15 Ocak 2011 Cumartesi

Aynada yansıması olmayan Dracula beyazperdeden nasıl yansımış peki?

Sizlere Dracula karakterine ilham veren tarihi kişilik kanlı Prens 3. Vlad'dan bahsetmiştim. Vlad, ölümünden yüzyıllarca sonra, Bram Stoker'ın yazdığı DRACULA isimli klasik romanla tekrar hatırlandı, hem de bu sefer unutulmamak üzere. Çünkü bu kitap vampirlerden bahseden ilk eser olmasa da, en meşhuru, adeta vampir külliyatının amentüsü olup gerçek bir kültür ikonu yaratmıştı : Kont Dracula. Hatta dostumuz en çok filme çekilen karakter olma rekorunu da elinde tutuyor. Çünkü sadece bildik filmler değil, animasyonlar, TV için çekilen filmler, diziler,  Kont hazretlerini ti'ye alan komik yapımlar derken Dracula sayısız kez canlandırılmış oluyor.


Bilinen ilk uyarlamalardan biri, 1922 yapımı siyah-beyaz ve korkutucu Nosferatu filmi. Bu filmi çekerken Bram Stoker'ın ailesinden telif hakları alınamadığı için karakterlerin adı değiştirilmiş, vampir olmuş sana Nosferatu. (Vampir aleminin en lanetli, en çirkin ve de veba tohumu saçan bireyleri bu Nosferatularmış). Kontumuzun adı da Orlok yapılıvermiş.  Hatta Stoker ailesi telif davasını kazanınca filmin kopyaları yakılmış, ancak korsan kopyaları sayesinde bugün bir klasik sayılan eser günümüze kadar ulaşabilmiş. isimleri değiştirilip kullanılan karakterler kitaptan alınsa da, filmin finalinin kitaptan bambaşka, farklı ve de çarpıcı olduğunu söylemek lazım.


1931 yılında ise Bela Lugosi'nin oynadığı ve popüler kültüre kesinlikle damgasını vuran Dracula filmi çekildi. Lugosi'nin tiplemesinin kitaptaki Kont ile hiç alakası olmadığı haldeki sonraki uzun yıllar boyunca Dracula'yı canlandıran tüm oyuncular benzer özellikleri taşıdılar. Bugün hala Dracula dendiğinde ilk akla gelen imaj Bela Lugosi olsa gerek.


Görüyorsunuz ya, briyantinli siyah saçlar, yarasavari siyah pelerin... Bela Lugosi ortaçağdan gelme bir prensden çok, Tuna nehri kıyısında çay içmeye giden bir Macar kibarına benziyor. Ama bu tipleme ile ikonik vampir görüntüsünü yaratmış Bela Lugosi.

40'lı yıllarda Universal film hakkını aldı diye bir yığın film yaptı, Drakula'nın Kızı, Drakula'nın Oğlu gibi suyunun suyu filmler birbirini takip ederken, 1953 yılında bizim topraklarımızdan bir film çıktı : Drakula İstanbul'da! Atıf Kaptan'ın son derece karizmatik bir Drakula olduğu film başarıyla yerelleştirilmiş bir uyarlama idi. Sinema efsanesine göre tarihte Dracula'yı iki sivri köpekdişi ile betimleyen ilk film bu imiş, biz yapmışız! Daha sonra çevrilen filmlerde de hep sivri köpek dişler kullanılmaya devam edilmiş.


Filmin efsanevi finalinde, Drakula'yı Kasımpaşa mezarlığına gömen kahramanımız Azmi, evine karısına döner ve karısından evdeki tüm samısakları defetmesini ister. Ama der karısı, ben onları yemekte kullanıyorum, imambayıldıyı da mı sarmısaksız mı pişireyim? Evet, kahramanlarımız artık imambayıldıyı sarmısaksız yiyeceklerdir!!!

1958 İngilizler biz bu işi daha güzel kıvırırz diyerek Christopher Lee 'nin uzun yıllar sürecek Dracula filmleri serisini başlattılar. Christopher Lee'ye günümüzde başka bir kontu, Sith Lordu Kont Douku'yu canlandırmak nasip oldu, ne şanslı adam, Kontluktan aşağısına gitmiyor.


Bu filmlerde dostumuz yine esmer briyantinli saçları ve yarasa pelerini ile görünüyordu. Amerika'da Horror Of Dracula ismiyle gösterilen film, karakterleri ve hikayesi ile kitaptan farklılıklar taşısa da, bugün en başarılı uyarlamalardan biri olarak kabul ediliyor.


Christopher Lee yıllar boyu tam 10 filmde lanetli kontu canlandırdı. Bunların en ilginci 1970 senesinde çekilen Count Dracula isimli filmdi. Filmin enteresanlığı, kitabın ruhuna uymak amacıyla Lee'nin tipini kaydırıp kitaptaki gibi uzun beyaz bıyıklar eklemesi idi.


1973 senesinde ise bu kez TV için çekilen Dracula uyarlaması dikkati çekti. Bu filme dostumuzu Jack Palance canlandırmıştı. Filmin kitapla farklılıklarından en önemlisi, Dracula'yı bir canavar değil, geçmişte kaybettiği aşkını arayan trajik bir karakter olarak yansıtması idi. Kontumuz, bir kere daha trajik aşık olarak perdeye dönebilmek için, 20 sene sonra Francis Ford Coppola'nın çekeceği filmi bekleyecekti.


1977'de İngilizler konuya tekrar el attılar. Unutulmaz mini dizilerin gedikli kanalı BBC, Dracula'yı 3 bölümlük bir mini dizi olarak çekti. Bu dizide kontu esmer ve karizmatik bir Fransız, Louis Jourdan oynadı.



Mutlu bir tesadüfle, bu dizinin DVD'si ülkemizde de yayınlanmış, işte bu da idefix linki. Dizi bazılarınca en iyi ve kitaba en bağlı  Dracula uyarlaması kabul ediliyor.

1979'a geldiğimizde, yıllardır Dracula'nın suyunun suyu filmler yapmakta olan Universal, yesyeni bir filmle asıl uyarlamaya geri döndü. Filmin yönetmeni John Badham, başrol oyuncusu ise Frank Langella idi. Koskoca Laurence Olivier'nin Van Helsing'i canlandırdığı filmin müziklerini de bizim üstad John Williams yapmış idi.


Bu filmin kahramanı oldukça erotik, basbayağı seksi ve kedi  gibi hareket edip kadife sesiyle baştan çıkaran "piç" bir Kont Dracula idi. Frank Langella'nın tiplemesi fanlar arasında oldukça meşhur oldu. Ancak hala siyah saçlı ve yarasa model pelerinli Dracula klişesin sıyrılamamış olduklarını görüyoruz.


Aynı dönemde çok meşhur bir film daha çekildi. Almanya'da Wernor Herzog, taa ilk filmi, Nosferatu'yu tekrar beyaz perdeye uyarladı. Filmde yaratığın adı bu sefer Dracula olarak kullanıldı. Dracula'yı ise tekinsizliğiyle efsanevi aktör Klaus Kinski canlandırdı. Güzel boynunu Kont'a sunan dilber ise bu sefer Isabelle Adjani idi.


Filmin bence en korkutucu anı, Kont'u kasabaya getiren taşan ve kasabaya veba taşıyan korkunç farelerin akınıydı. Çok yıllar önce izlediğim ve unutamadığım bir sahnedir.

Seksenler Dracula adına oldukça sakin geçtikten sonra nihayet 1992 yılında, üstad Francis Ford Coppola, Dracula romanını bir kere daha filme aktardı. Dracula'yı bu sefer kendine has çekiciliği ile Gary Oldman oynadı ve bence tarih yazmıştır bu rolüyle kendisi.


 Filmde açıkça, Dracula'nın aslında 3.Vlad Voyvoda Tepeş olduğu, önceki yazıda anlattığım efsaneden yola çıkarak; karısının kendini nehre atıp intihar etmesi yüzünden Tanrı'yı reddedip yaşayan ölüye dönüştüğü anlatılıyordu. Filmin gölge oyunu tadındaki açılış sahneleri enfestir. Coppola hikayeye kitapta olmayan oldukça önemli bir konu eklemiştir. Dracula kaybolan aşkının arkasından acı çeken, trajik bir canavardır. Yüzyıllar sonra ölü karısı Elisabetha'nın reenkarnasyonu Mina ile karşılaşır ve Londra'ya gider. Dracula, yavaş yavaş geçmişini anımsayan Mina 'ya "seni bulmak için zamanın okyanuslarını aştım" derken, aşkını hatırlayıp lanetli yaşamında ona eşlik etmeyen Mina'ya yaşayan ölümü verirken hep acı çekmektedir. Onu vampire çeviremeyecek kadar aşıktır prensesine.


Ve bütün film boyu, kitaba uygun olarak Dracula gençleşir, Lucy'i baştan çıkartır, Anthony Hopkins'in canlandırdığı Van Helsing'den kaçar, Mina'ya kavuşmaya çalışırken; orta Avrupalı sanatçı Wojciech Kilar'ın eşsiz film müziği hikayeyi belki tek başına anlatır bize, filmin baştan çıkarıcı stili; vurucu müziği ile birleşir. Ve bize -bence- gelmiş geçmiş en yakıcı aşk hikayelerinden biri ile en mükemmel Dracula filmini izlettirirler.


Son 10 yıla geldiğimizde ise, ilk olarak Wes Craven'in Dracula 2000 filmi ile karşılaşıyoruz. Film kitabın uyarlaması değil de, Dracula ile ezeli düşmanı Van Helsing arasında geçen bir macera. Dracula'yı bu filmde tonton suratlı Gerard Butler canlandırdı. Abraham Van Helsing rolünde ise yine veteran aktörlerden Christopher Plummer oynuyordu.


2004 senesinde yine kitap uyarlaması olmayıp Dracula karakterini kullanan meşhur Van Helsing filmi çekildi. Filme ismini veren tekinsiz kahramanı bu sefer Hugh Jackman oynarken, Avustralyalı aktör (Moulin Rouge'da şeytani The Duke karakterini canlandıran) Richard Roxburg enteresan bir Drakula karakteri yaratmıştı. Kendi adıma bu filmdeki Dracula'yı oldukça karizmatik ve etkileyici bulduğumu söylemeliyim, herifin paçalarından karizma akıyordu yeminle. Ayrıca kendisinin en seksi ve ateşli gelinlere sahip olan şanslı Kont Dracula olduğunu da söyleyebiliriz.


Vampir efsanesi neden bu kadar çekici, yaşayan ölümle lanetlenmiş bu canavarlar neden bizim için bu denli karizmatik ve hipnotize ediciler? Neden Gary Oldman Dracula'sını görünce "gel beni ısır" diyesimiz geliyor?



Dracula gerçekte kim? Ortaçağda yaşamış yüzbinleri acımadan katletmiş bir prens mi? Lanetli ruhu huzura kavuşmadıkça yeni kurbanlar aramaya devam eden bir ölümsüz mü? Yoksa yüzyıllar boyunca hiç vazgeçmeden kayıp aşkının peşinden kovalayan trajik bir sevgili mi?

Dracula gerçekten varolsaydı kaç insanın canını alırdı? Binlerce mi? Oysa, Dracula karakterinin ilham kaynağı olan Prens 3. Vlad, bir günde onbinlerce adamı, kadını ve çocuğu canlı canlı kazığa geçiren acımasız bir tirandı. Belki bu yüzden Dracula bana o kadar korkutucu gelmiyor. İnsanın içindeki zalimlik, hayali canavarların kötülüklerinden çok daha ürkütücü bence. En feci ve acımasız canavarlar yine biziz aslında. Vampir değil, İnsan.

xo xo

12 yorum:

  1. ah nedir senin bu vimpir sevdan:)))
    bigün gelip seni hart diye ısırırlarsaa, hiyyy yarebbim koru:))) sevgiler..

    YanıtlaSil
  2. Buyursunlar , açık büfe AHAHAHAHAH

    YanıtlaSil
  3. aslı bu harika olmuş. okurken çok eğlendim ve bilgilendim vuhuu!

    YanıtlaSil
  4. ohh çok sevindim şekerim, epey uğraştım bu Drakula yazı dizisi ile, çok sevindim beğenmene:)

    YanıtlaSil
  5. bunlardan sanırım tek seyretmediğim jack palance'ın oynadığı. copollanınkini ayırırsak en sevdiğim ise frank langellanın oynadığı olmuştu. bbcninki ise tüm bbc yapımları gibi donuk soğuk ve de ruhsuz gelmişti bana.

    YanıtlaSil
  6. Mehmet , Frank langella versiyonunu ben de beğeniyorumama yine de eski moda biraz. o pelerini olmasaydı keşke. bir de laurence amca aksana kasmış brrrr:))
    bbc yapımını izliycim bakalım:)

    YanıtlaSil
  7. eline sağlık judy. ben de dracula'yı çok sevenlerdenim! "shadow of the vampire" filmini izledin mi acaba? ben çok severim o filmi, Nosferatu filminin çekiliş aşamasını konu alır. John Malkovich Murnau'yu, Willem Dafoe Max Schreck'i oynuyor. süper süper!

    YanıtlaSil
  8. Clea'cığım meraktan çatladım gece vakti:) mutlaka izlemek istiyorum, yakında bir amazon siparişim olacak, bu filmi de isteyeceğim.

    YanıtlaSil
  9. şahane bir yazı olmuş bu!
    benim favorim açık ara gary oldman dracula'lar arasında :)

    YanıtlaSil
  10. Aaahh acı çeken Drakula en sevdiğimiz Drakula'dır tabii:))
    o Tarihçi kitabını okuduğumdan beri geceleri rüyalarımda Drakula kardeşle uğraşıp duruyorum, ama rüyama Bela Lugosi olarak girdi tüh tüh:))))

    YanıtlaSil
  11. sinema tarihinin unutulmazlarından.

    YanıtlaSil

Yaz ki muhabbet olsun.