30 Ağustos 2010 Pazartesi

Boğaz'da Pazar günü & Sabancı Müzesi

Pazar sabahı Real Fiesta ekibi olarak Hisar'daki Sade Kahve'ye kahvaltıya gittik dostlar. Sade Kahve bizce sahil boyundaki en lezzetli kahvaltıyı veren mekan, daima ilk tercihimiz oluyor. Dün sabah da dolu dolu kahvaltı tabağını paylaşıp keyfimize göre yumurtalar yedik, ben sucuklu yumurta yedim, Lady Charlotte menemen yedi, Zekish de menemen yedi galiba di mi Zekish? :) Çaylarımızı içtik, üzerine birer Türk kahvesi patlattık. Türk kahvesi çok bal gibi tatlı geldi, içim bayıldı yahu. Hava esintili, güneş tam sevdiğim gibi denizin üzerinde parıldıyordu. Ama Lady Charlotte'dan berbat fotoğraf çektiğimi ve kompozisyonumun otur sıfır! olduğunu öğrendiğim için foto çekmeye cesaret edemedim:)



Yiyip içip sıcakta gevşemeye başlayınca Sakıp Sabancı Müzesi'ndeki EFSANE İSTANBUL sergisini görmeye gittik sevgili dostlar. Sergi 26 Eylül'e kadar devam edecek, giriş ücreti 10 TL, mutlaka gitmenizi tavsiye ediyorum dostlar. Yaşadığımız bu eşsiz kentin binlerce yıllık tarihini bir parçacık da olsa gözler önüne seren, oldukça zengin bir sergi. Türkiye'den ve dünyadan çeşitli müzelerden İstanbul'un tarihçesinde yer etmiş parçalar toplanmış. Topkapı Sarayından hatırlayacağınız Osmanlı dönemi eserleri olduğu gibi; Berlin'den, Vatikan'dan, Atina'dan gelen hiç bilmediğimiz Bizans dönemi eserleri de mevcut. Sergi odalarından birine yapılan kubbe şaheser olmuş, kubbenin altında sıralar var, kubbenin iç kısmına da İstanbuldan çeşit çeşit kubbe içi görüntüleri yansıtılıyor, izlerken o mekanlara gitmiş gibi oluyorsunuz. Serginin girişinde İstanbul kentinin tarihini anlatan ve aslında sergiyi de özetleyen film mükemmeldi, bin yıl önceki İstanbul'un canlandırmasının içine girmiş gibi hissettim. Bir de serginin en çıkışında kocaman panoramik ekranlarda fotoğraf gösterimi yapılıyordu, İstanbul fotoğrafları... bayıldım.


Tabii müzeye gitmişken Gift Shop'a uğramamak olmaz, en sevdiğimiz yer:)))

Kendime şu kitabı aldım :


Tanıtım metninden alıntı yapıyorum :


Haris Spataris, 1906, İstanbul Fener doğumlu. Ailesi 1922'de Yunanistan'a göç etmiş. Çocukluğuna ait ilk anılar Balkan Savaşı'nın mahallesinde yarattığı gerginliklere, İstanbul'a yığılan muhacirlere ilişkin. Bu kitap, Haris Spataris'in anlattığı Fener'in sokakları adım adım dolaşılarak hazırlandı. Döneme ait fotoğrafların yanı sıra günümüzü yansıtan fotoğraflara da yer verildi. Jacques Pervititch'in hazırladığı, Fener'e ait 1929 tarihli sigorta haritalarının birkaçı da kitaba eklendi. Böylece, okur Haris'in anlattığı 1906–1922 Fener'ini gözünde daha iyi canlandırabilecek, hatta isterse, dokusu hemen hemen hiç değişmeyen mahallenin sokaklarında bir gezintiye bile çıkabilecek. Bu kitap, okurları için aynı zamanda bir gezi rehberi.

xo xo

11 yorum:

  1. yaa çok kıskandım süper bir gün geçirişsinizz!!! :)

    YanıtlaSil
  2. çok güzeldi gerçekten, hatta Pazar günümün böylesi hoş geçmesi takdire şayan:)

    YanıtlaSil
  3. gel sen balık'cım, alırız biz seni :)

    YanıtlaSil
  4. hadi ordan, ekip tüm ekip orada değildi bir kerem. Birini unuttunuzzzz....

    YanıtlaSil
  5. biraz uzaktasın gelemezsin diye sana haber etmemiştik, herhalde sensiz tam ekip olamaz kaptanım:)

    YanıtlaSil
  6. Kıskandım yahu, kitabı ise merak ettim...

    YanıtlaSil
  7. Sazancım, dün akşam eve geç gittiğim için kitabı okuyamadım, ben de çok merakla aldım, küçük anekdotlar ve siyah beyaz fotoğraflarla o günlerin Fener'ini anlatıyor. Okuyunca haber ederim :)

    YanıtlaSil
  8. Dear judy,

    sen sabancı müzesindeydin de peki biz nerdeydik? başka bir müzede: Bozcaada Tarih Araştırmaları Merkezinde

    30 ağustos pts olacağı için 4 arkadaş bu kısa tatilde programımızı yapıp araba + feribotla yola koyulduk. Cts ve Pazar deniz güneş ve yöresel yemeklerin keyfini çıkardıktan sonra adetim olduğu üzere adada gidilip görülecek bir arkeolojik yer/müze vb var mı diye araştırdığımda bu alanda mevcut tek bir müze olduğunu keşfedip kız arkidişimle adanın mütevazi müzesinde aldık soluğu...

    Eski bir rum evinin ele alınıp son derece ilgi çekici obje, belge, fotoğraf ve bilgilerle harikulade bir kültür hazinesine dönüştüğü evin girişinde bizi son derece nazik ve ilgili yaşlı bir amca karşıladı. İlk odadaki fotoğraflar hakkında bize bol bol açıklamalarda bulundu, ada hakkında genel bilgiler verdi, oğlum burayı düzenledi, ben yalnızca yazları kalıp o yokken gözkulak oluyorum dedi. Arkadaşımla birbirimize bakıp o an bir kez daha eskilerin ne kadar şeker insanlar olduklarını konuştuk. Masanın üzerinde Bozcadaya gönül veren oğlunun yazığı kitapları gördük. Amanın! Yazan : M.Hakan Gürüney!!! Amcanın göğsündeki kimlikte ne yazıyordu: Naci Gürüney!! Yok artık tesadüfün bu kadarı da olabilir mi? olurmuş vallahi.

    "Siz Aslının babası mısınız???"

    Evet, siz nerden tanıyosunuz Aslıyı??
    ...
    Ben hemen kediyi sordum, kalçasının çıkık olduğunu orda öğrendik. Daha sonra abin de geldi laf lafı açtı. Ünlü abi eziyetlerinden ayakkabı çekiceği olayını anlattığımda duyduklarına inanamayarak kahkahalar attı. Bizden sonra babana dönüp Aslıya bak yahu neleri yazmış inanamıyorum dediğini duyduk.

    Abinin bir deniz kabuğunu aranması ile başlayan Bozcada serüveninde meydana getirdiği bu harikulade mekanı mest olmuş şekilde gezdik. Kendim de bir askeri figür koleksiyoncusu olaraktan Çanakkalede savaşmış Fransızlardan kalan objelerin sergilendiği odada kendimi kaybettim, dini objelere büyülendim, adada eskiden yaşamış eşrafın resimleri ve hikayelerini, kullandıkları eşyalarla birlikte okurken duygulandım, sünger avcılarını ve Sadun Boroyu gözümün önüne getirdim.

    Ama asıl sürpriz alt kattaymış. O marangoz, demirci, duvarcı, ayakkabıcı dükkanlarını anlatan orijinal bölmeler müthişti. Ama söylemeye gerek var mı, en çok bakkaldaki hala açılmamış olan portakallı elvan, meysu, tipitip, golden, kızkovalayanlar, çatapatlar, kızılmaske maskesini gördüğümde aklımı kaybettim. Nasıl kalmışlar, nereden bulunabilmiş bunlar böyle?

    Hayranlıkla dolaştığımız bu mütevazi yerden ayrılırken abinin yazdığı tenedosun tarihinin anlatıldığı kitabını almayı ihmal etmedim. Ama o an unuttum keşke yazarını da bulmuşken imzalatsaymışım:)
    Eğer abin olmasaymış kesinlikle bir tarih daha tarihe karışacakmış (adada sadece 10kadar yaşlı rum kalmış). ailenin yaptığı bu kültürel hizmetle ne kadar övünseniz az bence çok teşekkürler.
    Demek gerçekten dünya sadece kitaplarda, filmlerde bu kadar küçük olmayabiliyomuş:)

    YanıtlaSil
  9. yukarı ekledim bu yazıyı, çok çok sevindim Mehmetcim ya, bugün de babamla konuşmuştum,o haber vermişti, ne güzel bir tesadüf bu:)

    YanıtlaSil

Yaz ki muhabbet olsun.