Kızçeler ekibinde hepimizin 1 kod adı var, yani tek bir kod ismi hepimiz birden kullanıyoruz : Fatoş! Mesela kalabalık bir mağazaya girdik, herkes ayrı bir köşeye doğru uzaklaştı, birbirimize Fatooşşş! diye sesleniyoruz, Fatoş alarmını duyan ortaya geliyor ve mağazadan çıkıyoruz. Ya da geçen akşam olduğu gibi, Lady Charlotte ve ben geride kalmışız, diğerleri Starbucks'a gidip bir köşe bulmuşlar, biz içeri girince Fatoooş! diye sesleniyorlar, hemen buluyoruz birbirimizi. geçen akşam da Deniz seslendi bana Fatoooşş diye, tabii hemen dönüp bakınca, bizimkileri oturdukları ücra masada bulabildim. Tabii Charlotte canım şoke oldu, "fatoş diye sesleniyorlar niye dönüp bakıyorsun" diye:)) Deniz de "o adını biliyor" demez mi, aman ne güldük:))
Eee nasıl gidiyor yeni yıl, menun musunuz? Ben şimdilik pek değilim sanırsam. Yılbaşı ertesi pazar günü dilimde yara çıktı, hani aft gibi şeyler çıkıp ağzınızın tadının içine eder ya ondan. İlaç alıp sürmeyi akıl edene kadar 2 gün dilimi çiğnedim, ne pis bir şey şerefsiz aft. Hafta boyu da hep yorgundum, hem yoğun hem de gergin geçti yılın ilk iş haftası. Ne bileyim ondan herhalde, sürekli domuz suratlıydım bu hafta, pek az güldüm, kızçeler buluşmasında bile keyiflenemedim, hatta bu havada Starbucks'da dışarıda oturdular diye hepsini tersledim:)) Bir de üstüne Cumartesi işe gittim, telafi çalışması vardı borcumuzu ödedik. Hani geçen kurban bayramında 1 hafta evde yatıp yuvarlanmıştık ya, o fazladan tatil yaptığımız 2 günü telafi etmek için 2 cumartesi işe geldik. Biri Konya dönüşü yorgunluktan geberdiğim cumartesi idi, diğeri de dün oldu, bitti çok şükür borcumuzu ödedik.
Bunun dışında yılın ilk haftası indirimleri sömürdüm diyebilirim. Üstelik öten çantamla! Evet, 2 senelik çantamın alarmı mı canlandı ne oldu artık bilmiyorum Allahın belası, ben mağazalara girerken ötmeye başladı! Nasıl asabım bozuldu anlatamam. Her yerde ötmüyor bir de, bazı dükkanlarda ötüyor, her yere girerken bir sinir harbi yaşıyorum, ulan ya öterse diye.
İlk vaka Akmerkez Mango'da yaşandı, mağazaya girerken ciyuv ciyuv öttüm. Ulan bas geri çık di mi, yok panikle içeri girdim, gördüğüm ilk elbiseyi (tabii en ucuz olanını) alıp denemeden kasaya koştum, ödeme yapıp çıktığımda haliyle yine öttüm ciyuv ciyuv, kasada torba kontrol edildi, "burada alarm kalmamış" dediler, yani burada birşey çalmamışsınız ama herhalde başka bir yerde çalmışsınızdır manasında! Öte öte kaçtım oradan. Elbiseyi de bizim şirketin yılbaşı partisinde giydim, ama çok vücuda yapışan triko tarzı birşeydi, insanın götü göbeği meydana çıkıyor:
Sonra geçen hafta kızçelerle Zara'ya girerken yine öttüm covcovcov ... Seval deli kız kenardan "aaa hanımın çantası öttü, ne var acaba içinde " demez mi, sonra da "neden kızardın Aslı" diye dalga geçmez mi, ne kızarması mosmor oldum:))) Neyse bu işin çözümü çok kolaymış meğer, Seval'le kasaya gittik, çantayı verip alarmını öldürttük, ben de ondan sonra bütün mağazalara rahat rahat girip çıkmaya başladım:))
Bizim buluştuğumuz gün indirimlerin ilk günü idi, Cevahir'deki mağazaların rezilliğini, milletimizin görgüsüzlüğünü size anlatamam. Masalar, raflar, askılar yağmalanmış, kıyafetler üstüste yığılmış, yerlere dağıtılmış.. Herşey yerlerde sürünüyordu yazık günah. Ortalık pazar alanından beter, yağma var resmen, her bir mağazadaki 700 metrelik kuyruğu saymıyorum zaten. Mağazaları o şekilde görünce elimi sürmek istemiyorum, en ufak bir zevk kalmıyor bende.
O yüzden Cuma iş çıkışı eve dönerken Metrocity'e uğrayayım dedim. Burada mağazalar çok düzenli, öyle yağmalanmış görüntü olmuyor aklınızda bulunsun. Epey dolaştım, sonunda yine Zara'da buldum ganimetlerimi.
İşe giderken giymek için günlük, yünlü, insanı epey sıcak tutan bir elbise aldım. Sıcak olmak benim için çok önemli, şimdi zayıfladım diye hep güzel giyinmek istiyorum ama güzel giyinmenin genelde üşümek anlamına geldiğini öğrendim, o da asla bana uymayan bir durum, üşümeyi hiç sevmem. Hem sıcak hem hoş olmak için bu elbise ideal:
Bir de Pazartesi akşamı Seval'in doğumgününde giymek için elbise kaptım, aslında Seval'e hediye almaya gelmiştim, kendime çalıştım, tuhaf oldu:)))
Tabii bu havada elbiseyi çıplak tene giyemeyeceğim için beni bir düşünce aldı, nasıl giyerim nasıl ederim diye düşünerek mağazada dolaşırken, boğazlı ufacıcık kazakları gördüm, hah, elbisenin içine kazak, altına da Hotiç'ten aldığım yağmur çizmelerini giyeceğim:
Daha önceden aldığım karizmatik ağa çizmelerim yağmurda su çekince moralim bozulmuştu, ayaklarımın ıslanıp üşümesinden de feci şekilde rahatsız olurum (aynen kediler gibi). Hotiç'tekilere göre de, deri ne olursa olsun su çekermiş, gözenekli olduğu için. Ben de nihayet bu botları aldım, altı yağmur çizmesi gibi su geçirmez, üstü deri, çizme gibi şık görünüyor. Böylece o ağır yağmur botlarından giyip balıkçı Ali gibi ortalıkta dolaşmama gerek kalmadı. Oh çok memnun kaldım. Kıyafetimi tamamlamak için de Accessorize indirimden upuzun renkli boncuk kolye aldım 2 tane, bunları boynuma dolayacağım, böylece 60'lı yıllar tarzına benzettiğim elbisemin konseptini tamamlamış oldum. (Bugün Ne Giysem'e katılıyorum sanki, salak:)))
Dün akşam da işten çıkınca Akmerkez'e uğradım, annemle kendime Calzedonia'dan yumuşak ve kalın ev çorapları aldım. Bu Calzedonia güzel ama pahalı bir dükkan, sezonda hiç birşey almam buradan, şimdi %50 indirimde, uğramakta faide görüyorum dostlar. Benim gibi opak çorap düşkünü iseniz ya da desenli külotlu çorap seviyorsanız bir bakın derim.
Yeni yılın bir haftası böyle geçti işte dostlar, gelecek haftalarda daha neşeli olup daha çok yazı yazmayı ümit ediyorum. Herkese güzel günler, bol indirimli alışverişler dilerim:)
xo xo