Bakınız bu sene Deathly Hallows dışında çok heyecanla beklediğimiz diğer film, Yavuz Turgul'un yönettiği AV MEVSİMİ .
Acayip bir kadro var filmde; Şener Şen (nolur Kenan Birkan'ı oyna hocam) , Çetin Tekindor (Tekin Çetindor), Cem Yılmaz, Okan Yalabık. Polisiye bir film, bunlar da komiser filan herhalde. İnsanı oldukça geren harika bir teaser yapmışlar, onu da buradan izleyebilirsiniz canlar
Av Mevsimi Resmi Web Sitesi
Resimlerden karar verdim, Okan Yalabık yardıracak bu filmde. Tekin Çetindor da çok Kenan Birkan olmuş. Şener Şen eski moda bi adamı oynar o kesin, tipinden belli. Cem Yılmaz da artık onun çömezi mi olur , psikopat katil mi olur bilmiyorum.
İşte bu yukarıdaki afişten dolayıdır ki, Okan Yalabık yardıracak diyorum. Eh, bekleyip göreceğiz. Film Aralık ayında gösterimde, yani Harry'den sonra.
30 Haziran 2010 Çarşamba
29 Haziran 2010 Salı
Eclipse mi? Ben Deathly Hallows'u istiyorum
Biliyorsunuz, biletler satışa çıkar çıkmaz tüm dünyayla aynı anda izlemek için THE TWILIGHT SAGA ECLIPSE biletlerimizi almıştık sevgili seyirciler. Profilo AFM'de gece 10 matinasına gidiyoruz. Bütün film boyunca bol bol "ahh edvırttt oyy moyy ye beni ısırrr " her türlü geyiği yapıp bolca güleceğimiz için size başka bir salonda izlemenizi tavsiye ediyorum:))) Çok eğlenceli oluyor canım bu adolesan heyecanlar. Bu arada filmin herhalde yarısını klipler ve fragmanlarla sergilediler.Bize izleyecek pek birşey kalmadı diye düşünüyorum.
Bu arada bugün Harry Potter and the Deathly Hallows fragmanı da yayınlandı. Biliyorsunuz bu serinin son kitabını iki filme böldüler. İyi de ettiler, o kadar detaylı bir eser ki tek filme sıkıştıramazlardı asla. Gelelelim aynı haltı Twilight insanları da yemiş, serinin en sonuncu ve de en mide bulandıran berbat pespaye kitabı Braking Dawn iki film olarak çekilecek.Püüüü! Sen kimsin kardeşim? Kendini haşa Harry Potter mı sanıyorsun. Çekil gözüm görmesin, çok kızdım.
Aha bu da Harry'nin fragmanı. Kesin ağlayacağım bu filmde ama Deathly Hallows Part 2'de ... Yani bizimkilerin Hogwarts'a dönüp de savaşa katıldıkları andan itibaren artık salya sümük ağlarım. Sonunda ben de Expelliarmus diye bağırırım. Şimdiden anlaşalım.
O zaman, yarın geceyarısından sonra ECLIPSE yazımda görüşürüz inşallah bi aksilik olmaz ise (Tahtaya vur)
xo xo
Bu arada bugün Harry Potter and the Deathly Hallows fragmanı da yayınlandı. Biliyorsunuz bu serinin son kitabını iki filme böldüler. İyi de ettiler, o kadar detaylı bir eser ki tek filme sıkıştıramazlardı asla. Gelelelim aynı haltı Twilight insanları da yemiş, serinin en sonuncu ve de en mide bulandıran berbat pespaye kitabı Braking Dawn iki film olarak çekilecek.Püüüü! Sen kimsin kardeşim? Kendini haşa Harry Potter mı sanıyorsun. Çekil gözüm görmesin, çok kızdım.
Aha bu da Harry'nin fragmanı. Kesin ağlayacağım bu filmde ama Deathly Hallows Part 2'de ... Yani bizimkilerin Hogwarts'a dönüp de savaşa katıldıkları andan itibaren artık salya sümük ağlarım. Sonunda ben de Expelliarmus diye bağırırım. Şimdiden anlaşalım.
O zaman, yarın geceyarısından sonra ECLIPSE yazımda görüşürüz inşallah bi aksilik olmaz ise (Tahtaya vur)
xo xo
28 Haziran 2010 Pazartesi
Bugün ne aldım?
Bugün internetten 10 liraya aşşağıdaki CD'yi aldım sevgili seyirciler :
Sebebi, CD'de Ezel'de Dayı'nın çok sevdiği ve diziye çok etkileyici şekilde yerleştirdikleri iki şarkı var : Bir İhtimal Daha var ve Kara Sevda (Barış Manço değil Böyle bir kara sevdakara toprakta biter :)))). Nigar Uluerer de harika söylüyor.
Ben bu değerli sanatçımızın bu kadar şahane sesi olduğunu vallahi bilmiyordum. Kendisini de yıllar yılı NİGAR ULUMEMELER diye tanıdık. Müsebbibi abilerim odasında bulduğum Gırgır ve Fırt külliyatı. (Yani sadece Kemalettin Tuğcu romanı bulmamıştım)
Gırgır sapsarıydı, Muhlis Bey ve Yavlum Mithat ile Eşşek Herif en sevdiğimiz kahramanlardı. Muhlis Bey Mithat'ın annesine hastaydı, "aaa kıllı baba tatlısı" diye ağda toplarını yemişti :))) Birkaç sene önce Muhlis Beyin külliyatı çıktı hatta, ben de aldım:)
Eşşek Herifte en sevdiğim tip mahallenin delisi Deli Ziya idi, böyle yaz kış paltosuyla dolaşan, paltonun ceplerinde miv miv kedi yavrusu ya da mikrop besleyen, kocaman bi taşın üstünde oturan bi tipti. Eşşek Herifin babası mahallenin olgun ve de dolgun teyzesi Nurtop Hanıma aşıktı :)) Ben de Nurtop'un ismine hasta olurdum, aklıma gelseydi kedimin adını Nurtop koyardım püaahahahah Nurtooopp gel pisi pisi :)))
Yanlış hatırlamıyorsam , mallıkta sınır tanımayan bilim adamı Zihni Sinir PROCELERİ ile Utanmaz Adam ve tabii Avanak Avni de Gırgır'da tanıştığımız tiplemelerdi. Bu dıgıl mıgıl diye konuşan , dişlek keltoş sevimli velet Avni'nin büyük halini de hatırlıyorum ben. Böyle baya saçlı maçlı, paltolu maltolu komik bi tipti, sonradan nasıl oldu da o minik velete dönüştü onu hatırlamıyorum yalnız.
İşte böyle dostlar. Aldığım CD de evlere şenlik çıktı, sanki bildiğin kasetten CD'ye çekmişler, kalite berbat. Öte yandan 2 şarkı dışından kalan diğer şarkılar da hoşuma gitmedi , yok Nikahsız Aşk, işte Pencerenin Perdesi filan bana uymadı. Neyse ki sadece 10 tl idi offf.
xo xo
Sebebi, CD'de Ezel'de Dayı'nın çok sevdiği ve diziye çok etkileyici şekilde yerleştirdikleri iki şarkı var : Bir İhtimal Daha var ve Kara Sevda (Barış Manço değil Böyle bir kara sevdakara toprakta biter :)))). Nigar Uluerer de harika söylüyor.
Ben bu değerli sanatçımızın bu kadar şahane sesi olduğunu vallahi bilmiyordum. Kendisini de yıllar yılı NİGAR ULUMEMELER diye tanıdık. Müsebbibi abilerim odasında bulduğum Gırgır ve Fırt külliyatı. (Yani sadece Kemalettin Tuğcu romanı bulmamıştım)
Gırgır sapsarıydı, Muhlis Bey ve Yavlum Mithat ile Eşşek Herif en sevdiğimiz kahramanlardı. Muhlis Bey Mithat'ın annesine hastaydı, "aaa kıllı baba tatlısı" diye ağda toplarını yemişti :))) Birkaç sene önce Muhlis Beyin külliyatı çıktı hatta, ben de aldım:)
Eşşek Herifte en sevdiğim tip mahallenin delisi Deli Ziya idi, böyle yaz kış paltosuyla dolaşan, paltonun ceplerinde miv miv kedi yavrusu ya da mikrop besleyen, kocaman bi taşın üstünde oturan bi tipti. Eşşek Herifin babası mahallenin olgun ve de dolgun teyzesi Nurtop Hanıma aşıktı :)) Ben de Nurtop'un ismine hasta olurdum, aklıma gelseydi kedimin adını Nurtop koyardım püaahahahah Nurtooopp gel pisi pisi :)))
Yanlış hatırlamıyorsam , mallıkta sınır tanımayan bilim adamı Zihni Sinir PROCELERİ ile Utanmaz Adam ve tabii Avanak Avni de Gırgır'da tanıştığımız tiplemelerdi. Bu dıgıl mıgıl diye konuşan , dişlek keltoş sevimli velet Avni'nin büyük halini de hatırlıyorum ben. Böyle baya saçlı maçlı, paltolu maltolu komik bi tipti, sonradan nasıl oldu da o minik velete dönüştü onu hatırlamıyorum yalnız.
Fırt küçücüktü, ama renkliydi. Kapakta yarı çıplak bi kadın resmi olurdu ama memeleri yıldızla kapatılırdı. Burada en sevdiğimiz tipler Tarzan ve Arap Kadri idi, amanın Arap Kadrinin gevşek donunu kim hatırlamaz? Eğer çok fena uydurmuyorsam bu seride bi de kabile şefi ve şefin taş ötesi kızı Çikita filan da vardı :)))
İşte böyle dostlar. Aldığım CD de evlere şenlik çıktı, sanki bildiğin kasetten CD'ye çekmişler, kalite berbat. Öte yandan 2 şarkı dışından kalan diğer şarkılar da hoşuma gitmedi , yok Nikahsız Aşk, işte Pencerenin Perdesi filan bana uymadı. Neyse ki sadece 10 tl idi offf.
xo xo
İnsan ailesi için nelere katlanıyor yaleppim:))
İşte haftasonu Sibel ve abim minik Pelinsu'yu alıp bize taşınmışlardı sevgili seyirciler. Gelirken de taa ilk evlendikleri zamandan beri çektikleri "bütün videoları" toplayıp getirmişler. .... .... İmdaatttt!!! Çocuk benim kadar oldu düşünün kaç tane video eder bu?
Allah aşkına, bu düğün dernek çekimlerini, ailedeki çocukların oyunlarını, cartlarını curtlarını kaydettikten sonra oturup izleyen var mı? Ben bunları görünce genelde arkama bakmadan kaçarım da. Sebebi herhalde bu tarz aktivitelerden şahsen hoşlanmayışım. Çocukken yok 23 Nisan, yok 19 Mayıs bu kutlamalara katılmaktan nefret ederdim, eskaza hoca beni seçtiyse zır zır ağlardım. Ne kadar ağlarsan ağla, bi kere Kırmızı Balık bi kere de balerin mi pilli bebek mi bi nane olmaktan kurtulamamış idim. Hatta o tütüleri giydiğimiz senesinde bizim beleşçi tembel öğretmen yine aynı oyunu yapmamızı istemişti de "ben elbiseme sığışmadım örtmenim" diyerek sıvışmıştık o işten. Sonra halk oyunlarına filan da merakım yoktu. Sevmiyordum nedense böyle aktiviteleri. Şimdiki ufaklıklar aman bayılıyorlar. Bense yayayım yatayım, kitabımı okuyayım, kucağımda kedi, elimin altında bilgisayar, karşımda televizyon olsun, film oynatan... bu sırada kimse beni videoya çekmesin. Benim aktivitem bu . Doğuştan bezginim. İdolüm Bezgin Bekir.
Bu sefer ne yapacağımı , nasıl kaçacağımı şaşırdım. Allahtan Cumartesi günü tansiyonum düşmüş, suratım kağıt gibi bembeyaz olmuş, ayılıp bayılmış idim. Böylece kimse bana ilişmedi, zaten suratım asık olunca kimse bana dokunmaz:))) Sağolsunlar.:))) DVD oynatıcımı da verdim, alın siz seyredin dedim. Sonra bizimkiler oturup Pelinsu'nun anaokulu mezuniyet gösterisini izlediler. Yani zaten kalkıp gidip izledikleri şeyin amatör filmine de baktılar anacım, hem de parçasız:)))
Sonunda dayanamadım, Pelinsu'nun Anadolu Ateşi dansını ben de izledim dostlar. Amannnn, böyle pullu pullu elbiseler, bizimki en önde, minicik, saçları kelebek gibi savrularak bir gurup bıdıkla dansediyor. Eyvah gözlerim doldu lan Pelüşü öyle görünce. Neyse dalgaya vurdum, kimseye farkettirmedim, ay çok duygulandım ama ufacıcık yeğenimi öyle görünce.Belki de bunları izlemek istemeyişimin bir sebebi de bu. Yaşlandıkça daha çabuk sulanan gözlerimi saklamak istiyorum. İnsan Harry Potter izlerken ağlar mı? Yuh.
xo xo
Allah aşkına, bu düğün dernek çekimlerini, ailedeki çocukların oyunlarını, cartlarını curtlarını kaydettikten sonra oturup izleyen var mı? Ben bunları görünce genelde arkama bakmadan kaçarım da. Sebebi herhalde bu tarz aktivitelerden şahsen hoşlanmayışım. Çocukken yok 23 Nisan, yok 19 Mayıs bu kutlamalara katılmaktan nefret ederdim, eskaza hoca beni seçtiyse zır zır ağlardım. Ne kadar ağlarsan ağla, bi kere Kırmızı Balık bi kere de balerin mi pilli bebek mi bi nane olmaktan kurtulamamış idim. Hatta o tütüleri giydiğimiz senesinde bizim beleşçi tembel öğretmen yine aynı oyunu yapmamızı istemişti de "ben elbiseme sığışmadım örtmenim" diyerek sıvışmıştık o işten. Sonra halk oyunlarına filan da merakım yoktu. Sevmiyordum nedense böyle aktiviteleri. Şimdiki ufaklıklar aman bayılıyorlar. Bense yayayım yatayım, kitabımı okuyayım, kucağımda kedi, elimin altında bilgisayar, karşımda televizyon olsun, film oynatan... bu sırada kimse beni videoya çekmesin. Benim aktivitem bu . Doğuştan bezginim. İdolüm Bezgin Bekir.
Bu sefer ne yapacağımı , nasıl kaçacağımı şaşırdım. Allahtan Cumartesi günü tansiyonum düşmüş, suratım kağıt gibi bembeyaz olmuş, ayılıp bayılmış idim. Böylece kimse bana ilişmedi, zaten suratım asık olunca kimse bana dokunmaz:))) Sağolsunlar.:))) DVD oynatıcımı da verdim, alın siz seyredin dedim. Sonra bizimkiler oturup Pelinsu'nun anaokulu mezuniyet gösterisini izlediler. Yani zaten kalkıp gidip izledikleri şeyin amatör filmine de baktılar anacım, hem de parçasız:)))
Sonunda dayanamadım, Pelinsu'nun Anadolu Ateşi dansını ben de izledim dostlar. Amannnn, böyle pullu pullu elbiseler, bizimki en önde, minicik, saçları kelebek gibi savrularak bir gurup bıdıkla dansediyor. Eyvah gözlerim doldu lan Pelüşü öyle görünce. Neyse dalgaya vurdum, kimseye farkettirmedim, ay çok duygulandım ama ufacıcık yeğenimi öyle görünce.Belki de bunları izlemek istemeyişimin bir sebebi de bu. Yaşlandıkça daha çabuk sulanan gözlerimi saklamak istiyorum. İnsan Harry Potter izlerken ağlar mı? Yuh.
xo xo
25 Haziran 2010 Cuma
Üzülme uyuz Nihal, babacık sana yeni Behlül alır
Firdevs , Firdevs nasılsın?
Ağzın burnun kasılsın
Sen bir küçük tosunsun
burnuna Bihter osursun!
Dün akşam işten çıkıp Minik Sinem'e Aşkından Memnunum dizisini izlemeye gittik dostlar. Sinem bize fırında tavuk, patates pişirmiş , bol bol salata yapmış... Gayet sağlıklı besleniyoruz yani, pislik güzelim zararlı şeyler yoktu.
Sonracığıma meşhur dizinin son bölümünü izledik dostlar. Bence çok başarısız, hatta rezalet denecek kadar kötü bir finaldi. Hiç tempo yoktu dizide yahu. Hem sıkıcıydı, hem de trajik olması gereken sahneler komediye dönmüştü. Sürekli uzun uzun bakışmalar, bir donukluk, bir olaysızlık...
Mesela millet yıllardır bekliyor ki Çatalboynuz Ednan olayı öğrensin, adamın ne tepki vereceğini görmek istiyoruz değil mi? Ulan 5 dakikada bitti herifin tepkisi, sen benim oğlumdun dedi o kadar. Siktir Ednan, sakın bizim dizimize Kenan Birkan olarak gelme e mi? 83'lü çıtırı alıp eve kapattın, akşamın yedisinde yatağa girip kıçını dönüp yattın, ne gezme ne tozma. Buruşuk. Sana mı kaldı lan güpgüzel Bihter. Bi de akılsız Bihter'i boşayacak idi. Keşke zamanında boşasaydın da Bihterciğim gencecik aygır gibi bi sevgili bulup gününü gün edebilseydi.
Sonracığıma şu ufak oğlan Bülent, büyümüş, genç irisi olmuş. Bi de terbiyesiz, görgüsüz veletin tekine dönüşmüş. Zaten bunlar nasıl zengin, asil aile anlamadım. Bütün hizmetçiler ve ev ahalisi mütemadiyen kapı dinliyorlardı terbiyesizler. Bu Bülent de arsız, görgüsüz bişey olmuş, bütün bölüm am biti gibi Behlül'ün peşinde, "kim aradı" "ne dedi" "ne olmuş" ananın amı olmuş Bülent anladın mı deyip bi tokat patlatasım geldi yeminle, ne terbiyesiz çocuksun, bi de Behlül'ün ceplerini, karıştırmalar, mesajları okumalar. Yuh. Üstelik o kadar olaydan sonra bu sivilceli velet olayı kopardı ya "Behlül eve gitti, Bihter herşeyi itiraf edecekmiş" Pes dedim, pesler pesi.
Nihal ise hep uyuzdu, uyuz kaldı. Allahın malı, beyinsiz Nihal'i. En başta Bihter'e iyi davransaydın, belki acır seni adam ederdi, işte belanı buldun, artık ölsen de verecek adam bulamayacaksın. O kuru Madama'ya kaldın. Bu Nihal'in kına gecesi nasıl bi kabustu dostlar? Behlül maskesi takmış bi sürü kadın, Hint müziği eşliğinde göbek attılar. Bu kadar fantastik bir senaryoyu ben bile yazamazdım, buradaki mantık beni aştı.
Matmazel'e de gıcık oldum, karı yıllardır Adnan'a veremediği için fıttırdı, arka kapılardan köşke girip, CSI Olay yeri incelemeye bağlayıp Bihterin arkada bıraktığı delilleri filan incelemeye kalktı. Ta düğün günü gidip Adnan'a şüphelerini anlatmaya karar verdi. Geberemeyen Beşir'in de aynı gün itiraf edip gebereceği gelmesin mi? Nihal'i öldürüyormuşlar. Ulan! Asıl Bihtoş'u öldürdüler. Nihayet Beşir'den bir Çatalboynuz olduğunu öğrenen Ednan eve koştu ya, şu dizinin tek hareketli yeri de orası oldu zaten.O sırada da Ednan'ın kalp krizi geçireceğini sanmadık değil:)))
Ve Bihter. Firdevs Hanım dışında şu dizide izlenesi tek şey, Beren Saat'in muhteşem güzelliği idi dostlar. Üstüne üstlük o kadar güzel oynuyordu ki, tek üzüldüğüm karakter Bihter oldu finalde. O hayal kırıklığını, Bihtoşun son ana kadar ümitle beklediği Behlül'ün mallığını anlayıp yıkılmasını çok güzel oynadı Beren. Finalin tek güzel, etkileyici, gözlerimizi dolduran sahnesi, Bihter'in kendini vurduğu sahne oldu. Beren Saat'in "emiceme bişey anlatma" diyen dangalak Behlül'e "Peki" deyişi, "onu terkedersen Nihal ölür diyorsun, ya beni? beni? beni? Bihterini?" sayıklamaları müthişti. Şu finalde izlemeye değen tek şey bu sahne idi bence dostlar. Sonuçta Bihteciğimin başını yediler, karakterli bi kız olduğu için kendini furup öldürdü. Keşke Bihter ölmeseydi:(( Gözü açık gitti Bihterciğim.
Sonunda sosyetikler Bihter'in cenazesinde, hizmetçiler de Beşir'in cenazesinde buluştular. Aaa, çok şaşırdım, Katya da Beşir'in cenazesine gelmişti, hem de kocisiyle. Karı aylarca Beşir'e vermeye çalıştı veremedi, herhalde ondandır ağlaması diye düşündüm.
Ve en rezil durum muhteşem Firdevs hanıma inmeler indirmiş alçakkk senaristler . Ulen! Haddinizi bilin. Firdevs'i nasıl o hale sokarsınız danalar?
Sonracığıma saçı sakalına karışmış bir Behlül gördük Bihter'in mezarı başında. HAHAAHAHAHAH. Bunu en son 40 yıl önceki Cüneyt Arkın filmlerinde görmüş idik, mezarlıkta saçı sakalına karışmış kör kemancı, "ben sizin babanızım yavvrumm" der filan hani :)))) Kısacası bu sahne de götüme benzemişti ama en azından Behlül ne kadar korkak ve alçak olduğunun farkına vardı, sonra da siktir olup gitti.
Ve en sonunda, kendini vurup giden gencecik bi kadının arkasından konuşan karaktersiz buruşuk Adnan ile güzel Bihter öldü diye zil takıp oynacak gibi görünen pislik Matmazel birbirlerine kaldılar, belalarını buldular. İnşallah beraber çok sakin bi hayat yaşayıp sıkıntıdan ölürler. Bihterin başını yediniz pislikler PÜÜÜÜÜ.
Böylece bir dizinin daha sonuna gelmiş olduk sevgili dostlar. EZEL'den gayrı dizi yalanmış diyor ve önümüzdeki maçlara bakıyoruz. Kenan Birkan Şener Şen olsun ulan.
xo xo
Ağzın burnun kasılsın
Sen bir küçük tosunsun
burnuna Bihter osursun!
Dün akşam işten çıkıp Minik Sinem'e Aşkından Memnunum dizisini izlemeye gittik dostlar. Sinem bize fırında tavuk, patates pişirmiş , bol bol salata yapmış... Gayet sağlıklı besleniyoruz yani, pislik güzelim zararlı şeyler yoktu.
Sonracığıma meşhur dizinin son bölümünü izledik dostlar. Bence çok başarısız, hatta rezalet denecek kadar kötü bir finaldi. Hiç tempo yoktu dizide yahu. Hem sıkıcıydı, hem de trajik olması gereken sahneler komediye dönmüştü. Sürekli uzun uzun bakışmalar, bir donukluk, bir olaysızlık...
Mesela millet yıllardır bekliyor ki Çatalboynuz Ednan olayı öğrensin, adamın ne tepki vereceğini görmek istiyoruz değil mi? Ulan 5 dakikada bitti herifin tepkisi, sen benim oğlumdun dedi o kadar. Siktir Ednan, sakın bizim dizimize Kenan Birkan olarak gelme e mi? 83'lü çıtırı alıp eve kapattın, akşamın yedisinde yatağa girip kıçını dönüp yattın, ne gezme ne tozma. Buruşuk. Sana mı kaldı lan güpgüzel Bihter. Bi de akılsız Bihter'i boşayacak idi. Keşke zamanında boşasaydın da Bihterciğim gencecik aygır gibi bi sevgili bulup gününü gün edebilseydi.
Sonracığıma şu ufak oğlan Bülent, büyümüş, genç irisi olmuş. Bi de terbiyesiz, görgüsüz veletin tekine dönüşmüş. Zaten bunlar nasıl zengin, asil aile anlamadım. Bütün hizmetçiler ve ev ahalisi mütemadiyen kapı dinliyorlardı terbiyesizler. Bu Bülent de arsız, görgüsüz bişey olmuş, bütün bölüm am biti gibi Behlül'ün peşinde, "kim aradı" "ne dedi" "ne olmuş" ananın amı olmuş Bülent anladın mı deyip bi tokat patlatasım geldi yeminle, ne terbiyesiz çocuksun, bi de Behlül'ün ceplerini, karıştırmalar, mesajları okumalar. Yuh. Üstelik o kadar olaydan sonra bu sivilceli velet olayı kopardı ya "Behlül eve gitti, Bihter herşeyi itiraf edecekmiş" Pes dedim, pesler pesi.
Nihal ise hep uyuzdu, uyuz kaldı. Allahın malı, beyinsiz Nihal'i. En başta Bihter'e iyi davransaydın, belki acır seni adam ederdi, işte belanı buldun, artık ölsen de verecek adam bulamayacaksın. O kuru Madama'ya kaldın. Bu Nihal'in kına gecesi nasıl bi kabustu dostlar? Behlül maskesi takmış bi sürü kadın, Hint müziği eşliğinde göbek attılar. Bu kadar fantastik bir senaryoyu ben bile yazamazdım, buradaki mantık beni aştı.
Matmazel'e de gıcık oldum, karı yıllardır Adnan'a veremediği için fıttırdı, arka kapılardan köşke girip, CSI Olay yeri incelemeye bağlayıp Bihterin arkada bıraktığı delilleri filan incelemeye kalktı. Ta düğün günü gidip Adnan'a şüphelerini anlatmaya karar verdi. Geberemeyen Beşir'in de aynı gün itiraf edip gebereceği gelmesin mi? Nihal'i öldürüyormuşlar. Ulan! Asıl Bihtoş'u öldürdüler. Nihayet Beşir'den bir Çatalboynuz olduğunu öğrenen Ednan eve koştu ya, şu dizinin tek hareketli yeri de orası oldu zaten.O sırada da Ednan'ın kalp krizi geçireceğini sanmadık değil:)))
Ve Bihter. Firdevs Hanım dışında şu dizide izlenesi tek şey, Beren Saat'in muhteşem güzelliği idi dostlar. Üstüne üstlük o kadar güzel oynuyordu ki, tek üzüldüğüm karakter Bihter oldu finalde. O hayal kırıklığını, Bihtoşun son ana kadar ümitle beklediği Behlül'ün mallığını anlayıp yıkılmasını çok güzel oynadı Beren. Finalin tek güzel, etkileyici, gözlerimizi dolduran sahnesi, Bihter'in kendini vurduğu sahne oldu. Beren Saat'in "emiceme bişey anlatma" diyen dangalak Behlül'e "Peki" deyişi, "onu terkedersen Nihal ölür diyorsun, ya beni? beni? beni? Bihterini?" sayıklamaları müthişti. Şu finalde izlemeye değen tek şey bu sahne idi bence dostlar. Sonuçta Bihteciğimin başını yediler, karakterli bi kız olduğu için kendini furup öldürdü. Keşke Bihter ölmeseydi:(( Gözü açık gitti Bihterciğim.
Sonunda sosyetikler Bihter'in cenazesinde, hizmetçiler de Beşir'in cenazesinde buluştular. Aaa, çok şaşırdım, Katya da Beşir'in cenazesine gelmişti, hem de kocisiyle. Karı aylarca Beşir'e vermeye çalıştı veremedi, herhalde ondandır ağlaması diye düşündüm.
Ve en rezil durum muhteşem Firdevs hanıma inmeler indirmiş alçakkk senaristler . Ulen! Haddinizi bilin. Firdevs'i nasıl o hale sokarsınız danalar?
Sonracığıma saçı sakalına karışmış bir Behlül gördük Bihter'in mezarı başında. HAHAAHAHAHAH. Bunu en son 40 yıl önceki Cüneyt Arkın filmlerinde görmüş idik, mezarlıkta saçı sakalına karışmış kör kemancı, "ben sizin babanızım yavvrumm" der filan hani :)))) Kısacası bu sahne de götüme benzemişti ama en azından Behlül ne kadar korkak ve alçak olduğunun farkına vardı, sonra da siktir olup gitti.
Ve en sonunda, kendini vurup giden gencecik bi kadının arkasından konuşan karaktersiz buruşuk Adnan ile güzel Bihter öldü diye zil takıp oynacak gibi görünen pislik Matmazel birbirlerine kaldılar, belalarını buldular. İnşallah beraber çok sakin bi hayat yaşayıp sıkıntıdan ölürler. Bihterin başını yediniz pislikler PÜÜÜÜÜ.
Böylece bir dizinin daha sonuna gelmiş olduk sevgili dostlar. EZEL'den gayrı dizi yalanmış diyor ve önümüzdeki maçlara bakıyoruz. Kenan Birkan Şener Şen olsun ulan.
xo xo
24 Haziran 2010 Perşembe
Gayet kişisel bir yazı : İnternetimin Tarihçesi
Yıllar yıllar önceydi. Titanic filminin ilk çıktığı zamanlar. (1997) İşte ben internete ilk o zaman girdim. Daha üniversite öğrencisiyim, gencim, güzelim, henüz yolun başındayım... Çevirmeli hatla bağlanıyoruz, telefon hattını çıkartıp internet hattını takıyorsun, dıtdıtıdıtıdıtı çeviriyor, bekle bekle bekle ... o modem sesi nasıl kabus gibiydi.... hatırlamayan var mı? İşte böylece tangır tungur bağlanırdık ağa. Ben ilk girdiğim siteyi anımsamıyorum (Yahoo olabilir?) Ama internete ilk girdiğim zaman gezdiğim sayfaları hatırlıyorum. Okyanusun dibinde yatan Titanic'in fotoğraflarına bakmıştım:))) O ilk webde gezmelerin hissiyatı hala hatırımda. Ayrıca kavgalar da. Anlayacağınız ben o vakitler beş parasız bir üni öğrencisiydim ve internet hattı da abilerimin iş hattı idi. Eskaza iş zamanı nete girdiysen yandın. Bu kavgalar yüzünden bir dönem de Beşiktaş'taki izbelik internet cafelere taşınmıştım:))))
Bir gün Japon abim dedi ki, sadece internette gezme, bir şey yap, site yap. Baktım ettim, site nasıl yapılır? Beleşe hosting veren servisler vardı Geocities, Tripods, Fortunecity gibi. (Geocities çok uzun süredir yassaklı , halbuki ne siteler vardı bu sunucunun üzerinde ah ah.)
Böylece beleşe siteyi host edecek sistemi bulduk mu bulduk. Peki ama ne sitesi yapacaktım? O zamanlar blog filan hak getire, zaten ben dünya çapında olmak istiyorum, böyle çevre yapayım filan, dedim ya daha gencim, İşletme fakültesinde gazı veriyorlar bize götüm 2 metre havada (mezun olup iş hayatına girince patladı o balonların hepsi :) ) Baktım ettim, popüler ne var, pazar araştırması yaptım yani... aaa pembe diziler var ya, küçükken izlediğimiz, Cesur ve Güzel olsun, Yalan Rüzgarı olsun. İşte ecnebiler bunların hastası , bunlara kendini adamış , derdi günü bu soap operaları takip edip , forumlarda yorum yapmak olan bi kitle var. "spoiler" diye bişey var (ilk o zaman öğrendim) :))) Bu spoiler'i yayınlayan hit patlaması yaşıyor. Ben de ilk siteme böylece karar verdim : Katherine Kelly Lang Fan Site :)))). Bu karı işte Cessur ve Güzel'de en sevdiğim karakter olan Brooke idi , hani Forrester'daki bütün heriflerle yatıp hepsinden çocuk yapıp aile ilişkilerini karmaşıklaştıran hatun. Adam çocuğun hem babası, hem dedesi hem de kayınçosu oluyor ya bu dizide, hah işte o. Ben de bu Brooke'u seviyor, Taylor'a uyuz oluyordum. Böylece bi sayfa hazırladım. Nasıl hazırladım hem de , Word'de yazıp "save as HTML" yaparak ayyyy rezalet. İşte beleşe arkaplan resimleri, grafikler sağlayan sürü sürü sitelerden aldığım grafiklerle sitemi süsledim. Sonra da bu soap opera delisi güruhun içine daldım. Aman herkesle link paylaşıyorum, arıyorum buluyorum, çeşitli sayfalardan "spoiler" yayınlıyorum, forumlarda yazıyorum. Üstelik dizinin bir bölümünü bile izlemeden, nasıl izleyeyim zaten, Türkiye'de dizi bilmem kaç sezon geriden geliyor. Ben de internetten bölümlerin özetlerini okuyup dalıyorum grupların içine. (O zaman YOUTUBE yoktu gençler:)) ) Ve çok başarılı oldum. Her yerde sitemin linki verildi, bütün gruplara girdim, o alemlerde ünlü bir website owner haline geldim. Üzerine bir de The Bold and the Beautiful Fanfictions sitesi yaptım. Böyle bikaç tane saçma salak fantazitör hikaye yazdım, sonra gaza gelen birileri bi sürü fanfiction yolladılar bana , editör gibi onları yayınlıyordum , beleşe site oohhh
Bu kadar başarılı oldum da ne oldu ?? Hiç tabii, sadece kendimi tatmin etmiş oldum. (Vay be, yıllar öncesinde kalan o şaşaalı günleri anımsadım şimdi. )
Bu arada Frontpage programını keşfetmiştim. Böylece "Save as HTML" utancından kurtulmuş idim. Bu da ilkel bi program ama en azından pek basit web sitelerimi bununla yapabiliyor idim. Sayfaların yamulduğu yerde kodu inceleyerek HTML diline de aşina olmuştum (keşke kursa filan gidip web yazılımcısı olsa idim o zamanlar ) 2001 yılında işe girip para kazanmaya başlar başlamaz, kendi domainimi aldım. asliguruney.com, the ultimate web experience babababa! Özgüvene bak ya!
Böylece artık yeni bir sayfa da hazırlayabilirdim. Hem de gerçekten sevdiğim bi konuda ve Türkçe... Ben deee Okan Bayülgen Hayran Sayfası hazırladım dostlar. Gidip Okan'a da söyledim . O yıllarda her gün Okan'ın radyo programına giderdim Mecidiyeköy'deki Radyo D'de. Aynı yerde oturduğumuz için bazen eve bırakırdı, sonradan web sayfası yaparken iyice arkadaş olmuştuk, ben Cumartesi akşamı ona giderdim, sevgilisi, koruması ve asistanı ile beraber cipine doluşur beraberce Zaga'ya giderdik, stüdyoda en önde otururdum hep :) Neyse bunlar çok yıl önce olan işlerdi. Böylece ben bir Okan Bayülgen sitesi hazırladım. Filmografisi, Yaptığı Programlar filan , bi de her yerde çıkan Okan röportajlarını alıp tapi tapi yazıp siteye ekliyordum, ulan hiç mi işim gücüm yokmuş yazık yavrum bana ya??. Sonra Okan kendi resmi web sitesini yapmaya karar verdi, beraber gittik, Veezy vardı Vestel'in internet şirketi, bunlarla toplantılar moplantılar yaptık, ben yaptığım siteyi kapattım, Resmi siteyi açtık amma kısa süre sonra Veezy batıp kapanınca elimize patladı herşey.:)))
Asliguruney.com 2003'e kadar devam etti. Okan sitesi olmayınca bir alkoliğin seyyahatleri formatına geri dönmüştüm:))
2004'de tekrar web sitesi kurmaya karar verdim, günlerce düşündüm taşındım , en önemli şey doğru domain ismini bulmak idi.Çünkü o bir marka olacaktı :)) Ve REAL FIESTA böylece doğmuş oldu. O zaman sayfa tasarımını Van Gogh müzesinin ana sayfasından kopyalamıştım, minik kare fotoşlardan oluşan bir şekildi:)) Tagline'da da "Aslı Gürüney'den yeni bir web oluşumu " yazıyordu allaaaahhhhh PÜAHAHAHAAH. Lan Firdevs Yöreoğlu gibi bişeymişim gençliğimde , kendimi web selebritisi gibi görüyormuşum:))
Böylece siteyle ne yapalım ne edelim derken blog yapın diye bir ses duyuldu ve Lady Charlotte ile kafa kafaya verip blog yapmaya karar verdik. Aah ah! Ta o ilk gün, blogu real fiesta üzerinde tutmaya karar vermeseymişim... Sonuçta para basıp aldığım fıstık gibi domainim varsa neden kullanmayalım ayol dedim ve blogu real fiesta'nın bi uzantısı üzerinden yayınlamaya başladık.
Bigün ofiste tek başıma oturuyordum (2. işyerimde) Çok sıkıldım, yeni bi sayfa hazırladım Real Fiesta'da : Çocukluğumuzun Çizgi Filmleri. Ama sırf kendimi eğlemeye, geyik olsun diye, sıkıntıdan. Günlerce araştırma yaptım, sayısız web sayfası gezdim, deli arşiv yaptım ve , çocukken sevdiğimiz çizgi filmlerden 1 kare resim , yanında da komik bir açıklama ile sitenin yeni sayfası çıkmış oldu.
Aradan bikaç gün geçti, realfiesta mailimi açtım... aaa, mailler geliyor, hayır mailler yağıyor, yağmur gibi mail geliyordu. Bu çizgi film sayfası inanılmaz bi patlama yaptı, belki milyon hit aldı. Sayısız yerde bu yazılar ve resimler kopyalandı. Ben de parlak bi fikirle bu sayfayı da blog haline getirip aynı adreste yayınlamaya devam ettim.
Ama blogu blogspot üzerinde değil de , realfiesta üzerinde yayınlamanın bedeli vardı. Blogger şablonları, araçları kullanamıyordum. İzleyici ekleyemiyordum, onu yapamıyordum, bunu yapamıyordum. Sonunda takvimler 2010 senesi Mart ayını gösterdiğinde Blogger'dan haber geldi. Artık blogları FTP ile yani web sayfasının uzantısı olarak yayınlayamayacaktık. Ancak alan adlarında yayın olabilecekti. Haydii bütün bloglar için subdomainleri oluşturdum, hepsini tek tek aktardım. Bütün adresler değişti. Tam herşey yerine oturdu dedik, bu sefer kapkara bir lanet üzerimize çöktü: İNTERNET SANSÜRÜ. Devlet baba internete sürat yerine sansür getirmeye karar vermiş ve Youtube, Geocities vb vb'den sonra GOOGLE APPS'i engelleyerek bir kalemde milyonlarca siteyi erişilmez hale sokmuştu. Yani kendi domaini üzerinden yayın yapan bloglar google dns kullandıkları için erişilmez olmuşlardı.
Bu noktada vazgeçmeyi düşündüm. Domain, DNS , host derken heyecanım uçup gitmiş idi. Blogumuzu realfiesta üzerinden değil de blogspot üzerinde yayınlamak bi nevi yenilgiyi kabul etmek gibi geliyordu. Acaba öyle miydi? Bu arada custom domainler üzerinde yayınlanan bloglar 404 not found error vermeye başladı ahahahahah. Darbe üstüne darbe:)))) Ben kara kara düşünürken Küfkedisi dedi ki, "blogspot'a geç, yazılarını okuyamıyorum"... Yazılarımızı okuyan 1 kişi bile varsa , bu blogu herhangi bir yerden yayınlamaya değer diye düşündüm. O zaman blogspot'a geçmeye karar verdim. Şimdi geldiğimiz son nokta yeni bir adres değişikliği ile blogspot'ta konuşlanmak oldu.
Oh. Çok yoruldum. Ama yine de devam etmek istiyorum. asliguruney.com'u tekrar satın aldım :))) Kimbilir, belki yeni birşeyler yapmak isterim:))) Bunca yıllık emeğin mutlaka bir anlamı vardır diye düşünüyorum.
xo xo
Bir gün Japon abim dedi ki, sadece internette gezme, bir şey yap, site yap. Baktım ettim, site nasıl yapılır? Beleşe hosting veren servisler vardı Geocities, Tripods, Fortunecity gibi. (Geocities çok uzun süredir yassaklı , halbuki ne siteler vardı bu sunucunun üzerinde ah ah.)
Böylece beleşe siteyi host edecek sistemi bulduk mu bulduk. Peki ama ne sitesi yapacaktım? O zamanlar blog filan hak getire, zaten ben dünya çapında olmak istiyorum, böyle çevre yapayım filan, dedim ya daha gencim, İşletme fakültesinde gazı veriyorlar bize götüm 2 metre havada (mezun olup iş hayatına girince patladı o balonların hepsi :) ) Baktım ettim, popüler ne var, pazar araştırması yaptım yani... aaa pembe diziler var ya, küçükken izlediğimiz, Cesur ve Güzel olsun, Yalan Rüzgarı olsun. İşte ecnebiler bunların hastası , bunlara kendini adamış , derdi günü bu soap operaları takip edip , forumlarda yorum yapmak olan bi kitle var. "spoiler" diye bişey var (ilk o zaman öğrendim) :))) Bu spoiler'i yayınlayan hit patlaması yaşıyor. Ben de ilk siteme böylece karar verdim : Katherine Kelly Lang Fan Site :)))). Bu karı işte Cessur ve Güzel'de en sevdiğim karakter olan Brooke idi , hani Forrester'daki bütün heriflerle yatıp hepsinden çocuk yapıp aile ilişkilerini karmaşıklaştıran hatun. Adam çocuğun hem babası, hem dedesi hem de kayınçosu oluyor ya bu dizide, hah işte o. Ben de bu Brooke'u seviyor, Taylor'a uyuz oluyordum. Böylece bi sayfa hazırladım. Nasıl hazırladım hem de , Word'de yazıp "save as HTML" yaparak ayyyy rezalet. İşte beleşe arkaplan resimleri, grafikler sağlayan sürü sürü sitelerden aldığım grafiklerle sitemi süsledim. Sonra da bu soap opera delisi güruhun içine daldım. Aman herkesle link paylaşıyorum, arıyorum buluyorum, çeşitli sayfalardan "spoiler" yayınlıyorum, forumlarda yazıyorum. Üstelik dizinin bir bölümünü bile izlemeden, nasıl izleyeyim zaten, Türkiye'de dizi bilmem kaç sezon geriden geliyor. Ben de internetten bölümlerin özetlerini okuyup dalıyorum grupların içine. (O zaman YOUTUBE yoktu gençler:)) ) Ve çok başarılı oldum. Her yerde sitemin linki verildi, bütün gruplara girdim, o alemlerde ünlü bir website owner haline geldim. Üzerine bir de The Bold and the Beautiful Fanfictions sitesi yaptım. Böyle bikaç tane saçma salak fantazitör hikaye yazdım, sonra gaza gelen birileri bi sürü fanfiction yolladılar bana , editör gibi onları yayınlıyordum , beleşe site oohhh
Bu kadar başarılı oldum da ne oldu ?? Hiç tabii, sadece kendimi tatmin etmiş oldum. (Vay be, yıllar öncesinde kalan o şaşaalı günleri anımsadım şimdi. )
Bu arada Frontpage programını keşfetmiştim. Böylece "Save as HTML" utancından kurtulmuş idim. Bu da ilkel bi program ama en azından pek basit web sitelerimi bununla yapabiliyor idim. Sayfaların yamulduğu yerde kodu inceleyerek HTML diline de aşina olmuştum (keşke kursa filan gidip web yazılımcısı olsa idim o zamanlar ) 2001 yılında işe girip para kazanmaya başlar başlamaz, kendi domainimi aldım. asliguruney.com, the ultimate web experience babababa! Özgüvene bak ya!
Böylece artık yeni bir sayfa da hazırlayabilirdim. Hem de gerçekten sevdiğim bi konuda ve Türkçe... Ben deee Okan Bayülgen Hayran Sayfası hazırladım dostlar. Gidip Okan'a da söyledim . O yıllarda her gün Okan'ın radyo programına giderdim Mecidiyeköy'deki Radyo D'de. Aynı yerde oturduğumuz için bazen eve bırakırdı, sonradan web sayfası yaparken iyice arkadaş olmuştuk, ben Cumartesi akşamı ona giderdim, sevgilisi, koruması ve asistanı ile beraber cipine doluşur beraberce Zaga'ya giderdik, stüdyoda en önde otururdum hep :) Neyse bunlar çok yıl önce olan işlerdi. Böylece ben bir Okan Bayülgen sitesi hazırladım. Filmografisi, Yaptığı Programlar filan , bi de her yerde çıkan Okan röportajlarını alıp tapi tapi yazıp siteye ekliyordum, ulan hiç mi işim gücüm yokmuş yazık yavrum bana ya??. Sonra Okan kendi resmi web sitesini yapmaya karar verdi, beraber gittik, Veezy vardı Vestel'in internet şirketi, bunlarla toplantılar moplantılar yaptık, ben yaptığım siteyi kapattım, Resmi siteyi açtık amma kısa süre sonra Veezy batıp kapanınca elimize patladı herşey.:)))
Asliguruney.com 2003'e kadar devam etti. Okan sitesi olmayınca bir alkoliğin seyyahatleri formatına geri dönmüştüm:))
2004'de tekrar web sitesi kurmaya karar verdim, günlerce düşündüm taşındım , en önemli şey doğru domain ismini bulmak idi.Çünkü o bir marka olacaktı :)) Ve REAL FIESTA böylece doğmuş oldu. O zaman sayfa tasarımını Van Gogh müzesinin ana sayfasından kopyalamıştım, minik kare fotoşlardan oluşan bir şekildi:)) Tagline'da da "Aslı Gürüney'den yeni bir web oluşumu " yazıyordu allaaaahhhhh PÜAHAHAHAAH. Lan Firdevs Yöreoğlu gibi bişeymişim gençliğimde , kendimi web selebritisi gibi görüyormuşum:))
Böylece siteyle ne yapalım ne edelim derken blog yapın diye bir ses duyuldu ve Lady Charlotte ile kafa kafaya verip blog yapmaya karar verdik. Aah ah! Ta o ilk gün, blogu real fiesta üzerinde tutmaya karar vermeseymişim... Sonuçta para basıp aldığım fıstık gibi domainim varsa neden kullanmayalım ayol dedim ve blogu real fiesta'nın bi uzantısı üzerinden yayınlamaya başladık.
Bigün ofiste tek başıma oturuyordum (2. işyerimde) Çok sıkıldım, yeni bi sayfa hazırladım Real Fiesta'da : Çocukluğumuzun Çizgi Filmleri. Ama sırf kendimi eğlemeye, geyik olsun diye, sıkıntıdan. Günlerce araştırma yaptım, sayısız web sayfası gezdim, deli arşiv yaptım ve , çocukken sevdiğimiz çizgi filmlerden 1 kare resim , yanında da komik bir açıklama ile sitenin yeni sayfası çıkmış oldu.
Aradan bikaç gün geçti, realfiesta mailimi açtım... aaa, mailler geliyor, hayır mailler yağıyor, yağmur gibi mail geliyordu. Bu çizgi film sayfası inanılmaz bi patlama yaptı, belki milyon hit aldı. Sayısız yerde bu yazılar ve resimler kopyalandı. Ben de parlak bi fikirle bu sayfayı da blog haline getirip aynı adreste yayınlamaya devam ettim.
Ama blogu blogspot üzerinde değil de , realfiesta üzerinde yayınlamanın bedeli vardı. Blogger şablonları, araçları kullanamıyordum. İzleyici ekleyemiyordum, onu yapamıyordum, bunu yapamıyordum. Sonunda takvimler 2010 senesi Mart ayını gösterdiğinde Blogger'dan haber geldi. Artık blogları FTP ile yani web sayfasının uzantısı olarak yayınlayamayacaktık. Ancak alan adlarında yayın olabilecekti. Haydii bütün bloglar için subdomainleri oluşturdum, hepsini tek tek aktardım. Bütün adresler değişti. Tam herşey yerine oturdu dedik, bu sefer kapkara bir lanet üzerimize çöktü: İNTERNET SANSÜRÜ. Devlet baba internete sürat yerine sansür getirmeye karar vermiş ve Youtube, Geocities vb vb'den sonra GOOGLE APPS'i engelleyerek bir kalemde milyonlarca siteyi erişilmez hale sokmuştu. Yani kendi domaini üzerinden yayın yapan bloglar google dns kullandıkları için erişilmez olmuşlardı.
Bu noktada vazgeçmeyi düşündüm. Domain, DNS , host derken heyecanım uçup gitmiş idi. Blogumuzu realfiesta üzerinden değil de blogspot üzerinde yayınlamak bi nevi yenilgiyi kabul etmek gibi geliyordu. Acaba öyle miydi? Bu arada custom domainler üzerinde yayınlanan bloglar 404 not found error vermeye başladı ahahahahah. Darbe üstüne darbe:)))) Ben kara kara düşünürken Küfkedisi dedi ki, "blogspot'a geç, yazılarını okuyamıyorum"... Yazılarımızı okuyan 1 kişi bile varsa , bu blogu herhangi bir yerden yayınlamaya değer diye düşündüm. O zaman blogspot'a geçmeye karar verdim. Şimdi geldiğimiz son nokta yeni bir adres değişikliği ile blogspot'ta konuşlanmak oldu.
Oh. Çok yoruldum. Ama yine de devam etmek istiyorum. asliguruney.com'u tekrar satın aldım :))) Kimbilir, belki yeni birşeyler yapmak isterim:))) Bunca yıllık emeğin mutlaka bir anlamı vardır diye düşünüyorum.
xo xo
22 Haziran 2010 Salı
EZEL 1. Sezon 33. Bölüm - Sezon Finali : İKİNCİ HAYAT
Evet dostlar. Dün gece televizyonda tarih yazıldı ve biz de bunu seyrettik. Tv tarihimizde yazılıp yönetilmiş ve oynanmış en iyi işi izledik ekranda. Hala kendime gelemedim. Sadece izlediklerim değil, adamların başarısının büyüklüğü, sonunda bizden de böyle bir eser çıkmış olması beni sarstı, vay be yapmışlar demekten kendimi alamıyorum. Yazana, yönetene, oynayana selam olsun. Sağolsunlar, varolsunlar.
Şirinlik muskası ve yeni memeleriyle seks bombası Şebnem tatlı tatlı gülümseyerek "Patron??" dedi , CENGİZ'E
Bunlar bi oyun masasının başında toplandılar.
İşte ilk bölümdeki sahnenin aynısı tekrar kurulmuştu, ama herkesin yanındaki adam farklıydı şimdi.
Ezel Tefo'nun yanında, halbuki eskiden Dayı'nın yanındaydı
Ali Dayı'nın yanında, halbuki eskiden Cengiz'in yanındaydı
Şebnem Cengiz'in yanında, halbuki eskiden Ezel'in yanındaydı
ve Eyşan.. Güzeller güzeli Eyşan geldi, Hoşgeldiniz beyler dedi adamlara. Ve efsanevi Kenan Birkan odaya girdi. Eyşan şimdi onun yanındaydı.
Ezel pislik pislik sırıtarak "hazırsanız başlayalım oyuna " dedi ve... bitti ulan, bizi piç ederek bitti, bizi göt ederek bitti. Bizi rezil ederek, bizi telef ederek bitti. Efsane olarak, tarihe geçerek, ilk sezonu bitirdi Ezel dizisi.
Dizi bittikten sonra 1 saat kediyi kaşıdım da ancak biraz kendime geldim, yattım uyudum.
Yazarlarına, yönetmenine, oyuncularına, ve emeği geçen herkese ama herkese sonsuz teşekkürler. Bizlere bunun yapılabileceğini gösterdikleri için. Şimdi çok baba bir Kenan Birkan bekliyoruz. Çatalboynuz Ednan bey olmasa iyi olur.
xo xo
***** DİKKAT !!! SPOILER *****
*
*
*
*
*
*
*
*
**DİZİYİ İZLEMEYE NİYETİNİZ VARSA YAZIYI OKUYUP KEYFİNİZİN İÇİNE ETMEYİNİZ**
*
*
*
*
*
*
*
*
*** BU SON UYARIMDIR***
*
*
*
*
*
*
*
*
*** READ AT YOUR OWN RISK***
*
*
*
*
*
*
*
*
Dizi geçen haftaki Bahar'ın vurulma sahnesi ile başladı. Bu sefer sansürsüz izledik kafaya gelen son mermiyi ve fışkıran kanları. Vallahi yine boğulur gibi oldum, böyle ölünür mü lan? Sonra sabah oldu, ambulans , polis parka doluştu . Torbaya koydular Bahar'ı. Eyşan - Cansu Dere çıldırdı. O kadar güzel delirdi ki beni ağlattı, kardeşinin ölümünü kabul edememesi, inatla peşinden gitmesi, morgda , otopside o gözleri kocaman beklemesi... Sonra Ezel ona Bahar'ın öldüğünü anlatmaya çalışınca "seslen ona" dedi, "sen seslenirsen o gelir". Ezel "Bahar, Bahar" inledi morgda. Ve Eyşan kalktı. Dışarı çıktı. Ali'yi gördü. "Ali biliyor musun Bahar ölmüş" dedi. Ve gitti. İşte bu anda jenerik girmeseydi, nefes almayı unutarak ölen ilk salak ben olacaktım korkarım dostlar. Ah Eyşan ah! Yüreğimi dertlendirdin. Cansu Dere o kadar başarılıydı ki, ağlattı resmen bu bölümde.
Bu arada, Tefo'nun cep telefonunun maviş gözlü converseli psikopat katilin elinde olduğunu gördük. Kenan Birkan'ın ofisinde, Kenan'ın sağ kolu kıvırcık Kaya Bey ile online Bahar katliamını izleyen Cengiz ise dellenip kıvırcığa saldırdı, ama kıvırcık ona ya bizimle olursun ya da aşağıda emniyetin arabaları bekliyor, hapse geri tıkılırsın diye postayı koydu. Ramiz Dayı da ceylan gözlü kızı Azad ile muhabbette idi ve Ramiz'in derin, görmüş geçirmiş, iç titreten sesinden ikinci hayatlar ve ikinci şanslar üzerine güzellemeler dinliyor idik.
Morgdan çıkan Kerpeten Ali eski tamirhanesine gitti, yere çöktü ve hıççkıra hıçççkıra ağladı dostlar. Ezel geldi, "adam topla" dedi, "bana silah bul" dedi, Kenan'ın ofisi basacak çünkü. Ama Ali ona "sen de artık bizim kadar kötüsün" dedi, "seni hapse yollayacağımıza keşki öldürseydik, Ramiz senin içindeki Ömer'i öldürmüş" dedi. Bak ya! Tabii Ezel sarsıldı, bağırdı çağırdı. Ulan adamı hapislere yolladınız, kolları bacakları kırıldı kaç kere dayaktan, kafasını bok çukuruna soktular. Şimdi Kenan Birkan ruh hastası diye Bahar'ı Ezel öldürmüş oldu. Yıkıldı Ezel Bahar'ın ölümünden sorumlu tutulunca. Hem de Ali abisi tarafından. Burada Ali , Ömer'in olayında fikir babasının Eyşan'ın babacığı Serdar olduğunu da söyledi Ezel'e. Sonra birşey daha dedi, "hepimiz çocuktuk, ama insan şıp diye kötü olabiliyormuş Ömer" dedi. Vay be.
Kenafir gözlü psikopat katilin elinde bulunan Tefo'nun cep telinden Şebnem'e "Eroğlu Hanın arka kapısında buluşalım" mesajı gitti. Şebo kanatlandı uçtu adeta, buluşma yerinde Tefo elinde silah karşıladı bunu, kaçırdı bi küçük geçitin altına. Konuştular ettiler, sonra arkadan bi adam gelip işmar etti Tefo'ya, Tefo da kızı yollayıp döndü gitti, e kimdi o adam, kenafir gözlü kısa pantolonlu converseli katilin adamı mıydı, ne oldu anlamadık.
Hala Ömer'in ailesiyle kalan Eyşan -zaten gidecek yeri evi mevi yok - Ömer'in mezarında oturup kalmış. Mert de arkasını bekliyor ki Eyşan intihar etmesin. Ezel geldi, Mert ona "Ezel abi" dedi, artık bu oyunda olmak istemediğini söyledi, biraz ailemle arana mesafe koy dedi. Ezel yıkıldı ama kabul etti. Neden babasıyla Mert'e Ömer olduğunu söylemiyor anlamadım. Sonra Eyşan'la yüzleşti, ama Eyşan lafı ağzına tıkadığından ona da "ben Ömerim" diyemedi. Eyşan, kalan tüm gücünü toplayıp Ezel'den intikam alacağına yemin etti.
Dayı kızıyla hasbihali bitince Tefo'yu çağırdı yanına. Kenan böyle biridir dedi, nereden en çok acırsa, oradan vurur. Dayı kızını gemiyle uzağa göndermeye karar vermiş; Tefo'ya sen de onunla git, onu hayatta tut, koru dedi. Ve Tefo "Hayır" dedi Ramiz Dayı'ya. "Canımı al, artık tasmamı alma " dedi. Dayı da "tasma yok hepimiz yanyanayız" dedi Tefo'ya. Ve Tefo'dan olay soru geldi :"o zaman neden Ezel'e , sana hiçbir şey olmuyor dayı? Neden Bahar'a Kamil'e oluyor?" Dayı cevabı yapıştırdı "SUÇ MU, HAYATTA KALMAK SUÇ MU?" Tefo nihayet hepimizin merak ettiği ancak sormaya cesaret edemediği soruyu sordu Dayı'ya "Oyunun bitmesinden mi korkuyorsun Dayı?"
Ezel Şebnem ile buluşup konuştu. Bi adres verdi, bütün eşyaları bu adrese göndermesini istedi. Sonra kıdem ve ihbar tazminatlarının toplamının herhalde 20 katı bi çek verip Şebo'yla vedalaştı. Artık iş bitmişti Şebnem için. Ezel, Şebnem'den Kamil'in "asla verme" dediği silahı da aldı ve doğruca Birkan holdinge gitti, kıvırcık Kaya'nın cipi ve adamlarıyla yola çıktığını görünce bunları takip etmeye başladı. Tekinsiz bir geçit altında bu kıvırcık, kenafir gözlü converseli psikopat katil ile buluştu, tartıştılar. Ezel mavişi izleyerek bir antikacı dükkanına geldi, (bu noktada Ezel'e -o cebindeki silah mı, yoksa beni gördüğüne mi sevindin? diye sorasım geldi dostlar:))) ) burada maviş ortadan kayboldu, Ezel bibaşına kaldı. Zırrrr telefon, Ezel Bey diye kıvırcık Kaya aramasın mı. Kaya Bey Ezel'in beynini yıkamaya başladı. Dükkanda eski bi gazete var idi, o gazetede Dayı ile Kenan'ın haberini okudu Ezel.( KARAGÖZLÜM GAZİNOSUNDA OLAY vs vs) Kenan o zamanlar gencecikmiş, dayı onun kollarını bacaklarını kırmış, kadınını almış. "Bu hikayedeki kötü adam Kenan Bey değil, kandırılıyorsunuz Ezel Bey" diye lafı gediğine koydu sonra kıvırcık."Gözünüzü açın" dedi," Kaya Bey 40 yıldır çok acılar çekiyor" dedi.
Tefo ile Ali buluştular, Ali tek başına Kenan Birkan'ı öldürmeye gitti. "Sen gelmiyorsun, çünkü ben dönmüyorum" diyerek Tefo'yu götürmedi.
Böylece, Ramiz Dayı'nın o derin sesinden MEVLANA'nın ETME şiiri eşliğinde; Ezel izbelelik, terkedilmiş bi yere gitti, kamyonla gelen eşyalarını ve dahi Dayı'nın mevzubahis olduğu gazeteyi ateşe verdi. Eyşan Bahar'ın eşyalarını öptü kokladı. Cengiz eski mahallede, taa ilk bölümlerde mevzu olan aydınlık yol vs. karanlık yol ağzına gitti.
Duydum ki bizi bırakmaya azmediyorsun etme
Başka bir yar başka bir dosta meylediyorsun etme
Sen yadeller dünyasında ne arıyorsun yabancı
Hangi hasta gönüllüyü kasdediyorsun etme
Çalma bizi bizden bizi gitme o ellere doğru
Çalınmış başkalarına nazar ediyorsun etme
Ey ay felek harab olmuş alt üst olmuş senin için
Bizi öyle harab öyle alt üst ediyorsun etme
Ey makamı var ve yokun üzerinde olan kişi
Sen varlık sahasını öyle terk ediyorsun etme
Sen yüz çevirecek olsan ay kapkara olur gamdan
Ayın da evini yıkmayı kastediyorsun etme
Bizim dudağımız kurur sen kuruyacak olsan
Gözlerimizi öyle yaş dolu ediyorsun etme
Aşıklarla başa çıkacak gücün yoksa eğer
Aşka öyleyse ne diye hayret ediyorsun etme
Ey cennetin cehennemin elinde olduğu kişi
Bize cenneti öyle cehennem ediyorsun etme
Şekerliğinin içinde zehir zarar vermez bize
O zehiri o şekerle sen bir ediyorsun etme
Bizi sevindiriyorsun huzurumuz kaçar öyle
Huzurumu bozuyorsun sen mavediyorsun etme
Harama bulaşan gözüm güzelliğinin hırsızı
Ey hırsızlığa da değen hırsızlık ediyorsun etme
İsyan et ey arkadaşım söz söyleyecek an değil
aşkın baygınlığıyla ne meşk ediyorsun etme
Zavallı Bahar'ın cenazesini bi hoca bi de Eyşan kaldırdılar, toprağa verdiler Bahar'ı. Babacık Serdar çıkageldi, ölmemiş yavşak! Eyşan bağırdı, kin kustu, "adi herif, kızın öldü" dedi. Bıraktı gitti Serdar'ı , sonra geri döndü, "en kanlı oyununu kur baba" dedi, "intikam alacağız"
Ezel yaktığı ateşi izlerken kıvırcık Kaya çıka geldi dostlar. Ezel buna saldırdı ama Kaya bir puşt, bir pislik, fitneci, ne pislik bi herifmiş . Başladı Ezel'i fitlemeye. "Ramiz sizi kullandı Ezel bey" dedi, "hapisten çıktığında hiçbir şeyi yoktu, biraz parası vardı, onu size verdi, katladınız bu sermayeyi, oteller evler kazandınız, Cengiz'den kumarhaneleri aldınız, peki siz ne aldınız Ezel Bey? Sayenizde Ramiz 6 ayda geri döndü" dedi. Sonra darbeyi vurdu , "Bahar'ı Ramiz öldürttü Ezel Bey, katilin aklını çeldi, aslında hedef sizdiniz . Kim biliyordu pusu kurduğunuzu, herşeyi kim biliyordu?? " Burada Ezel kafayı sıyırmak üzereyken telefon çaldı, Dayı arıyor idi. "Eğer biz haklıysak Dayı sizi yine kullanacak, ölüme gönderecek" dedi Kaya. Ezel de Kaya'yı bırakıp Dayı'ya gitti.
Cengiz mezarlıkta uzaktan Eyşan'ı izliyordu, Eyşan gidince Serdar'ın yanına geldi, yardım istedi, pasaport bul dedi, Serdar da isim sordu ona. Cengiz "Kenan Birkan" deyince de defetti başından.
Ezel Dayı ile görüşmeye gitmişti. Dayı sabah Tefo'ya vermek istediği görevi verdi Ezel'e . Kızını emanet etti ona. "Bunun karşılığında sana Kenan Birkan'ı vereceğim, intikamını alacaksın, ben geride duracağım, herşeyi sen yapacaksın" dedi. Ezel ağlaya ağlaya çıktı gitti Dayının yanından. Ama Azad, babasının asıl niyetini anlamıştı. "Sen beni korumak için mi Ezel'i korumak için mi yolluyorsun onu" dedi babasına. Meğersem Dayının niyeti, Ezel'i uzaklaştırıp korurken Kenan'ı haklamakmış. Kızı öptü Dayı'yı. "Kimseye söyleme, iyi kalpli olduğunu anlarlar sonra" diye güldü.
Ve beklenen an Ali'nin Birkan holdingi basmasıyla geldi sevgili seyirciler. Ali gitti uslu uslu güvenlikle konuştu, artık aklımda kaldığınca şöyle bi muhabbet geçti
-Kenan Beyi görmeye gelmiştim
-isminiz listede var mı?
-bak bakalım var mı kerpeten ali
-Ali Kerpeten, Ali Kerpeten yok böle bi isim
-uzun yazmışlardır, uzununa bak, kerpeten ali ananızı s*kmeye geldi HIAAAAAA
Ali havaya ateş açarak holdinge daldı, üst kata çıktı. Kıvırcık Kaya "böyle bir kara sevda"yı dinliyor idi, Ali sarıldı boğazına kıvırcığın... Kıvırcık tak Cengiz'i aradı, "Bizimle misiniz Cengiz Bey, Bahar'ın katilleriyle beraber misiniz?" Cevap EVET . Kıvırcık tak Ezel'i aradı , "Gözünüzü açtınız mı Ezel Bey" "EVET" ; "Bizimle misiniz Ezel Bey" Ve yaktığı ateşin başında Ezel EVET dedi, EVET, Baharın katillerine EVET.
Ali bitti, yıkıldı, attı elinden silahı, Kıvırcık yapıştı yakasına, Ali'nin boğazına COZZUURTTTT dayadı aleti... hani elektrik çarpan bi cihaz var ya, bastı Ali'ye voltajı, bastı Ali'ye voltajı... Sonra da Ali'yi kaldırıp holdingin orada çöplüğe fırlatıp attılar sümük gibi.
Dayı , Selma ve Azad ile arabadaydı. "Haydi git kızım, arkana bakma, benden haber almadan geri dönme" dedi. Selma'ya da "ben Ezel'e kendimden çok güveniyorum" dedi. Azad çıktı gitti ağlaya ağlaya gemiye binmeye...
Kenan'ın ofisinde , iki yeni adamı karşı karşıya geldiler.Cengiz ve Ezel. İşte bu ikisi arasında geçen diyalog, bu dizinin yazılmış EN İYİ bölümüydü dostlar. İki eski dost, düşman, ortak.. Karşılıklı günah çıkarttılar, rus ruleti oynarken. Ama biraz farklıydı rulet, silahı bi biri çekiyor, bi diğeri, ama karşısındakine!
Ezel Ömer olduğunu açıklarken Cengiz'e
Dayı ofisinde sıkıntıyla haber bekliyordu Azad'dan
Kenafir gözlü katil limanda bekliyordu Azad'ı
Eyşan minicik kırmızı gece elbisesi, dipdiri bacakları, lüle lüle saçlarıyla , holding koridorunda yürüyordu...
Nasıl çıkacağız diye sordu Cengiz Ezel'e , çabucak diye güldü Ezel.
Kıvırcık Kaya, adamlarıyla Dayı'nın ofisini bastı. Bu sırada converseli maviş psikopat tekneden inen Azad'ın karşısına dikildi. "Sizi bir kez daha öldürmek zorundayım"
Ve işte, senaristlerin ağzımıza burnumuza SIÇTIKLARI an geldi dostlar. Cengiz ile Ezel konuşurken, birkaç saat öncesine döndük. Kıvırcığın Ezel'i aradığı an, o an, DAYI YANINDAYMIŞ MEĞERSEM EZEL'İN.
Kaya Dayı'nın ofise daldı, Kenan'a götürecekti Dayı'yı. Sana Mevlana ile Şems'in hikayesini anlatayım dedi Ramiz . Meğersem, o telefon geldiği esnada, Ezel'e de anlatmış dayı bu hikayeyi. "Aradığın şeyi okuyarak bulamazsın. Dünyada arayacaksın, yüreğinle bulacaksın. Okuyarak öğren, severek anla. Sen yine bana geldin, bana yüreğinle bakınca düşmanın mıyım ben senin" Ezel gülümsemiş Dayı'ya, meğersem biz yine zokayı yutmuşuz, senaristler bizi yine domaltmış, meğersem Ezel Dayı'ya ihanet etmemiş yeğen. Meğersem Tefo da ihanet etmemiş, Tefo oradaydı, Kaya'nın adamlarını hacamat etti Tefocuk. Meğersem Ezel gitmiş Tefo'yu bulmuş, ona elini uzatmış. Meğersem, Azad'ın yanında ALİ varmış, çünkü meğersem Ali çöplükte kendine geldiğinde karşısında Ezel'i görmüş, Ezel ona asla Bahar'ı öldürenlerle işbirliği yapmayacağını söylemiş, aslında Bahar'ı gerçekten hakeden sendin Ali abi demiş, ben şimdi onun intikamını almaya gidiyorum demiş, hoop Ali de peşinden gitmiş. Meğersem. (Meğersem biz ne salakmışız yeğen, bir an olsun Dayı'dan şüphe ettik)
Ali converseli katilin karşısına dikildi, "ben de seni kardeş, bir kez daha öldürmek zorundayım"
Ve İstiklal Caddesinde Ezel yine ekibiyle yürüyor idi, bu ekip Ramiz Dayi, Kerpeten Ali, ve Tevfik idiler. Meğersem kardeş meğersem bizi g*t etmiş senaristler, meğersem bunlar ekip olmuş, Dayı hep en büyükmüş kardeş.
Cengiz bütün bu anlatılanlara HADDİİ BEE dedi ve "beni de affet" dedi Ezel/Ömer'e . Ve HIYAAAA diye bağırıp tetiğe asıldı. Bunların arasında daha ne olup bitti bilemiyoruz.
Ramiz Dayı'nın ofisinde, Dayı Tefo'yu yolladı, Kaya'yı odaya çekti, bi bıçak verdi ona, eski usul, bi bıçak da kendi aldı, HIYAAAAA Dayı saldırdı kıvırcığın işini bitirmeye.
Psikopat maviş "başın sağolsun" dedi, "ne kadar gençti, güzeldi" falan filan dedi, "ONU ÖLDÜRMEKTEN ZEVK ALDIM" dedi Allahın belası puşt, it. Ağlattı Ali'yi, HIYAAAAA Ali şarjörü boşalttı Psiko'ya. (ama öldüğünü görmedik bilemiyoruz)
Mini elbiseli güpgüzel Eyşan asansöre bindi, yukarı çıktı, indi, merdivenli bi odaya girdi, baktı, gülümsedi : "İşinize yarar mıyım Kenan Bey? "
BU NOKTADA 6 AY SONRAYA GİTTİ DİZİ, oy anam oyy, telef olduk bu arada biz annemle, dağıldık, beyin cıkcıklaması olduk.O bana bağırıyor, ben ona bağırıyorum, kendimizden geçmişiz... Neyse.
Dayının ofisinde Azad, Ali buluştular. Ali TEKERLEKLİ SANDALYEDEKİ DAYI'yı alıp götürdü.
Bu arada, Tefo'nun cep telefonunun maviş gözlü converseli psikopat katilin elinde olduğunu gördük. Kenan Birkan'ın ofisinde, Kenan'ın sağ kolu kıvırcık Kaya Bey ile online Bahar katliamını izleyen Cengiz ise dellenip kıvırcığa saldırdı, ama kıvırcık ona ya bizimle olursun ya da aşağıda emniyetin arabaları bekliyor, hapse geri tıkılırsın diye postayı koydu. Ramiz Dayı da ceylan gözlü kızı Azad ile muhabbette idi ve Ramiz'in derin, görmüş geçirmiş, iç titreten sesinden ikinci hayatlar ve ikinci şanslar üzerine güzellemeler dinliyor idik.
Morgdan çıkan Kerpeten Ali eski tamirhanesine gitti, yere çöktü ve hıççkıra hıçççkıra ağladı dostlar. Ezel geldi, "adam topla" dedi, "bana silah bul" dedi, Kenan'ın ofisi basacak çünkü. Ama Ali ona "sen de artık bizim kadar kötüsün" dedi, "seni hapse yollayacağımıza keşki öldürseydik, Ramiz senin içindeki Ömer'i öldürmüş" dedi. Bak ya! Tabii Ezel sarsıldı, bağırdı çağırdı. Ulan adamı hapislere yolladınız, kolları bacakları kırıldı kaç kere dayaktan, kafasını bok çukuruna soktular. Şimdi Kenan Birkan ruh hastası diye Bahar'ı Ezel öldürmüş oldu. Yıkıldı Ezel Bahar'ın ölümünden sorumlu tutulunca. Hem de Ali abisi tarafından. Burada Ali , Ömer'in olayında fikir babasının Eyşan'ın babacığı Serdar olduğunu da söyledi Ezel'e. Sonra birşey daha dedi, "hepimiz çocuktuk, ama insan şıp diye kötü olabiliyormuş Ömer" dedi. Vay be.
Kenafir gözlü psikopat katilin elinde bulunan Tefo'nun cep telinden Şebnem'e "Eroğlu Hanın arka kapısında buluşalım" mesajı gitti. Şebo kanatlandı uçtu adeta, buluşma yerinde Tefo elinde silah karşıladı bunu, kaçırdı bi küçük geçitin altına. Konuştular ettiler, sonra arkadan bi adam gelip işmar etti Tefo'ya, Tefo da kızı yollayıp döndü gitti, e kimdi o adam, kenafir gözlü kısa pantolonlu converseli katilin adamı mıydı, ne oldu anlamadık.
Hala Ömer'in ailesiyle kalan Eyşan -zaten gidecek yeri evi mevi yok - Ömer'in mezarında oturup kalmış. Mert de arkasını bekliyor ki Eyşan intihar etmesin. Ezel geldi, Mert ona "Ezel abi" dedi, artık bu oyunda olmak istemediğini söyledi, biraz ailemle arana mesafe koy dedi. Ezel yıkıldı ama kabul etti. Neden babasıyla Mert'e Ömer olduğunu söylemiyor anlamadım. Sonra Eyşan'la yüzleşti, ama Eyşan lafı ağzına tıkadığından ona da "ben Ömerim" diyemedi. Eyşan, kalan tüm gücünü toplayıp Ezel'den intikam alacağına yemin etti.
Ezel Şebnem ile buluşup konuştu. Bi adres verdi, bütün eşyaları bu adrese göndermesini istedi. Sonra kıdem ve ihbar tazminatlarının toplamının herhalde 20 katı bi çek verip Şebo'yla vedalaştı. Artık iş bitmişti Şebnem için. Ezel, Şebnem'den Kamil'in "asla verme" dediği silahı da aldı ve doğruca Birkan holdinge gitti, kıvırcık Kaya'nın cipi ve adamlarıyla yola çıktığını görünce bunları takip etmeye başladı. Tekinsiz bir geçit altında bu kıvırcık, kenafir gözlü converseli psikopat katil ile buluştu, tartıştılar. Ezel mavişi izleyerek bir antikacı dükkanına geldi, (bu noktada Ezel'e -o cebindeki silah mı, yoksa beni gördüğüne mi sevindin? diye sorasım geldi dostlar:))) ) burada maviş ortadan kayboldu, Ezel bibaşına kaldı. Zırrrr telefon, Ezel Bey diye kıvırcık Kaya aramasın mı. Kaya Bey Ezel'in beynini yıkamaya başladı. Dükkanda eski bi gazete var idi, o gazetede Dayı ile Kenan'ın haberini okudu Ezel.( KARAGÖZLÜM GAZİNOSUNDA OLAY vs vs) Kenan o zamanlar gencecikmiş, dayı onun kollarını bacaklarını kırmış, kadınını almış. "Bu hikayedeki kötü adam Kenan Bey değil, kandırılıyorsunuz Ezel Bey" diye lafı gediğine koydu sonra kıvırcık."Gözünüzü açın" dedi," Kaya Bey 40 yıldır çok acılar çekiyor" dedi.
Tefo ile Ali buluştular, Ali tek başına Kenan Birkan'ı öldürmeye gitti. "Sen gelmiyorsun, çünkü ben dönmüyorum" diyerek Tefo'yu götürmedi.
Böylece, Ramiz Dayı'nın o derin sesinden MEVLANA'nın ETME şiiri eşliğinde; Ezel izbelelik, terkedilmiş bi yere gitti, kamyonla gelen eşyalarını ve dahi Dayı'nın mevzubahis olduğu gazeteyi ateşe verdi. Eyşan Bahar'ın eşyalarını öptü kokladı. Cengiz eski mahallede, taa ilk bölümlerde mevzu olan aydınlık yol vs. karanlık yol ağzına gitti.
Duydum ki bizi bırakmaya azmediyorsun etme
Başka bir yar başka bir dosta meylediyorsun etme
Sen yadeller dünyasında ne arıyorsun yabancı
Hangi hasta gönüllüyü kasdediyorsun etme
Çalma bizi bizden bizi gitme o ellere doğru
Çalınmış başkalarına nazar ediyorsun etme
Ey ay felek harab olmuş alt üst olmuş senin için
Bizi öyle harab öyle alt üst ediyorsun etme
Ey makamı var ve yokun üzerinde olan kişi
Sen varlık sahasını öyle terk ediyorsun etme
Sen yüz çevirecek olsan ay kapkara olur gamdan
Ayın da evini yıkmayı kastediyorsun etme
Bizim dudağımız kurur sen kuruyacak olsan
Gözlerimizi öyle yaş dolu ediyorsun etme
Aşıklarla başa çıkacak gücün yoksa eğer
Aşka öyleyse ne diye hayret ediyorsun etme
Ey cennetin cehennemin elinde olduğu kişi
Bize cenneti öyle cehennem ediyorsun etme
Şekerliğinin içinde zehir zarar vermez bize
O zehiri o şekerle sen bir ediyorsun etme
Bizi sevindiriyorsun huzurumuz kaçar öyle
Huzurumu bozuyorsun sen mavediyorsun etme
Harama bulaşan gözüm güzelliğinin hırsızı
Ey hırsızlığa da değen hırsızlık ediyorsun etme
İsyan et ey arkadaşım söz söyleyecek an değil
aşkın baygınlığıyla ne meşk ediyorsun etme
Zavallı Bahar'ın cenazesini bi hoca bi de Eyşan kaldırdılar, toprağa verdiler Bahar'ı. Babacık Serdar çıkageldi, ölmemiş yavşak! Eyşan bağırdı, kin kustu, "adi herif, kızın öldü" dedi. Bıraktı gitti Serdar'ı , sonra geri döndü, "en kanlı oyununu kur baba" dedi, "intikam alacağız"
Ezel yaktığı ateşi izlerken kıvırcık Kaya çıka geldi dostlar. Ezel buna saldırdı ama Kaya bir puşt, bir pislik, fitneci, ne pislik bi herifmiş . Başladı Ezel'i fitlemeye. "Ramiz sizi kullandı Ezel bey" dedi, "hapisten çıktığında hiçbir şeyi yoktu, biraz parası vardı, onu size verdi, katladınız bu sermayeyi, oteller evler kazandınız, Cengiz'den kumarhaneleri aldınız, peki siz ne aldınız Ezel Bey? Sayenizde Ramiz 6 ayda geri döndü" dedi. Sonra darbeyi vurdu , "Bahar'ı Ramiz öldürttü Ezel Bey, katilin aklını çeldi, aslında hedef sizdiniz . Kim biliyordu pusu kurduğunuzu, herşeyi kim biliyordu?? " Burada Ezel kafayı sıyırmak üzereyken telefon çaldı, Dayı arıyor idi. "Eğer biz haklıysak Dayı sizi yine kullanacak, ölüme gönderecek" dedi Kaya. Ezel de Kaya'yı bırakıp Dayı'ya gitti.
Cengiz mezarlıkta uzaktan Eyşan'ı izliyordu, Eyşan gidince Serdar'ın yanına geldi, yardım istedi, pasaport bul dedi, Serdar da isim sordu ona. Cengiz "Kenan Birkan" deyince de defetti başından.
Ezel Dayı ile görüşmeye gitmişti. Dayı sabah Tefo'ya vermek istediği görevi verdi Ezel'e . Kızını emanet etti ona. "Bunun karşılığında sana Kenan Birkan'ı vereceğim, intikamını alacaksın, ben geride duracağım, herşeyi sen yapacaksın" dedi. Ezel ağlaya ağlaya çıktı gitti Dayının yanından. Ama Azad, babasının asıl niyetini anlamıştı. "Sen beni korumak için mi Ezel'i korumak için mi yolluyorsun onu" dedi babasına. Meğersem Dayının niyeti, Ezel'i uzaklaştırıp korurken Kenan'ı haklamakmış. Kızı öptü Dayı'yı. "Kimseye söyleme, iyi kalpli olduğunu anlarlar sonra" diye güldü.
Ve beklenen an Ali'nin Birkan holdingi basmasıyla geldi sevgili seyirciler. Ali gitti uslu uslu güvenlikle konuştu, artık aklımda kaldığınca şöyle bi muhabbet geçti
-Kenan Beyi görmeye gelmiştim
-isminiz listede var mı?
-bak bakalım var mı kerpeten ali
-Ali Kerpeten, Ali Kerpeten yok böle bi isim
-uzun yazmışlardır, uzununa bak, kerpeten ali ananızı s*kmeye geldi HIAAAAAA
Ali havaya ateş açarak holdinge daldı, üst kata çıktı. Kıvırcık Kaya "böyle bir kara sevda"yı dinliyor idi, Ali sarıldı boğazına kıvırcığın... Kıvırcık tak Cengiz'i aradı, "Bizimle misiniz Cengiz Bey, Bahar'ın katilleriyle beraber misiniz?" Cevap EVET . Kıvırcık tak Ezel'i aradı , "Gözünüzü açtınız mı Ezel Bey" "EVET" ; "Bizimle misiniz Ezel Bey" Ve yaktığı ateşin başında Ezel EVET dedi, EVET, Baharın katillerine EVET.
Ali bitti, yıkıldı, attı elinden silahı, Kıvırcık yapıştı yakasına, Ali'nin boğazına COZZUURTTTT dayadı aleti... hani elektrik çarpan bi cihaz var ya, bastı Ali'ye voltajı, bastı Ali'ye voltajı... Sonra da Ali'yi kaldırıp holdingin orada çöplüğe fırlatıp attılar sümük gibi.
Dayı , Selma ve Azad ile arabadaydı. "Haydi git kızım, arkana bakma, benden haber almadan geri dönme" dedi. Selma'ya da "ben Ezel'e kendimden çok güveniyorum" dedi. Azad çıktı gitti ağlaya ağlaya gemiye binmeye...
Kenan'ın ofisinde , iki yeni adamı karşı karşıya geldiler.Cengiz ve Ezel. İşte bu ikisi arasında geçen diyalog, bu dizinin yazılmış EN İYİ bölümüydü dostlar. İki eski dost, düşman, ortak.. Karşılıklı günah çıkarttılar, rus ruleti oynarken. Ama biraz farklıydı rulet, silahı bi biri çekiyor, bi diğeri, ama karşısındakine!
Ezel Ömer olduğunu açıklarken Cengiz'e
Dayı ofisinde sıkıntıyla haber bekliyordu Azad'dan
Kenafir gözlü katil limanda bekliyordu Azad'ı
Eyşan minicik kırmızı gece elbisesi, dipdiri bacakları, lüle lüle saçlarıyla , holding koridorunda yürüyordu...
Nasıl çıkacağız diye sordu Cengiz Ezel'e , çabucak diye güldü Ezel.
Kıvırcık Kaya, adamlarıyla Dayı'nın ofisini bastı. Bu sırada converseli maviş psikopat tekneden inen Azad'ın karşısına dikildi. "Sizi bir kez daha öldürmek zorundayım"
Ve işte, senaristlerin ağzımıza burnumuza SIÇTIKLARI an geldi dostlar. Cengiz ile Ezel konuşurken, birkaç saat öncesine döndük. Kıvırcığın Ezel'i aradığı an, o an, DAYI YANINDAYMIŞ MEĞERSEM EZEL'İN.
Kaya Dayı'nın ofise daldı, Kenan'a götürecekti Dayı'yı. Sana Mevlana ile Şems'in hikayesini anlatayım dedi Ramiz . Meğersem, o telefon geldiği esnada, Ezel'e de anlatmış dayı bu hikayeyi. "Aradığın şeyi okuyarak bulamazsın. Dünyada arayacaksın, yüreğinle bulacaksın. Okuyarak öğren, severek anla. Sen yine bana geldin, bana yüreğinle bakınca düşmanın mıyım ben senin" Ezel gülümsemiş Dayı'ya, meğersem biz yine zokayı yutmuşuz, senaristler bizi yine domaltmış, meğersem Ezel Dayı'ya ihanet etmemiş yeğen. Meğersem Tefo da ihanet etmemiş, Tefo oradaydı, Kaya'nın adamlarını hacamat etti Tefocuk. Meğersem Ezel gitmiş Tefo'yu bulmuş, ona elini uzatmış. Meğersem, Azad'ın yanında ALİ varmış, çünkü meğersem Ali çöplükte kendine geldiğinde karşısında Ezel'i görmüş, Ezel ona asla Bahar'ı öldürenlerle işbirliği yapmayacağını söylemiş, aslında Bahar'ı gerçekten hakeden sendin Ali abi demiş, ben şimdi onun intikamını almaya gidiyorum demiş, hoop Ali de peşinden gitmiş. Meğersem. (Meğersem biz ne salakmışız yeğen, bir an olsun Dayı'dan şüphe ettik)
Ali converseli katilin karşısına dikildi, "ben de seni kardeş, bir kez daha öldürmek zorundayım"
Ve İstiklal Caddesinde Ezel yine ekibiyle yürüyor idi, bu ekip Ramiz Dayi, Kerpeten Ali, ve Tevfik idiler. Meğersem kardeş meğersem bizi g*t etmiş senaristler, meğersem bunlar ekip olmuş, Dayı hep en büyükmüş kardeş.
Cengiz bütün bu anlatılanlara HADDİİ BEE dedi ve "beni de affet" dedi Ezel/Ömer'e . Ve HIYAAAA diye bağırıp tetiğe asıldı. Bunların arasında daha ne olup bitti bilemiyoruz.
Ramiz Dayı'nın ofisinde, Dayı Tefo'yu yolladı, Kaya'yı odaya çekti, bi bıçak verdi ona, eski usul, bi bıçak da kendi aldı, HIYAAAAA Dayı saldırdı kıvırcığın işini bitirmeye.
Psikopat maviş "başın sağolsun" dedi, "ne kadar gençti, güzeldi" falan filan dedi, "ONU ÖLDÜRMEKTEN ZEVK ALDIM" dedi Allahın belası puşt, it. Ağlattı Ali'yi, HIYAAAAA Ali şarjörü boşalttı Psiko'ya. (ama öldüğünü görmedik bilemiyoruz)
Mini elbiseli güpgüzel Eyşan asansöre bindi, yukarı çıktı, indi, merdivenli bi odaya girdi, baktı, gülümsedi : "İşinize yarar mıyım Kenan Bey? "
BU NOKTADA 6 AY SONRAYA GİTTİ DİZİ, oy anam oyy, telef olduk bu arada biz annemle, dağıldık, beyin cıkcıklaması olduk.O bana bağırıyor, ben ona bağırıyorum, kendimizden geçmişiz... Neyse.
6 AY SONRA
Şirinlik muskası ve yeni memeleriyle seks bombası Şebnem tatlı tatlı gülümseyerek "Patron??" dedi , CENGİZ'E
Bunlar bi oyun masasının başında toplandılar.
İşte ilk bölümdeki sahnenin aynısı tekrar kurulmuştu, ama herkesin yanındaki adam farklıydı şimdi.
Ezel Tefo'nun yanında, halbuki eskiden Dayı'nın yanındaydı
Ali Dayı'nın yanında, halbuki eskiden Cengiz'in yanındaydı
Şebnem Cengiz'in yanında, halbuki eskiden Ezel'in yanındaydı
ve Eyşan.. Güzeller güzeli Eyşan geldi, Hoşgeldiniz beyler dedi adamlara. Ve efsanevi Kenan Birkan odaya girdi. Eyşan şimdi onun yanındaydı.
Ezel pislik pislik sırıtarak "hazırsanız başlayalım oyuna " dedi ve... bitti ulan, bizi piç ederek bitti, bizi göt ederek bitti. Bizi rezil ederek, bizi telef ederek bitti. Efsane olarak, tarihe geçerek, ilk sezonu bitirdi Ezel dizisi.
******* SPOILER BİTTİ*******
Dizi bittikten sonra 1 saat kediyi kaşıdım da ancak biraz kendime geldim, yattım uyudum.
Yazarlarına, yönetmenine, oyuncularına, ve emeği geçen herkese ama herkese sonsuz teşekkürler. Bizlere bunun yapılabileceğini gösterdikleri için. Şimdi çok baba bir Kenan Birkan bekliyoruz. Çatalboynuz Ednan bey olmasa iyi olur.
xo xo
21 Haziran 2010 Pazartesi
Tuncel Kurtiz ve Dostları
NTV kanalı birkaç yıldır Yeşil Ekran adıyla çevreci yayınlar yapıyor idi . Bu sene kadrosuna Tuncel Kurtiz'i katmış; mesela Cuma akşamları Kurtiz'in seslendirdiği BBC Life - Hayat belegeseli yayınlanıyor. Ben çok sevmem belgesel, işte aslan yavru ceylanı yedi, fil düştü öldü muhabbetleri beni üzüyor açıkçası, salak mıyım neyim? Ama eğer siz belgesel seviyorsanız, Tuncel Kurtiz'in muhteşem sesinden belgesel izlemek çok zevkli. Ben dün gece BALIK konulu bir tane izledim. Okyanusun engin dünyasında geçen sualtı belgesellerini seviyorum sanırım; belki çocukken izlediğimiz Kaptan Kusto'nun bir etkisi, belki deniz aşkımdan , belki balık burcu olmaktan gelen doğal bir merak:) ) , anemonların içinde saklanan palyaço balıkları; hipopotamların ağzını temizleyen hem de kendi karınlarını doyuran şapşal balıklar; çamur zıpzıpı derken; deniz beni büyülüyor.
Fakat bu yeşil ekranın bombası, dün akşam izlediğim TUNCEL KURTİZ VE DOSTLARI isimli sohbet programı idi dostlar. Kurtiz bir dostunu (dün akşam Fikret Kuşkan geldi) güzelim Kazdağlarında kurduğu mekanı Zeytinbağında ağırladı. Fiko fener balığı pişirdi, rakı balık yaptılar bildiğin, ve bir sohbet, bir sohbet amaannn. Çoğunluk Kurtiz anlattı; Fiko da bizim gibi hayranlıkla dinledi. O kadar keyifli, dolu dolu anlatıyor ki.. Anılar, şiirler, alıntılar derken köpeklerle , keçilerle, ağaçlarla konuşuyor, anlatıyor sonra yine, bi şiir patlatıyor... Seyrettiğim en tatlı sohbet programı oldu, vallahi tadı damağımda kaldı. Hiç böyle gülmemiştim bir Pazar akşamında dostlar. Resmen pazar akşamı sendromundan kurtuldum. Sağol , varol Tuncel usta. Nasıl da tatlı anlatıyor hınzır, ağzından bal damlıyor bal!
Program her Pazar akşamı 9'da NTV'de, bence kaçırmayın.
Fakat bu yeşil ekranın bombası, dün akşam izlediğim TUNCEL KURTİZ VE DOSTLARI isimli sohbet programı idi dostlar. Kurtiz bir dostunu (dün akşam Fikret Kuşkan geldi) güzelim Kazdağlarında kurduğu mekanı Zeytinbağında ağırladı. Fiko fener balığı pişirdi, rakı balık yaptılar bildiğin, ve bir sohbet, bir sohbet amaannn. Çoğunluk Kurtiz anlattı; Fiko da bizim gibi hayranlıkla dinledi. O kadar keyifli, dolu dolu anlatıyor ki.. Anılar, şiirler, alıntılar derken köpeklerle , keçilerle, ağaçlarla konuşuyor, anlatıyor sonra yine, bi şiir patlatıyor... Seyrettiğim en tatlı sohbet programı oldu, vallahi tadı damağımda kaldı. Hiç böyle gülmemiştim bir Pazar akşamında dostlar. Resmen pazar akşamı sendromundan kurtuldum. Sağol , varol Tuncel usta. Nasıl da tatlı anlatıyor hınzır, ağzından bal damlıyor bal!
Program her Pazar akşamı 9'da NTV'de, bence kaçırmayın.
19 Haziran 2010 Cumartesi
Body Worlds Sergisi ve İstanbul Modern'de güzel bir gün
İşte yine kendimizi siz sevgili seyircilerimiz için feda ettik ve Lady Charlotte ile BODY WORLDS - Vücut Dünyası Sergisine gittik dostlar. Sergi İstanbul Modern binasının yanındaki Antrepo 3'te kurulmuş. Bizi sergiye çağıran arkadaşlarımızı beklerken Modern'in kafesinde oturduk, Lady Charlotte Akçaabat köftesi yedi, ben de diyetisyen kontrolünde sımsıkı taş gibi rejimde olduğumdan bir cafe latte içmekle yetindim. Yiyip içip muhabbet ederken muhteşem manzaranın tadını çıkarttık. Karşımızda tarihi Sarayburnu; çalkantılı lacivert Boğaz açıklarda Marmara ile birleşiyor, harika bir gündü, İstanbul şahaneydi bugün dostlar.
Sonra bu güzel günü ve günışığını arkamızda bırakıp kadavra sergisine gittik.
Nasıl anlatayım bu sergiyi? Benim için korkunçtu, ürkütücüydü. İnsanın ne olduğunu, ne olacağını şırrakkkk diye yüzüne çarpıyordu kadavralar. Sergi duvarlarında hayat, yaşlılık, ölüm üzerine alıntılar, bilimsel açıklamalar yazılıydı. Onları okumak güzeldi. Ortada camlı dolaplarda iç organlar sergileniyordu. Mesela beyine bakarken midem bulandı çok fena amannnn. İşte kabız barsaklar, kanserli mideler, yağlanmış ciğerler sergide bir bir gösterilmiş. Bir de sergiyi hazırlayan adamın ölü bedenlere plastinasyon işlemi yaparak hazırladığı kadavralar var bol bol. Çocuk iskeleti de var minicik, oda dolusu kavanoz kavanoz cenin de var, anlıyor musunuz neden bunaldım? Sonracığıma zürafa da vardı o kadar büyük ki, ulan onu nereden buldun allahsız plastinasyoncu??? (o işlem de neymiş diye sormayın, video odasından arkama bakmadan kaçtım, adam arkadaşlarının cesetlerini plastiklemiş işte offf)
Böylece vücutları inceleyip organlar hakkında bilgilendik. Bilgiler tıbbi dilde yazıldığı için bizim için fazla anlaşılır değildi. Öğrendiklerimden biri, en sevdiğim sanat akımını katarakta borçluymuşum dostlar ühühühü. Ünlü empresyonist ressam Monet meğersem kataraktdan muzdaripmiş, dünyayı öyle bozuk gördüğü için o resimlerdeki gibi boyamış. Sonracığıma beyin öldükten sonra kalp 20 dakika daha atıyormuş ama zavallı böbrekcik 2 saat daha çalışmaya devam ediyormuş. Böbreğin işi bittip sıvılar yerçekimi ile alt tarafa toplandıktan sonra rigor mortis - ölüm katılığı gerçekleşiyormuş. Oy Allahımmm . Efendime söyleyeyim; yaşam süremizi belirleyen kalp atışı sayılarımızmış. Fareciklerin kalbi çok hızlı attığından işte attım 5 senede nefes haklarını harcayıp ölüyormuşlar. İnsanların da 27 senelik hakkı varmış da normalde; teknoloji ve gelişme ile bu süre uzamışşş. Tokat gibi bu bilgiler suratımıza çarpıldıkça rengim soldu, midem bulandı, ayakta duramaz hale geldim. Yani keşke gitmeseydim dediğim bir etkinlik idi benim için. Ancak tıp öğrencileri için, doktorlar için muhteşem bi sergi olduğunu düşünüyorum.
Sergiden sonra far far esen İstanbul Modern kafesine geri döndük. Limandan ayrılan gemileri, çalkantılı denizi izleyip limonata içerek kendimize gelmeye çalıştık. Hava serindi, ayrıca bu kafe mekan olarak olağanüstü güzel ve muhteşem manzarası var ama fiyatları KOLLL BÖREĞİ idi dostlar, hesabı öderken güzelce kendimize geldik:))) Mesela bir çay 6 TL, benim yediğim tahıllı salata 23 TL idi oyy oyyyyy . Bi tabak ota bu kadar para alınır mı? ühüühhüh.
Şimdi aklıma geldi dostlar; sergi çıkışına kocaman bi hatıra defteri koymuşlar, eğer giderseniz mutlaka okuyun onu hahahahaah Bol bol teşekkür edenler kadar bunalıma girdim ocakbaşına gidiyorum diye yazan canlar bizi çok güldürdü :)))
Sonra bu güzel günü ve günışığını arkamızda bırakıp kadavra sergisine gittik.
Nasıl anlatayım bu sergiyi? Benim için korkunçtu, ürkütücüydü. İnsanın ne olduğunu, ne olacağını şırrakkkk diye yüzüne çarpıyordu kadavralar. Sergi duvarlarında hayat, yaşlılık, ölüm üzerine alıntılar, bilimsel açıklamalar yazılıydı. Onları okumak güzeldi. Ortada camlı dolaplarda iç organlar sergileniyordu. Mesela beyine bakarken midem bulandı çok fena amannnn. İşte kabız barsaklar, kanserli mideler, yağlanmış ciğerler sergide bir bir gösterilmiş. Bir de sergiyi hazırlayan adamın ölü bedenlere plastinasyon işlemi yaparak hazırladığı kadavralar var bol bol. Çocuk iskeleti de var minicik, oda dolusu kavanoz kavanoz cenin de var, anlıyor musunuz neden bunaldım? Sonracığıma zürafa da vardı o kadar büyük ki, ulan onu nereden buldun allahsız plastinasyoncu??? (o işlem de neymiş diye sormayın, video odasından arkama bakmadan kaçtım, adam arkadaşlarının cesetlerini plastiklemiş işte offf)
Böylece vücutları inceleyip organlar hakkında bilgilendik. Bilgiler tıbbi dilde yazıldığı için bizim için fazla anlaşılır değildi. Öğrendiklerimden biri, en sevdiğim sanat akımını katarakta borçluymuşum dostlar ühühühü. Ünlü empresyonist ressam Monet meğersem kataraktdan muzdaripmiş, dünyayı öyle bozuk gördüğü için o resimlerdeki gibi boyamış. Sonracığıma beyin öldükten sonra kalp 20 dakika daha atıyormuş ama zavallı böbrekcik 2 saat daha çalışmaya devam ediyormuş. Böbreğin işi bittip sıvılar yerçekimi ile alt tarafa toplandıktan sonra rigor mortis - ölüm katılığı gerçekleşiyormuş. Oy Allahımmm . Efendime söyleyeyim; yaşam süremizi belirleyen kalp atışı sayılarımızmış. Fareciklerin kalbi çok hızlı attığından işte attım 5 senede nefes haklarını harcayıp ölüyormuşlar. İnsanların da 27 senelik hakkı varmış da normalde; teknoloji ve gelişme ile bu süre uzamışşş. Tokat gibi bu bilgiler suratımıza çarpıldıkça rengim soldu, midem bulandı, ayakta duramaz hale geldim. Yani keşke gitmeseydim dediğim bir etkinlik idi benim için. Ancak tıp öğrencileri için, doktorlar için muhteşem bi sergi olduğunu düşünüyorum.
Sergiden sonra far far esen İstanbul Modern kafesine geri döndük. Limandan ayrılan gemileri, çalkantılı denizi izleyip limonata içerek kendimize gelmeye çalıştık. Hava serindi, ayrıca bu kafe mekan olarak olağanüstü güzel ve muhteşem manzarası var ama fiyatları KOLLL BÖREĞİ idi dostlar, hesabı öderken güzelce kendimize geldik:))) Mesela bir çay 6 TL, benim yediğim tahıllı salata 23 TL idi oyy oyyyyy . Bi tabak ota bu kadar para alınır mı? ühüühhüh.
Şimdi aklıma geldi dostlar; sergi çıkışına kocaman bi hatıra defteri koymuşlar, eğer giderseniz mutlaka okuyun onu hahahahaah Bol bol teşekkür edenler kadar bunalıma girdim ocakbaşına gidiyorum diye yazan canlar bizi çok güldürdü :)))
18 Haziran 2010 Cuma
Bu fotoğrafları dün akşam eve giderken çektim
Ömrümce görmekten sıkılmadığım ve asla bıkmayacağım manzara,
Arnavutköy sırtları, karşıda Kuleli Lisesi görünüyor:
Bebek'e doğru, tam olarak Çamlıbahçe sırtları:
İşte La Capitana'nın geçiş izni verdiği gemilerden biri Boğaz'da
Arnavutköy sırtları, karşıda Kuleli Lisesi görünüyor:
Bebek'e doğru, tam olarak Çamlıbahçe sırtları:
İşte La Capitana'nın geçiş izni verdiği gemilerden biri Boğaz'da
16 Haziran 2010 Çarşamba
Ezel 1. Sezon 32. Bölüm : HAKSIZLIĞA KARŞI
Ezel’in 32. bölümü o kadar ağırdı ki, kafamı toplayıp ancak yazabiliyorum.
Ezel Eyşan’la yüzleşti amma Ömer olduğunu söyleyemedi. Cengiz’le buluştu, (Ezel gelmeden önce Cengizle plan yapan bizim maviş psikopat katilin oralete 3 şeker atıp öyle içtiğini de gördük; küçük parmak havada) Ezel’le Cengiz arasında bir çekişme oldu, sonuçta Ezel Can’ı aldı , artık Kenan Birkan’ın adamı olarak dark side’a geçen Cengo’ya götürdü, (buralardaki duygusal sahneleri de geçelim , aksiyon olmayınca bu bölümde çok içim darlandı dostlar) ammaa burada bi aynayı mı bişeyi kırdı bu Ezel, meğersem orada gizli kamera varmış, kameraya baka baka Kenan Birkan’a posta koydu Ezel “Beni Cengiz’le yenemezsin, beni Ramiz’den ayıramazsın Kenan. Bak bana, sen benim geçmişim olabilirsin ama ben senin geleceğin olmayacağım” dedi. Cengiz’i göt etti yani anlayacağınız.
***** DİKKAT SPOILER *****
HAKSIZLIĞA KARŞI
HAKSIZLIĞA KARŞI
Oy vallaha hatırlayınca bile içim şişti. Beri yandan bu kadar etkileyici olması dizinin kalitesini gösteriyor (ya da benim yüzeyselliğimi , bilemedim:) )
Evet, geçen bölümde Eyşan bi şişe hap içerek Ömer’in mezarı başında intihar etmişti. Tabii ne oldu bu bölümde? Salak Mert gece yarısı, “abi ben o alçak karının suratına tükürdüm” desin diye koşa koşa mezarlığa gitti, ulan o saati geçtim, hava acık kararsa önünden geçemezsin, ne işin var gece yarısı mezarlıkta a salak Mert? Sonra bu mezarın yanında uzanmış bir el görünce ananıskymm diye bi metre havaya sıçradı hahahaah. Bu arada Can’ın kendi bebesi olduğunu öğrenen Ezel (meğersem Can benim oğlummuş anneeeaa) harıl harıl Eyşan’ı aramaktaydı ama o binbir oyun içinde oyun kuran Ezel düşünemedi kızın mezarlığa gideceğini, teallaaam!
Bu arada Ramiz Dayı, hayatta kalan son çocuğu, biricik kızı Azad ile muhabbette idi. Meğersem Dayı bu Ezel’i Kenan’a kurban olsun da, sevgilisi Selma ile kızı Azad’ı korusun diye bulup yetiştirmiş, kurban etmek için, ama sonra onu oğlum gibi sevdim, onu son oğlum gibi yetiştirdim dedi.
Sabah olduğunda önce hoş bir sahne geldi, adamlarımız Tefo ile Ali ; Dayıya gittiler; Dayı mekanında emniyetten eski bir dostunu konuşturmaya çalışıyordu, Kenan Birkan hakkında bilgi almak istiyordu. Ali ise dayıya yalvarıp yakardı, onu da takıma alsın, o da Ömer için ölsün diye. Dayı dedi ki, daya silahı şu herifin kafasına sık! Ali hiç durur mu; ama tam sıkacak Dayı bir kelam etti, sonra öbür herif bi kelam etti; Ali patladı “susun da bi skiim!!” haahahah . Bak diyorum, bu Barış Falay olmasa çekilmez bu dizi. Neyse Dayı hem sıktırtmadı hem de siktiri çekti Ali’ye. Zaten bütün bölüm bi Ezel, bi Dayı; Tefoyla Ali’ye köppek çektiler. Olmaz ki bu kadar???
Ezel Eyşan’la yüzleşti amma Ömer olduğunu söyleyemedi. Cengiz’le buluştu, (Ezel gelmeden önce Cengizle plan yapan bizim maviş psikopat katilin oralete 3 şeker atıp öyle içtiğini de gördük; küçük parmak havada) Ezel’le Cengiz arasında bir çekişme oldu, sonuçta Ezel Can’ı aldı , artık Kenan Birkan’ın adamı olarak dark side’a geçen Cengo’ya götürdü, (buralardaki duygusal sahneleri de geçelim , aksiyon olmayınca bu bölümde çok içim darlandı dostlar) ammaa burada bi aynayı mı bişeyi kırdı bu Ezel, meğersem orada gizli kamera varmış, kameraya baka baka Kenan Birkan’a posta koydu Ezel “Beni Cengiz’le yenemezsin, beni Ramiz’den ayıramazsın Kenan. Bak bana, sen benim geçmişim olabilirsin ama ben senin geleceğin olmayacağım” dedi. Cengiz’i göt etti yani anlayacağınız.
Bu bölümde az görünüp bizi üzen Kerpeten Abi, dayıdan siktiri afiyetle yedikten sonra Baharcıkla hastaneye gitti, aa meğersem Bahar’ın tümörü küçülmüş azıcık , iyileşebilecekmiş yavrucak. Alicik o kadar sevindi ki, bu arada kendisi ölsün diye yarasına baktırmıyor, kanayıp duruyor; eve gitti yıkıldı yere. Burada harika bir sahne geldi . Ali ölecek, herzaman yaptığı gibi Ömer’in hayaletiyle konuşuyor, anamm hayalet cevap verdi. Ali’nin tepkisi “Ömer, Ezel? Hangi Ömer lan bu?!!” ahahahaha . Yine harikaydı abicim ya. Ve Ezel Ali’ye güvendiğini söyleyip, bundan böyle Can’ı ona emanet etti. Ve yine sordu “niye Ali abi, niye? sen satmazdın beni korurdun, niye yaptın?” Cevap alamadık bu hafta da dostlar.
Bu arada Ezel zavallı RIP Kamil’in cenazesine gitmiş idi , burada Bahar’la karşılaşmış idi . Bahar buna sağlam inspirational speech yaptı, artık kimse ölmeyecek, bu acı oyun bitecek diye. Ezel de Can’ı Bahar ve Ali’yle yurtdışına yollamaya karar vermiş idi, olayın özü bu. Tabii Ezelin kendisine hala güvendiğini görünce Kerpeten Abi ağlamaklı oldu, bütün bölüm köpek çekilmiş herife kolay mı.
Derken, Ezel ilen Dayiii, Kenan’ın tetikçisi, zaman zaman hayalet olarak adlandırılsa da aramızda kısa pantolonlu converseli kenafir gözlü maviş psikopat katil olarak bahsettiğimiz herifin peşine düştüler. Dayının bi tane evvel zaman içinde hikayesinden bi ipucu bulup bu adama nasıl iş verildiğini öğrendiler. Güya kenafir gözlüye Serdar babacık’ı öldürsün diye iş verecekler ammaa Tefocan bu sırada onu indirecek idi.
Böylece düzenler kuruldu, akşam oldu. Serdar babacık parkta, peşinde converseli kenafir gözlü psikopat katil; Ali, Ezel, Bahar, Eyşan; eskiden ekibin buluştuğu parkta. Bahar Eyşan’a Can’ı alıp götüreceğini anlatıyor, Eyşan Ezel’den nefret ediyor, güvenme ona diyor kardeşine; Ali ilen Ezel de kenarda bekliyorlar, kadınlar aralarında anlaşsın diye . (Eyşan uzun gri depresyon hırkasıyla göz doldurdu, ancak overall bütün bölümde Cansu Dere harikaydı, helal olsun) Sonracığıma tamam Eyşan ağlaya ağlaya minik oğlundan ayrılmaya razı geldi, kısa beyaz bir elbise giymiş olan Baharcık, gülümseyerek onu en çok seven 2 adam doğru yürümeye başladı. Bu arada parktaki Tefo ; bi baktı ki Serdar’ın peşindeki katil bizim kısa pantolonlu converseli psikopat değil! O hassittiri basarken, TAAAKK , kenafir gözlü sinsice gizlendiği çatıdan Bahar’a çaktı bi tane. Aynı anda Cengiz de Kenan Birkan’ın ofisinde, Kenan’ın adamı (ya da belki kendisi) sakallı bi herif var, canlı yayında Cengiz’e Bahar katliamını izlettiyor, “siz dediniz Cengiz bey, sizin dediğinizi yaptık, Ali-Ezel-Eyşan ittifakını yıkmak için bu üçünün sevdiği tek ortak şeyi yokettik, aynen sizin dediğiniz gibi” diyor beri yandan. İşte Cengiz bu noktada çıldırdı, Yiğit Özşener muhteşemdi muhteşem! Bahar’ın vuruluşunu izlerken verdiği tepkileri kimse daha iyi veremezdi, vallahi helal olsun.
Ve kısa pantolonlu, converseli kenafir gözlü psikopat katil, adeti olduğu üzere 2 atış daha yaptı, TAAKKK! TAAKKK! Ve Bahar dizleri üzerine çöküp yere yığılarak (bu sahne aynen Baba 3′te Michael’ın kızının vurulduğu ana benziyordu) force’un rahmetine kavuştu. Eyşan delirdi, (Cansu Dere bu noktada Meryl Streep’e dönüştü bak yeminle diyorum) Ali bitti, bildiğin bitti adam. Ezel ise içindeki Ömer’e geri döndü ve sadece “Ali abi??” diyebildi Kerpeten abisine, küçük çocuklar gibi. Amannn, hepsi döktürdüler oyuncuların yani sizin anlayacağınız sevgili dostlar.
İşte böyle içimizi kanırtarak bitti bu bölüm. Tamam RIP Bahar’ı kimse sevmezdi ama böyle ölünür mü lan?
Şimdi, dizinin en başından beri, resmi web sitesinde bir tagline vardı : İhanet onları ayırdı; intikam birleştirecek. Meğersem Bahar’ın intikamıymış bu dostlar. Birbirine ihanet eden eski dostlar; Bahar uğruna Ömeri satan Eyşan, Eyşan uğruna Ömeri satan Cengiz ve olasılıkla para uğruna Ömeri satmış olan Ali; hepsi Ezel+Dayı dream team’e katılıp topluca Kenan Birkan’dan intikam alacaklar (Kenoş‘tan) . Düşündüm de Cengo’dan pek emin değilim, o artık dark side’ın kurbanı oldu.
***** spoiler bitti *****
iyi ama kim bu kıçımın Kenan Birkan‘ı? Ortaya çık! Çık dedim! Kim oynayacak bunu yahu? Meraktan kuruduk! Ama o Cengiz’i delirten sakallı olmasın Kenan Birkan be senaristler!
İşte şimdi 21 Haziran’da yayınlanacak sezon finalini bekliyoruz a dostlar. Artık o bölümde burnumu yerim herhalde.
xo xo
xo xo
Türkiye’de internetin yarısı engellenmiş durumda
Arkadaşlar, Türkiye’de Google Apps yasaklanarak internetin neredeyse yarısı engellenmiş durumdadır. Mesela Google üzerinden hosting servisi alan, email servisi alan, takvim vs vs kullanan herkes mağdur olmuş durumda. Kendi alan adı olup da blogger üzerinden sitesini yayınlayan herkes mağdur olmuş durumda. Milyonlarca siteye girilmiyor, emailler çalışmıyor, işini yürüttüğün hizmetler kullanılamıyor. Yani mesele Youtube’a girmek değil yeğen; Google ile alakası olmayan milyonlarca site engellenmiş durumda. İnternetin yarısı kapalı. Böyle bir sansür, tarihte görülmüş mü bilmiyorum. Bu açıkça bilgi alma hakkımızın ihlalidir.Bireysel özgürlüklerimizin ihlalidir.
Sansür sizi kör eder. Sizi kimin körleştirdiğini görebiliyor musunuz?
Sansür sizi kör eder. Sizi kimin körleştirdiğini görebiliyor musunuz?
14 Haziran 2010 Pazartesi
Arap çöllerinde sefahat
Dün akşam Sinem ve Seval'le Sex and the Cith 2. filme gittik sevgili seyirciler. Biliyorsunuz bunun dizisine hastayım, çok severim, en çok Samantha'yı severim, çünküü en komik, en eğlenceli, en lafı gediğine oturtan karakter o idi.
Diziden sonra çekilen dramatik filmi de yanımda arkadaşlarım ağlarken ben yine gülerek izlemiştim. Hani Big'in Carrie'yi düğünde terkettiği film. Bu yeni film ise bildiğin komedi olmuş, dramatik birşey yok çok şükür, ohh rengarenk bir sabun köpüğü, izliyorsun, gülüp eğleniyorsun sonunda uçup gidiyor.
Filme aslında Beyoğlu'nda gidecektik, eski günlerdeki gibi. Amma Beyoğlu o kadannn kalabalık, sıcak ve gürültülüydü ki, kahvelerimizi içip kendimizi metroya attık, Kanyon'a geçtik. Ohh püfür püfür. Tabii Beyoğlu gibi güzel değil ama en azından o korkunç kalabalık ve inşaat gürültüleri yok idi.
Filme gelince;
Efendim, filmin başında çok şenlikli bir düğüne gidiyoruz. Carrie'nin gay dostu Stanford ile Charlotte'un gay dostu , düğün organizatörü Anthony'nin düğünü. Amanın, erkekler korosu, kuğular, şaşaa, Liza Minelli, herşey bu düğünde!
Düğünden sonra Carrie'yi evlilikle ilgili konular gutmaya başladı. İştebizim çocuğumuz olmayacak o zaman sıradan , sıkıcı yaşlı bir çift mi olacağız filan dır dır Big'in beynini yemeye başladı. Big de "o zaman ben haftada iki gün ayrı kalmak istiyorum" dedi. Bu bozuldu filan.
Meanwhile, Samantha'nın eski sevgilisi Smith Abu Dabi'de film çekmiş, kırmızı halı olayını bizimkiler de gittiler. Orada Samantha Abu Dabi'li Şeyh ile konuştu, Smith dedi ki "beni büyük bir yıldız yapan Samantha'dır" O zaman Şeyh, "eh gelin Abu Dabi'de misafirim olun, hem de sonra yeni otelimin PR işini konuşuruz." Eh bütün kızlar toplanıp 7 yıldızlı, gecesi 22.000 dolarlık otelde kalmaya, bal yanaktan tatmaya Abu Dabi'ye gittiler.
Neyse bunlar lüksün dibine vurdu, uşaklar, mersedesler, çölde çaylar, 4x4'üyle kum tepeciklerinin ardından çıka gelen yakışıklı mimarlar. Tabii en komik unsur yine Samantha ve onun şahane libidosu idi dostlar. Kıyafetler göz alıcı, ayakkabılar yine muhteşemdi. Mekan rüküş arabik lüks oteli bence pek banaldi ama bu görgüsüz Amerikalılar bayıldı tahmin edersiniz ki:)))
Sonra bunlar baharat pazarını gezerken, Carrie kimi görsün beğenirsin? Eski taşş sevgilisi Aidan! Herif hala taş idi, (Big ise yaşlı :) Carrie bununla yemeğe çıktı ve vedalaşırken öpüştüler diye olay oldu aman aman , filmin olayı bu idi . İşte Big'e söyledi, Big küstü, Samantha ise bu sırada kumsalda yakışıklı mimarla yiyiştiği için hapse atılınca bunların apar topar Abu Dabi'den kaçması gerekti ve en eğlenceli sahneler burada geldi , sağolasın Samantha:)))
Carrie bu sırada Big'in hayatının aşkı olduğunu, evliliği monotonlaşsa bile bütün ömrünce bunun peşinde koştuğunu düşünerek süklüm püklüm eve döndü. Big buna ceza olarak dostlar, nah kaffam kadar siyah bir elmas taşlı yüzzük almış, neymiş, Carrie bu yüzüğe bakıp evli olduğunu hatırlayacakmış. Bu mudur Sex and the City yahu?
İşte böyle bütün kızlar mutlu oldu ve film bitti dostlar. Ben çok eğlendim, siz de bu geyikleri seviyorsanız gidin eğlenin, tam sabun köpüğü film.
Şimdi bu akşamki Ezel'i bekliyoruz dostlar, çok heyecanlıyım, yarın görüşürüz.
xo xo
Diziden sonra çekilen dramatik filmi de yanımda arkadaşlarım ağlarken ben yine gülerek izlemiştim. Hani Big'in Carrie'yi düğünde terkettiği film. Bu yeni film ise bildiğin komedi olmuş, dramatik birşey yok çok şükür, ohh rengarenk bir sabun köpüğü, izliyorsun, gülüp eğleniyorsun sonunda uçup gidiyor.
Filme aslında Beyoğlu'nda gidecektik, eski günlerdeki gibi. Amma Beyoğlu o kadannn kalabalık, sıcak ve gürültülüydü ki, kahvelerimizi içip kendimizi metroya attık, Kanyon'a geçtik. Ohh püfür püfür. Tabii Beyoğlu gibi güzel değil ama en azından o korkunç kalabalık ve inşaat gürültüleri yok idi.
Filme gelince;
***** dikkat spoiler *****
Düğünden sonra Carrie'yi evlilikle ilgili konular gutmaya başladı. İştebizim çocuğumuz olmayacak o zaman sıradan , sıkıcı yaşlı bir çift mi olacağız filan dır dır Big'in beynini yemeye başladı. Big de "o zaman ben haftada iki gün ayrı kalmak istiyorum" dedi. Bu bozuldu filan.
Meanwhile, Samantha'nın eski sevgilisi Smith Abu Dabi'de film çekmiş, kırmızı halı olayını bizimkiler de gittiler. Orada Samantha Abu Dabi'li Şeyh ile konuştu, Smith dedi ki "beni büyük bir yıldız yapan Samantha'dır" O zaman Şeyh, "eh gelin Abu Dabi'de misafirim olun, hem de sonra yeni otelimin PR işini konuşuruz." Eh bütün kızlar toplanıp 7 yıldızlı, gecesi 22.000 dolarlık otelde kalmaya, bal yanaktan tatmaya Abu Dabi'ye gittiler.
Neyse bunlar lüksün dibine vurdu, uşaklar, mersedesler, çölde çaylar, 4x4'üyle kum tepeciklerinin ardından çıka gelen yakışıklı mimarlar. Tabii en komik unsur yine Samantha ve onun şahane libidosu idi dostlar. Kıyafetler göz alıcı, ayakkabılar yine muhteşemdi. Mekan rüküş arabik lüks oteli bence pek banaldi ama bu görgüsüz Amerikalılar bayıldı tahmin edersiniz ki:)))
Sonra bunlar baharat pazarını gezerken, Carrie kimi görsün beğenirsin? Eski taşş sevgilisi Aidan! Herif hala taş idi, (Big ise yaşlı :) Carrie bununla yemeğe çıktı ve vedalaşırken öpüştüler diye olay oldu aman aman , filmin olayı bu idi . İşte Big'e söyledi, Big küstü, Samantha ise bu sırada kumsalda yakışıklı mimarla yiyiştiği için hapse atılınca bunların apar topar Abu Dabi'den kaçması gerekti ve en eğlenceli sahneler burada geldi , sağolasın Samantha:)))
Carrie bu sırada Big'in hayatının aşkı olduğunu, evliliği monotonlaşsa bile bütün ömrünce bunun peşinde koştuğunu düşünerek süklüm püklüm eve döndü. Big buna ceza olarak dostlar, nah kaffam kadar siyah bir elmas taşlı yüzzük almış, neymiş, Carrie bu yüzüğe bakıp evli olduğunu hatırlayacakmış. Bu mudur Sex and the City yahu?
İşte böyle bütün kızlar mutlu oldu ve film bitti dostlar. Ben çok eğlendim, siz de bu geyikleri seviyorsanız gidin eğlenin, tam sabun köpüğü film.
***** spoiler bitti *****
Şimdi bu akşamki Ezel'i bekliyoruz dostlar, çok heyecanlıyım, yarın görüşürüz.
xo xo
12 Haziran 2010 Cumartesi
Nicole Kidman 2010 CMT Awards Red Carpet
Nicole Kidman geçen gece şarkıcı kocasıyla CMT Müzik ödülleri törenine katılı. Altın rengi nefis elbisesi ile Nicole çok hoş görünüyordu. Beğendim.
xo xo
8 Haziran 2010 Salı
Ezel 1. Sezon 31. bölüm : YAŞAMA SEBEBİ
Ekşi Sözlük'te hala "öyle olursa Ezel dizi tarihine geçer, böyle olursa Ezel efsane olur" diyorlar. Ezel dizisi bence çoktan tarihe geçti, efsane oldu.
Geçen hafta izlediğimiz 30. bölüm , özellikle en sondaki Ömer/Ezel vs. Ali sahnesiyle büyüleyiciydi. Kerpeten Abi kendini nihayet Ömer olduğunu öğrendiği Ezel için feda etti , ağır yaralandı (ama ihanetinin bedelini ödemiş değil hala) , kanlar içinde Ezel'in kucağında yatarken, açık konuşayım Kenan İmirzalıoğlu da çok başarılı idi, Ezel'in hem Ali'ye kıyamamasını , hem de hala nefret etmesini çok güzel verdi. Ali de son nefesini verirken "bok yoluna gitmiyorum di mi, sen Ömer'sin" demesiyle yardırdı, ki dizinin en şahane replikleri bence Ramiz'e değil bu Ali'ye yazılıyor ve kötü adam en sevilen karakter oldu çıktı.
İşte aktörlerin muhteşem döktürdüğü bu bölümden sonra ulan korktum, ya 31. bölüm tırt çıkarsa, göt olursak dedim? 31. bölüm en iyi bölüm oldu şimdiye kadarki (bunu 10. bölüm için de söylemiştim, demek ki ne kadar yükselen bir grafiği var bu dizinin)
Dizi geçen hafta bıraktığı yerde başladı. Kerpeten Ali huuufff yaptı verdiği nefesi geri alıp canlandı pezevenk:)))) Bütün Türkiye'de hurrraaaaa sesleri duyuldu, ben zaten öleceğine ihtimal vermemiş idim. Bu arada Barış Falay'ı Türkiyenin Al Pacinosu ilan ediyorum, ne döktürüyor adam kaç bölümdür, 30'dan önceki bölümlerde Tefo - Ali sahneleri de çok yoğundu, bu ikilinin aşk yaşayacaklarını düşünmüştüm hatta o derece:)))
Konudan uzaklaşmayayım da, Tefo - Ali ikilisi ve bu tipleri oynayan aktörler ayrı bir spin-off diziyi hakediyorlar, o kadar söylüyorum:))
Evet, Ezel Ali abisini yeraltı hastanesine yetiştirdi, sonra maalesef 30. bölümdeki baskında mavi gözlü converse'li psikopat katilin (Rıza Kocaoğlu) kurbanı olarak 2 tane karnına 1 tane kafasına kurşun yiyip force'un rahmetine kavuşan posbıyık Kamil'in cesedini almaya geri döndü. Ama o ne, ortalık temizlenmiş, cesetler yürümüş, nasıl olur?? Bu anda Ramiz Dayı geldi ve Ezel'e bu işin arkasındaki adamı açıkladı : Kenan Birkan. Ramiz Kenana raconu öğretmiş, Kenan Ramize kitap okumayı öğretmiş. Bunlar bütün İstanbulun altını üstüne getirmişler, herkesi dövmüşler, yemişler , bitirmişler.Burada Dayı bir gazinoya gitti, kapalıydı gazino ama biz müzikli ve sesli bir flashback yaşadık, BÖYLE BİR KARA SEVDA şarkısı eşliğinde... Muhteşem bir sahneydi ve sahnenin sonunda Dayı Kamil'in cesedi ile Kenan Birkan'ın bir notunu buldu. Helal olsun yönetmene diyorum. Gerçekten olağanüstü çekilmiş bir sahneydi bu gazino bölümü.
Bu arada Ezel gidip Şebneme Kamil'in öldüğünü söyledi. Bu Şebnem (Bade İşçil) dizinin en güzel kızı olduğu gibi en güzel ağlayan oyuncusu sanırsam, ulan benim bile gözlerimi doldurdun Şebnem , azıcık rolünle sana da afferim.
Sonradan Dayı ile Ezel bir restoranda buluştuklarında Dayı Kenan Birkan'ı anlattı, meğer Dayı, geçmişte İstanbul'un kralıyken, bi gün gazinoda bakmış etrafına , pençe atacak kimseyi görememiş, Birkan'a bakmış, onun baktığı yere bakmış ve gördüğünü almış. (Yani büyük aşkı Selma'yı mı? ) Yani Dayı en iyi dostuna ihanet etmiş. Sonra Birkan kanlar içinde Dayının paçasına sarılmış "öldür beni Dayı" demiş, öldürmemiş Ramiz onu. Hata etmiş.(Ezel'in Cengiz'i öldürmemesi gibi)
Sonra bunlar restorandan kalktılar, bi masada bi sürü takım elbiseli oturuyordu, Dayı cart bunların masa örtüsünü çekti, devirdi her tarafı, adamlar ayaklandılar ama zır zır telefonları çaldı aynı anda, meğer hepsinin evini Dayının adamları basmış, Dayı buradan Birkan'a mesaj yolladı, yani asıl büyük savaş başladı artık dostlar. Bu restoran sahnesi de muhteşemdi, helal olsun tekrar yönetmene (Uluç Bayraktar) ve harikulade senaristlere (Kerem Deren, Pınar Bulut)
Şimdi Day&Ezel ikilisi Kenan Birkan ile buluşmaya gidecekler idi. Bu yüzden bütün işlerini bitirmeleri gerekiyor idi. Ezel gitti , evini parasını otelini herşeyini kaybettirdiği Eyşan'ı eve çağırdı, fake bir düğün yaptılar bunlar aşklarını yaşıyorlar ya, herşeye sıfırdan başlıyoruz ayağı, sonra Ezel Eyşanı odanın ortasındaki halıya yatırdı, "mutlu musun" dedi, "bundan sonra bir daha hiç mutlu olmayacaksın, öyle kırıyorum işte seni" dedi, ve zönk kapıdan Ramiz girdi, zart öbür odadan Mert (Kemal Uçar) geldi, bu anda Ezel kalkıp karşıdaki deri koltuğa öyyle bir oturdu ki Michael Corleone sanırsın adamı, karizmana zıçayım paçalarından akıyor dedim içimden:)))) Neyse işte Dayı Eyşan'a "ömerin vasiyetini yerine getirdik " dedi, Mert de geldi PUUUUHHHH ALÇAK KARIIII diye suratına tükürdü ama bildiğin balgam attı lan Cansu Dere'ye. Sonra Ezel kolundan tuttuğu gibi sokağa attı kızı. Böylece Eyşan'ı da mahvederek Ezel'in intikamı tamamlanmış oldu. Eyşan oğlu Can'ı Mümtaz amcalara bıraktı, bi de mektup yazdı , senin baban aslında Ömer diye. Sonra defoldu gitti.
Peki Kerpetene ne oldu bu arada? Dizinin kurgusu da harika olduğu için başım döndüğünden şu an tam anlatamıyorum dostlar, bu Ali yattığı hastanede doktorun boğazına bıçak dayayıp Ezeli çağırttı, Ezel gelince doktor, "bi tane kurşun kaldı abdominal bilmemneresinde" dedi, Ali "sonuç ne kıçımın doktoru" diye patlattı yine yahu harika yazıyorlar bu herifin repliklerini, "onu çıkartmak için ameliyat lazım" dedi doktor, Ali Ezele yalvardı, affet beni sonra bırak öleyim dedi, Ezel ise sadece niye ihanet ettiğini sordu Ali'ye. Ve Ali yine söylemedi niyesini. Ne kadar aşşağılık bi sebepse o (sadece para için mesela) bir türlü açıklanmadı Ali'nin niyesi. "Ne affedicen lan haklısın" dedi Ali, sonra Ezel Bahar'ı yolladı Ali'yi ikna etsin diye, Bahar uyuzu da Ezel Eyşan'ı seviyor, ben de napim, sen beni seviyorsun seninle oluruma getirdi lafı, sev seni seveni felsefesine döndü yani anlayacağınız. Ali ameliyat oldu ve uyandığındaaaaa Tefoo (Sarp Akkaya) geri dönmüş başucundaydı oleyyyy oleyyy oleyyyy.
Bu hafta konu itibariyle çok görünmediğinden kendinden bahsedemiyorum ammaaa Tefo'nun Ali ve Ezel ikilemi, Ali'yi sevdiği için Dayı'nın yanından kovuluşu, gelip Ezel'e bağlılığından dolayı ihanet ettiği ama yine de vazgeçemediği Ali'den hellallik isteyişi şahaneydi 29. bölümde, Sarp Akkaya, Barış Falay ile bu dizinin en iyisi.
Efendime söyleyeyim, Tefo Ali'yi aldı çıkardı ameliyatlı ameliyatlı hastaneden. Dayı da Ezel'i aldı (o eski mersedesi Dayı kendi kullanıyor idi :))) )Kenan Birkan'la karşılaşmaya götürdü. Kenafir gözlü Converse'li pikopat katille yol ortasında buluştular. Psiko Ezel'i alıp Kenan Birkan'a götürecek idi, ama o ne, yol kenarında 2 kahraman , Ali & Tefo meğer orada saklanmışlar, Ezel için ölmeye, psiko katile gömmeye gelmişler. Burada tüm dizi tarihinin en bomba repliği geldi, Ezel "Ali zor ayakta duruyor, buradan çıkamaz Dayı" dedi, Dayı demez mi "biz onu arabaya bağladık yeğen" PÜAHAAHAHAH Ali'yi arabanın kapısına bağlamışlar ayakta dursun diye dostlar, Sonra Ali "emret indireyim şu katili, bi sıkımlık canı var sıkiiiiiimm miiii" diye seslenmesin mi Ezel'e? OAAHAHAAHAH BARIŞ FALAY NESİN SEN BEBEĞİM? Harikuladeydi bu sahne de. Fakat Ezel öldürmek yerine kenafir gözlü katilin arabasına binip Kenan Birkan'la yüzleşmeye gitti. Veee Birkan'ın odasında, koltuk karizmatik şekilde döndü ve çıka çıka götelek Cengiz çıkmasın mı? işte Cengiz artık Kenan Birkan'ın adamı olmuştu, Birkan Palpatine ise Cengiz Darth Vader idi (Yiğit Özşener de mükemmel oynuyor, o da kaç bölümdür döktürdü, adamın tonlamaları , mimikleri inanılmaz)
İşte dark side'a geçen Cengiz, Ezeli Dayı'nın Ezel yaptığını öğrenmiş (ama Ömer olduğunu öğrenememiş) , böyle inceden hakaret etti, Ezel salağı da "seni öldürmeliydim" dedi, eh dayı da aynı hatayı yapmıştı yeğen. Sonuçta Kenan Birkan'ı kim oynuyor, göremedik dostlar göstermediler. Dizinin ikinci sezonu Dayı ve Birkan arasındaki büyük savaşı anlatacağına göre dehşetengiz bir oyuncu olmalı, ve bu karakterden ilk bahsedildiğinden beri ŞENER ŞEN geliyor aklımıza . Fakat senaryoya göre Kenan Birkan daha genç biri o yüzden ülkemizin en büyük oyuncusu bu rolü oynamaz. Ama içimizde bir keşke olarak kalır Şener Şen, Ezel'e yakışırdı Şener Şen. O zaman işte Uğur Yücel olabilir, Şener Şen'den sonra en güçlü aday o. Yani sözlükteki, forumlardaki konsensus bu yönde, yoksa aday var mı yok mu, Ay Yapım kimseye karar verdi mi bilemem, sallıyorum işte dostlar.
Dizinin sonunda ise çocuğunu Mümtaz amcalara bırakan Eyşan bir kutu ilaç içip gebermek üzere Ömer'in mezarına gitti, o sırada Ezel Eyşan'ın Can'a yazdığı mektubu okuyarak Can'ın kendi oğlu olduğunu öğrendi, şimdi gider kurtarır affeder Eyşan'ı saftirik.
Ve işte böylece Ezel'in bu sezonda son 2 bölümüne gelmiş bulunuyoruz dostlar. Şahsi fikrim, Türk televizyon tarihinde böyle bir dizi nihayet yazıldığı, yönetildiği ve oynandığı için ne kadar övünsek azdır. Dizinin yapım firması Ay Yapım ve yapımcı Kerem Çatay ne kadar gururlansalar yeridir. Senaristlere, yönetmene , muhteşem oyunculara şapkam olmadığından mendilimi çıkartıp sallıyorum, sağolun varolun. Noluyo lan diye diye , kendimizden geçe geçe izledik. Ellerinize sağlık.
**** DİKKATTT EZEL 31. BÖLÜM SPOILER****
Geçen hafta izlediğimiz 30. bölüm , özellikle en sondaki Ömer/Ezel vs. Ali sahnesiyle büyüleyiciydi. Kerpeten Abi kendini nihayet Ömer olduğunu öğrendiği Ezel için feda etti , ağır yaralandı (ama ihanetinin bedelini ödemiş değil hala) , kanlar içinde Ezel'in kucağında yatarken, açık konuşayım Kenan İmirzalıoğlu da çok başarılı idi, Ezel'in hem Ali'ye kıyamamasını , hem de hala nefret etmesini çok güzel verdi. Ali de son nefesini verirken "bok yoluna gitmiyorum di mi, sen Ömer'sin" demesiyle yardırdı, ki dizinin en şahane replikleri bence Ramiz'e değil bu Ali'ye yazılıyor ve kötü adam en sevilen karakter oldu çıktı.
İşte aktörlerin muhteşem döktürdüğü bu bölümden sonra ulan korktum, ya 31. bölüm tırt çıkarsa, göt olursak dedim? 31. bölüm en iyi bölüm oldu şimdiye kadarki (bunu 10. bölüm için de söylemiştim, demek ki ne kadar yükselen bir grafiği var bu dizinin)
Dizi geçen hafta bıraktığı yerde başladı. Kerpeten Ali huuufff yaptı verdiği nefesi geri alıp canlandı pezevenk:)))) Bütün Türkiye'de hurrraaaaa sesleri duyuldu, ben zaten öleceğine ihtimal vermemiş idim. Bu arada Barış Falay'ı Türkiyenin Al Pacinosu ilan ediyorum, ne döktürüyor adam kaç bölümdür, 30'dan önceki bölümlerde Tefo - Ali sahneleri de çok yoğundu, bu ikilinin aşk yaşayacaklarını düşünmüştüm hatta o derece:)))
Konudan uzaklaşmayayım da, Tefo - Ali ikilisi ve bu tipleri oynayan aktörler ayrı bir spin-off diziyi hakediyorlar, o kadar söylüyorum:))
Evet, Ezel Ali abisini yeraltı hastanesine yetiştirdi, sonra maalesef 30. bölümdeki baskında mavi gözlü converse'li psikopat katilin (Rıza Kocaoğlu) kurbanı olarak 2 tane karnına 1 tane kafasına kurşun yiyip force'un rahmetine kavuşan posbıyık Kamil'in cesedini almaya geri döndü. Ama o ne, ortalık temizlenmiş, cesetler yürümüş, nasıl olur?? Bu anda Ramiz Dayı geldi ve Ezel'e bu işin arkasındaki adamı açıkladı : Kenan Birkan. Ramiz Kenana raconu öğretmiş, Kenan Ramize kitap okumayı öğretmiş. Bunlar bütün İstanbulun altını üstüne getirmişler, herkesi dövmüşler, yemişler , bitirmişler.Burada Dayı bir gazinoya gitti, kapalıydı gazino ama biz müzikli ve sesli bir flashback yaşadık, BÖYLE BİR KARA SEVDA şarkısı eşliğinde... Muhteşem bir sahneydi ve sahnenin sonunda Dayı Kamil'in cesedi ile Kenan Birkan'ın bir notunu buldu. Helal olsun yönetmene diyorum. Gerçekten olağanüstü çekilmiş bir sahneydi bu gazino bölümü.
Bu arada Ezel gidip Şebneme Kamil'in öldüğünü söyledi. Bu Şebnem (Bade İşçil) dizinin en güzel kızı olduğu gibi en güzel ağlayan oyuncusu sanırsam, ulan benim bile gözlerimi doldurdun Şebnem , azıcık rolünle sana da afferim.
Sonradan Dayı ile Ezel bir restoranda buluştuklarında Dayı Kenan Birkan'ı anlattı, meğer Dayı, geçmişte İstanbul'un kralıyken, bi gün gazinoda bakmış etrafına , pençe atacak kimseyi görememiş, Birkan'a bakmış, onun baktığı yere bakmış ve gördüğünü almış. (Yani büyük aşkı Selma'yı mı? ) Yani Dayı en iyi dostuna ihanet etmiş. Sonra Birkan kanlar içinde Dayının paçasına sarılmış "öldür beni Dayı" demiş, öldürmemiş Ramiz onu. Hata etmiş.(Ezel'in Cengiz'i öldürmemesi gibi)
Sonra bunlar restorandan kalktılar, bi masada bi sürü takım elbiseli oturuyordu, Dayı cart bunların masa örtüsünü çekti, devirdi her tarafı, adamlar ayaklandılar ama zır zır telefonları çaldı aynı anda, meğer hepsinin evini Dayının adamları basmış, Dayı buradan Birkan'a mesaj yolladı, yani asıl büyük savaş başladı artık dostlar. Bu restoran sahnesi de muhteşemdi, helal olsun tekrar yönetmene (Uluç Bayraktar) ve harikulade senaristlere (Kerem Deren, Pınar Bulut)
Şimdi Day&Ezel ikilisi Kenan Birkan ile buluşmaya gidecekler idi. Bu yüzden bütün işlerini bitirmeleri gerekiyor idi. Ezel gitti , evini parasını otelini herşeyini kaybettirdiği Eyşan'ı eve çağırdı, fake bir düğün yaptılar bunlar aşklarını yaşıyorlar ya, herşeye sıfırdan başlıyoruz ayağı, sonra Ezel Eyşanı odanın ortasındaki halıya yatırdı, "mutlu musun" dedi, "bundan sonra bir daha hiç mutlu olmayacaksın, öyle kırıyorum işte seni" dedi, ve zönk kapıdan Ramiz girdi, zart öbür odadan Mert (Kemal Uçar) geldi, bu anda Ezel kalkıp karşıdaki deri koltuğa öyyle bir oturdu ki Michael Corleone sanırsın adamı, karizmana zıçayım paçalarından akıyor dedim içimden:)))) Neyse işte Dayı Eyşan'a "ömerin vasiyetini yerine getirdik " dedi, Mert de geldi PUUUUHHHH ALÇAK KARIIII diye suratına tükürdü ama bildiğin balgam attı lan Cansu Dere'ye. Sonra Ezel kolundan tuttuğu gibi sokağa attı kızı. Böylece Eyşan'ı da mahvederek Ezel'in intikamı tamamlanmış oldu. Eyşan oğlu Can'ı Mümtaz amcalara bıraktı, bi de mektup yazdı , senin baban aslında Ömer diye. Sonra defoldu gitti.
Peki Kerpetene ne oldu bu arada? Dizinin kurgusu da harika olduğu için başım döndüğünden şu an tam anlatamıyorum dostlar, bu Ali yattığı hastanede doktorun boğazına bıçak dayayıp Ezeli çağırttı, Ezel gelince doktor, "bi tane kurşun kaldı abdominal bilmemneresinde" dedi, Ali "sonuç ne kıçımın doktoru" diye patlattı yine yahu harika yazıyorlar bu herifin repliklerini, "onu çıkartmak için ameliyat lazım" dedi doktor, Ali Ezele yalvardı, affet beni sonra bırak öleyim dedi, Ezel ise sadece niye ihanet ettiğini sordu Ali'ye. Ve Ali yine söylemedi niyesini. Ne kadar aşşağılık bi sebepse o (sadece para için mesela) bir türlü açıklanmadı Ali'nin niyesi. "Ne affedicen lan haklısın" dedi Ali, sonra Ezel Bahar'ı yolladı Ali'yi ikna etsin diye, Bahar uyuzu da Ezel Eyşan'ı seviyor, ben de napim, sen beni seviyorsun seninle oluruma getirdi lafı, sev seni seveni felsefesine döndü yani anlayacağınız. Ali ameliyat oldu ve uyandığındaaaaa Tefoo (Sarp Akkaya) geri dönmüş başucundaydı oleyyyy oleyyy oleyyyy.
Bu hafta konu itibariyle çok görünmediğinden kendinden bahsedemiyorum ammaaa Tefo'nun Ali ve Ezel ikilemi, Ali'yi sevdiği için Dayı'nın yanından kovuluşu, gelip Ezel'e bağlılığından dolayı ihanet ettiği ama yine de vazgeçemediği Ali'den hellallik isteyişi şahaneydi 29. bölümde, Sarp Akkaya, Barış Falay ile bu dizinin en iyisi.
Efendime söyleyeyim, Tefo Ali'yi aldı çıkardı ameliyatlı ameliyatlı hastaneden. Dayı da Ezel'i aldı (o eski mersedesi Dayı kendi kullanıyor idi :))) )Kenan Birkan'la karşılaşmaya götürdü. Kenafir gözlü Converse'li pikopat katille yol ortasında buluştular. Psiko Ezel'i alıp Kenan Birkan'a götürecek idi, ama o ne, yol kenarında 2 kahraman , Ali & Tefo meğer orada saklanmışlar, Ezel için ölmeye, psiko katile gömmeye gelmişler. Burada tüm dizi tarihinin en bomba repliği geldi, Ezel "Ali zor ayakta duruyor, buradan çıkamaz Dayı" dedi, Dayı demez mi "biz onu arabaya bağladık yeğen" PÜAHAAHAHAH Ali'yi arabanın kapısına bağlamışlar ayakta dursun diye dostlar, Sonra Ali "emret indireyim şu katili, bi sıkımlık canı var sıkiiiiiimm miiii" diye seslenmesin mi Ezel'e? OAAHAHAAHAH BARIŞ FALAY NESİN SEN BEBEĞİM? Harikuladeydi bu sahne de. Fakat Ezel öldürmek yerine kenafir gözlü katilin arabasına binip Kenan Birkan'la yüzleşmeye gitti. Veee Birkan'ın odasında, koltuk karizmatik şekilde döndü ve çıka çıka götelek Cengiz çıkmasın mı? işte Cengiz artık Kenan Birkan'ın adamı olmuştu, Birkan Palpatine ise Cengiz Darth Vader idi (Yiğit Özşener de mükemmel oynuyor, o da kaç bölümdür döktürdü, adamın tonlamaları , mimikleri inanılmaz)
İşte dark side'a geçen Cengiz, Ezeli Dayı'nın Ezel yaptığını öğrenmiş (ama Ömer olduğunu öğrenememiş) , böyle inceden hakaret etti, Ezel salağı da "seni öldürmeliydim" dedi, eh dayı da aynı hatayı yapmıştı yeğen. Sonuçta Kenan Birkan'ı kim oynuyor, göremedik dostlar göstermediler. Dizinin ikinci sezonu Dayı ve Birkan arasındaki büyük savaşı anlatacağına göre dehşetengiz bir oyuncu olmalı, ve bu karakterden ilk bahsedildiğinden beri ŞENER ŞEN geliyor aklımıza . Fakat senaryoya göre Kenan Birkan daha genç biri o yüzden ülkemizin en büyük oyuncusu bu rolü oynamaz. Ama içimizde bir keşke olarak kalır Şener Şen, Ezel'e yakışırdı Şener Şen. O zaman işte Uğur Yücel olabilir, Şener Şen'den sonra en güçlü aday o. Yani sözlükteki, forumlardaki konsensus bu yönde, yoksa aday var mı yok mu, Ay Yapım kimseye karar verdi mi bilemem, sallıyorum işte dostlar.
Dizinin sonunda ise çocuğunu Mümtaz amcalara bırakan Eyşan bir kutu ilaç içip gebermek üzere Ömer'in mezarına gitti, o sırada Ezel Eyşan'ın Can'a yazdığı mektubu okuyarak Can'ın kendi oğlu olduğunu öğrendi, şimdi gider kurtarır affeder Eyşan'ı saftirik.
Ve işte böylece Ezel'in bu sezonda son 2 bölümüne gelmiş bulunuyoruz dostlar. Şahsi fikrim, Türk televizyon tarihinde böyle bir dizi nihayet yazıldığı, yönetildiği ve oynandığı için ne kadar övünsek azdır. Dizinin yapım firması Ay Yapım ve yapımcı Kerem Çatay ne kadar gururlansalar yeridir. Senaristlere, yönetmene , muhteşem oyunculara şapkam olmadığından mendilimi çıkartıp sallıyorum, sağolun varolun. Noluyo lan diye diye , kendimizden geçe geçe izledik. Ellerinize sağlık.
Kenan Birkan , Ramiz Dayı'ya Sefiller kitabını verir ve "senin yapacağın her şey zaten yapılmış burada yazıyor" der.
Eğer ruhumuz karanlıkta kalırsa günahlar işlenir. Suçlu, günahı işleyen değil, karanlığı getirendir.
xo xo4 Haziran 2010 Cuma
Tehlikenin farkında mısınız dediğimizde inanmayanlar buyurun
Google'a da sansür!
YouTube sansürü yüzünden adı dünyanın sansürcü ülkeleri arasına giren Türkiye, Google'a ait bazı IP'lere erişim engeli koyarak yerini pekiştiriyor.
http://www.ntvmsnbc.com/id/25102788Telekomünikasyon İletişim Başkanlığının (TİB) kararıyla Google'a ait bazı IP'lere (Internet Protocol Address), “hukuksal nedenlerden dolayı” erişim engellendi.
http://www.hurriyet.com.tr/teknoloji/14928786.asp?gid=373
Utanç verici. Bunun sonunda yarın oje seneye de blucin yasaklanır. Sonrasında ne olacağı belli, Atatürk Gençliğe Hitabede anlatmıştı.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)
-
Eksik kalan 69. ve70. bölümleri valla yazacağım, seriyi tamamlayacağım diyerek Ezel'in 71. ve de en sonuncu bölümüne geçelim. DİKKAT...
-
***Dikkat! Bu yazı Ezel dizisi hakkında spoiler içermektedir*** Birinci Kısım burada: Ezel, Bir retrospektif - 1.Kısım Ezel, romanı andır...