İş görüşmeleri tecrübeleri
Part two
Diğer iş görüşmesine gidiyorum. Büyük bir şirkete yönetici adayı olmak için. Burada da genel yetenek ve genel kültür testlerine tabi tutulacağım. Üniversite sınavına girecekmiş gibi heyecanlıyım. Şirket bu toplantıyı allahın unuttuğu uzaaaak bir yerde gerçekleştirecek ve saat Cumartesi sabahı 9’da...
Ben tabii ki 7 ‘de kalkıp cicilerimi giyip oraya gitmek üzere yola koyuldum. Önce Taksim’e geldim, ki oradan dolmuşa binip karşıya geçeceğim. Kadıköy dolmuşlarına yürüdüm. Benim en son bildiğim yer Tek binasının orada bakırköy dolmuşlarının olduğu yerdi. Ben bu memlekette yokken yerini değiştirmişler bu durakların ve ben allahım bu ne şans yahu diyerek dolmuşun yeni yerini aramaya koyuldum. Bu arada saat 8’e geliyordu. Evlendirme dairesinin aşağısında biryerlerdeymiş. Yürüdüm, yürüdüm. Kadıköy durağını sonunda buldum. Buldum ama bir tane araç yok!! Yoksa burası değil mi diye yumurtası gelmiş tavuklar gibi oradan oraya koşuşturmaya başladım. Saat 08.20’yi geçiyordu. Tam ben koşuştururken bir dolmuş gözüküverdi. Bir ohhh çektim içeriye oturdum, ama ohhhum uzun sürmedi. Çünkü biliyordum ki bu dolmuş dolmadan kalkmayacaktı ve biz henüz iki kişiydik!!.saat 08.25. o sırada geceden kalmış bir gençlik bindi içeriye alkol kokusuyla beraber. Canı sıkılan bu arkadaşımız iş görüşmesine gitmeye çalışan, zamanı iyice azaldığı için gerilme katsayısı yükselen bana laf atmaya başladı. Arkadaşım sen nereye gidiyorsun, naparsın, hayattan beklentin nedir gibi sorular sıralamaya ve benim gerilmiş sinirlerimi iyice germeye koyuldu. Offfffffff dedim. Nedir bu allahım. Lütfen sussun ve işimize gidelim. Tabii dedi işinize gelmeyen şeylere cevap vermeyin siz. Alah allah. Nereden çıktı şimdi bu karşıma!!.maymunlar cehennemine mi düşmüştüm, neydi. Bu arada saatın 08:45 olduğunu ve hala üç kişi olduğumuzu hatırlatırım. Yoldan geçen herkese dolmuşa binmeleri için yalvarıyordum içimden. Ne olur bunlar kadıköye gitsin, ne olur kalkalım artık. Ne olur şu çocuk sussun. Göya erken kalkmıştım ancak 40 dakikadır aynı yerde ve felsefik bir arkadaşın bitmeyen sorularıyla karşı karşıyaydım. Zamanın gittikçe tükenmek üzereydi. Tam ümidi kesmişken aslan gibi 3 adet delikanlı gencimiz imdadıma yetişti, kapıdan içeriye girip şööööyle bir oturdular. “Kadıköy ne kadar?” işte şimdiye kadar duyduğum en rahatlatıcı sözlerdi bunlar. Sonunda yola çıkabilmiştik. Deli şöförümüz bizi 10 dakikada karşıya geçirip beni ankara asfaltında atıverdi, çünkü benim işkencem daha bitmemişti. Orada tekrar münübüse binip verilen adrese ulaştığımda saat 09:20 idi.
En büyük fiyasko verilen saatte gidememektir arkadaşlar. Ben ilk sınavdan kalmış bulunuyordum. Neyse nazik ve sevimli hanımlar karşıladı beni ama odaya girdiğimde takım ceketli ve asık suratlı bir rakiple karşılaştım. Gayri ihtiyarı kendilerine de merhaba dediysem de biz rakip olduğumuz için gayet soğuk bir şekilde merhaba dedi zorla. Bu iş durumları insanı böyle mi yapıyordu yani. Neyse takma kafanı öyle herkese dedim. Ama huyum bu, can çıkar huy çıkmaz demişler!!!
Şirket geçmişi hakkında power point izledikten sonra sıra sınava gelmişti. Bu şirket olaya çok daha iyi hazırlanmıştı, gerçekten soru kitapçıkları ve cevap anahtarlarıyla karşı karşıyaydım. Gerçek bir ÖSS sendromu... şu şekilden sonra hangisi gelir, zeytin ile çekirdek arasıdaki benzerlik ile aşağıdakilerden hangisi uyumludur, 1,5,7,11 ? cevabını bulunuz gibi çeşitli zeka testi sorularını yanıtladıktan sonra sıra genel kültür olayına gelmişti. Ben bir kültür mantarı olarak yeni geçen mevzuları hemen biliverdim tabiiki ancak atatürk şapkayı ilk nerede takmıştır gibi sorulara da maruz kaldım. Kastamonu dedim cevap olarak ama bilmiyorum doğru mudur. Ve daha nice soruları 15 dakikada yaparak sınavımızı tamamladık. Daha sonra tek tek özel görüşmeye alındık veeeeeeeee en sevmediğim soruyla karşılaştım yine. “ iş yerinizden neden ayrıldınız”, ikinci sevmediğim soru ise amacınız nedir. O kadar amacım var ki, hangi birini anlatayım. Anlattım anlattım konuştum ve biz değerlendirme sonucu sizi arayacağız dediler.
Ve tabii ki arayan olmadı.
Yine bir denek maymunu hissinden kurtulamamıştım. Yine sınav sonucunu öğrenememiştim, yine bir iş yerine girmeye çalışmak için bayırdan koşan atlar misali istanbulun bir ucuna gidip bir sonuç elde edemeden geri dönmüştüm.
Bu arada kadıköy’e geri geldiğimde seka direnişçileri için gösteri yapıyorlardı. Tüm yollar kapatılmıştı ve ben yarım saat yürüyerek ancak meydana ulaştığımda şöyle dedim.
Bağırın işçi kardeşlerim, bir kere olsun bu yolları da siz kapatın. Onca okuduk, onca didindik, hala işsiziz, hala işsiz haklarımız yok, hala bizi koruyan yok. Bir işe girebilmek için oradan oraya savrulup duruyoruz. Sonumuz ne olacak bilmiyoruz.
Bağırın be. BAĞIRINNNNNNNNNNNNNNNNNNNNNNNNNNNN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yaz ki muhabbet olsun.