Bayramın ikinci günü La Capitana ve küçük prens Ertuğ ile buluşup Sultanahmet'e gittim dostlar. Tabii hava pek güzel idi ve binlerce insan aynı şeyi düşünmüş olduğundan Sultanahmet bir kişi daha gelse şişip patlayacak denli kalabalıktı.
Olsun yine de tam gezme havasıydı ve biz kafamıza estiği gibi serseri serseri dolanırken pek keyiflenmiştik. Oğlana pamuk helva, kendimize kestane alıp ellerimiz yana yana yedik, ne tatlı gelir o kestane insana:) Meydanda dolandık, arastayı gezdik, bütün tezgahları kurcaladık. Bol bol fotoğraf çektik.
Destuuuurrrr diye bağırarak Topkapı Sarayına girdiğimizde ise şokla bok arasında gidip geldik sevgili izleyiciler, iki kilometre kuyruk vardı saray kapısında. (Niye destur diye bağırdığımı bilmiyorum, iki kere Muhteşem'i izledim, sürekli "
destuuuurrr sultan sülüman han hazretleriiii" diye bağırasım geliyor)
Bozum olmuş çıkarken sarayın yenilenmiş müze mağazasını gördük. Ah aman, iyi ki girmişiz, kocaman, ferah, nefis bir mağaza yapmışlar nihayet. Bazı konularda ne kadar geriden geliyoruz, inanılır gibi değil! Ben üniversitede iken Istanbul hakkında şöyle resimli, güzel baskılı kitap bulunmuyordu. Yıllar sonra güzel eserler, almaya değer hatıra eşyaları yapılmaya başlandı neyse.
İndirimli çok nefis 2 parça kaptım mağazadan dostlar.
Birincisi Topkapı Sarayı Müzesindeki resim koleksiyonu ve padişah portreleri, 35 liradan 5 liraya inmiş!
İkincisi de sert kapaklı, yanı telli, kağıdı krem rengi defter! O da 10 lira idi:
İkisini de çok sevdim, hatta deftere kitap fuarı için notlarımı almaya başladım bile:)
Mağazadan çıkınca oğlan artık acıkmıştı ve La Capitana bize köfte ısmarladı heeyy:) Tam Tarihi Sultanahmet Köftecisinde yer bulup sandalyelere ilişmiştik ki, arkamızdan adeta açlar ordusu geldi. Biz köfteleri yutup çıkarken kapıda bildiğin kuyruk vardı.
Köfteciden çıkınca hemen biraz ileride Edebiyatçılar Kıraathanesini keşfettik. Girişte antika bir kitapçı, içeride ağız sulandıran ve hepsini yalamak istediğim nefis görünümlü tatlılar ve tabii mis kokulu Türk kahvesi!. Kahvelerimizi ağız tadıyla burada içtik.
Sonra vurduk kendimizi yola, Beyazıt'a yürüdük, Çorlulu Ali Paşa Medresesinde, nargile kokusuyla kafaları bulduk:) Tezgahları karıştırdık, Ertuğ'a fes takıp küçük Kamran yaptık oğlanı:) Buradaki tonton amcaya da kanım kaynadı, fular aldım bir tane:
Amcanın da bize içi ısınmıştı, dükkanın ışıklarını yakıp söndürerek lambaları seyretmemizi sağladı.
Artık iyice yorulunca Çemberlitaş'tan tramvaya tıkışıp dıgıdık dıgıdık Kabataş'a geldik ve evlere dağıldık.
Ne güzel, tam bayram gezmesi olmuş değil mi:)
Sizin de tatiliniz güzel geçti mi? Siz de bileklerinize jilet atmak istiyor musunuz Pazartesi'yi düşündükçe? :))))
xo xo