Dün kalabalığa aldırmadan Taksim’e çıktım ve İstanbul kitapçısı’ndan TRT’nin Çalıkuşu dizisinin vcd’lerini aldım. Bir de Aydın Boysan’ın “Nereye Gittin İstanbul” adlı kitabını aldım ama bu başka bir yazının konusu.
Eve gelince de 7 tane cd’yi seyrettim bir güzel. Ah Çalıkuşu, “Kamuran bana fondan verir, ben Kamuran’a veririm”. Dizide mesela Aydan Şener çok genç, güzel ama Allahım nasıl bronz bir ten, Kenan Kalav keza, Bodrum’dan yeni dönmüş diziye başlamış gibiler. Esmer, yanık, sağlıklı ve çok modern görünüyorlar, hani nerede nazlı, sarışın, bembeyaz tenli Kamuran? Bir de feci devamlılık hataları var, Kamuran kravatıyla oturmaktayken, Feride’nin peşinden koşarak köşkün bahçesine çıkar, o da ne, papyona dönmüş kravat! İçeri girince yine kravat takmaktadır. Yahut bir sahnede Feride’nin kullandığı şemsiyeyi, diğer sahnede Şeyh Yusuf Efendi’nin ablası kullanmaktadır, falan filan. Fakat o ne içe işleyen, insanı sarsalayan bir müziktir? Esin Engin’in harikulade müziği eşliğinde duygulana hislene izleriz Çalıkuşu’nu.
Ve sahneye Sadri Alışık çıkar, Doktor Hayrullah rolune cuk oturmakla kalmamış, tüm babacanlığı, mertliğiye, jargonu ile Doktorumuz olmuştur, ne detaylı, ne incelikli bir oyunculuktur? Anlamlı bakışları, titreyen sesi, gülen gözleri ile bulunduğu tüm sahneleri aydınlatır, bu diziyi bir sanat eseri haline getiren de , şaheser yapan da Sadri Alışık’tır. Hayran oldum ona bir kere daha. Burnumu bilgisayara dayadım onun belirdiği her sahnede. Bu kadar mı az ama çok oynanır, işte ustalık budur, nur içinde yatsın, selam olsun kendisine.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yaz ki muhabbet olsun.