16 Ocak 2009 Cuma

Tırlatmaya Çeyrek Kala - Episode V ( ayrıca sondan bir önceki Episode )

Memo.... Memoooooo... Memoooooooooooooooooo...
Memo'yu çağıran kendi sesimle uyandım daldığım derin uykudan. Kedim sürtük ayaklarımın dibinde, koşmaktan tüm Ege'nin tozunu toprağını taşıyan zavallı ayak parmaklarımı yalamakla meşguldu. Dilinin pürtüklü teması ayılmamı sağladı. Allah'ım yoksa gördüklerim bir rüya mıydı. Uçkurunu çözdüğünü gördüğüm Kamuran aslında kötü niyetli olmayıp sadece hacetini mi gideriyordu ya Rabbim? Ya o çıplaklık, o hissettiğim heycanlı, tatlı ama bir o kadar da ürkünç duygu? Böcekler, Ayvalık, Çıtırlık?
Yeterrrrrrrrrrrrrr diye bağırırken gözüme düşen saçlarımı itmek için elimi alnıma götürdüm ve korkuyla saçlarımın yapış yapış olduğunu hissettim. Dokununca acıyordu ve elimin altında ciddi bir şişlik vardı.Derin olmadığını umduğum bir kesikten akan kan donmuş, saçlarımı yapıştırmıştı. Bir bu eksikti diye düşünürken, acının verdiği keskin sızı düşüncelerimi toparlamama yardım etti.
Yavaş yavaş hatırlamaya başlıyordum. Halamı Ayvalık'ta bulamayınca köye dönmeye karar vermiştik. O saatte bir taşıt bulamayacğımızı düşünürken, Havran'dan Çanakkale'ye hale sebze yetiştiren bir kamyona rastlamıştık. Halimize acıyan şoför bizi Edremit ayrımında bırakmıştı. Hala bir hoca bulma derdinde olan Memo ise acaba bir de Altınoluk'a mı gitsek diye düşünüyordu.İyice bunalan ben ise, eve dönmeyi, orada her ne var ise, kötülüğün kendisiyle yüzleşmeyi doğru buluyordum. Bu sebeple ayrılmıştık. Köye giden toprak yolda ilerlerken arkamdan gelen gri gözler olduğunu düşünüp koşmaya başlamış ve takılıp eski bir dere yatağına yuvarlanmış, başımı taşa vurup bayılmıştım.
Evet, evet aynen böyle olmuş olmalı deyip kendimi rahatlatmaya çalışırken ayağa kalktığımda şortumun iliklenmemiş olduğunu gördüm. " Tanrım, yoksa yoksa o sinsi Kamuran çişi yerine beni mi halletti? " diye ağlamakla ağlamamak arasında bocalarken, sol bileğimde yeşille gri arası kıvılcımlar saçan parlak taşlı bir bilezik hissettim. Karanlıkta daha iyice görmek için bileğimi gözüme yaklaştırdığımda, taştan yayılan sıcak bir enerji hisseder gibi olmuştum. Hatta yüzüme yaklaştırdığımda resmen acımı azalttığını hissettim. Bu da nerden çıktı diye düşünürken taşın pırıltısının Kamuran'ın gözlerinden yansıyanla aynı olduğunu düşündüm. Sıcaklığı da aynıydı sanki, bilinmeyenin verdiği korku ve güvenmek isteğinin verdiği sıcaklık hissi. Kamuran diye fısıldadım karanlıkta...
Acep içimdeki hisler beni yanıltıyor muydu? Kamuran için düşündüklerim neydi ve ne kadar doğruydu? Ben bu duygular içinde ayağa kalkarken yanımdaki çalılıktan bir ses geldi. Ses.... Biz Çıtırlık'ı terkederken köy resmen bir kara örtüyle kaplanmış gibi sessizleşmişti. Fakat ben bileğimdeki bu bilezikle yürüdükçe, yaklaştığım yerde sanki hayat geri dönüyor, olası sesler olması gerektikleri gibi hayat buluyorlardı...
Kamuran'a ve hediyesi olduğunu düşündüğüm bileziğe olan inancım artarken " Evet, inanç !!!!" "İnancımız yeter bizim. Kendi inancımız. İçimizde hep var olan, bizi hiç terketmeyen, sadece onu unutup derinlere gömdüğümüz kendi inancımız yeter" ne gerek vardı hacı hoca aramaya? Ben böyle düşüncelerle kendime full throttle vererek yolu tırmanmaya çalışırkene ilerde gördüğüm bir karanlık şekille gene vites küçülttüm, meali tırstım.
O sırada ayaklarıma düşen şortumu toplayıp, bana teğet geçiren Kamuran'a küfredip, ne de olsa Lady Charlotte'un sayesinde alıştık anam ne olacaksa olsun deyip beni bekleyene doğru ilerlemeye başladım.
Başta titreyen bir karanlıktan ibaret olan varlık ben yaklaştıkça belirginleşiyordu. Önce gri parlak iki delik belirdi yüzü olması gereken yerde. Sonra ters eğik bacakları. Ben yaklaştıkça uzun ve tuhaf yaratık düzelmeye başladı. Gözlerdeki korkunç ışık gitmiş yerini insana güven veren gri parıltılara bırakmıştı. Bacaklardaki terslik ise bir garipti. Sonra daha da garip bir şey oldu. Garip bacaklar kırılmaya başladı. Benim dehşet dolu bakışlarım altında bacaklar kendilerine bağlı, uzva benzeyen iki makinamsı parçadan ayrıldılar ve toprağa basarak bana yaklaştılar. Devasa boyuttan uzun boylu ve normal bacaklı birine dönen Kamuran vardı şimdi karşımda. Feride misali yanımda olsa tüm fondanlarımı verirdim ona, hatta kıyamayıp sakladığım tüm likörlü çikolatalarımı bile.
Ağzımı açıp tam konuşacakken susturdu beni. Önce bileğime dokunarak bilekliğin varlığını kontrol etti. Ellerini değdirmeden vücudumun üzerinde gezdirdi, tek tek yokladığı yerlerde garip bir enerji hissediyordum. Yaramın blunduğu alnıma dokunduğunda tüm acı ve sızlama anında kesildi. elleri gezintisine devam ederken ve ben de baygın gözlerle bakarken, omuzumda önce acı ve ardından tüm bedenimi sarsan bir titreme geçti içimden.
" Tamam, şimdi konuşabiliriz fakat çok kısa " dedi. Sesini ilk defa duymanın verdiği şaşkınlıkla hayatımda bir kez olsun konuşamadım. Uzattığı elindeki böceğimsi şeyi göstererek " Bunlar varken konuşamazdık. Bu bir tür virüs bulaştıran robot böcek. Görevleri insanlara önceden programlanmış virüsleri bulaştırarak sizleri kontrol edilebilir yığınlara dönüştürmek. Seni baygın bulduğumda her yerini kaplamışlardı. Tek tek temizleyemeyeciğimi anlayınca vücudumdaki tüm enerjiyi sana geçirerek temizlemeye çalıştım."
"Geçirdiğin tek şey budur umarım" diye mırıldandım içimden. "Hayır" demesiyle umutlanayım mı üzüleyim mi diye karar veremeden "Aynı zamanda diğer insanları kurtarma gücünü de verdim sana " diye ekledi. "Bizler dünya adına çalışan, tehlikeli güçlere sahip bu kişilerle savaşan gizli bir örgütün üyeleriyiz. Artık sen de bize katıldın. "
Ya Memo ? "diye sordum. " Memo'ya da geçirdin mi? Ayyy yani Memo'yu da kurtarıp örgüt üyesi yaptın mı? "" Memo dediğin yanındaki kişiyse evet o da temizlendi, bağışıklık sistemi güçlü olduğundan o senin kadar etkilenmemişti. Yüzeysel kontrol yetti. Ama ona özel bi güç verilmedi. Ayrıca kedin de temiz, çünkü kediler bin yıllardır insanların koruyucusu olarak gelmiş çok özel yaratıklardır. İlk karşılaştığımızda hemen farketmişti beni" diye devam etti Kamuran.
Konuşurken köyün dış evlerine kadar yaklaşmıştık. İlk başta hissettiğim umutsuzluğun gittikçe azaldığını hissediyordum. Artık müttefikim olarak yanımda bu gri gözlü Apollo varken tüm köyü kurtaracağımıza dair inancım artmıştı. Gene de karanlık taş sokaklarda yürürken korkuyla titreyip Kamuran'a sokulmadan yapamıyordum. Aniden durup bileğimden tuttu ve gözümün içine bakarak " Hazır mısın ?" diye sordu. " Neye hazır mıyım?" " Neye olacak kötülüğün merkezindekiyle karşılaşmaya?"
Hazır mıydım bilemiyorum ama Kamuran'ın kendi bileğindeki ve benimkinden çok farklı olan bilekliğine dokunmasıyla tekrar bacakları şekli değiştirmeye, gözleri ışıldamaya başladı. Yanımdaki Mr. Gadget türevi Kamuranla birlikte karanlıklığa daldık ...
Bizi bekleyen ne tür bir kötülüktü acaba...Bu derin karanlıktan sıyrılıp aydınlığa kavuşabilecek miydik? ... Köylüleri kuratarabilecek miydik?... Memo kendisine değen teğetle değişmiş miydi? Tarabya'da mı yoksa Ulus'ta mı sahne alacaktı?... Fener bu sene şampiyon olabilecek miydi? ....
Hepsine olmasa bile en azından hikaye ile ilgili sorulara bir sonraki ve son olmasını umduğumuz bölümde cevap bulabilmek dileğiyle ...


Sağlıcakla kalın.




1 yorum:

Yaz ki muhabbet olsun.