28 Aralık 2008 Pazar

Avustralya : 2008 model Rüzgar Gibi Geçti

Haftasonu , ikibinli yılların epik melodramı olmaya aday Avustralya filmini izledim sevgili seyirciler. Filmi Astoria Cinebonus'un yatay pozisyondaki koltuklarında izlemek bambaşka bir deneyimdi. Astoria'da ilk kez insanlar gördüm, bir canlılık gördüm. Genelde bomboş, hayalet AVM takılır , hatta Sushico'daki yiyebildiğin kadar ye suşi mönüsü 40 ytl'den 35 ytl'ye düşmüş, demek o kadar sinek avlıyorlar. İşte neyse, Astoria'yı süslemişler, püslemişler, böyle daha ufak tefek, daha sıcak bir avm havası vardı. Hoşuma gitti.

Filmden önce Mariachi Cantina'da yemek yedik. Harika bir Meksika restoranı. Sıcak ve rengarenk döşenmiş. İştah açıcılar, nachoslar enfes görünüyordu, biz kalabalık olmadığımız için üzerinde mozarella eritilmiş sarmısaklı ekmekler yedik, çıtır ıtır ve muhteşemdi. Anayemek olarak aldığımız fajitas, ispanyolca adını anımsayamadığım eritilmiş fırın peynir ve sezarın hakkı sezara salatası muhteşemdi. Yalnız fajitanın eti acık sert olmuş, açık konuşayım. Yemeğin üzerine birer kadeh sangria aldık. Aman Allah! Bu bir nefasetti. Yanında gelen sade nacholar tazecik, tuzlu tuzlu, sangria buz gibi, kesinlikle muhteşem bir yemek idi.

Astoria'nın sineması da evlere şenlik. Heryer baştan aşağıya kırmızı kadife kaplı. Alt katta bilet alıp üst kat salona yine kırmızı kadife kaplı, tavanı boncuk bezeli asansör ile çıkıyorsun. Fantazim geldi ayol!!! Tuvalet desen aynalarla kaplı, kıpkırmızı birşey. Buradaki mantık beni aştı dostlar.

Filme gelince... Uzun ve şahane, eski moda bir film. Baz Luhrman'ın o çılgın stili en başlarda kendini gösteriyor, filmin devamında adeta Victor Fleming'den bol geniş açılı, harikulade manzaralı bir Rüzgar Gibi Geçti versiyonu izliyoruz. Daha ilk sahnede, kızıl ufukların önündeki ağaç manzarasından, balodaki açık arttırmaya, kahyanın çiftliği sahibesinin elinden almak istemesine, mütemadiyen "after all.." demelerine, (bekledim ha birisi şimdi after all tomorrow is another day diyecek diye) bol bol GWTW esintisi bulunuyor filmde. Harikulade Avustralya manzaraları ve mistik Aborijin büyüleri eşliğinde Nicole Kidman, 1500 tane besili öküzü çölden aşırtıp kasabaya indirmeyi başarıyor. Ama film burada biteceğine, Darwin kasabasının 2.Dünya Savaşı başında bombalanması, ve melez çocukların sürülmesi vb vb konulara dalarak neredeyse üç saatlik dev bir film haline geliyor. İçinde aşk da var, komedi de, savaş da, evlere şenlik bir film. Kesinlikle sinemada izlenmeli. Eminim 10 dalda falan oscara aday olacak fakat bu film efsane olamayacak. Oh, işte havadisler bu kadar.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yaz ki muhabbet olsun.