31 Ocak 2006 Salı

vay perükamın başına gelenler!

nihayet Orange Road ve diğer çizgi filmim geldi, ama bana değil! Bana bir postacı geldi ve ihbarname getirdi, "mahvoldunuz siz" deyip gitti, paketim Cevizlibağ PTT paket merkezine gelmiş, gümrüğe tabiymiş ve gidip oradan almam gerekmiş.Yarın sabah gidip alacağım, yani alacağımı umuyorum. Cevizlibağ. Kabus gibi.

30 Ocak 2006 Pazartesi

tatil bitti, işe döndük

1 haftadır evde idim, karne tatili gibi kar tatili, ah ne güzel.
Dışarıda kar tipi halinde yağarken, sıcak sobanın karşısında oturup kitap okumak ne zevkli, yanında birkaç elma ile... 1 paket cips daha güzel ama kilo yapıyor diye yemiyoruz, neyse.

işte 1 haftada okuduğum kitaplar :
Understood Betsy
Chronicles of Avonlea
Ivır Zıvır Tarihi : Şen Gönüller Diyarı, Boğaziçi Kitabı
Ivır Zıvır Tarihi : Aşk Kitabı
Ivır Zıvır Tarihi : Yılbaşı Kitabı
Ivır Zıvır Tarihi : Evvel Zaman İçinde Bisiklet

Bugün ise ofiste beni yeni bir kitap beklemekteydi:

Kessinger Publishing's Rare Reprints - Dear Enemy by Jean Webster
Yani Judy'nin hikayesini anlatan Daddy Long Legs'in devamı! Heyecanla okunmayı bekliyor!

Edit : Şimdi de The Complete Anne of Green Gables Box Set geldi, bunların hepsini okuyup bitirmem için yaz tatili gerekiyor 3 aylık, açıkça söylüyorum!

28 Ocak 2006 Cumartesi

memleketimmm

ah canim istanbul, ahh guzelim BEBEKK
ne cok ozlemisim be
bayildim bu fotolara
kermit kardesimin ellerinden opeyim
tum diger blog kardeslerimi de kucakliyorummmm
cok ozledim sizi bennn

burada da gunes cikti iyi ki de kendime geldim biraz.
bulut bulut sen beni unut olacaktim sonunda da
gunes imdadima yetisti
operim cokk hepiniziiiii

asker mektubu gibi oldu:)))

25 Ocak 2006 Çarşamba

ANNEM SONUNDA PATLADI

Hüngürt şakırt ağlıyor. Şu Çılgın Türkler'i okuyor da. Zaten günlerdir kırmızı gözlerle dolaşıyordu evde. Yunanlılar bütün köyleri yaktı deyip içini çekiyor, ama attık hepsini memleketimizden, diye seviniyordu sonra. Az önce de doruk noktasına erişti, babam bir elma soymasını istedi, "kendin soy" diye bağırdı , "işim var!!", babam ne işi olduğunu sorunca da "taarruza geçiyorum, Büyük Taarruz başladı!" diye yapıştırdı. Kuvayi Milliye ruhu hala yaşıyor! Ne mutlu Türküm diyene!

24 Ocak 2006 Salı

Londradan ayrilirken

ayrilik vakti gelmeden,
bilmez insan ne kadar cok alistigini.
ilk zamanlar icinde kayboldugunuz uzun genis caddeler,
kesfedilmeyi bekleyen dar sokaklar
farkettirmeden iclerine alirlar sizi;
kokularini,evlerini,insanlarini bilirsiniz artik...
kalabalik meydanlar,kucuk italyan kafeler,
iki katli otobusler anilarinizi yuklenirler...
tutamazsiniz zamani,haylaz cocuk gibi bakip gulumser size
her detayini hatirladiginiz anilarin degisen takvim yapraklarindan...

kar , kış , kıyamet ama yine de çalışıyorum!

23 Ocak 2006 Pazartesi

kara kış

Bahçe, çatılar, merdivenler karla örtülmüş. Yarın işe gitmeyeceğiz, evin sıcak güvenliğinde oturacağız ve güzellik uykusu uyuyacağız.

Understood Betsy diye bir kitap okudum bugün, 1900lerin başında Amerikan çiftliğinde yaşayan ufak bir kız hakkında, yani 17-18 yıl önce okumam gereken bir kitap ama Türkçe'ye hiç çevrilmemiş sanırım, o kadar da sevimli, sıcak, harikulade bir kitap, kendimi bir anda Vermont'ta bir çiftlikte buldum, kediler, bir köpek, tatlı şişko bir büyük teyze, sağduyulu, becerikli bir kuzen ve de duyarlı bir yaşlı enişteyle çiftlik hayatı, tereyağı yapmak, kuzinede yemek pişirmek, kocaman köpekle koşup oynamak, elma şerbeti içmek... Çok hoşuma gitti!

19 Ocak 2006 Perşembe

o geceyi hatırlar mısın?

o geceyi hatırlar mısın?
önü camlı bir kafede oturmuştum
camın kenarındaki kırmızı koltuğa
solumda bir dost
yüzümde hayatın acılı yansıması
yüzümün yansıması,
camda ,
senin yansımana karıştı birden
simsiyahtın
saçların sakalların karışmıştı
yüzünde soğuğun keskinliği
dudağımda aşkın uçuk tutmuş hali
bir an vardı ki o gece
sanmıştım ki…
bir an
hatırlar mısın?

Günlük 100 euro ödeyip kendilerini 'dağa kaldırtıyorlar’

mümkünse para babası bir medya patronu beni de İspanya'ya, Amsterdam'a, Bali'ye falan göndersin, ben de böyle haberler yapayım!

MEHMET ÇİFTÇİ İspanya DHA
İSPANYA’da bir turizm şirketi, macera arayan turistlere, ülkenin dağlık bölgelerinde yaşayan eşkıyayla heyecanlı anlar yaşamak üzere paket turlar düzenlemeye başladı. Tam gün için adam başı 100, yarım gün içinse 50 euro ödeyen turistler, otobüsle ilerlerken eşkıya tarafından durdurulup ’dağa kaldırılıyor’. Tur süreleri, isteğe göre 1 haftaya kadar çıkarılabiliyor.

'MACERA YAŞAMAK' İSTEYENE...
İspanya’nın güneyindeki Cadiz kentinde ’Eşkiya Tur’ (Bandolero Tour) adıyla faaliyet göstermeye başlayan turizm şirketi, bölgenin Fas ile sınır ve dağlık olmasından yararlanıp buralarda kanun kaçağı olarak yaşayan eşkıyayla macera yaşamak isteyen turistlere turlar düzenliyor.
’Eşkiya Tur’ adlı acentası yoğun ilgi gören girişimci Juan Luis Moreno Bernal, amacının turistlere ’gerçek İspanyol eşkıyasını’ tanıtmak olduğunu söyledi. Bu fikri hayata geçirmeden önce dağdaki eşkıyayla anlaştığını belirten turizmci Moreno Bernal, bu kişilerin aslında birer ’halk kahramanı’ olduğunu savunarak, turlar sayesinde eşkıyaya yönelik bakış açısının da değişeceğini öne sürüyor.

‘KURTARILINCAYA' KADAR 'REHİNE’ ROLÜNDE EĞLENİYORLAR
20 kişilik gruplar halinde düzenlenen turlarda, otobüslerle arazide ilerleyen turist kafilesinin önü eşkıya tarafından kesiliyor ve turistler bileklerinden kelepçelenerek ’dağa kaldırılıyor’. Bu andan itibaren eşkıyanın ’rehinesi’ olan turistler, ’uslu dururlarsa’ kendilerini kaçıranlardan iyi muamele görüyor.
İspanyol eşkıya geleneklerine göre rehinelere güzel yemekler verilmesi gerektiğinden, sözde ’kaçırılan’ turistlere de, açık alanda yakılan ateşler üzerinde pişirilmiş yerel yemeklerle ziyafet çekiliyor. Kanun kaçakları ayrıca ’söz dinleyen’ turistlere flamenko gösterileri sunup, ’kurtarılma’ vakti gelene kadar onlara eğlenceli anlar yaşatıyor.

EŞKIYA 'GERÇEKSE’ ŞİRKET KAPATILABİLİR
Moreno Bernal, tura katılacak kişilere, bu kanun kaçaklarının nefis yemekler yapan aşçılar olduğunu da hatırlatarak, "Gerçek İspanyol yemeklerini eşkıyayla birlikte dağlarda, doğal ortamda yiyin" çağrısında bulunuyor. Turlara özellikle ABD’den büyük ilgi var. Juan Luis Moreno Bernal’in düzenlemeye başladığı turlara İspanyol hükümetinin nasıl bir tepki göstereceği de merak konusu oldu. İspanyol gazeteleri, açıkgöz girişimcinin turlarında görülecek eşkıyanın ’gerçek’ olması halinde turizm şirketinin kapatılacağını savunuyor.

18 Ocak 2006 Çarşamba

müstakbel kayınpederim

Gençliğimde bir pazar günü Young Guns filmini izledim ve o günden itibaren Kiefer Sutherland'ın hayranı oldum, artık 10 yıl mı, 15 yıl mı, ben bu Kiefer'ı sevdim. Televizyonda Donald Sutherland'ı gördükçe "aaaa müstakbel kayınpederimmmm" der, kendisini saygıda kusur etmezdim, hatta annem de "babanın da dünüşü" der gülerdi. Dün gece cenebece-e kanalında Altın Kürre ödül törenini izledim de , Kiefer da, Donald da oradaydılar, amma Donald'ın gümüş, aman ne gümüşü bembeyaz saçları, delici mavi gözleri, incecik dudaklarıyla ŞEYTANİ gülümsemesi Kiefer'ı gölgede bırakıyordu, o ne büyüleyici, çarpıcı bir karizmadır, insan huşu içerisinde titreyerek haykırmak istiyor, vaaayy beeeee, müstakbel kayınpederimmmm.

16 Ocak 2006 Pazartesi

The Rosary (Ayrılık Şarkısı)

Florence Barclay isimli soylu bir İngiliz hanım, 1909 yılında The Wheels of Time isimli bir hikaye yayınlar, bu hikayede yarattığı kahramanı Jane Champion'u o kadar sever ki, oturup onun romanını yazar ve The Rosary , 1910 yılında İngiltere ve Amerika'da bestseller olmayı başarır!

işte 1994 yılında Beyoğlu'ndaki sahaflardan aldığım Altın Kitaplar'ın yayınladığı Ayrılık Şarkısı isimli kitap, bu romandır. The Rosary 1969 yılında ilk kez Türkiye'de yayınlanmış (kitaptaki bilgi bu) Çeviren Nihal Yeğinobalı (Genç Kızlar) , mükemmel ve çok modern, hem o İngiliz özelliklerini yansıtan, hem de bize uyacak şekilde harikulade bir çeviri yapmış. Kitap insanın ağzında eriyen lezzette bir eser, badem ezmesi gibi bir Türkçesi var, bir romandan bu kadar tad aldığım enderdir!

The Rosary kuşkusuz benim en sevdiğim, 1994'ten beri defalarca okuduğum, ve her seferinde aynı lezzeti duyumsadığım yegane romandır.

Bu romanın kahramanı, İngiliz sosyetesinde herkesin çok sevip saygı duyduğu ve hayranlık beslediği, 30 yaşındaki Jane Champion'dur. Jane'in şahane benliği alımsız dış görünüşü altında yıllardır gizlenmektedir, bir gün halası Meldrum Düşesi'nin evinde bir şarkı söyler ve bu şarkıyla iç dünyasını ortaya serer, onu dinleyen Garth Dalmain, Jane'nin benliğine tüm varlığıyla aşık olur. Garth, Jane'nin sürü sürü ahbaplarından biridir, 27 yaşında, genç, heyecanlı ve çok yakışıklı bir ressamdır. Bir hafta sonra Shenstone'da Jane'e evlenme teklif eder ama Jane kabul etmez çünkü onun aşkının kendi alımsızlığına dayanabileceğine inanmaz. Bunu izleyen yalnızlık günlerinde sinirleri o kadar harap olur ki, çocukluk arkadaşı doktor Sir Deryck Brand onu dünya seyahatine gönderir. Jane 2 yıl gezer, en sonunda Mısır'da, büyük piramide tırmanır ve manzaraya bakar, bir ırmak tarafından ikiye ayrılmış vadinin bir tarafı çorak, özgürlük ama bu özgürlük neredeyse kendi esaretine dönüşmüş, öbür tarafta ırmak bir cennet bağı ortaya çıkarmış. Jane, İngiltere'ye dönerek Garth'ı çağırmaya ve ona gerçeği itiraf etmeye karar verir, ne var ki tam o esnada Garth hakkında korkunç bir haber alacaktır ...

devamında olanlar ve Jane ile Garth'ın hikayesini okumak isteyenler için , Gutenberg etext linki aşağıda :

http://www.gutenberg.org/etext/3659

15 Ocak 2006 Pazar

ey ahali

tatil bitti, herkes erkenden yatsın, yarın sabahın köründe kalkıp işe gideceğiz! Artık tatil matil yok, bittıııııı!

12 Ocak 2006 Perşembe

ben bir güççük germitiiimmm

Kermit the Rococo Toad, Germany [AFP 2006-01-10]

Toad "Kermit" sits on a toy scale before being weighed during an annual check-up at Hanover's zoo, where 2072 animals of 217 different species live. (AFP/DDP/Jochen Luebke)

Source: AFP - http://www.afp.com/


10 Ocak 2006 Salı

Pacino Worldwide

Bayram şekeri olsun, bir Al Pacino sitesi : Pacino Worldwide

Al Pacino'nun üvey annesini (? ) filan tanıyorlar, Pacino hastası biri İtalyan asıllı iki kadının yaptığı harika bir hayran sitesi, özellikle fotoğraflara bayılacaksınız.

Bayram'da İstanbul

O kadar çok yağmur yağıyor ki, ben yorulduğumu hissediyorum, hiç ara vermeden, şor şor.
Üstelik dün gece rüyamda buz tutmuş bir kumsalda koşma yarışmasına katılmıştım, parkurun ortasında tırmanmamız gereken bir kaya vardı, millet tırtıl gibi kayaya yapışmış, yukarı çıkmaya çalışırken, ben merdivenleri keşfettim. Oh aman anlatırken bile yoruldum, uyandım tabii tırmanışın ortasında. Offf çok yorucu herşey...

9 Ocak 2006 Pazartesi

Prior the prophet

Nihayet Angels in America DVD'mi aldım ve de baştan aşağı seyrettim cumartesi, pazar tekrar seyrettim, bugün bir kere daha seyredeceğim. Tabii bu vesileyle CNBC-e'nin kestiği sahneleri de incelemiş olduk, görelim :

Louis, Prior'ı terkettikten sonra kendini cezalandırmak için koşarak Central Park'a gider ve iri yarı azman bir oğlancıya götünü verir. Bu sahne tamamen uçurulmuş tabii,

Mormon joe ile Louis'in ateşli öpüşmeleri, çünkü CNBC-e'de asla erkek erkeğe ya da kadın kadına öpüşme sahnesi göremeyiz, netekim kiminle yatacağından başka sıkıntısı olmayan şımarık di osi veletlerinin dizisinde Marissa'yla punk kızın öpüşme sahnesi de uçurulmuştu,

Prior hastanede muayene olurken pipisinin göründüğü tüm sahneler, çünkü CNBC-e'de popo görebiliriz ama asla pipi göremeyiz,

Messenger kendini ilk gösterdiğinde Prior'la ulvi bir birleşme yaşar, bu sahne de uçmuş çünkü messenger ve Prior tamamen çıplak görünüyor,

Harper'ın Jo'nun karşına çırılçıplak dikilip "bana bak, ne görüyorsun" dediği ve "hiçbirşey" cevabını aldığı "finally, the truth" sahnede, Harper'ın cepheden çıplak göründüğü sahne, çünkü CNBC-e'de popo görebiliriz ama asla kuku göremeyiz,

Son bölümde messenger Emma Thompson Prior'ı alırken , yatağın arkasında saklanan mormon ana Hannah Meryl Streep'i görür ve onu dudaklarından ateşli bir şekilde öper, tabii sadece DVD'de, çünkü CNBC-e'de asla erkek erkeğe ya da kadın kadına öpüşme sahnesi göremeyiz,

fakat Sezar'ın hakkı Sezar'a, CNBC-e'nin diziyi mükemmel şekilde montajladığını düşünüyorum. Ama neden eşcinsel öpüşmeleri göstermediğini anlayamıyorum, bu yokmuş gibi davranmak çok ikiyüzlüce, evet efendim Türkiye'de eşcinsellik var, yokmuş gibi davranmayın sayın rtük!

8 Ocak 2006 Pazar

YOU are out of order

işte Al Pacino'nun en merak ettiğim And Justice For All.. filmini izledim. Adalet sistemini eleştiren bir avukatlar-mahkemeler filmi. Genç ve ilkeli avukat Al kardeşimiz, kaybettiği bir dizi dava sonunda, adalet sisteminin gerçekten suçlu olanları cezalandırmada yetersiz, masumları ise korumakta başarısız olduğunu görür. Suçsuz bir genci, masumiyetini ispatlayan belge 3 gün geç geldi diye hapise yollayan nefret ettiği bir yargıç, rezil bir seks suçuyla tutuklanıp , avukat olarak Al'ı seçince işler sarpa sarar. Al tam mahkemeden önce adamın gerçekten genç bir kıza tecavüz ettiğini öğrenir, üstelik herif, mahkemeden sonra bunu yine yapmak istediğini söyler. Ve genç avukatımız açılış konuşmasında kendiyle karşı karşıya gelir. Acaba avukat etiğine bağlı kalıp suçlu olduğunu bildiği müvekkili mi korumalıdır? Yoksa kendi etik anlayışına bağlı kalıp gerçekten suçlu olan bu adamı ele mi vermelidir. Al Pacino bu açılış konuşmasında beni benden aldı sayın seyirciler, kendisi bu muhteşem gösteriyi 14 yıl sonra Kadın Kokusu filminde yaparak Oscar'ı eve götürmüştü, zaten bu filmde de aday olmuştu Oscar'a. Herneyse Al bir coşar , konuşma patlatır, ve mahkemenin yargıcı ona "you are out of order" diye bağırınca "YOU are out of order, THIS court is out of order" diyerek cevap verir. Mükemmel bir final doğrusu.



4 Ocak 2006 Çarşamba

bibuçuk'ta bir ilk

dün gece rustic ile bibuçuk'a gittik sayın seyirciler, çünkü tavanarası'nın uyuzluğunu kaldırabilecek halde değildik. Şöyle bir mekana gitmeliydik, insan görmeliydik... Netekim menüden sucuk ve combo plater seçtik, bira da istedik, bir güzel yedik içtik. Sıra tatlıya geldiğinde ise hayal kırıklığı yaşadık çünkü pıtlayınca içinden çikolata patlaması gereken tatlı kek gibiydi, geri yolladım ben de tatlıyı, bu tabii defalarca başımıza gelmiş bir hadise... gelgelelim, garson oğlan melül melül "bu tatlıyı başka türlü pişiremiyoruz" deyince.... geri getirttim tabağımı, olacakşey mi a dostlar? Bu da bir ilk olarak hatıralarımıza kazındı, tabağı geri getirtmek!



2 Ocak 2006 Pazartesi

2006

uyuyarak girdiğime göre yeni yıla
çok şey beklememeli
2005 bittiği için içim rahat
acı günler geride kaldı
unutmayı ne zaman başaracağım?
arkama bakmamayı!
ne zaman kendime bakıp
gurur duyacağım
ne zaman
2006'dan pek umudum yok
o mutluluk bombası bir daha içimde patlayacaksa
2006'da olmayacak, kendimi kandıramam
eksilmeden bitirmek istiyorum bu yeni yılı
beni iyi yapan özelliklerimi kaybetmesem
tembelleşmesem yeter!
2007 içinse umutlarım ayakta
hiç gerçekleşmeyecek bile olsa
en azından bir hayalim var
size söylemem
henüz kimseye söylemedim
ama bu fikir aklıma geldi ve bunu istediğimi kabul ettim,
evet bunu istiyorum, ne yapalım dedim
hergün bu düşü kuracağım
2006'ya bu hayale ulaşmak için dayanacağım
2007!
ben bu gelecek yeni yılı bekliyorum!

enter tuşunu da bozdum laptopun!