22 Şubat 2010 Pazartesi

Kanatçı Haydar KURTADAM İşkembe Salonuna karşı

Cumartesi günü hava çok güzeldi ve biz de Taksim meydanındaki sabit buluşma noktası tramvay durağında toplanmıştık dostlar. Mağazaları pasajları gezip, yiyip içip eğlenecektik. Önce Benetton'a girdik. Amanın ben buradan bir elbise aldım evlere şenlik, kocaman devasa yarasa kollarıyla Bübüş Ablaya benzedim , zaten elbiseyi giyince öyle bir kahkaha patlattım ki az kalsın diğer kabinlerde şort deneyen Deniz ile Seval çırılçıplak dışarı koşacaklardı:)))) Olsun nasılsa çok indirim var idi ve böyle değişik şeyleri indirimden almak iyidir diyerek elbiseyi aldım.

Oradan çıkıp dolanmaya devam ettik, Oxxo'dan uzuun incecik uçuş uçuş gri bir hırka aldım. Gri hırkaya karşı bir takıntım var , nerede gri hırka görsem alırım, hani Conspiracy Theory miydi o filmin adı, Mel Gibson her gördüğü yerden Gönülçelen kitabını alıyor idi, işte öyle bir durum.

Oxxo'da kasada beklerken, Deniz de kasanın önüne bi sürü çanta dizmişler, onlara bakıyordu tek tek, önümüzdeki karının işi bitmek bilmiyordu, o kartı verdi bakiye yok, bu kartı verdi taksit yapmıyormuş ööff, Deniz bu sırada çantaların bi tanesini açtı "aaa bunun içinde bi sürü bişeyler var" dedi, baktım çantadan cüzdan, cep telefonu filan çıkartıyor , meğer önümüzdeki karının çantasıymış püahahaahahah.


İlk alışverişlerimizden sonra gidip Starbucks'da kahve içtik, dinlendik, Lady Charlotte ve minik Sino da yanımıza geldiler, sıkılana kadar muhabbet edip sonra turumuza devam ettik. Beyoğlu çarşısına daldık, dolandık, ben bi tane tişört aldım 10 liraya, üzerinde harika bir UFO baskısı vardı, yani baskı tekniğini çok beğendim ama tişört üzerime olmaz herhalde, bu pasajlardan aldığım hiç birşey bana olmuyor da. Buradan kızlar bi sürü tişört, sweat, yüzük, boncuk aldıktan sonra , nihai hedefimiz olan Adidas konsept mağazasına varmış idik, ama ahhh, 3 tanecik Star Wars ayakkabısı vardı sadece. Çok üzüldüm, ama Star Wars diye beğenmediğim bi ayakkabıya 180 lira para veremem . Böylece hevesim kursağıma kaçmış oldu.

Dönüş yolunda yine dinlenmek ve muhabbet etmek için Mado'ya oturduk, biz Seval'le en masum bildiğin klasik mado dondurmasından yedik, Deria, Sinem, Deniz krep yediler dostlar! Ama krepler çok güzel görünüyordu :


Yedik içtik, sırayla oje sürdük, sonra buradan da sıkılıp sokaklara attık kendimizi, bu noktada iki gruba ayrılıp LCW'ye ve MAC'e, sonra da Atlas Pasajına gittik.

Böylece akşam olmuştu ve bu akşam KANATÇI HAYDAR gecesi yapmaya karar vermiştik. Paketlerimizi bagaja tıkıp Denizin arabasına doluştuk ve kocası bizi Yenibosna'daki Kanatçı Haydar'a götürdü sağolsun.

Böyle alçak masalar, iskemleler, dolup dolup boşalan 4 katlı kocaman bir mekan, duvarlarda şahane özlü sözler (Hayatta oturarak başarıya ulaşan tek canlı tavuktur vs vs ) , ayrıca dudak uçuklatan sürrealist bir Haydar resmi, ince beyaz bir erkek formu ama kolları uzayıp kanatlara dönüşüyor oyyy... Tam bunun karşısında da bildiğin bıyıklı, kara bir Haydar amannnn .... ben şokla bok arasında gidip gelirken masamıza hemen salata, süzme yoğurt geldi, sonra da tepsilerle gelen, üzerinde kanatın kömürde pişerken yağını kokusunu emmiş kızarmış ekmekler örtülü kanatlara gömüldük dostlar.





Yalnız ben bu kanattan 5 porsiyon filan yerdim herhalde, şu üstte gördüğünüz 1,5 porsiyon ile yetindim halbuki, kuş kadar bişey, ama tadı enfesti, damaklara seza o yağlı mangal kokulu kanatçıkları hapur hupur yedik , tavuk katliamı yaptık resmen.

Pazar günü ise Seval arkadaşımla The Wolfman-Kurtadam filmini izlemek üzere Kanyon'a gittik sevgili seyirciler. Gitmişken Harvey Nichols'a uğradık , ayakkabılara filan baktık.. Sonra bir adet süprem (yani ribana bilem değil) gri atlet (yani tişört bile değil, kolları yok) gördüm 315 Liracık. Çıkış nerede dedi sonra Seval , uçarcasına uzaklaştık oradan püahahahaah. Onun yerine D&R'a gidip bir adet Star Wars Jedi Starfighter modeli aldım.

Vee sonunda merakla beklediğimiz Kurtadam filmine sıra gelmişti. Filmin atmosferi mükemmeldi, zaten İngiltere'de kırların ortasında cetlerinden kalma döküntü bir şatoya kim bayılmaz? Harikulade ! Şatonun derebeyi , yaşlı bembeyaz saçlı, bıdık ve göbekli ve tapınılası ANTHONY HOPKINS idi, filmin başında evin küçükbeyi korkunç bir canavar tarafından ormanda öldürülünce, evin asi oğlu Benicio Del Toro kardeşinin cinayetini aydınlatmak üzere Blackmoor'a geri döndü. Benicio Del Toro her zamanki gibi esmer, tekinsiz ve enfesti, şatonun koridorlarında dolaşırken o malikaneni beyefendisi idi yani tamamen, nefis bir adam dostlar.


Araştırmaları Benicio'yu civardaki çingenelerin kampına götürdü ve işte filmin en dehşet sahnesi olan bu bölümde çingen kampını basan Kurtadam adam, kadın, çoluk, çocuk, polis molis demeden bir katliam yaptı ki evlere şenlik , kollar bacaklar koptu, kafalar patladı, milletin ciğer, bağırsak , işkembe ne varsa ortaya saçıldı, ortalık mezbahaya, işkembe salonuna döndü beaaa.

Heyhat, kurtadam Benicio'yu da ısırmıştı, bu yüzden kaçınılmaz olarak kahramanımız bundan böyle her dolunayda şirin minik bir itoşa dönüşüyor idi :


Çıldırtıcı mavi gözleri ve ihtiraslı bakışlarıyla minik, şişman, yaşlı ama Master Yoda kadar karizmatik mükemmel derebeyi Anthony, yeni bir kan banyosundan sonra oğlunu yakalatıp London'daki deli hastanesine yolladı. Buradaki salak doktor dolunayda konsültasyon yaparak, Benicio'ya aslında kurtadam olmadığını kanıtlayacaktı aklınca... Tabii Benicio bütün doktorların gözü önünde bir güzel itoşa dönüşüp hepsinin ağzını burnunu kırdı, barsaklar, ciğerler, ne olduğunu bilemediğim bir sürü organlar havada uçuştu, Kurtadam London sokaklarına dalıp terörüze ekip olarak herkesi parça pinçik etti. Ama bu cinayetlerini sebebini anlamadım, yani kan içmiyor, işkembe çorbası, ciğer tava falan da yapmıyor, yani parçaladığı adamları yediğini görmedim, o halde neden öldürüyor? Belki yiyordu da biz görmedik. Bilemedim.


Sonunda acılar içindeki dolgun (bal) dudaklı Benicio babacığı ile yüzleşmek için Talbot malikhanesine geri döndü kırlarda yürüyerek (İngiliz kırları atmosferi yine şahane idi) . Çünkü bütün mevzu babasından çıkmıştı, asıl kurtadam Anthony idi .


Böylece baba oğul kapıştı, güzelim malikhane yandı bitti kül oldu, Benicio'yu seven genç kız gümüş kurşunla onu vurup kurtu öldürdü ve adamın ruhunu kurtardı. Yani bu kısımlarda da yenilikçi bir yaklaşım yok idi, ama bütün olarak çok zevkli ve heyecanlı bir filmdi, bir saniye gözümü kırpmadım. Hatta mısırlar yerine Sevalin dizini tuzlamışım, mısırlar da bluzumdan içeri kasımpaşa olmuş, filmin ikinci yarısında göbeğimden topladığım mısır patlaklarını yedim naberrr püaahahahah. Fazla da kolumu sokup karıştıramadım, aman yanımda oturan adamcağız bütün film kıvrandı, koltuğu zıplattı durdu, artık mısırların akibetine mi heyecanlandı, filmdeki ciğer işkembe bağırsaklardan mı rahatsız oldu bilemedim.


Sonuçta zevkli bir gerilim filmi olmuş, midesi bulanmayanlar mutlaka gitsin ama filmi izlemeden önce tuvalete girmeyi sakın ihmal etmeyin.:)))

xo xo

9 yorum:

  1. mmm yine de çok güzeldi. kopan kollar, londranın mına koyması, kurtadam anthony ile kurtadam benicionun uça uluya düet yapmaları,hepsi hepsi güzeldi.nihayet sulanmamış,katıksız ve oldukça gotik bir korku filmine rastladık. iyi oldu.ohh. özellikle de bataklıkta kıstırılan amcanın son kurşunu kafasına sıkmak isterken mermisinin bitmesi çok hoşuma gitti.

    yalnız filmdeki hatunu aptal mıydı şuh muydu tam çözemedim pek bi şehla bakıyordu --kayınbiraderine:)

    YanıtlaSil
  2. ben de çok zevk aldım izlerken, o en başta çingene kampı saldırısı mükemmeldi, mermisi biten amcanın kafasının uçması da hoştu :))) fakat kızın nişanlısının abisine pıt diye aşık olması inandırıcı gelmedi bana, bugün kardeşini gömdü öbür gün kaynım bana kaydı dedi ahahahaha. demek istediğim filmdeki aşk hikayesi hem gereksiz, hem yetersiz olmuş, hiç iz bırakmadı. Halbuki Dracula'da Mina & Prens aşkı müthiş etkileyici olmuştu. Eh zaten kurtadam izlemeye gitmiştik, kana, vahşete, işkembeye doyduk :))

    YanıtlaSil
  3. dracula gibi mistisizm, şiirsel anlatım zaten ummadığımdan ve fazlasıyla yeterli şiddetin dozundan dolayı(doktoru camdan atması pek süperdi) yeterince tatmin oldum ama ahh bi de copolla yönetseymiş nolurmuş düşünemiyorum.

    gecenin köründe eve dönerken bir fino pencereden üstüme hırlayarak uçtuğu anda ruhumu teslim ediyodum. bacaksızda kurt köpeğindekiden bile daha çok kurtadam tipi vardı valla.o bana hırladı ben de zıpladığım yerden ona küfrettikten sonra ikimiz de rahatlamış bi şekilde evlerimize çekildik.

    YanıtlaSil
  4. abi bu ne ya adım her defasında başka çıkıyor ühü ühüü

    YanıtlaSil
  5. hhahahah ben de yorumu okuyunca senin yazdığını düşünüp Alafranga ismini görünce de çok şaşırmıştım :))

    YanıtlaSil
  6. :))))))))))))))))))))))))) köpek üstüne uçtuğunda koyverdiğin hacetten ötürü müdür acaba bu nick değişimi Mehmet? :))))))))))))

    YanıtlaSil
  7. Bu yorum yazar tarafından silindi.

    YanıtlaSil
  8. ulen aklım bitti geçin makarınızı kaptan hanım.
    aah ahh tabi kurt kocayınca :)

    YanıtlaSil
  9. Konuyla ilgisi yok ama bugun bir flemenkce sozluk aldim, karistirirken gordum ki, "ezel" Felemenkce'de "esek" demek imis :)) Kah kah kah...

    YanıtlaSil

Yaz ki muhabbet olsun.