cuma akşamı rumuz goncagül özgür arkadaşımızla çiçek pasajı’na gittik, ben haftalardır özlemini duyduğum midye tavaları yedim lüp lüp, o da bir tantuni dürüm kıvırdı ooohhh.
pasajın girişindeki seyyar satıcılarda acayip şeyler satılıyordu ama en ilginci “ithal kaka”ydı sayın seyirciler. kol kalınlığında ve tastamam dört lüle ithal kaka. taze geldi hanım. işte başka bi halt kalmamış memelekete ithal bok getirmişler kardeşim ne bu ne? ne? ne? cinlerimi tepeme çıkarttılar yahu.
sonra şööööyle bir tünele kadar yürüyelim dedik, arada pucca çantacısının bulunduğu dar sokağa da girdik, bi sürü tükkan var orada, değişik objelerle dolu. sipsivri, uzun, üzeri yıldızlı cadı şapkası, tüyloş etoller ... pucca çantacısının önü de karlı buzluydu, yürü dedim özgür’e, puka orospusu yüzünden amı götü dağıtmayalım... aznavur pasajı’na da girdik, orada bir galata kulesi biblosu var idi... rustic’e alsam mı diye düşündüm, ama çok muhtemel onu bana tıpa yapardı aahaahahah, sonra acaba oradaki minik mehteran biblolarından koleksiyon yapsam olur mu dedim, hani bir zurnacıyı alırım, bir kündeciyi... ama vazgeçtim.
çıktık pasajdan, yürüdük tünele kadar, gino’nun oradan geçerken bizimki dedi ki “şu gino’dan da nefret ederim”, tam o sırada gino’dan dört tane isveçli tipli, uzun, sarışın abiler çıkmasın mı? “gino’da nefret ettiğine emin misin özgür?” diye bağırdım bizimkine aahahhahahaa. fakat bir isveç popülasyonu farkediliyordu istiklal’de, hoş, uzun boylu, sarışın abiler... halbuki ben, ufak tefek, esmer, karizmatik (abime göre basbayağı angut) tipleri severim... herneyse. yürüyüşümüzü tamamladık, midemiz rahatlamıştı, döndük odakule’ye, gloria jeans’te mutat krem bürüle lattemi içtim... saatlerce konuştuk netekim otobüsü kaçırdığım için yine taksi girdi. kader utansın dostlar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yaz ki muhabbet olsun.