16 Ekim 2011 Pazar

Versiyonu Yükseltilmiş Üç Silahşörler !!!

Nihayet aylar süren bekleyiş sona erdi ve bugün yağmura, sele, sağanağa aldırmayıp yeni 3 Silahşörler filmini izlemeye gittim sevgili seyirciler.

Filmimizden pek beklentim yoktu, fragmanda gördüğüm uçan gemiler, suikastçi Milady, azıcık üşütük Buckingham Dükü ve haydut silahşörler bana hikayenin bambaşka hale getirildiğini düşündürmüştü. Çarpıcı giriş sahnesi de bu fikrimi destekler nitelikte idi. Haydut silahşörlerimiz Venedik'te esrarlı bir gizli kasaya girip Da Vinci'nin uçan makinesinin planlarını çaldılar, üstelik Milady de bu çetenin bir parçası idi. Fakat planlar çalınınca Milady çeteye ihanet ederek planları Buckingham'a verdi. Aslında bu şekilde orijinal hikayedeki Milady ve Athos arasındaki mevzuyu değiştirerek de olsa filme uyarlamış olmuşlar.

Sol baştan Porthos, Athos, d'Artagnan, Aramis

Bu açılıştan sonra 1 yıl ileri atladık ve gayet hoş bir şekilde orijinal hikayeye bağlandık. Hatırlayalım, Sene 1625, Fransa tahtinda genç 13. Louis oturuyor. Louis İspanyol prenses Anne ile evlidir, Avusturyalı Habsburg sülalesinden geldiği için genç kraliçe tarihe Avusturyalı Anne olarak geçmiştir. Kralın başbakanı muhteşem Kardinal Dük dö Richelieu'dür. Richelieu Fransa'daki din savaşlarında gemilerinden destek alabilmek için, İngiltere kralına yakınlığıyla bilinen Buckingham Dükü George Viliers ile gizlice görüşmektedir. Buckingham Dükü, Kraliçe Anne'e aşık olmuştur ve gizlice kadınla buluştuğu esnada kraliçe Dük'e kralın hediye ettiği elmaslarını verir. Casusları sayesinde olaydan haberdar olan Kardinal, Kral'ı bir balo vermeye ikna eder. Kral karısından elmaslarını takmasını isteyecek, böylece elmasları Buckingham'a verdiği için kraliçe mahvolacaktır. Genç silahşör d'Artagnan'ın sevgilisi ve de Kraliçenin çamaşırcısı güzel Constance silahşörlerden yardım ister ve kahramanlarımız Londra'ya elmasları almaya giderler. Fakat Kardinal'in ajanı Kont Rochefort ile olağandışı güzelliği ile herkesi büyüleyen hain Milady silahşörlerimize engel olmak için ellerinden geleni yapacaklardır.

Alexandre Dumas'nın müthiş hikayesinin güzelliği, gerçek kişiliklerle kurgu karakterleri, Fransa  tarihinin ilginç olaylarında buluşturması, saray entrikaları ve savaş sahneleri ile karıştırıp oldukça akıcı olarak anlatmasından kaynaklanıyor bence. Bakınız bu tipler geçmişte nasıl resmedilmiş:

Kardinal Dük Dö Richelieu
Fransa Kraliçesi Anne d'Autriche 
Buckingham Dükü George Villiers 


Pöf, beni bıraksanız sabaha kadar Üç Silahşör anlatırım size, o yüzden biz filmimize dönelim. Aksiyon dolu açılıştan sonra filmimiz orijinal hikayeye döndü, burnunun dikine giden heyecanlı gencimiz D'Artagnan,  babasının öğütlerini, emektar beygirini ve de kılıcını alarak silahşör olma umuduyla Paris'e geldi. Yolda Rochefort ve Milady ile başını belaya soktuktan sonra daha şehre adım atmaz bu sefer Üç Silahşörler Athos, Porthos ve Aramis'e bulaştı. Tam düello edecekleri esnada Kardinal'in adamları etraflarını sarınca 4 kahramanımız Kral'a bağlı olduklarından dolayı adamlarla vuruşmaya başladılar. Aman Allah işte kılıç şakırtıları, çılgın dövüş koreografileri, uçan, yuvarlanan, delice saldıran silahşörler ve 3 boyutun baş döndürücü etkisiyle ağzım kulaklarımda izledim bu sahneleri, bayıldım dostlar bayıldım!

d'Artagnan (Logan Lerman)
Porthos (Ray Stevenson)
Kavgadan başarıyla ayrılan adamlarımız d'Artagnan'ı evlerine aldılar. Kitapta da yer alan uşak Planchet ile bu sahnelerde tanıştık. Tabii bu hezimetten rahatsız olan Kardinal genç kraldan silahşörleri cezalandırmasını istedi ama Kral adamları ödüllendirdi onun yerine:))

Deri pantolonlu silahşörler mmmm:)))
Kardinal'ın uğraşacak başka işleri vardı tabii. İngiliz kralı 1. James'in elçisi, kendini beğenmiş Buckingham Dükü kralı ziyaret edecekti. Buckingham saraya uçan gemisiyle gelince ortalık karıştı.

Buckingham Dükü (Orlando Bloom)

Kardinal'in amacı kraldan kurtulup Fransa'yı savaşa sokmak idi. Bu yüzden çift taraflı çalışan ajanı hain güzel Milady'den yardım istedi. Milady dehşetli bir dövüş ve havada uçma sahnesi ile kralın Anne'e verdiği elmas kolyeyi çalıverdi. Hani adeta lazerli odadan elmas çalan kedi kadın filan gibiydi, izleyince ne demek istediğimi göreceksiniz.

Kardinal ve Milady (Christop Waltz ve Milla Jovovich)

Milady harekete geçiyor

Silahşörlerimiz hikayeye uygun olarak elmasları geri almak üzere Londra'ya gittiler. Geri dönüşte ise Buckingham'ın uçan gemisini çaldılar, evet dostlar evet. Filmin son bölümünde havada uçan gemiler arasında bir savaş izledik, adeta bir Karayip Korsanları göklerde tadında geçti bu sahneler. Sonunda uçan gemi Notre Dame kilisesinin üzerine indi! Yuh! Filmin finalinde ise, devam filminin geleceği belli oldu! 

İşte bu yüzden filmi upgrade edilmiş, versiyonu yükseltilmiş Üç Silahşörler olarak görüyorum. Uçan gemilere takılmazsanız bence çok eğlenceli, görselliği ile izlemesi oldukça zevkli ve üç boyut kullanımı başarılı bir film olmuş. Ben sinemada izlediğim için çok sevinçliyim, çok sevdim, çok eğlendim, resmen yüzüm güldü o kılıç şakırtılı sofistike dövüş sahnelerinde, üç boyutlu Paris manzaralarında ve de muazzam saray dekorlarında.

Biraz da tipleri çekiştirelim. En sevdiğim karizma silahşör Athos'u Matthew Macfadyen oynamış. Bu adamın hep böyle davudi bir sesi mi vardı bilemiyorum. Kendisini Bay Darcy olarak sevmemiştim ama Athos olarak sevdim. Yine de favori Athos'um Kiefer'dır, Kiefer kalacaktır:))

En sevdiğim silahşör, Athos (Matthew Macfadyen)

Senin yerin ayrı bebeğim:)

Zarif, kibar ve de dindar silahşörümüz Aramis'i Luke Evans oynamış. Çok karakteristik bir özelliğini göremedim ben kendisinin. 

Rahip silahşörümüz Aramis (Luke Evans)

İri yarı gösterişi seven Porthos'u beğendim, olmuş. Kardinal Dük dö Richelieu'ye ise resmen hayran oldum, şahane oynamış Christop Waltz. Tipi de aynı kardinal, karizma yerinde maşallah!

Monsenyör kardinal Dük Dö Rişliyö

Fakat filmde en beğendiğim, o deri pantolon içindeki poposuna hayran olduğum Kont Rochefort oldu dostlar. Aman bu ne karizma, sen kimsin, o pantolon ne, ben neredeyim dedim, peh peh peeeh

Kont Rochefort

Ayy yaşlıymış bu aslında, orijinal hali de bu, aktör Mads Mikkelsen


Ayayayay Rochefort seni gidi hınzır,  az kalsın kötü adam kazansın isteyecektim senin yüzünden beee:)))

Kraliçe Anne sevimli bir tip olmuş, kitapta Buckingham'a aşık iken filmde aşk hikayesi atılmış, genç kral ve kraliçe birbirine açılamayan şirin aşıklar haline getirilmişler. Olsun, beğendim.

Kraliçe Anne (Juno Temple)

Kral 13.Louis'yi komedi tipine, efendim şebek şebek sarayda koşturan bir ergoşa çevirmişler. Ama yine de sempatik idi, onu da sevdim.

13. Louis (Freddie Fox)


Filmin kötü adamı Buckingham Dükü'nü Orlando Bloom oynamış. Çok iyi de olmuş. Hoş, kitapta Buckingham iyi adamdır, silahşörler onu severler, kurtarmaya çalışırlar falan filan. Filmde ise silahşörlerin can düşmanı olmuş Buckingham. Dük tarihte güzelliği, yakışıklılığı ve Kral 1. James'in biricik aşkı olması ile meşhurmuş. Orlando Bloom gayet eğlenceli bir seçim olmuş, beğendim.

Şeytani Milady de Winter rolünde ise Milla Jovovich oynuyor. Güzelliği gerçekten şahane ama filmdeki tiplemeyi Milady olmak için biraz fazla iyicil ve açıkça kikirdek buldum. Milady öyle her anın tadını çıkartmaya bakan, eğlenceli bir kadın değildi. Daha karanlık bir karakter olmalıydı diye düşünüyorum.

Genç d'Artagnan'ı ise Logan Lerman canlandırmış. Bana biraz fazla genç geldi, canım gençti, tecrübesizdi ama ergoş da değildi d'Artagnan herhalde değil mi? Olsun napalım. Güzelce oynamış bence.



Eh, bu fotoğraf size nasıl bir filmle karşı karşıya olduğumuzu iyice anlatmıştır dostlar:)) Aksiyonu bol, kılıç şakırtısı bol, efendime söyliyeyim kavga dövüş, alev makinaları, patlama çatlama, uçan gemiler, şahane Paris manzaraları, göklerde savaşan silahşörler, ama yine de eninde sonunda klasik hikayeye bağlı kalan yepyeni, modern bir uyarlama Üç Silahşörler. Diyalogları biraz Amerikanvari olsa da ben bu filmi çok sevdim. Görselliğini, oyuncularını, mekanlarını beğendim. Eğlenceli, çekici bir film Üç Silahşörler. Umarım hikayenin devamını da izleme şansımız olur.

Birimiz hepimiz, hepimiz birimiz için!

The Three Musketeers - Üç Silahşörler
Yönetmen : Paul W.S. Anderson
Yazarlar : Alex Litvak ve Andrew Davies (BBC'deki bayıldığımız klasik adaptasyonların yazarı)
110 dakika

20 yorum:

  1. Film üç silahşörler olunca gerisi teferruattır diyorsun yaniiii... :) başka film olsa ay ay ay üç boyut beni mahvetti dersin :) Deriyi de sana daha çok yakıştırıyorum ben, hani kırmızıııııııııııı hani miniiiiiii...

    YanıtlaSil
  2. la capitana: yok bacım valla üç boyutu seviyorum ben, özellikle çizgifilmin çok boyutlusuna bayılıyorum:)) deriye gelince o pantüllerin içindeki taş gibi popilerden gayrısı yalaaan ahahah:))) eğlencelik film nihayetinde, 3 boyutlu olmasa zaten hiç derinliği yok:)
    şadırlend'i de çaktım arada bilmem farkettin mi ahah:)

    YanıtlaSil
  3. D'Artagnan'ı çok sübyan yapmışlar hakkaten:)

    YanıtlaSil
  4. ya harika anlatmışsın! lakin okudukça baktım sonu geliyor öğrenmemek için yarıda bıraktım çünkü filme gidiceem! :)

    YanıtlaSil
  5. yine yine yine süpper anlatım..
    özletme judycan..
    bagırsak olayın geçti dimi :))
    şöle güzel gülmeli mülmeli bi post yaz da okuyakkk:))

    YanıtlaSil
  6. şu eserin sayısız versiyonunu izlemişimdir (uzun metraj mickey mouse olanı dahil) ama silahşörleri kadrosu olarak the man in the iron mask'teki Malkovich-irons-depardieu-byrne dörtlüsü kadar karizmatik olanı görmedim görmedim. hele ki porthos rolünde gerard gözlerimden yaş getirmişti.
    sanırım onun da kırmızı deri çizmeleri vardı bi de:)

    YanıtlaSil
  7. rock lee : vallahi sübyan ergoşu çakmışlar dartanyan diye, bu dartanyan nasıl silahşörlerin teğmeni olacak hıh! :))

    YanıtlaSil
  8. Mia Wllace : haaa peki peki şekerim, yazının sonunda poposunu en çok beğendiğim silahşörü açıklıyorum hee ona göre:)) izleee sonra da kitabını oku Oğlak Yayınları baskısı süper canım.

    YanıtlaSil
  9. Nilmoon : geçti canım geçti, sağolasın. ayy komik ne anlatayım bakim yarın topuklu ayakkabı almaya çıkacağım, başıma bi iş gelirse onu anlatırım kısmet artık :)))

    YanıtlaSil
  10. Mehmet : evet evet şahane idi o film. d'Artagnan karizması Gabriel Byrne ile katlanmıştı, Jeremy Irons zaten tammm Aramis tam! Ve de ağırbaşlı acıların ayyaş silahşöru Athos arızalı Malkovich! Kocaman iri yarı Depardieu, tüysüz kral Leonardo DiCaprio ile süper filmdi.
    ben onun tam basım çeviri kitabını bulamadım yalnız, var mıdır acaba ülkemizde?

    şu kırmızı deriyi giyecem görüceceksiniz hepiniz, vurucam kırbacı vurucam kırbacı ahaahah:))

    YanıtlaSil
  11. aslında karate kid'ten sonra aklıma buna dair bir versiyon da gelmedi değil
    mileydi rolünde korseli, büzgülü ve de kıpkırmızı 17.yy kostümü içinde tek bir aday tanırım bu alemde :D:D

    YanıtlaSil
  12. Judyc'imm!

    filmi izledim de geldim! tüh bendeki oğlak yayınları değilmiiş :(

    neyse evet bizim de en beğendiğimiz silahşör Athos'tu!! o neydi öyle yahuu sesi de pek gür pek tok :D

    christopher waltz zaten hayranıyım ve bu filmde de yine rolünü konuşturmuştu adamım.

    3 boyutlu dövüş sahnelerine bayıldım yahu!

    prens bence rolünü çok iyi oynamıştı.

    ayrıca logan lerman evet biraz küçük kalmış bence de ama altından çıkmış.

    özellikle en şaşırtıcı olan şey logan'cımın kelebek etkisindeki ashton'ın küçüklüğünü oynayan kişi olması.
    sanırım kahverengi lens takmışlardı çocuğa çünkü şimdi masmavi yavrum :D

    YanıtlaSil
  13. Miacımm, Christoper Waltz neymiş öyle gerçekten herifin kırmızı pelerinlerinden karizma akıyordu. Çok beğendim bu rolde kendisini.

    Uçarcasına kılıç yokuşturulan 3 boyutlu kavga sahnelerinden ben de çok keyif aldım, Milady'nin aksiyonu da çok iyiydi, o elbiseyi çıkartıp kolyeyi çaldığı sahne de evlere şenlikti:)))

    Peki deri pantolonları beğendin mi bebeğim?? :))))

    YanıtlaSil
  14. ya Christoper Waltz, Tarantino'nun soysuzlar çetesi filminde bir şahaserdi judycim izlemen lazım! Hans Landa rolünde yine döktürmüştü :)

    Milady'nin kolyeyi alma sahnesine ise bayıldım bayıldım!!

    deri pantolonları hiç sormaa çok iyiydi :D

    prens özene bezene giydiriyor ya bizimkileri, çok hoştular yahuuuu huhuhu :)

    YanıtlaSil
  15. Bu haftasonu The Plllars of the Earth 'ü izledim. 8 bölüm ve tek kelimeyle harika derim. Hiç sıkılmadan izleniyor.Avusturya ve Macaristan'da çekilmiş. İngiliz oyuncuların- ki Rufus Sewell tam bir taş-başını çektiği 2010 yapımı bir dizi.Açılış jeneriği de çpk hoş. Benim zevkime güvendiğini yazmıştın Aslı.Mutlaka seyret.

    YanıtlaSil
  16. öyle güzel anlatmışsın ki içim gitti! hemen izliycem hemen! orlando ve kiefer olayı bitirmiş:)

    YanıtlaSil
  17. Miacım : 13.Lui'yi diyorsun değil mi, bi mavi, bi yeşil bi mor, bi türlü tutturamadı son modayı ahahah:)) Ama çok sempatik bir tip olmuş:)

    Bir Gün'ü beğendin mi, gideyim mi?

    YanıtlaSil
  18. Coldmarch : Elbette güveniyorum canım benim. Dizimag'da varmış Pillars of Earth, izleyeceğim.

    YanıtlaSil
  19. Unicorn : ah ah Kiefer'cığımın oynadığı film çok tırt olmasına rağmen ben çok severim. Charlie Sheen ve Kiefer birarada idi, daha ne olsun:)
    Ama bu filmi de sevdim, eğlenceli olmuş.

    YanıtlaSil
  20. judycim, garip ama kitabını okuduğum için beğendim. eper kıtabını okumadıysan belki sıkılabilirsin ya da evde izlenicek bi dvd gecesinde süper oluur :)

    YanıtlaSil

Yaz ki muhabbet olsun.