30 Aralık 2009 Çarşamba

Kırmızı Deri Kimono :)))))))

İnternette kırmızı deri kimono diye araştırma yaparken bulduğum bir resmi, siz değerli izleyicilerimle paylaşmak istiyor ve son günlerin izleyici rekoru kıran " Bebek'te Rezalet" adlı filmde yer alan Realfiesta oyuncularına atfediyorum.



Ta ta tataaaaaaaaa



Henüz filmi izleme olanağı bulamamış olanlar için filmin künyesini de aşağıda yayınlıyorum.
Sizler için kendimi ne kadar parçaladığımı görün ve de utanın. Hüzünlenseniz de yeter :)))


Bebek'te Rezalet
Tür:Gerilim/Aksiyon
Gösterim tarihi: 29 Aralık 2009
Yönetmen: La Capitana :)))
Senaryo: Mehmet + Korhan
Oyuncular: Juddy Abbot, Korhan, Mehmet, La Capitana, Sütçü Mehmet Efendi, yoldan geçen bir teyze, bilimum martı ...
Kostüm: Lady Charlotte
Makyaj: Hadsizin Başkanı
Yapım: 2009 / Türkiye
Filmin Konusu:
Korhan ufacık tefecik içi dolu turşucuk bir delikanlıdır. Bir gün yolda yürürken tinerci çocukların saldırısına uğrar. Kaput dağılmış vaziyette eve doğru sürünürken ( ay pardon yürürken ) yolda keddileri beslemekte olan Judy San ile karşılaşır.
Judy San Allah rızası içün ve de film için aldığı paranın karşılığı içün bizim Korhan'a yardım etmeye karar verir. Zavallı çocuğu eve tıkar. Korhan nerden bilsin başına gelecekleri. Bizim Bebek'teki köşkü perili köşk sanır ve kendini Bebek sahiline zor atar.
Sahilde aç bilaç dolaşırken, o anda martıları beslemekte olan hain, kötü ve martı beslediğine göre bir o kadar da naif Mehmet ile karşılaşır. Açlıktan gözü dönen Korhan, Mehmet'in martılara ayırdığı simide hamle yaptığında bir güzel sopa yer. Az kalsın sopa, simidin yerini tutacakkene Kırmızı Mini Deri Kimonosuyla Judy San Korhan'ı kurtarır.
Dediklerini yapmazsa kedisine mama yapmakla tehdit ettiği Korhan'a bilumum kata hareketleri eşliğinde evi temizletir, cilalatır. Açıkgöz La Capitana tam Korhan'ı kendi evine çırak olarak alacağı sırada Korhan bir anda hidayete erer ve önünde uzanan Mr. Mussel olarak planlanan geleceğini bir yana atar. Korhan artık hazırdır.
Birlikte sahile inerek Mehmet avına çıkarlar. Fakat Mehmet naif olduğu kadar da akıllıdır. Nay Miyagi'yi parasıyla değil mi ulennnnnn nidalarıyla tutmuş, bilumum kedi köpek, leylek ve de timsah hareketi öğrenerek kendini bu zor günlere hazırlamıştır. Yanında kırmızı deri mini kimonosuyla Judy San'ı alan, tüm makyaj tekniklerini öğrendiği Hadsizin Başkanı'nın da hayır dualarıyla şerbetlenen Korhan birinci facianın yer aldığı sahile iner.
Önlerinde gerçekleşecek facianın dehşetinden tırsan bilumum figuran saklanacak delik bulamazken, önceden çağırılan ambulans olay mahaline varamadan Korhan gene haşat olur. Kötü adam Mehmet ise lüfer poposu taktiğiyle bu işkenceye son verirken, filmin son sahnesinde Korhan bir yandan senariste verip veriştirmekte, bu arada sevgilisi uzaktan olayı yaşlı gözlerle izlemekte, bir yandan da kendisini sadece kötü emellerine alet eden Judy San'a verip veriştirmektedir.
The End
Özel Not: Senariste laf edenin gözünü oyar, o da yetmezse lüfer poposu tekniğini bizzat üstünde uygularım. Ona göre....

26 Aralık 2009 Cumartesi

Star Wars'da Facebook olsaydı

haaahahaha çok zekice ve eğlenceli olmuş, çok uzaklarda bir galakside facebook olsa idi :

http://themovieblog.com/2009/12/if-star-wars-had-facebook





o zaman ben Star Wars izleyeceğim şimdi bak 1'den başlayayım


25 Aralık 2009 Cuma

Karate Kid

Yahu Karate Kid'i yeniden filme çekmişler, bu sefer ufak bir zenci oğlan, annesiyle Çin'e taşınıyor, bay Miyagi yerine de JACKIE CHAN var hahaahahah.

http://www.youtube.com/watch?v=jy3TwgpOfr0

Film nasıl olur bilmiyorum ama orijinali çok severdik, Bay Miyagi resmen master Yoda'ya benzerdi, yok işte araba sildirerek, sinek avlatarak Daniel'e karate öğretirdi Miyagi San.(içeri - dışarı)
Bir de filmin sonunda Daniel'e öğrettiği havalı hareketi çok kıskanırdım.Kartal vuruşu mu neydi, böyle tek ayak üstünde kollarını iki yana açıp , yediği bi araba dayaktan sonra Daniel'in müsabakayı kazanmasını sağlamıştı.

23 Aralık 2009 Çarşamba

ŞUMİ Formula1'e geri dönüyor - Mercedes bugün konfirme etti

Bu sefer olacak mı? Mercedes Şumi'nin 2010'da yarışacağını teyid etti.

http://www.formula1.com/news/headlines/2009/12/10301.html


Ferrari kırmızısını özleyeceğim dostlar
ayrıca aldığım orijinal şapka, tişört vb vb güzelce götümüze girdi.


21 Aralık 2009 Pazartesi

Avatar: Görsellik olarak harikulade, sinema olarak 2.80 yatmış bir film

Bu gece Deniz arkadaşım ve kocasıyla AVATAR filmine gittim sayın seyirciler. Yavrucaklar bilet bulamayınca loca almışlar, beni de çağırdılar sağolsunlar. Böylelikle hayatımın ilk 3 boyutlu film deneyimini yaşadım.İşte şu made in China gözlüklerle :

(Çok eskiden abimin 3d gözlüklerini görmüş idim küçükken, kartondan, bir tarafı mavi, bir tarafı kırmızı camlı.. cam değil elbet, ince naylon birşey idi) Bu gözlükleri kendi gözlüklerimin üzerine yerleştirip filmi izledim dostlar.

Filmimizde Amerikalılar, dünyada bulunamayan bir madeni çıkartabilecekleri Pandora gezegenini işgal ediyorlar, gezegenin halkı, sırım gibi adeleli, masmavi ve doğaya tapan Naviler. Askerlerin başında kötü bir albay var, neden kötü bilmiyoruz, anlamsızca kötü , gebermek bilmeyen kahramanlardan. Bir de asker oğlan var, bu gidip Navi halkının arasına karışıyor, kendini onlara sevdiriyor, düşman kabilenin arasına katılıp ulu manitunun kızıyla aşk yaşıyor... Sonra bütün Pandora kabilelerini gaza getirip bir araya getiriyor ve işgalci güçlere saldırıyorlar... nasıl çok tanıdık değil mi? Çünkü bütün film klişeden , basmakalıplıktan yıkılıyor. Bu arada görselliği başımızı döndürüyor, ormanda yürüyoruz, otlar, böcekler, hayvanlar heryerde, gökte uçuyoruz, oklar üzerimize geliyor... ama bütün bu harikulade görselliği çıkar, geriye kalan adam gibi bir film değil.

James Cameron 14 yıldır bu film üzerinde çalışıyormuş, herhalde sadece teknolojisi üzerinde çalışmış, keşke senaryo da yarattığı bu büyüleyici dünya kadar orijinal olsaydı. Filmi izlerken "ama bütün bunları George Lucas 30 sene önce yapmıştı" düşüncesinden kurtulamadım. Lucas sonuçta bir galaksi yaratmış ve bizi başka bir dünyanın gerçekliğe ikna etmiş. O dünyada pelüş ayılara benzeyen Ewoklar, imparatorluk Stormtrooperlarını yenilgiye uğratıp galaksiye barışı getirmiş. E şimdi James Cameron'ın gidip Navilere okla uzay gemisi düşürtmesi salakça olmuş.

Sonuç olarak, sinema izlemek için değil, ama o fosforlu renkler, etrafımız saran tabiat, havada uçuşan ve üzerimize doğru gelen küller, yapraklar, oklar için; yani teknolojisi ve 3 boyutlu görselliği için izlenecek bir film. Başka bir gezegene gitme deneyimini yaşamak istiyorsanız ve basmakalıp sıradan bir konudan sıkılmaz iseniz, seyredin derim.

17 Aralık 2009 Perşembe

Nicole Kidman 2009 Nine Gala Red Carpet

Kadın yerinde oturmuyor anacım, işte Nicole Kidman'ın son filmi NINE New York galasını yapmış:




15 Aralık 2009 Salı

yağmur altında Boğaz yeşili ve kedi dili pembesi

Sizlerle bir kaç N86 fotosu paylaşmak ister bu deli gönlüm:

Cumartesi günü marketten dönüyordum ki, Bo
ğazın yemyesil sulari aklimi basimdan aldi dostlar. Hemen torbalari kenara koyup canim N86'imla size su fotolari cektim:))) (torbalar calinacak diye fazla yaklasamadim kenara ama)





Bunu da dün gece çekmis idim, bu kedicik uyurken o kadar sevimli bisey oluyor ki, dayanamayip mincikliyorum her seferinde taciz ediyorum keratayi






Size asil anlatmak istedigim Cumartesi gecesi ve Pazar gunu ama o fotolar makinede kaldigi için aksama.

xoxo

11 Aralık 2009 Cuma

Nicole Kidman 2009 Nine Gala Red Carpet

Nicole Kidman yeni filmi Nine 'ın Londra galasında :

yüzünde bir tuhaflık var ama anlamadım, botoksları mı patladı acaba? Alnı böyle bir çıkık gibi mi? :((




Bu da People.com'dan , Nicole'un geçen akşamki kıyafeti imiş :


10 Aralık 2009 Perşembe

Enlemesine yağan yağmur

Bu akşamki yağmur neydi öyle acaba? Güya şemsiyem var idi (o da ters dönüp durdu ama en azından o gördüğüm adam gibi ters dönmüş şemsiyeyi tepeme tutup bir çılgın koşu tutturmadım ahahahaah , ama adamı izlerken çok eğlendim:)

Ve fakat, yağmur yandan yandan yağıyordu, pantülüm sanki biri kovayla su dökmüş gibi ıslandı, paltom boydan boya sırılsıklam oldu. Yoksa ben farketmedim de , yoldan geçen bi araba mı suladı beni? Malum İstanbul, yüzlerce yıllık eski İmparatorluk başkenti; şimdi Türkiye'nin en büyük, en en en şehri, Avrupa Kültür Başkenti... ama bir tane düz yol yok İstanbul'da, bir tanecik bile yok, yağmur yağdı mı her taraf sulak araziye dönüşüyor, yüzlerce yıldır tek bir düzgün belediye gelmemiş bu şehre...



Bunun dışında dostlar, yeni macera yok, sadece Harry Potter var ahahaahaaaa, şimdi bu nereden çıktı derseniz; işte ben bugüne kadar hiç okumamıştım Harry Potter'ı ve ne kayıp... Hep merak ediyordum, o yüzden İdefix'in %35 indiriminden aldım 7 kitabı birden . İlk iki kitap su gibi gitti bile... Nasıl eğlenceli, ne kadar renkli harikulade bir hayal gücü. Tabii ki şimdi Hogwarts Cadılık ve Büyücülük okuluna yazılıp o kurbağalı şekerlerden yiyip iksir kaynatmak istiyorum dostlar. Bu kitaplarda yazar öyle canlı, etkili bir dünya kurmuş ki, her gece rüyamda rengarenk çılgın şeyler görüyorum. Çok sevdim kısaca Harry Potter kitaplarını, benim gibi bu sıkıcı dünyadan kaçıp , hayal aleminde kaybolmak isteyen herkese tavsiye ederim:)


O halde ben şimdi Azkaban Tutsağı'nı okumaya başlayayım

xoxo

8 Aralık 2009 Salı

Portakallı godfather kebabı : Ezel 1. Sezon 10.bölüm : SADAKAT

İşte hep sümkürüyormuş gibi oynuyor diye dalga geçtiğimiz Kenan İmirzalıoğlu'nun dizisini ağzının suları akarak helecanla izleyeceksin deseler inanmazdım, demek ki büyük konuşmamak lazımmış (bu arada New Moon'daki Edward da aynı oyunculuk ekolünden geliyor, film boyunca göründüğü az sayıda sahnede kabız olmuş gibi ıkınarak oynuyordu)


Ezel dizisi başladığında tesadüfen tv açıktı, nasılsa izlemem diye kumandayı elime aldım, ama kapatamadım, aaa dizi kendini izletiyordu, sanki tutkalla bizi ekrana çekiyordu, şok şok, 1, 2 derken ilk 5 bölüm aklımızı aldı, flashbackler , intikam, Ramiz Dayı... Sonra hep korkuyla izledim diziyi, ya bu bölümde bozarlarsa diye.. Bozulmadı ama ve işte dünkü bölümde zevkten altımıza işedik dostlar.




Önce Ezel , Kerpeten Ali'ye tuvalette bir ayar verdi, "seninle derdim olsa o kerpetenini alır seni hadım ederdim, ama rahat ol seninle derdim yok" dedi; Ali "kimsin lan sen" diye kalakaldı. Bu arada Ali'nin adamları Dayı hakkında bilgi topladılar, 3 oğlu varmış, hepsi aynı gün ölmüş, kağıtları elinin tersiyle kesermiş... Ali gitti Samatya meydanında Dayı'yı buldu (ya da Dayı onu buldu) Bu arada aynen Godfather filmindeki gibi Dayı portakal seçiyordu ... Ali geldi adamcağızın elindeki portakallara bi vurdu, adamın kolundan tuttu filan ulan ne cesaret.



- asap bozma dayı. gel güzel güzel konuşalım.
- bizim zamanımızda delikanlı adam yapacağını sokak ortasında yapardı kardeş.
- işte ondan. sizin zamandan kimse kalmadı. hepsini temizledik.
- ben kaldım kardeş. ben kaldım.
- yok dayı. yanlışın var. sen de gittin. hikayen kaldı sadece.


Dayı da buna şak diye sustalıyı çekti, Ali göt oldu, burada seni kim koruyacak diye korkutmaya çalıştı ama birden bütün Samatya esnafı Dayı'nın çevresine toplanmasın mı, gözler Ali Haydar Ustamı aradı ama yoktu o :))





Ali buradan tırstı gitti, Tefo'ya dedi ki, "ben al dediğimde alacan Dayı'yı" Sonra kumarhanede bir baktı Ezel desteyi elinin tersiyle kesiyor... Kıllandı tabii... Dayı'yı aldılar, Ezel de bunun peşine takıldı , gittiler garaja..


Dayı eli kolu bağlı iskemlede... Ali'nin adamları dolu... Ali dayadı silahı dayının kafasına, kendince ayarını verdi:


-esnafı da getirecektik. ama yerimiz dar


Emri vereyim mi kardeşşş?


Orada bir tirad attı Ezel'e, "benim kim olduğumu anlamak için o emri vermelisin,ben olmanın nasıl bir duygu olduğunu anlamak için o emri ver, o emri vermezsen ben senin kim olduğunu anlarım" gibilerden, Ezel de "vur onu" dedi, Dayı dedi ki, "gitmeden son bir hikaye anlatayım, Hasan Sabbah'ın hikayesini" sonra durdu "ama burada bu hikayeyi dinlemiş olanlar var" dedi sonra, Ali şokla bok arasında gidip geldi, oradaki hain kim idi? ama heyhat Ali'ye daha olan olmamıştı, birden ansızın Dayı'nın eller kollar havaya kalktı, şöyle bir işaret çaktı, Ali'nin adamlarının hepsi Dayı'nın etrafına diziliverdiler, Kerpeten kelimenin tam manasıyla sıçtı orada, Dayı demez mi, "sen şimdi ben olmanın nasıl birşey olduğunu anladın mı? vereyim mi emri kardeşş?" Ulan Ali amgöt oldu. Hahahaahaa.


İşte çok zevkliydi valla izlemesi dostlar.


Senaryo : Kerem Deren & Pınar Bulut
Yönetmen : Uluç Bayraktar
Müzik : Toygar Işıklı


"yemin etmeden bir daha düşün; çünkü sadakatla başlayan her şey ihanetle biter."


xo xo

5 Aralık 2009 Cumartesi

tey allaam

bugün gidip saçımı kestirecek idim fakat öğle ezanını takiben uyandım dostlar! Amanın! Böyle yumurtalı mumurtalı kahvaltı yaptım (ya da öğle yemeği?) şimdi akşam oldu bile işte öğlene kadar uyumak iyi güzel de, gün çabuk bitiyor. Saçım da böyle şekli bozulmuş olarak kalmak durumunda, üstelik Sabancı müzesine gitmek istiyordum ve gidemedim. Şu an Osmanlı Döneminde Venedik ve İstanbul sergisi var, mutlaka görmek istiyorum.





(Yazının tam burasında meşhur salatamı yapmak üzere mutfağa gittim ve düşüncelerimin akışı koptu malesef. Ve aslında meşhur olan salate değil, sosu. Knorrun fesleğenli salata sosunu portakal suyu ile karıştırıyorum)


Kafamdaki yazı koptu hay aksi.Halbuki bir sürü şey anlatacaktım ama hepsini unuttum:)) Neyse işte kitap okumaktan içim sıkıldı, okuduğum kitabı açıklıyorum ki, hepiniz uzak durun, VAMPİR GÜNLÜKLERİ
Aman nasıl basit, pespaye, sıkıcı ki; Alacakaranlık bunun yanında Rüzgar Gibi Geçti gibi kalıyor. Bitsin devamını okumam. Okumayın, gençlere okutturmayın. Sevmediğim diğer bir roman da GÜNDÜZ ÖLÜSÜ oldu, bunun da devamını okumayacağım. Beri yandan aynı anda Anne Rice'ın Vampir edebiyatının incili sayılan romanı VAMPİRLE GÖRÜŞME'yi okumaktayım. Bunda da hareket yok, Louis'nin iç dünyası, vampir felsefesi filan derken hep gözümde film canlanıyor, 90ların harika filmlerinden biri idi.




İşte şimdi Mulen Ruj filmini izleyeceğim:)))) Acaba demin aklımda ne vardı? Aklıma gelirse yazarım.

Herkese iyi geceler, ve jellyfish sizden uzak olsun:)

30 Kasım 2009 Pazartesi

Geçmişe yolculuk

Bugün ne zamandır planladığımız Fener - Balat gezimizi yaptık sevgili seyirciler. Yıllardır aile toplantılarında masal gibi dinlediğimiz eski kırmızı tuğla ev, Rum arkadaşlarla beraber büyüdükleri mahalleler, 6-7 Eylül olaylarında arkadaşlarını saklayıp yine de kaybetmeleri, sonrasında değişen muhit, işte bugün hepsini görmüş idim.

İşte o ev bu idi:


Fotoğrafın sağ tarafında, bu muhteşem kırmızı tuğla konağa yaslanmış metruk ahşap bir ev görüyorsunuz. İşte o da annemin babalarının evi! Fakat ona hiç yaklaşamadık, her yeri kapatılmış, evlerle sarılmış, arka bahçesine bir sürü apartman dikilmiş. Onun ancak uzaktan fotoğrafını çekebildim:





Bu evi 1945 yılında almışlar, ondan önce Balat'ta oturuyorlarmış. Sonra babam 1960larda Almanya'ya çalışmaya gitmiş, Mercedes fabrikasına... Tabii Avrupayı gezmiş ve Paris aşığı olup 1964 yılında İstanbul'a döndüğünde , mahalledeki evlerin arasına gerilmiş iplerden sallanan çamaşırları görünce derhal buralardan gitmeye karar vermiş, böylece Baltalimanı'na taşınmışlar. 30 sene önce de Bebek'e...











İşte böyle Fener'in daracık sokaklarında dolanıp durduk ... Ya buradan taşınmasalardı, ya buralarda büyüseydim?? Valla Boğaz'ın gözünü seveyim, mümkünse Bebek'te öleyim ve buraya gömün beni dostlar, işte uygun bir yer bulursunuz Bebek parkında... hahaahahaha
















Gezimizin sonunda Kırmızı Mektep'e çıktık (Özel Fener Rum Lisesi) Bence eski İstanbul siluetinin en etkileyici parçalarından, ne bileyim o renginden mi, çok hoşuma gidiyor.İşte bu kırmızı tuğladan yapılmış olan 2 bina var, biri bu lise, diğeri de babamların eski evi





Dönüşte Balat'tan yürüyüp oraları da gezdik.






Babam bu Agora meyhanesinde fıçıların üzerine oturup kafayı çekermiş arkadaşlarıyla :))) Şimdi pastanelerde buluşuyor moruklar:))) 50 yıllık belki daha eski arkadaş olmak, nasıl bir şey dostlar? Biz o kadar ömür yaşamadık bile...