12 Aralık 2011 Pazartesi

Konya Mevlana Seyyahati 1. Bölüm: Şems-i Tebrizi Türbesi, Mevlana Müzesi, Meram Mesireliği, Tavus Baba Türbesi, Ateşbaz Veli Türbesi

Haftasonu Lady Charlotte ile Pronto Tur'un Konya Mevlana Turuna katıldık sevgili izleyiciler. Bu katıldığımız ilk Pronto turu olduğu gibi ilk yurt içi turumuz da oldu. Yurtdışı turlarından oldukça farklı bir karakteri varmış yurtiçi turlarının, bunu öğrendik. Turda bol bol Konya'yı gezdik, yöresel yemeklerle kendimize ziyafet çektik, Necati mağazalarından alışveriş yaptık ve tabii Mukabele-i Şerif törenini izledik. O yüzden bunları tekmili birden 4 ayrı yazı ile anlatmaya karar verdim.

Cuma gecesi işten koşturarak eve gelip ufak valizimi kaparak acele acele Şişli Pronto'ya gittim. Otobüs beni buradan alacaktı amma Pronto tur kapı duvar, eğer siz de buradan bir tura katılacak olursanız merak etmeyin, otobüs oradan alıyor, apartmanın önünde (Namlı Hipermarketin orası) bekliyorsunuz.

Otobüs gelince Lady Charlotte ile neşeli seyyahatimize başladık. Kadıköy Evlendirme Dairesi önünden diğer yolcuları alınca rehberimiz Hasan mikrofona geçti ve turun açılışını yaptı. Hasan,  ufacık tefecik, yaşı da bizim kadar minik bir adamdı. Çok güleryüzlü ve esprili idi, yol boyu sıkılmayalım diye elinden geleni yaptı. Yurt içi tur jargonunu da bize öğretti, biz bilmiyoruz ya, ilgincimize gitti bu bilgi:)) Meğersem sıkıştığınızda rehbere "çişim geldi" denmezmiş, "çiçek toplamak istiyorum" denirmiş. Rehber de "acil çiçek toplama molası" verip otobüsü durdururmuş. Ondan sonracığıma otobüsteki herkes tek tek kalkıp mikrofon başında kendimizi tanıttık. Bu usulü de ilk kez görmüştük. Sıra bize gelince kendimizi "profesyonel seyyah" olarak tanıttık ahahahaha:)))


Konya'nın girişindeki bir tesiste, tostçu büfesi üzerinde dev Semazen
Sonrasında rehberimiz durmamacasına konuşup Konya'yı, mevleviliği, Mevlana'yı anlatırken birkaç kere mola verdik. Bolu Köroğlu Park'a geldiğimizde yollar bembeyaz yerler buz kesmişti. Hava sıfırın altında ve dondurucu bir ayaz vardı. Yavaş yavaş kara iklimine geçiş yaparken rehberimiz eğitici filmler ile bizi Mevlevilik hakkında bilgilendirmeye devam etti. İlk film kısaydı ve dervişlerin mevlevihaneye nasıl alındıklarını anlatıyor idi, ikincisi ise baştan sona sembolik ritüeller ile bezeli Mukabele-i Şerif (Sema) hakkındaydı ve uzundu . İşte o filmde artık dayanamadım, içim geçti dostlar :))

Sabah 5:30'da kahvaltı etmek için durduk. Küçük bir tesiste isli peynir yedik, çay içtik. Peynir mideme dokunur mu diye biraz tırstım ama birşey olmadı neyse:)) Sonra sanırım o eğitici cd tekrar gösterildi, tabii yine içim geçmiş benim... Göz alabildiğine dümdüz uzanan, uçsuz bucaksız Konya ovasında güneş doğarken kendime geldim. Dışarısı -4 derece idi, hava pırıl pırıl, bulutsuz ve güneşli olduğu halde Konya'nın ayazı çarpıcıydı. Birkaç saat sonra şehre vardık.

Sadrettin Konevi Camii

Sadrettin Konevi Camii

Otele ancak akşam üzeri girebiliyorduk. O yüzden ilk durağımız Şems-i Tebrizi Türbesi'ni ziyaret ederek gezmeye başladık. Konya'nın eski valilik binasının, mağazaların, bankaların bulunduğu yolda (Konya Çarşısının karşısında), güzel bir parkın içinde idi bu türbe. Türbeye giderken Sadrettin Konevi Camii'ni de dışarıdan gördük.

Şems-i Tebrizi Türbesi'nin bulunduğu park alanı

Türbenin çeşme ve havuzu

Çeşmeden detay


Şems-i Tebrizi'nin türbesinin bulunduğu Şems parkı eskiden mezarlık alanı imiş. O yüzden böyle uyarılar koymuşlar:

Edep Buranın Heryanı Mezarlık
Şems-i Tebrizi Türbesi ve Camii

Şems-i Tebrizi Türbesinin içi. Küçücük bir türbe idi.



Şems-i Tebrizi Türbesi. Cami ve türbe birbirine bitişik.


Şems'in ardından artık Mevlana Müzesine gitme vakti gelmişti. Zaten şehre girer girmez o çarpıcı yeşil rengi ile 16 dilimli KUBBE-İ HADRA en baskın manzara idi.

Kubbe-i Hadra


Dervişan kapısından müzeye yani dergaha girdik, yanlış anlamadı isem Hamuşan yani Ölmüşler Kapısından da çıkmamız gerekiyormuş ama bu düzeni değiştirmişler sanırsam. Neyse, dergahın bulunduğu alan, eskiden Selçuklu Sarayının gül bahçesi iken Sultan Alaeddin Keykubad tarafından Mevlana'nın babasına hediye edilmiş. Babası ve daha sonra Mevlana vefatlarından sonra buraya gömülmüşler.

Dervişan kapısından girip bahçede yürüdük



Geniş bahçeden geçip ulaştığımız dergah-müze; küçük bir avlu etrafında kümelenmiş yapılardan oluşmuş. Ortada bir şadırvan ve ufacık havuz var, Şeb-i Aruz havuzu imiş. Meydanın bir kenarında mutfak, bir tarafında derviş hücreleri sıralanmış. Diğer kenarda da işte bu yeşil kubbe ile örtülü türbe var; türbede Mevlana ile babası en büyük sandukaların altında yatıyorlar. Türbenin içi sayısız detay ve sembollerle dolu, çok da süslü ve zarif. Çarpıcı büyüklükte sandukaları görünce içim bir hoş oldu, epey duygulandım.

Türbenin girişi

Türbede Mevlana'nın yeleği, o dönemden kalma Mesnevi, Kur'an-ı Kerimler, Osmanlı işi ipek seccadeler de sergileniyor.

Türbenin önünde Yavuz Sultan Selim tarafından  yaptırılan şadırvan 


Dergahın mutfağını, dervişlerin çile çıkarttıkları küçük odaları da gezmek mümkün ancak odalar için tuhaf bir düzenleme yapmışlar. Daracık kapıdan kafanızı uzatıp içeride oturan maketlere bakmanız gerekiyor. O kalabalık ve sıkışıklıta adeta imkansız ve çok rahatsız bir durum, bu sistemi beğenmedim.

Derviş hücreleri

Şebi-i Aruz Havuzu

Türbenin arkasındaki mezartaşları

Müzeyi gezip bitirince Lady Charlotte ile kendimizi mağazaya attık. Önce mağazada çalan ulvi müzikten etkilenip birer Tekke cd'si ; sonra magnet, anahtarlık, kolye, mavi süslü kutuda lokum, püsküllü teneke kutuda damla sakızlı Türk kahvesi aldık. Kendimize de birer filtre kahve ısmarladıktan sonra güneşli havanın tadını çıkarttık.

kolyelerim, dervişlerim

magnetlerim

çinili lokum kutusu (içi dolu:))

anneme damlasakızlı Türk kahvesi

koleksiyonuma anahtarlık

Mevlana müzesinden sonra öğle yemeğine gittik, Konya'da yediğim enfes yemekleri en son ayrı bir yazıda anlatacağım.

Yemeğin ardından kendimizden geçmiş vaziyette otobüse doluştuk ve hala otele gidemediğimiz için Konya'nın mesire yeri Meram Bağlarına götürdü rehberimiz bizi.

Meram Mesire Yeri

Yol boyu süslü ve güzel, birkaç katlı villalar yapılmıştı ama şehrin geri kalanı gibi buralarda da hiç hayat belirtisi yoktu. Meram bağları ise dere boyuna kurulmuş; çay bahçeleri, takı tezgahları, restoranlarla dolu bir mesire yeri idi. Hatta şehrin en yeşil, ağaçlıklı yeri de burasıydı.Gelgelelim soğuk hava  yüzünden dere donmuş, çay bahçelerinde ise in ile cin top oynuyordu.

Tavus Baba / Tuz Baba Türbesi

Otobüs bizi tepede bıraktı, burada Şeyh Tavus Mehmet-el Hindi'ye ait olan Tavus baba Türbesini görme imkanımız oldu. Turun evde kalmış koca bekleyen kızları da tuz bastılar sanırım türbeye, çünkü tuzumuz yok filan diye birazcık söylenmişlerdi gelirken

Lady Charlotte

Efendim, vakti zamanında bu türbenin bulunduğu tepeden şehre çok güzel bir kadın sesi yayılırmış. Mevlevi dergahından bu sesi işiten dervişler merak edip tepeye geldiklerinde birkaç tavus tüyünden başka birşey bulamamışlar. Erenlik, babalık payesini bir kadına atfetmeyi uygun görmeyince buraya bir erkek adı verilmiş, Şeyh Tavus Mehmet-el Hindi türbesi denmiş, Tavus adı halk arasında söylene söylene Tuz haline dönüşünce Tuzbaba türbesi olmuş çıkmış burası, genç kızlar da koşa koşa tuz basmaya gelmişler:))







Türbeden aşağı, donmuş dere boyunca yürüdük, dere boyu gerçekten yeşillikti ve çok güzel düzenlenmişti ama hayat, canlılık yoktu etrafta. Çaycılar kapalıydı, kahve diye inledik ama sesimizi duyan olmadı. Bir Starbucks yoktu koca Konya şehrinde yaleppim:))) Hararetten içimiz yanarak otobüse geri doluştuk.

Meram bağlarında çay içip vakit geçiremeyince, rehberimiz bizi başka bir türbeye götürdü. Burası da Ateşbaz Veli Türbesi idi. Mevlana'nın aşçısı olan bu zat, Mevlana'ya yemek pişireceği bir sırada odun bitince ayaklarını ateşe verip yemeği pişirmiş. Türbesi ufacıcık, sapsade bir yapı idi.

Ateşbaz Veli Türbesi

Algının kapıları


Bu ziyaretten sonra artık saat 4 olmuştu, nihayet otele giriş yapabilirdik. Biz, şehrin en eski otellerinden Özkaymak'ta kalıyorduk. Otele gelir gelmez şiş ayaklarımız, sızlayan bacaklarımızla yataklara devrilmişiz. Alarmı saat 6'ya kurmuştuk, ama Lady Charlotte kaldırmasa ben bütün gece uyuyacakmışım, bangır bangır çalan alarmı duymayacak kadar kendimden geçmişim dostlar:))

Otelin verdiği yöresel olmayan yani bahsetmeye gerek görmediğim akşam yemeğinden sonra otobüsümüze bindik, rehber biletlerimizi dağıttı ve Mkabele-i Şerif'i izlemek üzere Mevlana Kültür Merkezi'ne doğru yola çıktık. Bu çarpıcı töreni bir sonraki yazıda anlayacağım kısmetse:)

Konya izlenimlerime gelince; şehir adeta bir hayalet kasaba. Şehir planlaması çok düzgün ve ferah  yapılmış, alçak apartmanlardan oluşan siteler gayet düzenli bir planla sıralanmışlar. Çarpık varoş bir yerleşim yok. Ama sanki hayat da yok. Belki soğuktan insanlar evlerine çekilmişti, belki çok kalabalık ve kaldırımlarda adım atamadığım bir şehirden geldiğim için bana öyle gelmişti.... Ama bence sokakta yaşam yok Konya'da. Bir kafe, bir Starbucks bulamadım dostlar:)) Bir kahve içemedim, içimde kaldı yahu:)))

Konya sokakları

Sokakta kadın yok


Arkası yarın...

xo xo

14 yorum:

  1. bayıldım bayıldım! fotoğraflar harika ve gitmiş kadar oldum valla. böyle yazıları çok güzel yazdığını daha kaç kere söylemem gerekicek bilmiyorum ama çok güzel anlatmışsın :)

    YanıtlaSil
  2. Selam,geçenlerde ben de Ankara gezisine gittim ilk kez yurt içi turla. Bu çiçek toplama lafını da ilk kez o turda duydum.İsim koymada Türkler'in üstüne yoktur herhalde . TBMM 'ne giderken artık nerden estiyse İsa'nın son yemeğini anlatan güzide ve bilge bir rehberimiz vardı!! Konya'ya gelince üstüne para verseler gitmem ben oraya. Kadın ve starbucks görmediğine şaşırmadım.

    YanıtlaSil
  3. Aynen ben de bayiliyorum uslubuna; bakkala gittim geldim diye anlatsan onu bile istahla okuyor insan! :)
    Pronto Tur'dan memnun kaldiniz mi peki? Yurtici tura gitmeyi dusunuyorum ama hic bir tur sirketiyle deneyimim olmadigindan tavsiye ile hareket etmeye karar verdim...

    YanıtlaSil
  4. süper süper heyecanla devamını bekliyorum

    YanıtlaSil
  5. Mia Wallace : çok teşekkür ederim minik balığım, bakalım yazının devamı da güzel olacak mı? :)

    YanıtlaSil
  6. Coldmarch : valla bir daha ben de gitmem. Allah korusun yani gitmeyelim. Ama bir kere olsun gidip pideleri lüpletip dönebilirsin:)

    YanıtlaSil
  7. Tuppence Beresford: evet evet, çok memnun kaldım Pronto'dan. Rehber bilgiliydi, genel olarak özenl gösteriyorlardı turun gidişatına.

    YanıtlaSil
  8. gürültü : sırada Sema töreni var:)

    YanıtlaSil
  9. seni starbaksçı seniiii, ülen ne var starbaks arayacak, meydanda bir çay ocağına girdik annemle, köpüklü türk kahvelerimizi içtik,

    YanıtlaSil
  10. Handan: heey biz de orada türk kahvesi içtik hem de sadece 1 tl idi:))

    YanıtlaSil
  11. istanbuldan çıkınca her yer o kadar ucuz geliyor ki insana judy, gerçi kimi yerlerde yabancı diye hesabı hemen istanbul standartlarına çekiyorlar:))) amasya mesela öyle bir yerdi, otelde restoranda adamlar çorbalara 5 kağıt yazmışlardı, ama şehir içinde bir ocakbaşında çılgınlar gibi yemek yedik 2 kişi; 40 tl hadi bakalım istanbulda 40 liraya adana-şiş-salata ye bakim!:)

    YanıtlaSil
  12. şahane ya bizde olsak ne güzel olurdu

    YanıtlaSil
  13. Handaniko : hee valla fiyatlar inanılmazdı, fırın tandır, bamya çorbası tatlı matlı yedik, 24 tele verdik kişi başı, inanılmaz.

    YanıtlaSil
  14. thalassapolis : gezmek çok güzeldiiiii:))

    YanıtlaSil

Yaz ki muhabbet olsun.