biz adilik yapar "miniminiciikk miniminiciik minimini minimini miniminiciikk" diye televizyondan öğrendiğimiz bir şarkıyı söylerdik, Gargi Tolgacığım da hiç dayanamaz gülmeye başlar ve anında yanardı:))) Yazın diğer bir güzelliği de o zamanlar Balıkesir'de yaşayan diğer halamın ve tabii diğer kuzenlerin İstanbul'a gelmesi olurdu. Burak ve Tarık da geldi mi amanın evde acayip bi çocuk kalabalığı yaşanırdı. Beraber Bebek parkına gidip denize girer, sahilde balık tutar, hatta bahçede çadır kurardık. Çadırda geçen akşamlar unutulamaz. Büyükler bize habire yemek taşır, yetmez gidip mutfaktan pilav tenceresini çalardık. Bazen amcalarım da gelir böylelikle Tunç ve eğer büyümüşse en küçük kuzenimiz Boran da bize katılırdı. (En minikti şimdi yönetmen oldu :) İşte bu noktada Hakan abim delirirdi, çünkü, kaderin cilvesine bakın benim odam tam onunkinin üstündeydi ve biz oynayıp kudurdukça aşağıda abim de kudururdu. Bigün hışımla yukarı koştu, hepimiz rahmetli dedemin odasındaki eşşek kadar eski gardroba doluştuk. Ama hala gülüşüyoruz nasılsa bişey yapmaz ya, abim dolabın kapısını açtı çaatttt hepimize birer tokat hahahahahah. Yahu ne güzel günlerdi. Bazen de kışın 15 tatilinde beni La Capitana ile Gargi'nin yanına katar Balıkesir'e yollarlardı. Hahahaahahah. Otobüs terminalindeki halimiz görülmeye değerdi, sanki göç ediyormuşuz gibi sayısız torba, çanta, bavulumuz olur; en üstte halamın yol boyu ağzımıza tıkayacağı bir tepsi börek bulunurdu, kıtlıktan çıktık ya sanki. En fecisi de dedemin zorla elimize tutuşturduğu 1 şişe gazozun sürekli şangır şangur sallanıp otobüse bizi rezil etmesi olurdu. Balıkesir'de bütün kuzenler buluşunca çılgın eğlenceler başlar, bütün oyunlarda yine La Capitana bizi yenerdi. Kızıp üzerine atladığımızda da birkaç dakika sabreder, sonra yerinden şöyle bir kalkmasıyla hepimizi odanın ayrı köşelerine atardı:))))
Çamlıca gazozu içmek, cam şişedeki litrelik coca cola
Yaaa, bu Çamlıca gazozuyla geçti çocukluğumuz. Fazla birşey demeye gerek yok, bütün kuzen-kardeşlerime ithaf ediyorum :
(Bizim şişeler pütürlü daha güzeldi, ama o eski şişelerin resmini bulamadım)
Bir de litrelik dev coca cola şişesi vardı, cam şişe, kapağı da metaldi ve açarken hep elimizi keserdi. Akşamları masamızı şenlendirirdi bu dev şişe.
Yılbaşında ananas yemek
Her yılbaşı ananas yerdik Hakan abim yılbaşı günü alışverişe gider ve kocaman bir ananas alır gelirdi Bazen yanında hindistan cevizi de olurdu. Ananasın dikenli kabuğunu soydun mu içini yemesi kolaydı. Ama hindistan cevizi belaydı. Cevizi kırmamak, önce delmek lazım gelirdi. Abim artık bıçakla mıçakla cevizi delip suyunu hepimize bölüştürür; sonra güç bela parçalar içini doğrardı. Ama neden bu kadar uğraşırdı bilmem. Sanırsam fazla Robinson Crusoe okumuş ve çok etkisinde kalmıştı. Yıllar geçti, şu yaşa geldim, ömrümde bir gün ananas olsa da yesem dememişimdir. Bir sene de yılbaşı günü abim elinde ne olduğunu bilmediğimiz acayip yeşil bir meyve ile çıkageldi. Meğersem avokadoymuş. İĞRENÇ bir tadı vardı. Çok sertti. Sonra abim buna ballı mallı bi sos hazırladı inatla. Yok yine yiyemedik, ne allahın belası bir meyveymişsin sen avokado. Avokadocuk 1 ocak sabahı çöpe gitti.
Aha işte bir de ananasla fotoğraf çektirmişim püahahaahah :
Mişkacığım
Mişka benim çocukluğumun en kıymetlisiydi. Mişka'nın başına gelenlerin birazını
şurada anlatmıştım. Mişka benim çok sevdiğim canım ayıcığım olduğu için abilerimin doğal hedefi haline geliyordu. Bana dokunamadıklarından ya oyuncak ayıya ya da kedime eziyet ederlerdi:)))) Başına neler gelmedi ki bu ayıcığın? İpe çekildi, uçtu, şakacıktan sokağa atıldı ama ben gerçekten ağladım:))) Şu yukarıdaki fotoda ananasla poz verirken Mişka'yı da almışım kucağıma, kulaklarında kurdeleler, boynunda fular, eski filmlerde birden zengin olan köylü kızı Fatma Girik gibi, ne bulursa takmış(ım) . Kuzenlere bile yasaktı Mişka, biri dokundu mu avazım çıktığınca bağırırdım. Şimdi odamın bir köşesinde duruyor, herhalde asla atmaya kıyamam ben onu.
New Kids On The Block
Waaaahhhhh sitep baay sitep huuuu beybeeee . Sanırım her dönem küçük kızların aklını alarak ortalığı karıştıran, beri yandan deliler gibi para basan bi akıllı bulunuyor. Şimdi parıldak vampir Edward neyse o zaman da New Kids oydu. Amaannn bunların kasetlerini almıyor musun, şarkılarını bilmiyor musun o zaman cüzzamlı gibi kimse seninle konuşmazdı. Odalar çarşaf çarşaf bunların posterleriyle kaplanırdı. New Kids dinleyip popüler kızlar grubuna girdin mi, o zaman da çok dikkatli olup kimsenin sevdiği oğlanı sevmemeliydin. Mesela Öküzgül "Jordan benim " derse artık haşa kimse Jordan hakkında laf edemezdi. At suratlı Danny ile kalakalırdın. Çok şükür dağıldı gitti bu grup da benim müzik zevkim de Guns N Roses'a evrildi.
İnönü'de güller açacak
Bu pek çocukluğumdan değil ama 16 yaşımdan unutamadığım bir hadise. 1994 yılında Guns n' Roses orijinal kadrosu ile Türkiye'de konser vermişti. Blue Jean dergisi de kapağında Axl'ın fotoğrafı ve "İnönü'de güller açacak" başlığı ile çıkmıştı o ay. O kadar etkilenmiştim ki, bunca yıldır unutamadım. Konser günü yaklaştıkça "Slash aşırı doz eroinden ölmüş" dedikoduları da ayyuka çıkmıştı. Sonra Japon abimle konsere gitmiştik, hayatımın en unutulmaz hadiselerinden biridir ve kendimi çok şanslı görüyorum o kadroyla o konseri izlediğim için.
Defalarca La Luna'yı çalmak
Müzikten bahsetmişken, La Luna'dan bahsetmemek olmaz. Belinda Carlisle'nin Seksenlerin sonunda çıkarttığı ve klibinde kıpkızıl saç, beyaz ten, mavi göz güzelliğini acımasızca ortaya döktüğü bu şarkı benim favorimdi. Ne yazık ki bana bir Sony radyo-kasetçalar almışlardı ve bu şarkıyı günde yüz kere bıkıp usanmadan geri sara sara dinlerdim. Amannn abilerim nefret ettiler kadından da şarkıdan da, nasıl oldu da teybi parçalamadılar hayret! Bütün gün Ahhhh La Luna La Lunaaaa kafa ütülüyordum canım:))
Kasetten Zeki-Metin oyunlarını dinlemek.
Bu çocukluğumun en eğlenceli zamanlarından bir kısmı, o küçük teybin başında Devekuşu Kabarenin oyunlarını kasetten dinlerken geçti. Abilerim, La Capitana ve Gargi ile bütün oyunları ezbere öğrenmiştik abartmıyorum. Yine de her espriye her dinleyişimizde gülerdik. Aşkolsun, Deliler, Yasaklar, Geceler, ne oyunlardı ama. Aklımda kalanlar:
-Nurten, şu bulutlara bak sen, zaten, hepsi sanki bir koyun, çabuk soyun
-Erkeklerler ruhtan ne anlar? anlasa kocalarım anlardı, ilkinin adı da Ruhi'ydi,. Hayvaaan.
-İleri sarar mı? Sarar sarar, dolma sarar, börek sarar.
-Aloo, galaksi taksi, araba yok
-Çat çat çat, Serhat nakavt!
-Haaaakaaaannn aaaabiiiii.
-Çocuk kız olursa anası, erkek olursa babası ölecek. Aa garson öldü.
-İnsanlar buraya eğlenmeye,dinlenmeye, spor yapmaya geliyor, siz futbol oynuyorsunuz. Yasak.
-Minik minik minik kelebek, uçmak ne demek ?
Pazar günleri Kilyos sefası ve diğer deniz maceraları
Ben
küçükken ve eski Opel arabamız varken, yazın Pazar günleri ailecek Kilyos'a gitmek en büyük eğlencelerdendi. Annem plaj çantası hazırlar, içinde sandöviçler, cocacola, babamın Bebek'deki şarküteriden aldığı kadınbudu köfteler ve jambonlar özenle yerleştirilirdi. Ben tam evden çıkmadan kova küreklerimi hatırlardım haydii kova aradık. Kumsala giderken babam yol boyu bize Julio Iglesias kasetleri çalardı, ah Natalie Natalie... Baykent plajına gider, şemsiyemizi o nefis kuma gömer, sonra kendimizi dalgalara atardık. Akşam dönüşte ise beni mutlaka araba tutar, arka koltukta ayılır bayılır, ufak bulantı haplarından içerdim.
Bazen hafta içi sadece annemle, Zehra halam ve kuzenlerle buluşur (La Capitana, Gargi Tolga:) Sarıyer'deki Altınkum plajına giderdik. İşte bana yüzmeyi La Capitana burada öğretmişti. Bu ufak plajda bütün gün çok eğlenirdik.
Sonraki yıllarda da sürü sepet Sedef Adasına gitmeye başlamıştık. Onur kuzenimle sudan çıkmazdık, plaja bakan adam "çocuklar yosun tuttunuz" derdi. Bütün gün güneşin altında oturur, yer içer yuvarlanır yatardık. Dün baktım 20 TL olmuş Sedef Adası plajı, acaba gitsek mi?
Akşamları Yakari, Cumartesi sabahı Clementine, Pazar sabahları Voltran izlemek
Çocukluğumun en güzel yanı Seksenli yılların muhteşem çizgi filmlerini izlemekti. Biliyorsunuz, bu çizgi filmlere adanmış bir blog bile hazırladım.
Şuradan bakabilirsiniz. Ama en çok iz bırakanlar; akşamları "Uykudan Önce" programında yayınlanan uyuz Yakari; Cumartesi sabah programında çıkan Fransız Clementine ve de Pazar sabahın köründe kalkmamıza sebep olan Voltran idi. Cumartesi'den Cumartesiye programında bir de Ankara'dan yayınlanan ve Tontonlarla Ponponların kıyasıya mücadele ettiği yarışma programı vardı ahahahaha. Daha sonrasında Clementine bitince göstermeye başladıkları Küçük Prenses Sara'yı da çok severdim.
Cuma akşamı Mavi Ay, Pazar akşamı Güzel ve Çirkin
Daviiiiidddd, Madddiiieeeeeeeeeee çığlık atarlar, Topesto'yu azarlayıp pat küt kapıları çarparlardı. Mavi Ay Detektiflik Şirketindeki maceraları anlatan bu dizi kesinlikle en sevdiğim diziydi. (Çocukken izlediğimiz dizilere adadığım blogumu da
buradan ziyaret edebilirsiniz). Kara Şimşek de olay olmuştu. Pazar akşamları anıra anıra koşan aslan adam Vincent ve güzel Catherine'in hikayesini izlemeden de yatmazdım. Ziyaretçiler ise Cumartesi çok geç saatte yayınlandığı için hep kavga çıkardı evde izlemek için:)))
Eskiye rağbet olsaydı, bit pazarına nur yağardı derler. Seksenler son yılların popüler konularından; o yıllarda çocuk olanlar şimdi otuzlu yaşlarındalar ve geçmişleri birden kıymet kazandı. Bu sadece Seksenli yıllara ait bir özellik mi? Yoksa herkesin çocukluk dönemi kendine güzel mi? O yılları düşününce, bilgisayar yoktu, cep telefonu yoktu, internetten oyun oynamak kavramı yoktu... Bir kanal, yıllar sonra TRT2 ve sonra da Star1 vardı. Belki mesele budur dostlar. Şimdi herşey el altında ve ulaşılabilir olduğu için hiçbirşeyin özelliği, değeri yok. O zaman çok az şey vardı ve her yeni oyun, reklam filmi, kaset, tv programı kıymetliydi. Basit bir dünyada küçük şeylerle mutlu olmak, bir ananasla heyecanlanmak çok kolaydı. Evet vatkalar ve permalı saçlar korkunç olabilir ama o rengarenk kıyafetlerin, tayt üzeri tozlukların, tüllü eteklerin, kelebek tokalarla bezeli kabarık saçların albenisi vardı, uzun yaz günlerinde sokakta oyun oynamanın tadı doyumsuzdu. Bilgisayara ve internete bağımlı değildik. Sayısız kanal içinde izleyecek program bulamamak derdi yoktu, zaten tv'de ne varsa bayılarak izlerdin. Ama beni yanlış anlamayın. O yıllara geri dönme arzusunda değilim. Dünyanın gelişimine ve yaşamda ilerlemeye inanıyorum ben, çocukluk yaşandı ve bitti, yeniyetmelik yaşandı ve bitti, mutsuz iş hayatı da elbet yaşanıp bitecek. Ve yaşam bitecek. Olması gereken bu. İleri hep daha ileri gitmek istiyorum ben. Çocukluk her ne kadar güzeldiyse de, yetişkinliğin özgürlüğünü daha çok seviyorum.
O günleri hatırlayıp gülelim ve yola devam ederek yeni mutlu anılar biriktirelim!
Bu mimi sizlere gönderiyorum dostlar :
Kediler ve Kitaplar
Fun Stuff and Lovely Things
Hiçbir Yer : Bir Merop Günlükleri Silsilesi
Sibel ile Pelinsu
xo xo