7 Eylül 2010 Salı

Bono'yu önce yuhaladık sonra alkışladık : 6 Eylül İstanbul U2 konseri

Vay be, bazen gerçekten hayal ettiğin bir şeye kavuşabiliyormuşsun. Benim için de U2 konserine gidip ONE şarkısını söylemek işte böyle bir andı.

Tabii mesele konsere gitmek değildi, mesele konserden eve dönmekti yeğen. O stadı oraya kuranın, bu berbat, rezil, kepaze organizasyonu yapanın Allah bilmemnesini versin , biz ve onbinlerce insan sürüm sürüm süründük yollarda , sabahın dördünde eve varabildim, işe de geç kaldım haliylen.

Ama yaşananlar buna değerdi, işte Real Fiesta ekibinin (yarısının:)) U2 macerası :

Zekish ile bütün gün telefonda konuşarak güzergah ve araç belirlemeye çalışmış idik. En sonunda metrobüste karar kıldık. Zekish taaa Gebze'den yola çıktı (üç buçukta) ve de Melek arkadaşımız ile Zincirlikuyu'ya ulaşıp metrobüse bineceği zaman beni aradı, ben de apar topar işten çıktım, Mecidiyeköy'e gidip metrobüse atladım, Yenibosna'da buluştuk.

Stada gitmeden yemek yedik Yenibosna'da ama staddaki tükürük köftecilerini görünce ve koklayınca pişman olduk tabii:)))

Yenibosna'dan stada taksi tutup gittik, 25 tl tuttu. Taksi şöförü de çok matrak genç biriydi, "nasıl döneceksiniz bu dağ başından" diye bizi epey korkuttu. "Manchester - Liverpool maçından çıkışta ön koltuğumu 250 Euroya, arka koltuğu 200 Euro'ya sattım, ön koltuk VİP'ti" dedi, hahaahahah. Yalnız o olimpiyad stadının rezilliği nedir, öküz kadar stadı yapmadan önce insan yollarını yapar, Evreşe yolları gibi yollardan gittik stada, burada mı olimpiyat yapılacak, güleyim bari ha ha ha!


Stada gelince çok heyecanlandık dostlar, çığlıklar atıp zıp zıp zıpladık. Bu arada şaka değil, Melek biletini şirkette yani Gebze'de unutmuştu, o yüzden karaborsadan bilet almak zorunda kaldı.

Neyse, bileti de hallettikten sonra ne tarafa gideceğimizi anlamaya çalışarak ortalıkta dolandık. Organizasyon o kadar berbattı ki, ortada soru soracak bi danışma, bi yön tabelası, hiç bişey yoktu, ben ömrümde böyle başarısız bi organizasyon görmedim, püüüüh sana Pozitif, sana kedimin düğünü olsa onu bile teslim etmem, rezilsin PÜÜÜÜHHHH.


Neyse, sonunda stada girmek için beklememiz gereken uzuuun kuyruğu bulduk ve acılı bekleyiş başladı. Şöyle önlerden yabancı gruplara kaynak olalım dedik ama beceremedik:))) Ve acılarımızı arttırmak için yağmur başladı, allahtan Melek şemsiyesini getirmişti, birer tane de naylon aldık 5 liraya, beklemeye devam ettik.

Yalnız yağmur devam edeydi de, hepimiz o ecüc mecüc gibi laylonlarla konseri dinleyeydik, Bono ömrünün en tuhaf kalabalığına konser vermiş olacaktı, üstelik hışırtıdan bişey duyulmayacaktı haahahahah.

Yağmur hızlanınca kuyruk da hızlandı ve bir anda kendimizi içeride bulduk. Stadın içine girerken güvenlik araması Zekish'in Fa Deodorantına el koydu, "bari son bir kere sıkayım" dedi Zekish ben de "son bir kere sık kardeşim" diye gazı verdim, tabii güvenlik acıdı bize deodorantı almadı:)))


Stada girdiğimde çok etkilendim, sahne gördüğüm en muhteşem sahneydi. Örümcek denen yapı harikaydı gerçekten.

Tribünler biz içeri girdiğimizde boştu amma konser zamanına kadar epey doldu, hatta beklediğimden çok fazla doldu diyebilirim.



Oldukça fazla turist kardeşimiz konsere gelmişti. Tatlı bi kadın beraber fotoğrafımızı çekti sağolsun. Kadının onyedinci U2 konseriymiş, "biraz sahneden uzaklaşın, ışık oyunlarını izleyin çok muhteşem oluyor" diye öğüt verdi bize.


Sonra sahneye doğru ilerleyip, güzel bir yerde konumlanmış Özlem ve Onur'a katıldık ve de böylece konser için hazırdık artık.


(Saçım da uzadı, çok amelaj toka filan taktım, yarın acilen kuaföre gitmeliyim dostlar)

Neyse, ayaklarımızı acımaya başlamıştı ki, ışıklar söndü ve Snow Patrol sahneye çıktı. O 360 derece ekranın ne mükemmel olduğunu böylece gördüm. Bir kere sahnedeki şovu rahatlıkla izleyebiliyorsun. Şarkıcıları göstermediği zaman da ışıklar, yazılar, görüntüler, klipler akıyor bu 360 derece ekrandan, gerçekten olağanüstü bir etki yaratıyor izleyicilerde.


Snow Patrol'u daha önce hiç dinlememiştim, hatta adını bile duymamıştım. Sempatik bir grup, çaldılar söylediler, eşlik eden de çok oldu. Meğersem bu konser Snow Patrol'un U2'ya eşlik ettiği son konsermiş, duygusal şarkılar söylendi... Ama artık biz de çok yorulmuş ve sıkılmıştık, bitse de gitse diye izliyorduk Patrol'u. Solisti de o zaman son bi şarkı daha, aaa bi tane daha diyerek uzattı da uzattı .

Sonunda ön grup gitti ve dev ekranda bir saat belirdi. Saatin yelkovanı dönerken , sahne üstünde teknik ekip aletleri kuruyor, gitarları deniyordu. Bekledik, bekledik... Hava ısındı da ısındı. Arkadan itenler sıkıştırdıkça sıkıştırdı...

Ve sonunda U2 sahneye çıktı. Bono çok bitirimdi. Ayrıca kısa boylu ve kalın odun bacaklı bi de deri pantül giymiş ahahahahah. Fakat enerjisi, dansları süperdi. İnsanları coşturdu. Yani adam iyi şovmen, orası kesin, karizmatik hareketlerle sahnenin etrafındaki çemberde fırdöndü, böylece çok yakından görmüş olduk hem onu hem diğerlerini. The Edge, Adam ve Larry (bunları da hep karıştırırım, beyaz saçlı olan Adam idi değil mi:) , abiler muşmulaya dönmüş, en iyi görünen Edge idi valla.


Çılgın dansın ardından Beautiful Day geldi, sonra çoook eski bir şarkı, ancak melodisini hatırladığım New Year's Eve ve son albümden Get On Your Boots ile Magnificent söylediler. Bu şarkıyı Magnificent Istanbul diye yorumladı Bono. Bol bol konuştu zaten, vay efendim yıllardır gelmemiş, çok pişmanmış carttırı curtturu, köprüden yürüyüşünü anlatırken Egemen dedi, dediği anda ıslık çalıp yuhalamaya başladık, SÜPERDİ :))) O da güldü ve "bu gece politikacılardan bahsetmeyelim, köprüden bahsedelim" diye çevirdi ve köprü sadece Asya ile Avrupayı, bağlamıyor, geçmişi ve geleceği, Avrupa'nın gitmesi gereken yeri bağlıyor gibilerden oldukça gaz bir cümle etti, coştuk tabii. Valla bu herif şov yapmayı biliyor dostlar.

'It's a beautiful bridge...
'From the past into the future...
'From where Europe has been to where Europe needs to go… a bridge of understanding.'

Sonrasında Mysterious Ways ve Elevation ile iyice coşturdu U2 bizi. (Şarkıların nakaratlarını biliyor idim çoğunlukla, şarkıların hepsini bilenler konserde en çok eğlenendir unutmayın, o yüzden gerçekten sevdiğiniz şarkıcılar için bu çileleri çekin sadece)

Until the End Of World'den sonra I Still Haven't Found What I'm Looking For'u bütün stad söyledik, Bono eğildi yerlere kadar. Bol bol Türkçe konuşmaya çalıştığını söylemiş miydim, habire İstanbuuullll, süpersiniiiizzz filan diyordu, pek dili dönmedi ama olsun :))) Herifin performansı tek kelimeyle müthişti. Sürekli çılgın hareketlerle dans etti, iletişim kurmaya çalıştı, şarkı söyletti, tempo tutturdu...


Ve gecenin en harika anlarından birisi, PRIDE IN THE NAME OF LOVE'ın girmesiyle gerçekleşti benim için. Bağıra çağıra, zıp zıp zıplayarak söyledim bu özel şarkıyı.


Döner sahnenin iki tarafında orta çembere bağlanan köprüler vardı, Bono ve Edge sık sık bu köprülere çıktılar ve köprülerin dönmesi harikaydı, yani herkes elemanları yakından görebiliyordu.



Pride'dan sonra In a Little While geldi ve Bono seyircilerden genç, uzun kıvırcık saçlı sevimli bir genç kızı sahneye çıkardı. Allahımmmmm muhteşemdi, önce kucağına yattı kızın, sonra dansettiler, harikaydı. Sonra Bono yerlere diz çöküp kızın elini öptü, dedim ya şov yapmayı biliyor Bono:))


Sonrasında setliste göre Miss Sarajevo çalmışlar ama ben bildiğim halde tanımadım şarkıyı açıkçası, bendeki hiç bir U2 albümünde yok bu şarkı. Ama City of Blinding Lights ile Vertigo'da hepimiz katıldık ve özellikle Vertigo ile Bono coşturdu stadı.


I'll Go Crazy If I Don't Go Crazy Tonight hiç eşlik etmediğim bir şarkı oldu, bu da en son albümden. Ardından Discoteque ve John I'm Only Dancing snippetleri gelmiş, setlist sağolsun.

Ve bunların hepsinden sonra Sunday Bloody Sunday ile yine eskilere dönüş yapıp şarkıya eşlik etmenin keyfini yaşadık. Ardından bi parça ortalığı ayağa kaldırmak için Get Up Stand Up, sonra da çok eski Mothers Of The Disappeared (The Joshua Tree'den imiş bu şarkı ammaa hiç mi hiç hatırlamıyor idim)


Anaaaa, bu şarkı da bitince Bono sahneye Zulfu'yu çağırdı ve Zülfü Livaneli mikrofonu aldı dostlar. Gecenin en büyük sürprizi kesinlikle Livaneli'yi görmek oldu bir U2 konserinde.


Tahmin edersiniz ki, BÜTÜN stad Livaneli'ye eşlik etti, Yiğidim Aslanım Burda Yatıyor türküsünü söylerken. Ama bu şarkıdan sonra böyle cenaze evine döndü ortam yahu. Bono da sevdiğim bi şarkı olan Walk On ile ortamı toparladı , sonra da teşekkür edip siktir oldu pezevenk. Ulan! Nereye bodur İrlanda şişkosu ! Allah bağırdık çağırdık, kimse kımıldamadı yerinden tahmin edersiniz ki. Tabii U2 sahneye geri geldi, Afrika ile ilgili bir videodan snra.. Videonun sonunda ekranlarda tek bir kelime belirdi ...

Ve nihayet, 15 yıldır hayalini kurmakta olduğum o anı yaşadım sevgili dostlar, resmen ağlayarak, bütün stad umudumuzu semalara haykırdık:


one love
one blood
one life
you got to do what you should

one life
with each other
sisters
brothers

one life
but we're not the same
we get to carry each other
carry each other
one
one.

Hala inanamıyorum. Bunca yıldır haylini kurduğum şey gerçekleşti mi? U2 konserine gidip One'ı canlı canlı dinledim ve ağladım mı? Is this the real life or is this just fantasy dostlar? :)))

Konserin doruk noktası herhalde One'dan sonra çalan , bütün acı ve yorgunluğumuza rağmen kudurmamızı sağlayan Where The Streets Have No Name oldu, tek kelimeyle mükemmel bir performans idi:)


Sonra yine gitti bunlar aaaaa alkış kıyamet, deli misiniz baba kimse yerinden oynamıyor, taş gibi kalabalık, 360 erece ekranda ışık gösterisi akılalmaz derecede güzel...


Geldi grup tekrar , Baby Baby baby, light my way ile...

Ve nihayet, nihayet, nihayet... WITH OR WITHOUT YOU ile bağıra bağıra veda ettik gruba.

Son olarak Bono tekrar konuştu, İstanbul'da herşey umduğumuzdan fazla idi, arayı açmayalım dedi. Son şarkıları böyle üzeri kırmızı ışıklı lazerli bi ceket ile söylemişti manyak. Tepeden upuzun kordon ile sarkan simit şeklinde de bi mikrofon kullanmıştı. İşte veda ederken o ışıklı ceketi çıkartıp o yuvarlak mikrofona astı, örümceğin tepesine doğru çektiler mikrofonu, Bono düz siyah ceketini giydi ve Moment of Surrender ile bizlere veda etti.


Ah dostlar ah. İşte bitmiş gitmiş bu güzel gösteri. Ama biz cehennemin dibinde, dağın başında bir stadyumda kalakalmıştık.

Surrender biter bitmez hareketlendik, merdivenlere doğru sıkış tıkış gittik, merdivenlerden çıkınca biraz koltuklarda dinlendik, ölüyorduk yahu, bel - ayak - bacak bitik idi.


Üstelik de Zekish'i kaybetmişik ve telefonunun şarjı da bitmişti . Hahaahahah şaka gibi ya. Neyse, Zekish mesaj attı, buluştuk, ama staddan çıkma ayrı bi işkenceydi, çıkış kapılarına torba torba çöp yığmışlar, insanlar sığışamıyor, rezalet diz boyu idi.

Staddan çıkmayı başarınca gözlerimize inanamadık, ortalıkta bir tane bile otobüs yoktu. Kalabalık, köfteciler, tur otobüsleri yerli yerindeydi amma bizi Halkalı veya Yenibosna'ya götürecek belediye otobüslerinden eser yoktu, işte tutmuştuk şimdi, Bono'nun mikrofonunu. Bi o uca yürüdük bi öbür uca, her adımda iğne batar gibi acıyordu ayaklarımız. Ortada danışma yok, tabela yok... Otopark çıkışına geldik, trafik kilit zaten, öyle oldukları yerde bekliyor araçlar. Derdimizi duyan sucunun biri demez mi "biz sizi bırakırız apla, sucuyuz biz" Ödümüz patladı, attık kendimizi arabaların ortasına, otostop çekecek boş araç arıyoruz... Can havliyle gördüğümüz ilk arabaya atladık, iki kız vardı sadece arabada "nolur" dedik "nolur, otobüs yok, bizi taksi bulabileceğimiz bir yere bırakır mısınız" Allah razı olsun aldılar bizi arabaya. "Yenibosna'ya bırakırız" dediler, oh mis! Ama trafikten çıktığımızda saat 2 idi. Ve arabayı kullanan arkadaş yolları pek bilmiyormuş meğersem, oradan döndü, buradan çıktı, kendimizi gişelerde bulduk. "eee sizi Avcılar'a bırakırız" demesin mi? Allahımmm ne yapacağız Avcılar'da???? Neyse Başşakşehir mi, Isparta Kuleleri mi, biyerlerden döndü geriye, ben uyumuşum o an artık, aaa Yenibosna'ya gelmişiz, saat 3. Yine de sağolsunlar, bizi kurtardılar ya o dağ başından, büyük sevap kazandılar.

Yenibosna'da koştuk metrobüs durağına. Bi tane araç var dolu, durak da tıklım dolu. Oturduk buz gibi soğuk E5'in ortasında, vızır vızır arabaların arasında metrobüs bekliyoruz. 20 dk sonra bi tane geldi, zaten dolu idi, duraktakiler de sığmadı, biz de binemedik. Yabancı genç bir çift de Sultanahmet'e gideceklermiş, çaresiz yolda kalmışlar "biz taksiye bineceğiz, siz de gelin" dedik. Sonra taksiyle bunları Sultanahmet'e bıraktık, sahilden gelip beni de Beşiktaş'a bıraktık. Zekish'le Melek bilinmeyene doğru uzuun yolculuklarına Kartal istikametine devam ettiler. Ben de 4'te evde idim.

Böyle organizasyon olmaz olsun. Konseri düzenle, paraları topla, insanları piç gibi ortaya bırak, stadyum zaten bildiğin bir dağın başı. 50.000 kişi nasıl döndü oralardan bilmiyorum artık .Zaten oraya stad yapan, o stadda konser organizasyonu yapan , ve overall bu rezillik ve kepazliği düzenleyenlerin gelmişi, geçmişi, soyu sopu hakkında bir dizi fikir yürütmekteyim. Bilahare iletirim:))

Bir yıllık bekleyişin sonunda beklentileri karşılayan, çok eğlenceli, enerjik, görselliği müthiş bir şovdu. Bono'nun performansı çok iyiydi, sesi güzeldi, The Edge'in soloları bitirimdi. Adam'la Larry de herzamanki gibiydiler herhalde ne bileyim canım???? :)))))) Herşeye rağmen, uykusuzluk ve başağarısına rağmen, iyi ki , iyi ki gitmişim, teşekkürler Zekish'cimmm :))) Kesinlikle unutulmayacak bir deneyim oldu bu.

In the name of love, what more in the name of love?

xo xo

6 yorum:

  1. Öyle bir anlatmışsın ki konser, canlı cnalı tekrar yaşadım. Ama öncelikle çok şanslısınız sucular götürmüş sizi peki biz tam saat 3e kadar çağırdığımız taksiyi bekledik! taksi geldi bizi bulamıyor stadda rezalet ya!!! Resmen çektiğim rezillikten konseri unuttum.
    One şarkısını canlı cnalı söylemek aynen konserin zaten bir tek o anını hatırlıyorum mutlu mesut. Mesela yuhalanma sahnesinde üzüldüm adamın yüzü attı lakin :D
    Ve o kalabalıktan hiç yeterli alkış coşku ses çıkmadı. Bir daha da gelmez buraya ki ben olsam bende gelmem:D

    YanıtlaSil
  2. bono'nun dikişleri patladı yüzü bööyle düştü PAÜAHAHAHAH

    Mia'cım sizin taksiye insanlar saldırmıştır kesin, mani olmuşlardır gelmesine. Yani konser keyfinin içine etti yol mevzusu , burnumuzdan geldi:(

    YanıtlaSil
  3. çook güzel bir kritik olmuş:)) o stadı da yakında kendi haline bırakırlar ineklere koyunlara otlak yeri olur:D yaptıkları masraflara yazık.

    YanıtlaSil
  4. Kesinlikle öyle. Tren , metro gibi bi ulaşım olmaz ise o stad otlak olmaktan başka işe yaramaz:(

    YanıtlaSil
  5. Sevgili Judy
    Çook güzel anlatmışsın,yine yeniden konserde hissettim kendimi...Ulaşım maalesef faciaydı, yorgunluktan işe gidemedim..
    Sevgiler mutlu bayramlar

    YanıtlaSil
  6. teşekkürler tatlım. iyi olmuş işe gitmemişsin, ben de geç gittim ama gidip de ne yaptım ne ettim hiç hatırlamıyorum:)))

    YanıtlaSil

Yaz ki muhabbet olsun.